İman İslam ve Küfür Kavramları
İman,lügatteemn veya eman kökünden mastardır. (Lisanu’l-Arab) Doğrulamak, tasdik etmek, inanıp güvenmek manalarına gelmektedir. Istılahta ise Efendimiz’in(s.a.s.) Allah (c.c.)tarafından bildirdiği bilinen şeylerden, icmali olana icmalen, tafsili olana tafsilen kati surette tasdikleyip ikrar etmeye denilir. Tasdik:
Boyun eğmek, itaat etmek manasındadır. Zıddı ise inkâr ve isyandır. İmanda asıl olan ihtiyari olandır.[1]
İmanın rükünleri[2]; Kalp ile tasdik (onaylama), dil ile ikrardır.[3] Muhakkiklere göre, imanın asıl rüknü, sadece kalp ile tasdiktir. Dil ile ikrar ise, dünyevi olarak İslam’ın hükümlerinin uygulanması için gereklidir. Bu görüş cumhur ulemadan, özellikle İmam-ı Azam, İmam Eşari ve İmam Maturidi’dennakledilmiştir.
İslam: Lügatte,İslam kelimesi (S-L-M) selamet, güven ve bir şeye teslim olmak manalarındadır. Istılahta Hz.Muhammed’in(s.a.s.) bildirdiği dinin tüm hükümleri ve dinin kaynaklarında belirtilen emir ve yasaklara uymak, demektir.[4]İman ile İslam lügat manaları itibarı ile, her ne kadar farklı olsalar da, mahiyet itibarı ile aynı şeylerdir.
Kullanım bakımından İman ve İslamkelimeleri beraber kullanıldıklarında, her birinden ayrı mana kast edilir. Yok, her biri müstakil kullanılır ise,her birinden diğerinin manasıda kast edilir. Ayrıca İslam alenidir; İman ise kalptedir.[5]
Fakat, İman ile İslam kelimelerininaralarında şöyle bir farktan bahsedebiliriz: İmanın esaslarından herhangi birinikabul etmeyen kişiye mümin denmez. Ama İslam’ın emirlerinden birilerini uygulamayan (inkâretmediği müddetçe) terk eden kişi Müslüman olmaktan çıkmaz.
Bahse konu iman ile İslam mahiyet itibarı ile icmali ve tafsili olmak üzere iki kısma ayrılır.
İcmali iman, Efendimizin(s.a.s.) tebliğ ettiği dinin esasların tamamına, herhangi bir tafsilat gözetmeksizin kabul etme ve inanmaya denilir.
Tafsili iman ise Allah’a(c.c.), meleklerine, kitaplarına, resullerine, ahiret gününe, kaza ve kadere, bunların mahiyetlerini ve kapsamlarını bilerek, kat’i şekilde iman etmeye denir.
İmanın karşıtı olan küfür kelimesi ise,lügatte: sövmek için söylenen söz, sövgü. Tanrının varlığı ve birliği gibi dinin temellerinden sayılan inançları inkâr etmek, örtmek anlamına gelir.[6]Istılahi manada, din adına tebliğ ettiği konularda peygamberi tasdik etmemek, onaylamamak anlamında bir terimdir.[7]Ayrıca kafir, kalben ve zahiren inkâr eden kişi demektir.
Bu noktada, küfür kelimesine paralellik arz eden 3 kavramı da zikretmekte fayda var. Münafık, lügatte: ara bozan, hilekar, riyakar, dini kurallara inanmadığı halde inanmış gibi yapan kimse manalarına gelir.[8]Istılahta: Kalben inkar edip, zahiren kabul eden kişiye denilir. Fasık,lugatte:
Allah’ın emirlerini tanımayan günahkar kimsedir.[9]Istılahta ise kalben kabul edip zahirde ikrar etmese de, gereğiyle amel etmeyen kişidir.
Zındık lugatte: tanrıya ve ahirete inanmayan kimse. Istılahta ise zahiren ve batınen kabul etmeyen, etsede Kur’an-ı Kerim’in ayetlerini sahabe ve tabiinin anlayıp anlattıklarına zıt bir mana üzere tefsire kalkışan kişidir. Mesela,‘cennet ifadesinden kastedilen, güzellikler sebebiyle insanda oluşan sevinçtir, cehennem ifadesinden kast edilen ise kötü şeylerin sonunda oluşan pişmanlıklardır’ diyen kişi zındıktır.
İman ile amel arasındaki münasebet noktasında şunu diyebiliriz; evvel emirde şunu ifade edelim ki, Ehl-i Sünnet müçtehid imamlarının cumhuru, imanın bir bütün olduğu hususunda ittifak etmişlerdir.[10]İman-amel ilişkisinin detayı noktasında,İmam Azam Ebu Hanife (ra)‘Amel imandan, iman da amelden başkadır. Zira amel bazı zamanlarda müminden kalksa da iman kalkmaz. Tıpkı özel zamanlarında kadınlardan namazın kalkması, fakir için zekâtın olmaması gibi. Takdir edilir ki, bu durumlarda burada kadından iman düşer veya fakir için iman yoktur denilemez.’ demektedir.
Bu noktada göz ardı edilmemesi gereken şey, herhangi bir amelin kabulü için imanın şart olduğudur. Zira kişideki iman bir belgenin altındaki mühür mesabesindedir. Nasıl ki mühürsüz bir belgenin bir meşruiyeti yoksa, imansız amelinde Allah teala katında bir kıymeti söz konusu değildir. Bu hususun daha iyi anlaşılması için konuya şöyle bir izah getirmekte fayda var: İnkâr eden kişi inkarı ile bütün bir varlıkların kendilerine özgü halleri (dilleri ile) haykırdıkları Allah’ın(c.c.) varlığı ve birliğini inkar ettiği için, bu inkarı ile tüm varlıklar sayısınca kötülük etmiş gibi olur. Dolayısı ile imanı olmayan kişi, her ne güzel işi yaparsa yapsın o inkâr ettiği ile bütün varlıklar sayısınca hakikati ve doğruyu inkâr etmiş olur ki hiçbir iyiliğin sayısı varlıkların sayısına ulaşmaz. Ayrıca imansız yapılan tüm iyilikler adeta birsürü sıfıra benzer, başında bir olmadıktan sonra sıfırların bir değeri olmaz.
İman-amel ilişkisine dair: İmanın kemal bulması, ancakimanın amellerle takviye edilmesiyle olur. Mümin iyi amellerini arttırdıkça imanı kuvvet bulur. Tıpkı iyi amelleri zayıflayıp kötü amelleri arttıkça imanının zayıfladığı gibi. Dolayısı ile imanın eksilip çoğalmasından kast edilen, iyi amellerle kuvvet bulması veya kötü amellerle zayıflamasıdır. Yoksa tasdikin aslında bir eksiklik durumu söz konusu değildir.[11] İman kalp ile tasdik olduğu için hakikati ve mahiyeti itibarı ile artıp eksilmez.[12]
Bu bağlamda ehli kebairin (büyük günahları işleyen kişi) durumuna değinmektede fayda var.
Ne kadar büyük günah olursa olsun (şirk koşmanın dışında) helal olduğuna inanmadıkça hiçbir Müslüman işlediği günahtan dolayı tekfir edilemez.[13]Kişiye Müslüman mısın veya benzer bir soru sorulduğunda ‘inşallah Müslümanım’ demesi: Hanefi ulemasına göre imana meşieti birleştirenin imanı sahih değildir.
İmana amel ilişkisine dair bazı ulema şöyle bir taksim daha yapmaktadırlar:i-İlme’l-Yakin, ii-Ayne’l-Yakin,iii-Hakke’l-Yakin derecesinde iman.
Bu ifade ettiğimiz açılardan imanı zihinlerimize şöyle yaklaştırabiliriz:İman,aküdeki enerji gibi düşünülebilir. Enerji tamda olabilir eksik de.
Eksik olması olmadığı anlamına gelmez. Ama tam olması için aküye konulan kimyasal sıvı ve enerji mesabesindeki amellerin belli bir seviyede (en azından farz vacip düzeyinde) ikmal edilmesi gerekmektedir.
Başka bir veçhede iman hususu:Kişideki imanın geçerli olabilmesi için riayet etmesi gereken bazı hususların olduğuda kesindir. i-Zarurat-ı diniyeden olan hükümlerden herhangi birini inkar veya tekzip etmemeli. ii-Kur’an-ı Kerim’in herhangi bir ayetini inkar etmemeli. iii- Bunlara ilave olarak İslam ve şiarlarına dair,istihfa (hafife alma) istihza (alay etme) istihlal (haram olanı helal sayma) kabilinden herhangi bir tavır ve davranışı olmamalidir. Bunlar zorunludur.Dolayısı ile bilmediği bir hususla karşılaştığında “Allah ve resulü ne buyurdu ise onların dediğidir” diyerek, selamete kavuşmalı, bugünün yaygın hastalığı olan“bence” demekten kaçınmalıdır. Birde unutmamak gerek ki İman ile küfrün arasını ayıran temel özellik itaattir.
Bundan dolayı, kişi yapmasa bile itaat etmenin gerekliliğine inanmak zorundadır.
İmanın merkezinin nerede (hangi organda) bulunduğuna dair; bazı ulema onun yeri kalptir derken bazısıda dildir derler. Zahir olan görüşe göre imanın yeri kalptir açığa çıktığı yer ise dildir.
Selam ve dua ile...
--------------------------------------------------
[1]Muhammed Enver el-Keşmiriel-Diyubendi,Umdetu’l-Kari, c. 1, s. 122
[2] Rükün: Bir şeyin en güçlü en güçlü ve sağlam yönü.Bkz. Türkçe Sözlük,Türk Dil Kurumu Yayınları
[3] Muhammed Zekeriyya el-Kandehlevi,el-Ebvabuve’t-Tercüme, c. 1, s. 318)
[4] İmam Maturidi,Kitabu’t-Tevhid, s. 394
[5]Zeynuddinebu’l-Ferec,Camiu’l-Ulum, s. 111
[6]Bkz. Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu Yayınları
[7]TDV İslam Ansiklopedisi,kfr mad. (Mustafa Sinanoğlu); Ragıp el-İsfehani, el-Müfredat,‘kfr’ ve‘nkr’ maddeleri.
[8]Bkz. Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu Yayınları
[9]Bkz. Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu Yayınları
[10]AliyulKari, Fıkhu’l-EkberŞerhi
[11]Ebu’l-Hasan Akki, ŞerhuİbniBettal, c. 1, s. 51
[12]SadruddinTeftazani,Şerhu’l-Akaid
[13] İmam Azam,Fıkhu’l-Ekber (AliyyulKari şerhi)