Amel Terazisi
Ömer İbnü’l-Hattab (r.a.)’ın naklettiğine göre Allah Rasulü (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Ameller ancak niyetle değerlenir ve herkes ancak niyet ettiğini elde eder. Kimin hicreti Allah ve Rasulü içinse onun hicreti Allah ve Rasulü’nedir. Kimin hicreti, elde edeceği bir dünyalık veya evleneceği bir kadın için ise onun hicreti de hicret ettiği şeyedir.” (Müslim, İmâre, H. No: 155.)
İmam fiafii’nin “dinin üçte biri” dediği ve fıkıhtan 70 bab’la (bölümle) ilgisinin bulunduğunu söylediği bu hadis, sahabe tabakasında sadece Hz.Ömer’den nakledilmiş olmakla beraber, 4. tabakadan itibaren çok sayıda ravi tarafından nakledilerek meşhur olmuş ve hadis kaynaklarının çoğunda yer almıştır. İlk devir alimlerinden Abdurrahman b. Mehdi (ö.198)nin, niyetinin halis olması konusunda öğrenciye bir tenbih olması için, müelliflerin, kitaplarına bu hadisle başlamalarının uygun olacağını söylediği nakledilir. (Nevevî, el-Minhâc, 13/53.) Nitekim Buhârî, kitabını hazırlarken, Allah rızasından başka bir niyeti olmadığına işaret olmak üzere, “el-Câmiu’s-Sahih” isimli meşhur hadis mecmuasına bu hadisle başlamış, ondan sonra da, özellikle hadis kitapları başta olmak üzere birçok dinî esere bu hadisle başlamak gelenek haline gelmiştir. Meşhur “Sünen” sahibi Ebu Davud es-Sicistânî (ö. 275) de, topladığı beş yüz bin hadisten seçerek kitabına koyduğunu söylediği 4800 hadisin içerisinde yer alan dört hadisin bir insana dini için yeterli olduğunu belirterek, bunların başında “niyet hadis”ini zikretmiştir. Diğer hadisler ise şunlardır: “Kendisini ilgilendirmeyen şeyi terk etmesi, Müslümanın güzel hasletlerindendir.” (İbn Mâce, Fiten, 12.) “Mümin, kendisi için hoşnut olduğu şeyden kardeşi için de hoşnut olmadıkça (olgun) mümin olamaz.” (Benzeri bir rivayet için bkz., Buhârî, İman, 13.) “Helal da bellidir, haram da bellidir. Bunlar arasında çoğu kimsenin bilmediği şüpheli şeyler vardır. fiüpheli şeylerden sakınan kimse dinini ve ırzını korumuş olur. fiüpheli şeylere düşen kimse ise, koruluk kıyısında otlattığı hayvanları koruluğa girme tehlikesi bulunan çobana benzer. Dikkat edin! Her kralın bir koruluğu vardır. Allah’ın yeryüzündeki koruluğu haramlarıdır. Dikkat edin! Bedende bir et parçası vardır. O iyi olursa, bütün beden iyi olur. O bozuk olursa bütün beden bozulur. Dikkat edin o, kalptir.” (Buhârî, İman, 52; el-Aynî, fierhu Sünen-i Ebû Davud, 1/17.)
Yorumunu yaptığımız “niyet hadisi”nin vürûd sebebi olarak şöyle bir olay nakledilir: Mekke’de bir adam, Ümmü Kays adında bir kadına dünür olur. Kadın, Medine’ye hicret etmedikçe onunla evlenmeyeceğini söyleyince adam hicret eder ve kadın da onunla evlenir. O günden itibaren adam “Ümmü Kays göçmeni” olarak anılır. (İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, 1/10.)
Bu olay, yapılan bir işte niyet ve amacın çok önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Burada görüldüğü üzere, Hz. Peygamber’in davasına inanmış olan arkadaşları, karşılaştıkları zorluklar üzerine, her şeylerini Mekke’de bırakıp oldukça uzak bir yer olan Medine’ye sırf Allah rızası için hicret eder ve bu uğurda her türlü güçlüğe katlanırlarken, istediği kadınla evlenebilmek için göç eden kimse görünürde aynı işi yapsa da diğerlerinden tamamen farklı bir niyet ve amaç taşımaktadır. Hz. Peygamber’in isteğine uyarak hicret eden müminlerden bazıları sadece mallarını değil, ailelerini bile bırakmak zorunda kalırlarken, farklı niyet taşıyan şahıs kişisel isteğini ön planda tutarak dünyevî arzusunu gerçekleştirmek için çalışmış ve bunun sonucu olarak da istediği şeye ulaşmıştır. Yani niyet ve amacının semeresini elde etmiş, fakat sırf Allah ve Rasulü’nün rızasına ulaşmak amacıyla hicret edenlerin kazandığı ecir ve sevaptan mahrum kalmıştır.
Sevgili Peygamberimiz’in de ifade ettiği gibi yapılan her iş, onun arkasındaki niyetle değer kazanacağı için İslam dini ibadetler de dahil olmak üzere her işte niyete büyük önem vermiştir. Çünkü niyet, özgür insan iradesinin bir tercihidir. Bu tercih, imtihan dünyasında Cenab-ı Hakk’ın dikkate aldığı ve insanın amellerini ona göre değerlendirdiği bir seçimdir. Onun için bazı alimler, amel’i, akıl sahibi insan iradesinden sadır olan ihtiyari bir fiil olarak tanımlamışlar ve hayvanların fiilinden söz edilse de amelinden bahsedilemeyeceğini söylemişlerdir. (Muhammed b. Abdulhâdî es- Sindî, Haşiyetü’s-Sindî alâ Sahîhi’l-Buhârî, 1/7.) İslam dini, gerçek niyeti ve amacı yansıtmayan amelleri makbul saymamıştır. Örneğin, zor kullanılarak İslam’a girmesi istenen kişinin inanç ikrarı geçersiz sayıldığı gibi (İbn Kudâme, el-Muğnî, 10/96.), kalbi mutmain olan müminin zorlama karşısındaki inkârı da geçersiz sayılmıştır. (Nahl, 106.) Karşılaştığı böyle bir durumdan kurtulabilmek için görünürde müşriklerin isteğini yerine getiren Ammar b. Yâsir’in davranışını mazur gören Peygamberimizin tutumu bu konuda güzel bir örnektir. (Hakim en-Neysâbûrî, el-Müstedrek, 2/358.)
İslam, insanın tutum ve davranışlarının iradi ve bilinçli olmasına önem veren bir dindir. Onun için bir dinin en açık tezahürleri olan ibadetlerde bile niyeti şart koşmuş, böylece, müminin yaptığı işin farkında ve bilincinde olmasını istemiştir. Örneğin şekil olarak namaz kılıyor göründüğü halde niyetinde Allah’a ibadet kastı bulunmayan kimse namaz kılmış sayılamayacağı gibi, günlerini yemeden içmeden ve cinsel ilişkiden uzak geçirdiği halde oruç tutma niyeti bulunmayan kimse de oruç tutmuş sayılmaz. Dolayısıyla mümin, inancından ibadetine, bireysel hayatından toplumsal ilişkilerine kadar yaptığı her şeyi hangi niyet ve amaçla gerçekleştirdiğini en azından zihninde kararlaştıracak ve bu bilinçli tercihiyle ortaya koyduğu eylemlerinden dolayı gerektiğinde dünyada insanlara, ahirette de Cenab-ı Hakk’a hesap verecektir.
İnsanın tutum ve davranışlarına yön veren niyet ve amaç hukuki açıdan son derece önemli olduğu için konuyla ilgili ilkeler İslam Hukukunun temel kuralları arasında da yer almıştır. Örneğin Mecelle olarak bilinen ve İslam hukukunun bir kısmının kodifikasyonu olan mecmuanın ilk yüz maddesini oluşturan küllî kaideler içinde, burada açıkladığımız hadisle doğrudan ilgili şu maddeler yer almaktadır:
- Bir işten maksat ne ise hüküm ona göredir.
- Akitlerde, söz ve şekle değil, mana ve maksada itibar edilir.
Niyetin önemini vurgulayan zayıf bir rivayette, “Müminin niyeti amelinden hayırlıdır.” ifadesi geçmektedir. (Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebir, 6/185.) Bazılarına göre bu, “Müminin niyeti, niyetsiz amelinden daha hayırlıdır.” şeklinde yorumlanmıştır. (İbn Abdilberr, et-Temhîd, 19/205.) Daha güzel bir yoruma göre ise bu rivayetin anlamı şudur: “Allah mümin kulunu cennetinde ameliyle değil niyetiyle ebedi kılacaktır. Eğer ameliyle ödüllendirse bu ödül, ebediyeti gerektirmez. Çünkü amel sayılı senelerle sınırlıdır. Karşılığı ise misliyle ve katlarıyla verilecektir. Halbuki Allah azze ve celle kulunu niyetiyle ebedî kılacaktır. Zira ona ebediyet verilseydi o zaten, Cenabı Hakk’a ebediyen itaat niyetindeydi. Niyeti değil de ömrü sona erdiği için Allah onun mükafatını ebedî kıldı.” (Ebubekir Ahmed b. Mervan ed-Dineverî, el-Mücâlese ve Cevâhiru’l-Ilm, 4/202.)
Velhasıl kalplerin içindekileri bilen ve görünüşten ziyade kalbe ve amele bakan Cenab-ı Hak, kullarının, özü-sözü doğru, içiyle dışı bir, inandığı gibi yaşayan, riyadan ve nifaktan uzak, niyeti halis insanlar olmasını istemekte ve bunun karşılığında sonsuz cennetini vadetmektedir. Allah Rasulü de bu hadisiyle, amellerin değerinin niyet terazisiyle tartılacağını haber vermektedir.