BİLDİKLERİMİZLE AMEL ETMELİYİZ
Ahmet b. Hanbel (ra) evlatlarını, dervişlerini sohbetlerine gönderdiğinde etrafındakiler, “Siz onları ıslah edemiyor musunuz?” dediklerinde, “Biz öğrendiklerimizi, bildiklerimizi onlarda yaşıyor olarak görüyoruz.” buyurur.
Yine Hacı Hasan Efendimiz (ks), Abdülhalik Gocdevani (k.s)’nin müritlerine öğrettiği Farsça on bir esası birkaç çiftçi ve ümmiyi kastederek, “Ah onlar olsa da bu terimleri bir anlatsam.” buyururlardı. Bizler bu esasların kelime manalarını anlardık, fakat alileri, bu hakikatleri bilmemesine rağmen yaşayan kimseleri arzu ederdi. Şair bu hakikatı “Bir mektebe oldu ki müdavim, Allah idi zatına muallim” diyerek dile getirmiştir. Zahiri ulema tarafından imtihana tabi tutulan Seyyid Emir Buhari, hakikat ve marifet ilmine hayran kalanlara, “Babam, bir kimsenin medresesi arş-ı azâm, hocası fahr-i âlem olana kim güç yetirebilir?” buyururdu.
İbrahim Eken Hoca anlatmıştı. Bir bayram ziyaretinde Mahmud Sami Ramazanoğlu (ks) üstadımız, cemaate veli menkıbelerinden anlatırken hoca efendi teşrif ettiğinde sohbetin seyri değişir, mevzular anlaşılmaz olur. Sohbeti müteakip cemaat, hoca efendiye, “Siz gelmeden önce ne güzel menkıbeler dinliyorduk. Siz gelince hiçbir şey anlayamaz olduk.” deyince, hoca efendi duygulanarak, bütün kalbî samimiyetiyle:”Bağdat’ta okuduğum kırk beş kitabın özetini kırk beş dakikalık sohbetlerinde üstadımız sundular.” der. Halbuki üstadımız hukuk fakültesi mezunudur. Cenab-ı Hakk ilim lütfetmediği kimseye velayet makamı da vermez. İmam Malik (ra):”İlimsiz tasavvufa dalmak zındıklık, tasavvufsuz ilme dalmak ise fasıklıktır. İkisinin birleşmesinden hakikat doğar.” buyuruyor.
İçinde yaşadığımız dünyayı anlamada sadece kuru bilgi yeterli değildir. Şeytanın da alim olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Yeryüzünde tarih boyunca var olmuş Bel’am’ların ilmi de az değildi. “Niçin yapmadıklarınızı söylüyorsunuz?” Âyet-i Kerime’si çok ağır bir ifadedir.
Ameli terk edip sözle yetinmek, münafıklık alametidir. Gerçek mânâda ilim sahibi olmak birçok Âyet-i Celile’de anlatıldığı üzere bildiklerini yaşamakla olur. Gecelerini taatle süsleyen insanlar ashabın yolunu kolay izlerler. Onlar ki malumatından ziyade ma’mulatı çok olan kimselerdir. Şah-ı Nakşibendimizin ifadesiyle:“Tasavvuf, Peygamberimiz (sav) ve Ashab-ı Kiram’ın yolunu izlemektir. Şeriat, Peygamberimiz (sav)’in sözleriyle tarikatte yaşayışlarıdır.”
Cenâb-ı Hakk cümlemizi bildiklerimizi yaşamaya muvaffak kılsın.
Amin.