İman Akıl ve Nakil
İmanın geçerli olması için, gayba iman etmek şarttır. Kur’ân-ı kerimde müminler övülürken, "Onlar gayba inanırlar" buyuruluyor.
Aklı olmayan kimse, mükellef yani sorumlu olmaz, ancak bu ayrı bir konudur. Allahü teâlânın varlığını, birliğini ve Resulullah’ın Peygamber olduğunu anlamakta, aklın, felsefi ve tecrübi ilimlerin yardımı büyüktür, fakat bunların yardımıyla Resulullah’a inandıktan sonra, Onun bildirdiği şeylerin her biri için akla, felsefeye ve tecrübi ilimlere danışmak doğru olmaz, çünkü akılla, tecrübe ve felsefe yoluyla elde edilen birçok bilgilerin, zamanla değiştiğini, yenileri bulununca, eskilerinin atıldığını gösteren örnekler literatürlerde az değildir. Seyyid Abdülhakim-i Arvasi hazretleri, imanı şöyle tarif ediyor:
"İman, Muhammed aleyhisselamın, Peygamber olarak bildirdiği şeyleri, akla, tecrübeye ve felsefeye danışmadan, tasdik etmek ve inanmaktır. Akla uygun olduğu için tasdik ederse, aklı tasdik etmiş olur, Resulü tasdik etmiş olmaz veya Resulü ve aklı birlikte tasdik etmiş olur ki, o zaman Peygambere itimat tam olmaz. İtimat tam olmayınca, iman olmaz."
İmanın geçerli olması için, gayba iman etmek şarttır. Kur’ân-ı kerimde müminler övülürken, (Onlar gayba inanırlar) buyuruluyor. Mesela Cennet, Cehennem gibi şeyler akılla anlaşılmaz, nakille anlaşılır. Allahü teâlâ Cennet var diyorsa vardır, Cehennem var diyorsa vardır, melekler var diyorsa vardır, cin var diyorsa vardır. Bunlar akılla anlaşılsaydı peygamberlere, kitaplara lüzum kalmazdı.
Herkes aklıyla doğruyu bulabilirdi. Namazın nasıl kılınacağı, diğer ibadetlerin nasıl yapılacağı da, akılla anlaşılmaz, nakille anlaşılır. Aklın görevi, naklin sağlam yerden, yani Peygamberden geldiğini anladıktan sonra, hiç tereddüt etmeden ona inanmaktır.
Eskiden, çocukların körpecik beyinlerini yıkamak için her türlü yolu deniyorlardı. Mesela, din cahili bir öğretmen derste öğrencilere diyor ki:
-Çocuklar, ben sizi görüyorum. Siz de beni görüyorsunuz. O hâlde, biz varız. Karşıdaki dağlar da var. Çünkü, bu dağları da görüyoruz. Yok olan şey görünmez. Görülmeyen şeye var denilmez. Bu sözüm, bir fen bilgisidir. İlerici, aydın olan kimse, fen bilgisine inanır. Gericiler, bu varlıkların bir yaratıcısı olduğunu söylüyorlar. Bu söz fenne uygun değildir. Görülmeyen şeye var demek, gericiliktir.
Evinden, ailesinden İslâm terbiyesi almış bir çocuk söz ister. Sonra arkadaşlarına dönüp şöyle der:
- Arkadaşlar, şu karşıdaki dağları görüyor musunuz?
- Evet.
- Öğretmenimizi görüyor musunuz?
- Evet
- Peki öğretmenimizin aklını görüyor musunuz?
- Görmüyoruz.
- Bu durumda "öğretmenimizin aklı yok" diyebilir miyiz?!.
Ahmet Demirbaş.