İmanın Geçerli Olması İçin
Îmân, sıfatları ile birlikte Allâha, meleklerine, gönderdiği mukaddes kitaplarına, peygamberlerine, âhıret gününe, kadere, hayrın ve şerrin Allâhtan olduğuna, öldükten sonra dirilmeye inanmaktır.
Îmânın sahîh, makbûl ve mu'teber olması için gerekli şartlardan ba'zıları:
1- Îmânda sâbit olmak: Meselâ, üç sene sonra müslümanlıktan çıkacağım diyen, o ânda kâfir olur.
2- Havf ve recâ arasında olmak: Ya'nî Allâhü teâlânın azâbından korkup rahmetinden ümîd kesmemek.
3- Can boğaza gelmeden îmân etmek: Ölürken, âhıret hâllerini gördükten sonra kâfirin îmânı mu'teber olmaz. Fakat o ânda da, müslümanın tevbesi kabûl olur.
4- Güneş batıdan doğmadan önce îmân etmek: Güneş batıdan doğunca tevbe kapısı kapanır.
5- Gâibi yalnız Allâhü teâlâ bilir: Gaybı Allâhtan başkası bilemez. Bir de Allâhın bildirdiği peygamber, evliyâ veya başka bir kimse de bilebilir.
6- Îmândan bir hükmü reddetmemek: Küfrü gerektiren şeylerden kaçmak.
7- Dinî bir hükümde şüphe etmemek: Meselâ acaba namaz farz mı, kumar harâm mı diye şüphe etmemek.
8- İ'tikâdını, inancını İslâm dininden almak: Târihçilerin, felsefecilerin değil, Muhammed aleyhisselâmın bildirdiği şekilde îmân etmek lâzımdır.
9- Hubbi fillâh, buğdi fillâh üzere olmak: Sevgi ve buğzu yalnız Allâh için olmak. Allâh düşmanlarını sevmek, onları dost edinmek, Allâh dostlarına düşman olmak küfrü gerektirir.
10- Ehl-i sünnet vel cemâ'ate uygun i'tikâd etmek: Ehl-i sünnet olmak için lâzım olan i'tikâdlardan ba'zıları şunlardır: Kur'ân-ı kerîmin Kelâm-ı İlâhî olup mahlûk [yaratık] olmadığına inanmak. Eshâb-ı kirâmın tamamını sevmek, hiçbirini kötülememek.Cennette Allâhü teâlânın görüleceğine inanmak. Ehl-i kıble'yi tekfîr etmemek, ya'nî namaz kılan müslümana işlediği günâhlardan dolayı kâfir dememek. İbâdet îmândan parça değildir. Günâh işliyen mü'mine kâfir denmez. Îmân artıp eksilmez(Yani sayı olarak eksilmez.imanın şartı altıdır yedinci olmaz. Ama iman inkişaf edebilir imanın üç mertebesi var.Hakkalyakin, aynelyakin,ilmelyakin) Mi'râc rûh ve bedenle birlikte olmuştur. Mu'cîze haktır. Bugün için dört hak mezhebden birine uymak, mezhepsiz olmamak. Hazret-i Ebû Bekr ve Hazret-i Ömer'in halîfe olduğuna ve üstünlüklerinin halîfelik sırasına göre olduğuna inanmak. Kabir ziyâreti, enbiyâ ve evliyâdan yardım istemek câizdir. Okunan Kur'ân-ı kerîmin ve verilen sadakanın sevâbını ölülere göndermenin câiz olduğuna, bu sevâbların ve duâların ölülere vâsıl olarak, azâblarının azalmasına sebep olacağına inanmak. Kabir suâli haktır. Kabir azâbı rûh ve bedene olacaktır. Sırât köprüsü vardır. Şefâ'ata, hesâba ve mîzâna inanmak.
Bunlardan ba'zılarına inanmayan, Ehl-i sünnetten çıkmakla kalmaz, kâfir olur. Meselâ Mi'râcın Mescid-i aksâya kadar olan kısmını inkâr eden kâfir olur.
Hadîs-i şerîfte, (Ümmetim 73 fırkaya ayrılır, 72'si Cehenneme gider, yalnız bir fırkası kurtulur. Bu fırka, benim ve Eshâbımın yolunda gidenlerdir) buyuruldu.
Bu fırkaya, Ehli- sünnet vel cemâ'at kısaca (Ehl-i sünnet) denir. O hâlde, Cehennemden kurtulmak için her müslümanın ilk önce Ehl-i sünnet i'tikâdını öğrenmesi, daha sonra da dinimizin emir ve yasaklarına riâyet etmesi lâzımdır.
İMANIN GİTMESİNE SEBEP OLAN ŞEYLER
1- Bid’at sâhibi olmak. Ya’nî i’tikâdı bozuk olmak. Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiği i’tikâddan çok az da olsa ayrılan sapık veyâ kâfir olur.
2- Zayıf , şübheli olan îmân.
3 - Büyük günâh işlemeğe devâm etmek.
4- Ni’met-i islâma şükrünü kesmek.
5 - Âhırete îmânsız gitmekden korkmamak.
6 - Haksız yere zulm etmek.
7 - Sünnet üzere okunan ezân-ı Muhammedîyi dinlememek.
8 - Anaya-babaya âsî olmak.
9 - Doğru olsa bile çok yemîn etmek.
10 - Namazda ta’dîl-i erkânı terk etmek.Şartlarına uygun kılmamak.
11 - Namazı önemsiz sanıp öğrenmeğe ve çoluk-çocuğa öğretmeğe önem vermemek, namaz kılanlara ma’nî olmak.
12 - Alkollü içki içmek.
13 - Mü’minlere eziyyet etmek.
14 - Yalan yere Evliyâlık ve din bilgisi satmak.
15 - Günâhını unutmak, küçük görmek.
16 - Kibirli olmak, ya’nî kendini beğenmek.
17 - Ucb, ya’nî ilim ve amelim çokdur demek.
18 - Münâfıklık, iki yüzlülük.
19 - Hased etmek, din kardeşini çekememek.
20 - Üstâdının,din büyüklerinin islâmiyyete aykırı olmayan sözünü yapmamak.
21 - Bir kimseyi, tecribe etmeden iyi demek.
22 - Yalanda ısrar etmek.
23 - Alimlerden kaçmak, uzak kalmak.
24 - Erkekler ipek giymek.
25 - Gıybetde ısrar etmek.
26 - Kâfir olsa da komşusuna eziyyet etmek.
27 - Dünyâ işi için, çok gazâba gelmek, sinirlenmek.
28 - Fâiz alıp-vermek.
29 - Sihrbazlık, büyü yapmak.
30 - Müslüman ve sâlih olan mahrem akrâbayı ziyâreti terk etmek.
31 - Allâhü teâlânın sevdiği kimseyi sevmemek; islâmiyyeti bozmak istiyenleri sevmek.
32 - Mü’min kardeşine kin tutmak.
33 - Zinâya devâm etmek.
34 - Livâtada bulunup, tevbe etmemek.
35 - Ezânı, fıkh kitâblarının bildirdiği vaktlerde ve sünnete uygun okumamak ve sünnete uygun okunan ezânı işitince saygı ile dinlememek.
36 - Haramı işliyeni görüp de, gücü yettiği hâlde, tatlı dil ile mani olmamak.
37 - Karısının, kızının ve nasîhat vermek hakkına sâhib olduğu kadınların haram işlemelerine ve kötülerle görüşmesine râzı olmak.
EF'AL-İ MÜKELLEFİN
Ef'âl-i mükellefîn, dînimizin emirlerinden ve yasaklarından sorumlu olan kimselerin yerine getirecekleri vazifelerin hükümlerini belirten bir tâbirdir. Bir kimsenin her türlü davranışı bunlardan birine dahil olur. Ef''âl-i mükellefîn, sekizdir: Farz, vâcib, sünnet, müstehab, mubâh, harâm, mekrûh ve müfsid.
1- Farz: Dînimizin, yapılmasını açıkça ve kesin olarak emrettiği şeylere farz denir. Farzları terketmek harâmdır. İnkâr eden kâfir olur. Dinden çıkar. Farz iki çeşittir:
Farz-ı ayın: Müslümanın bizzat kendisinin yapması lâzım olan farzdır. Meselâ, beş vakit namaz kılmak. Ramazan ayında oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek farz-ı ayn'dır.
Farz-ı kifâye: Müslümanlardan bir kaçının veya sadece birisinin yapması ile, diğerlerinin sorumluluktan kurtulduğu farzlardır. Meselâ, cenâze namazı kılmak, cihâd etmek farz-ı kifâyedir.
2- Vâcib: Yapılması farz gibi kesin olan emirlerdir. Fakat, bu emrin delili farz kadar açık değildir. Bayram namazı kılmak, kurban kesmek, vitir namazı, fitre vermek vâcibdir. Vâcibi terk etmek, tahrimen mekrûhtur.
3- Sünnet: Peygamber Efendimizin yapılmasını övdüğü, yâhut devam üzere kendisinin yaptığı veyâhut yapılırken görüp de mâni olmadığı şeylere denir. Sünnet iki çeşittir:
Sünnet-i müekkede: Peygamber Efendimizin devamlı yaptıkları, pek az terkettikleri kuvvetli sünnetlerdir. Sabah namazının sünneti, öğlenin dört rek'atlık ilk sünneti, akşam namazının sünneti, yatsı namazının son iki rek'at sünneti böyledir. Ezân okumak, kâmet getirmek, cemâ'ate devam etmek, abdest alırken misvak kullanmak müekked sünnetlerdendir.
Sünnet-i gayr-i müekkede: Peygamber efendimizin, ibâdet maksadı ile arasıra terkederek yaptıklarıdır. İkindi ve yatsı namazlarının dört rek'atlık ilk sünnetleri böyledir.
4- Müstehab: Buna mendûb da denir. Sünnet-i gayr-i müekkede hükmündedir. Peygamber Efendimizin ara sıra yaptıkları ve sevdikleri,
beğendikleri hususlardır. Yeni doğan çocuğa yedinci günü isim koymak, erkek ve kız çocuğu için akika hayvanı kesmek, güzel giyinmek, güzel koku sürünmek müstehabtır. Bunları yapmak sevâbdır.
5- Mubah: Yapılması emir olunmayan ve yasak da edilmeyen şeylere mubâh denir. Ya'nî günâh veya ta'at olduğu bildirilmemiş olan işlerdir. Yapanın niyetine göre ta'at veya günâh olurlar. Yemek, içmek, uyumak, giyinmek gibi işler mubâhtır.
6- Harâm: Dînimizin, "yapmayınız" diye açıkça yasak ettiği şeylerdir. Harâma, helâl diyenin ve helâle, harâm diyenin îmânı gider, kâfir olur.
7- Mekrûh: Allâhü teâlânın ve Muhammed aleyhisselâmın, beğenmediği ve ibâdetlerin sevâbını gideren şeylerdir. Mekrûh iki çeşittir:
Tahrimen mekrûh: Harâma yakın olan mekrûhlardır. Bunları yapmak azâba sebep olur.
Tenzihen mekrûh: Helâla yakın olan, yâhut, yapılmaması yapılmasından daha iyi olan işlerdir.
8- Müfsid: Dînimizde, meşru olan bir işi veya başlanmış olan bir ibâdeti bozan şeylerdir. Namazda gülmek, oruçlu iken bilerek birşey yemek ve içmek gibi. Bu yapılan fiiller, namazı ve orucu bozarlar.
BA'ZI KÜFÜR SÖZLER
Dinimizin emri gereğince, hürmet gösterilecek, ta'zîm olunacak şeyleri tahkîr etmek; kötülenecek şeyleri, ta'zîm etmek, hürmek göstermek küfürdür. Meselâ, Allâhü teâlânın evliyâsı, enbiyâsı, âlimleri ve bunların sözleri, fıkh kitapları, fetvâları ta'zîm edilecek, hürmet gösterilecek iken tahkîr edilirse, kötülenirse dinden çıkılmış olur. Ayrıca, kâfirlerin dînî âyinlerini beğenmek, noellerini tebrik etmek ve zarûret yok iken zünnâr kuşanmak ve küfür alâmetlerini kullanmak, bunlara, muhabbet edip, hürmet göstermek de küfrdür.
İnsanı küfre düşüren, ya'nî kâfir yapan söz ve işlerden ba'zıları şunlardır:
Allâhü teâlâya lâyık olmıyan şey söylemek. Meselâ, (Allâh, gökten bize bakıyor) demek, yâhut bir kimse bir işi yaptığı hâlde, (Allâh biliyor ki yapmadım) demek.
Peygamberleri küçültücü şey söylemek. Meselâ, (İlk insan Âdem peygamber vahşî idi) demek.
Melekleri küçültücü şey söylemek. Meselâ, (Senin bakışın bana Azrâil gibi geliyor) veya (Çocuk iyi yetişmezse zebâni olur), yâhut (Bu ibâdetin savâbını melek yazamaz) demek.
Âhırette olacak şeylerle alay etmek. Meselâ, (Ben Cenneti istemem, Cehenneme gitmek isterim. Çünkü benim gibi olanlar oradadır) demek.
Allâhü teâlânın emir ve yasaklarına, ya'nî Kur'ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîflerde açık bildirilmiş ve islâm âlimlerinin kitapları ile her tarafa yayılmış, inanılması zarûrî olan din bilgilerinden birine inanmamak veya önem vermemek. Meselâ, (Ben cinleri göremediğim için inanmam) demek veya ka'tî harâm olduğu bilinen birşeyi yiyip içerken besmele çekmek.
(Dünya böyle gelmiş böyle gider) şeklinde inanmak. Dünya, gezegenler, gökler ve Arş ezelî değildir, sonradan yaratılmıştır, mahlûktur. Ebedî, sonsuz değildirler, sonunda yine yok edilecektirler. Yer ve gökler yok iken de Allâhü teâlâ var idi.
Ayrıca zamanımızda çok kullanılan şu sözler de çok tehlikelidir: Allâhü teâlâya, sanatkâr, mühendis demek. Allâh unuttu, kaderime küstüm, Allâh bizi düşündüğü için göz, kulak vermiş, Allâh kuşlara kanat vermeyi ihmâl etmemiş, İlâhi şuur, ilahî düşünce, Cenâb-ı Hakka, (İnsanoğlunun mühendisi) demek. Îmânım gevredi, Allâh bana kulum demesin, anladıysam arab olayım, Allâh vahy ile Ali'yi halîfe tâyin etti, diğerleri hakkını gasbetti ve bugünkü Kur'ân noksan demek.
Kötü kimseye (Öküz aleyhisselâm) demek; ağza def-i hâcet lafzı ile sövmek; Allâhın özel müdâhalesi gerekir demek.
Dinsizlere şerefli kâfir demek; çalgı aleti ile ilâhi söylemek; O, cimrilerin Allâhı demek; Allâh, her yerdedir demek. (İslâm düşüncesi, İslâm nazariyesi, İslâm felsefesi) gibi ta'bîrleri, (İslâm dini) yerine kullanmak; özürlü kimseler için, îmâlât hatâsı demek; birisini kötülemek gâyesiyle (Allâhlık Ali Bey) demek; namaz kılmam ama, kalbim temiz demek; kendisine Hans, Corc gibi gayri müslim ismi ile çağırılmasını istemek; Allâhın gönlüne güç gelmesin demek; mümine, (Nûh der, peygamber demez) demek; harâm kazanç ile sevâb için kurban kesmek; ecelin hoyrat eli gibi sözlerin çoğu küfürdür, îmânının gitmesine, dinden çıkmasına sebep olur. Bunun için ağzımızdan çıkan söze dikkat etmemiz lâzımdır. Rastgele söz söylememelidir.
İnsanlara mahsûs sıfatları Allâhü teâlâ için kullanmak küfür olur. "Burada ilâhi şuuru görüyoruz" demek küfürdür. Bunun gibi, Allâhü teâlâ için, "Düşünerek" veya "Hesap ederek" yâhut "plânlıyarak" yarattı demek küfürdür. "İslâm düşüncesi" demek de böyledir. Çünkü, düşünmek, hesap etmek, plânlamak insanlara mahsûs şeylerdir.
Çok kimse îmânı kurtarayım derken, küfre giriyor ve bunun için de hiç üzülmüyorlar. Her Müslümanın küfre düşürücü söz ve hareketleri çok iyi bilmesi gerekir.