İşte Bu Halis İmandır
Şeytan, mümin insanın zihnine ve kalbine çeşitli şüphe ve vesveseler atar. Hemen hemen hiç bir kimse de bu vesveselerden kurtulamaz.
Bu hâl acaba imanın zayıflığından mı ileri gelmektedir?
Bu konuda Sünnet-i Mutahhara'dan bize nakledilen rivayetler şeytanın zaman, zaman ashab-ı kiramın kalbine de çeşitli vesveseler attığını ve sahabelerin de bu vesveseleri gidip Allah Resulüne anlattıklarını göstermektedir.
Ebû Davud, Ebû Hureyre’nin (R.A.) şöyle dediğini rivayet eder: Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin ashabından bir grup kendisine gelerek: “Biz, herhangi birimizin söylemesini çok büyük bir suç/vebal saydığımız (imanımıza ters düşen) bazı yakışıksız düşünceleri içimizde buluyoruz. (Buna ne buyurursunuz?)" diye durumlarını arz ettiler. Bunun üzerine Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem: “O içinizden geçenlerin büyük bir vebal olduğu düşüncesine gerçekten sahip bulunuyor musunuz?” diye sordu. Sahabiler: ”Evet” dediler. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem de: “İşte bu (değerlendirmeniz) imanın ta kendisidir, halis imandır.”
İbn Ebî Şeybe, İbn Abbas’tan (R.A.) şöyle rivayet eder: Bir adam Hz. Peygamber’e (S.A.V.) gelerek: “Ben nefsimde, kömür olmayı söylemeye tercih edebileceğim düşünceler buluyorum” dedi. Bunun üzerine Allah Resulü (S.A.V.) şöyle buyurdu: “İşini vesveseye bırakan Allah’a hamdolsun.” Hattabî bu hadis-i şerifi izah ederken şöyle der: "Halis imandan maksat şeytanın gönderdiği vesveseyi kabul etmekten onları alıkoyan imandır. Eğer böyle olmasaydı nefislerine ağır gelmezdi. Zira vesvesenin kendisi bizzat halis iman olmayıp şeytan tarafından gelen bir hiledir."
Sahabenin büyüklerinden Abdullah İbni Abbas (R.A.) şeytanın vesvesesinin nasıl tedavi edileceğini bize öğretmiştir. Ebû Zemîl şöyle der: İbn Abbas’a (R.A.) sordum ve dedim ki:
"Göğsümde bir şeyler hissediyorum." İbn Abbas (R.A.), “Nedir onlar?” diye sordu. Dedim ki:
“Allah’a yemin olsun ki söylemem.” İbn Abbas (R.A.) bana, “Şüphe gibi bir şey mi?” dedi. “Evet” dedim. İbni Abbas (R.A.) bana, “Bundan hiç kimse kurtulamadı.” dedi ve devam ederek şöyle dedi: "Hatta Allah Teâlâ şöyle bir ayet-i kerime indirmiştir: Eğer sana indirdiğimiz şeyden şüphe içinde isen, senden önce kitabı (Tevrat'ı) okuyanlara sor.” Ardından bana, “Nefsinde böyle bir şey hissedersen şöyle de: O, ilk ve sondur. Zahir ve Batın’dır. O, her şeyi hakkıyla bilendir” buyurdu.
İbn Kayyım bu rivayete şöyle bir not düşerek der ki: “İbni Abbas (R.A.) bu ayet-i kerime ile onları aklen son derece açık olan batıl teselsül düşüncesinin yanlış olduğuna yöneltiyor.
Mahlûkat zinciri, başlangıcında ilk evvel olan ve kendisinden önce hiçbir şey olmayan ilke dayanır. Sonunda da kendisinden sonra hiçbir şey olmayan sona dayanır. ‘Zahir’ olması, üstünde hiçbir şey olmayan yücelik, ‘Batın’ olması kendisinden başka hiç kimsenin sahip olmadığı her şeyi kuşatan vasfına sahip olması demektir. Eğer O’ndan önce O’na etki eden bir şey olsaydı o vakit o yaratan Rab olurdu. Mutlaka yaratılmamış bir yaratan olması lazım.
Hiçbir şeye muhtaç olmayan, her şeyin kendisine muhtaç olduğu, kendi başına var olan ve her şeyin kendisi sayesinde var olduğu bir yaratan! Başı olmayan ‘Kadim’dir. O’nun dışındaki her şey yok olacak O baki kalacaktır.
Baki kalacak olan ne varsa O’nunla baki kalacaktır. O öncesinde hiçbir şey olmayan ‘el-Evvel’, sonrasında hiçbir şey olmayan ‘el-Ahir’, üstünde bir şey olmayan ‘ez-Zahir’ ve kendinden başka hiçbir şey olmayan ‘el-Batın’dır.”
İnsanın kalbine gelen vesveselerden kurtulmanın en kısa yolu bu vesveselerin imana şüphe sokmak ve sürekli şüphe içerisinde bırakmak için şeytan tarafından verildiğini bilmektir.