* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Gaybe İmanın Önemi, Rızk ve Ecel  (Okunma sayısı 593 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı KOYLU

  • *****
  • İleti: 2314
Gaybe İmanın Önemi, Rızk ve Ecel
« : Ağustos 21, 2017, 08:42:27 ÖÖ »
Gaybe İmanın Önemi, Rızk ve Ecel

Mukaddes  emâneti yüklenen ve hesap gününe hazırlanan mü’minlerin ‘olmazsa olmaz’ vasıflarından birisi gaybe iman etmeleridir. Kur’ân-ı Kerim’in muhtelif âyetlerinde mü’minlerin bu vasıfları serahaten beyan edilmiştir. Nitekim Bakara Sûresi’nin hemen başında “ O mü’minler ki gaybe iman ederler’ (El Bakara Sûresi:3) hükmü beyan buyurulmuştur. İmam Rağıp el-Isfahani bu âyette geçen ‘gayb’ kelimesinin; “beş duyunun alanına girmeyen ve akılların sahip olduğu bedahetin de kendisiyle ilgili zorunlu bir tesbitte bulunamayacağı, ancak peygamberlerin verdiği haberlerle bilinebilecek ve reddetmesi halinde o mükellefin mülhid vasfına haiz kılınacağı şey” anlamında olduğunu ifade etmiştir. Bahsin devamında ‘Herhangi bir alemin veya varlığın, insana nisbetle gayb olabileceğini, Allah’a (cc) nisbet edildiği zaman gaybın söz konusu olamayacağını, zîra O’nun ilminin herşeyi ihata edeceğini ve hiçbir şeyin O’ndan gizli kalamıyacağını’ belirtmiştir.(1)

Bilindiği gibi gayb kelimesi; Arap dilinde isim ve fiil olarak farklı anlamlarda kullanılır. Mazi fiil kalıbı olan “Ga-Be” masdarı; gözden kaybolan şeyleri ve duyularla idrâk edilemeyen varlıkları ifade eden bir keyfiyete hâizdir. Lâzım fiil olarak kullanıldığında batmak, “fi” harf-i cerri ile birlikte kullanıldığında gizlenmek ve “an” harf-i cerri ile kullanıldığında gözden kaybolmak anlamına gelir.(2)

İsim olarak kullanıldığında; kaybolma, şüphe, belirsizlik veya görünmeme gibi manalar ön plândadır. Meselâ: Kocası yanında olmayan kadına “meğibe”, mecliste bulunmayan kimsenin aleyhinde konuşmaya “gıybet,” dibi görünmeyen kuyuya “gayâbe” ve sık ağaçlı ormana “gâbe” denilir.(3)

 İslâm âlimleri gaybi meseleleri izah ederken; birbiriyle ilgisi olan, fakat iki ayrı keyfiyeti ifade eden tasnifi esas almışlardır. Birincisi: Herhangi bir delili veya emaresi bulunmayan gaybi meselelerdir. Bunların mahiyetini Allahû Teâlâ’dan (cc) başkası bilemez. “Gaybın anahtarları O’nun yanındadır. Kendinden başkası bunları bilmez” (El En’am Sûresi: 59) âyeti, gaybın bu kısmına işaret etmeketedir. Meselâ: Allahû Teâlâ’nın (cc) ilmi, Levh-û Mahfuz’daki kitabın mahiyeti, kıyametin ne zaman kopacağı, kaza ve kaderin keyfiyeti gibi. İkincisi: Varlığı muhkem nassla bilinen, fakat keyfiyetleri duyu organları ve akılla idrâk edilemeyen gaybi varlıklardır. Melekler, cinler, ahiret, cennet, cehennem bu tür gayba dahildir.

Peygamberimiz Efendimiz’in (sav) gaybe yakin olarak imân eden kimselerin muttaki ve muhsin vasfına haiz olduklarını haber verdiği ve övdüğü malûmdur.(4) Bu tesbitten sonra rızk ve ecel meselesine geçebiliriz.

 Canlıların yaşamasına vesile kılınan her türlü rızkın, Allahû Teâlâ (cc) tarafından yaratıldığı nassla haber verilmiştir: “Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, O’nun rızkı Allah’a ait olmasın.” (Hûd Sûresi: 6) Her canlının rızkı; Hak Teala’nın ilm-i ezelisine, takdirine ve iradesine uygun olarak verildiği beyan edilmiştir. Dolayısıyla rızk; Allahû Teâlâ’nın (cc) ilim ve irade sıfatları ile ilgili olup, “Sıfatlı Fiiliyye” adı verilen ‘Tekvin Sıfatı”nın bir tecellisidir. Bu cihetten rızık, keremi sonsuz Rabbimizin (cc) tekvin sıfatı ile ilgilidir. Allahû Teâlâ’nın (cc) ‘Rezzâk-ı Âlem’ olduğuna iman etmek, dinde inanılması zaruri olan hükümlerden birisidir. Kur’ân-ı Kerim’de “Yeryüzünü size boyun eğdiren (istifadeniz için itaatli kılan) Allah’dır. O halde yeryüzünün sırtlarında dolaşın da Allah’ın size ihsan ettiği rızıklardan istifade edin” (El Mülk Sûresi: 15) hükmü beyan buyurulmuştur.

Yeryüzünün insana boyun eğmesi; işlenmeye ve verimli kılınmaya müsait oluşudur. Faydalı olan nimetlerin ortaya çıkarılmasını sağlamak ve Allah’ın ihsan ettiği rızıkları temin etmek insanın önemli vazifelerinden birisidir.(5)

Ziraat, ticaret, zanaat ve diğer faaliyetlerin sebebi; yeryüzünde mevcut olan nimetlerin ve rızkların ortaya çıkarılmasıdır. Dolayısıyle “Rızk” kelimesi ve kavramı, insan hayatında önemli bir yere sahiptir.

 Bu noktada rızk kelimesinin lügat ve ıstılah manaları üzerinde kısaca duralım. Arapça olan “Rızk” kelimesi mastardır. Cem’i “erzak” gelir. Lûgat âlimlerine göre manası: “Ma yüntefeu bihi = Kendisiyle faydalanılan şey” veya “El-ataâ = Verilen şey” demektir. Rızk; dünyada ve ahirette verilen pay ve hisse manasına kullanılmaktadır. İmam Fahrüddin-i Razi: “Arapça’da rızk, pay ve hisse demektir. Cenab-ı Hak (cc) “Rızkınıza (rızkakûm) şükredeceğinize, onu vereni mi yalanlıyorsunuz?” (El Vakıa: 82) buyurmuştur. Bu âyette zikredilen rızkakûm, kişinin nasibi olup, başkasına değil, sadece ona mahsus olan şey demektir. Bazı âlimler “Rızk, yenilen veya kullanılan şeydir” demişlerdir ki, bu doğru değildir. Çünkü Cenab-ı Hak, bize rızk olarak verdiği şeylerden infakta bulunmamızı emrederek “Ve size verdiğimiz rızıklardan infak ediniz” buyurmuştur. Şâyet rızk sadece yenilen şey olsaydı, onu harcamak mümkün olmazdı. Diğerleri ise “Rızk, malik olunan şeydir” demişlerdir ki, bu da yanlıştır. Çünkü insan bazen “Allah’ım bana rızk olarak salih bir çocuk, saliha bir zevce ver” diye dua eder de, fakat o ne böyle bir çocuğa, ne de böyle bir hanıma malik olamaz.Yine kişi “Ey Allah’ım! Bana rızk olarak, kendisiyle yaşayacağım bir akıl ver” der halbuki akıl bir mülk değildir. Ve yine hayvanların rızıkları vardır, fakat mülkleri yoktur. Din ıstılahında “Rızk”ın manasına gelince; ulemâ bunda ihtilaf etmiştir. Ebû’l Hüseyin El Basri: “Rızk, Cenab-ı Hakk’ın (cc) bir canlıya bir şeyden faydalanma imkânı verip, başkalarının onun o şeyden faydalanmasına mani olmalarını engellemesidir. Biz “Cenab-ı Hak bize rızk olarak mallar verdi” dediğimiz zaman, bunun manası “O mallardan bize istifade imkânı verdi” demektir. Biz, Allahû Teâlâ’dan (cc) bize bir mal tahsis etmesini veya bir hayvanı rızıklandırmasını istediğimiz zaman, bununla o rızkı sadece ona tahsis etmesini kasdediyoruz. Cenab-ı Hak, o hayvana o rızıktan faydalanma imkânı verip, hiç kimse o hayvanın o rızıktan faydalanmasına mani olmadığı zaman ancak o rızık, o hayvana has olmuş olur. Mu’tezile fırkasına mensup kimseler, rızkı bu manada anladıkları için, “Haram rızk olmaz” demişlerdir. Biz ise (Ehl-i Sünnet) haram rızk olur diyoruz. Arkadaşlarımız buna iki yönden delil getirdiler. Birincisi: Lügat itibarıyla “Rızk” beyan etiğimiz gibi, pay ve nasip demektir. Haramdan faydalanan kimse için bu haram, onun nasibi ve payıdır. Bu sebeble haramın, onun rızkı olması gerekir. İkincisi: Cenab-ı Hak “Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah’a ait olmasın” (Hûd Sûresi: 6)

Buyurmuştur. Adam, ömür boyu yaşar, çalıp çırpmasından başka bir şey yemez. Bu durumda “ömür boyu kendi rızkından hiçbir şey yemedi” denilmesi gerekir.”(6) diyerek, rızkın “pay, nasip ve hisse” manasına geldiğini izah etmiştir.

 Dikkat edilirse yeryüzü, rızk temini için müsait bir yapıdadır. Hz. Abdullah b. Mes’ûd (ra)’dan rivâyet edildiğine göre Resûl-i Ekrem (sas): “Rızk temini için çalışmak (Kesbi arzu etmek) her müslüman üzerine farzdır”(7)

 Buyurmuştur. Dolayısıyle mü’minler; “Helal” ve “Haram” hududlarına riâyet ederek, rızk temini için gayret sarfetmeleri gerekir. Rızk temin etmenin bir değil birden fazla yolu vardır. Hanefi Fûkahası: “Rızk temin etmede en efdal olan yol cihaddır. Zira cihadda; hem İslâm dinini aziz kılma, hem de ganimet elde etme sözkonusudur. Bu sebeble kazancın en efdali ganimet olur. Cihaddan sonra rızk elde etmede efdal olan, ticaretle meşgul olmaktır. Daha sonra ziraatle meşgul olmak ve diğer sanatlar gelir”(8)

Hükmünde ittifak etmiştir. Bu noktada cihad ibadeti ve ganimet üzerinde kısaca durmakta fayda vardır. Kur’ân-ı Kerim’de: “Artık elde ettiğiniz ganimetlerden helâl ve hoş olarak yeyin” (El Enfal Sûresi: 69 ) hükmü beyan buyurulmuştur. İmam-ı Muhammed (rha) “Ganimetin daha önceki ümmetlere helal kılınmadığını, ancak Ümmet-i Muhammed’e helal kılındığını, bunun nassla sabit olduğunu” izah etmiştir.(9)

Bütün muteber fıkıh kitaplarında ganimetin ve tenfilin rükünleri, hükümleri ve şartları izah edilmiştir. Peygamberimiz Efendimiz’in (sav) “Allah (cc) kıyametin kopmasına yakın bir zamanda beni kılıçla gönderdi Rızkımı da mızrağımın altında (gölgesinde) kıldı. Bana muhâlefet edenleri zelil ve hakir eyledi. Her kim kendisini bir kavme benzetirse, o (kimse de) onlardandır.”(10)

Buyurduğu malûmdur. Rızk temin etme yollarından herhangi birisinin ihmali, mü’minleri zor duruma düşürebilir. Zira her mü’min kendi rızkını temin ederken, diğer mü’minlerin menfaatine olan hizmetleri de üretmek durumundadır. Rızk temin etmede haram kılınan yollara tevessül etmenin bir değil, birden fazla felâketi beraberinde getireceğini unutmamak gerekir. Peygamberimiz Efendimiz’in (sav): “Faizi yemek için hileli yollara saptığınız, öküzlerin kuyruğuna yapışıp sadece ziraatle geçindiğiniz ve cihadı terk ettiğiniz zaman, Allah (cc) üzerinize zilleti musallat kılar. Dininize dönmedikçe o zilleti üzerinizden kaldırmaz”(11) buyurduğu ve mü’minleri ikaz ettiği malûmdur.

İslâm âlimleri, rızk keyfiyetine haiz olan nimetlerin sayı ile ifade edilmesinin mümkün olmadığını ifade etmişlerdir. Allahû Tela (cc) insanların ve diğer canlıların ihtiyaç duyduğu her şeyi yaratmıştır. Nitekim Kur’ân-ı Kerim’de: “Allah gökleri ve yeri yaratandır. Üstten (bulutlardan) su indirip, onunla size rızk olarak türlü mahsuller, meyvalar çıkarandır. Emr ve izni ile gemileri denizden yürümek için size ram edendir. Akarsuları da yine sizin (faidenize) müsahhar kılandır. Güneşi, ayı adetlerinde daim (ve hizmetinize kaim) olarak size teshıyr eden O’dur. Geceyi, gündüzü sizin (faidenize) tahsis eyleyen O’dur. Allah size istediğiniz şeylerin hepsinden verdi. Eğer (Allahû Teâlâ (cc)’nın) ni’metlerini birer birer saymak isterseniz (ne mümkün?) Siz (ni’metleri) icmal suretiyle bile sayamazsınız. Hakikat insan çok zulümkâr, çok nankördür” (İbrahim Sûresi: 32-34.) hükmü beyan buyurulmuştur. Müfessirler “Ve âtâkum min külli mâ se’eltumûh” (Size istediğiniz şeylerin hepsinden verdi) hükmünün mahiyeti üzerinde ısrarla durmuşlardır. Buradaki “min” harfi cerri’nin teb’iz manası ile ele alınması halinde “Hem size istediğiniz her şeyden verdi” beyanı olarak değerlendirilmesi halinde “ Hem size istediğiniz şeylerin hepsini verdi” şeklinde ele alınabileceğini izah etmişlerdir.(12)

Dolayısıyla insanın ihtiyaç duyduğu her ni’met ve rızk yaratılmıştır. İmam-ı Şafii (rh.a) “Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, onun rızkı Allah’a ait olmasın” (Hûd Sûresi: 6.) âyetinin hükmünün umumi olduğunu, yani her canlının rızkının (hissesinin, nasibinin, payının) Allahû Teâlâ (cc) tarafından yaratıldığını ifade etmiştir.(13)

Günümüzde yaygın olan ‘nedret teorisi’ anlayışının veya açlık problemi şeklinde ifade edilen tehlikenin iki temel sebebi vardır. Birincisi: Yeryüzünde saklı olan nimetleri elde etmek için çalışmamaktır. İnsanoğlu üzerine düşeni yapmamak suretiyle, hem kendini, hem başkalarını mahrum etmektedir ki, bu zulümdür. (Üretim düşüklüğü, tembellik) İkincisi: Elde edilen nimetleri hak sahiplerine meşrû bir biçimde dağıtmamak, hile yapmaktır. Dolayısıyle açlık probleminde; yeryüzündeki nimetlerin sayı ile sınırlı olması değil, başka sebebler ön plândadır. İnsanların bütün imkânlarını seferber etmeleri, açlık problemini ortadan kaldırabilir. Peygamberimiz Efendimiz (sav)’in: “Kıyamet koparken sizden birinizin elinde bir hurma dalı bulunur da, bunu kıyamet kopmadan dikmeye gücü yeterse, muhakkak onu diksin, bırakmasın”(14) buyurduğu malûmdur. Dolayısıyla rızk temini için bütün imkânların kullanılması tavsiye edilmiştir.

 Rızk ile ecel arasındaki münasebet, et ile tırnağın münasebeti gibidir. Peygamberimiz Efendimiz’in (sas) “Rızkı tamamlanıncaya kadar, hiçbir kimsenin ölmeyeceği bana vahyedildi. O halde Allahû Teâlâ (cc)’ya karşı gelmekten sakınınız. Rızkınızı araştırırken, güzel bir yol tutunuz”(15)

Buyurduğu malûmdur. Bu noktada ‘ecel’ kavramı üzerinde kısaca duralım. Arapça olan “Ecel” kelimesi masdardır. Lugat alimlerine göre manası; mutlak vakit, bir şeyin bütün müddeti veya “bir şeyin müddetinin sonu” demektir. Daha sonra ecel kelimesi “ömrün sonu” manasına kullanılmış ve bu mana meşhur olmuştur. O halde ecel; hayatın son bulması ve ölümün gelmesidir. Yani ecel, ölüm için mukadder olan vakit demektir. Cem’i âcâl gelir. Her ferdin ve her ümmetin muayyen bir eceli, yani hayatının sonu vardır. Her şahıs için bir ecel olup bu asla değişmez. Yani; her hayat sahibinin eceli mukadder ve muayyen olan vaktinden ne önce gelebilir, ne de o vakitten sonraya kalabilir. (Yunus Sûresi: 49) O halde her canlının hayatı muayyen olup, eceli geldiği zaman hayatı mutlaka son bulacaktır. Her canlının hayat bulması, Hak Teâlâ’nın halk ve takdiriyle olduğu gibi, hayatının nihâyete ermesi de, Cenab-ı Hak’ın takdir ettiği ecelle ilgilidir. Çünkü Allah, Muhyi ve Mümittir. Hayat ve ölüm, Hak Teâlâ’nın “Tekvin” sıfatının tecellisidir. Yani canlılara hayat vermek de, hayatını sona erdirmek de Allah’ın (cc) fiillerindendir. Ehl-i Sünnet’e göre; maktul de eceliyle ölür. Çünkü ezelde tayin ve tesbit edilen ecel, takdir-i ilahi olarak değişmez. Kaatil, maktulün ecelini öne almadığına göre, cezaya müstehak oluşu bu bakımdan değil, “Meşru bir sebeb olmadığı müddetçe hiç kimseyi öldürmeyin” meâlindeki emr-i ilahiye muhâlefet etmesi, bir anlamda cüz’i iradesi ve ihtiyarıyla şeriatın haram kıldığı bir fiili işlemesi sebebiyledir.(16)

Akaid kitaplarında yer alan ‘Ecel birdir, tegayyür etmez’ hükmü, mukadder vaktin,yani takdir-i ilâhinin değişmeyeceğini ifade etmektedir.

----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

(1)   Rağıp El Isfahani- El Müfredat fi Garibû’l Kur’ân-İst: 1986 Sh: 552 (Gyb maddesi)

(2)   Yakûp El Firuzâbadi- El Kamûsû’l Muhit- Kahire: 1301 C:1 Sh: 111 vd.

(3)   İbn-i Manzur- Lisânû’l Arap- Beyrut: 1955 C: 1 Sh: 654 vd.

(4)   İbn-i Kesir- Tefsirû’l Kur’âni’l Aziym- Beyrut: 1969 C: 1 Sh: 40 vd.

 (5)   Geniş bilgi için / Mecmuatû’t Tefasir - İst: 1979 C: 6, Sh: 317-318.

 (6)   İmam Fahrüddin-i Razi - Mefatihû’l Gayb -Ank: 1988 Akçağ Yay. C: 1, Sh: 461-462.

 (7)   Abdullah b. Mahmud El Mavsılı - El İhtiyar fi Ta’li’lil Muhtar - İst: 1980 Çağn Yay. C: 4, Sh: 170. Aynca Mecmaû’l Enhur (Şerhû Damad) İst: 1316 C: 2, Sh: 527.

8   Abdullah b. Mahmud El Mavsılı - A.g.e. C: 4, Sh: 170-172. Ayrıca Şeyh Muhammed b. Süleyman - Mecmaû’l Enhur (Şerhû Damad) C: 2, Sh: 527.

(9)   İmam-ı Muhammed - Siyer-i Kebir - İst: 1980 Evs Yay.C:l,Sh:40.

(10)   İmam-ı Serahsi - El Mebsut - Beyrut: ty C: 10, Sh:3.

(l1)   Sünen-i Ebû Davud - İst: 1401 Çağrı Yay. C: 3, Sh: 740-741 K. Büyü. Aynca İmam-ı Muhammed - A.g.e. C: 1, Sh: 42-43.

(12)   Ebû’s Sûud Efendi - İrşadû’l Akli’s Selim - Kahire: ty C: 5, Sh: 48. Aynca İmam-ı Kurtubi -El Camii Li Ahkami’l Kur’ân - Kahire: 1967 C: 9, Sh: 367.

(13)   İmam-ı Şafii - A.g.e. Sh: 54 Madde: 180.

(14)   Abdi’l Latifi’z Zebidi-Sahih-i Buhari Muhtasarı, Tecrid-i Sarih Tercemesi ve şerhi Ank: 1974 C: 7 Sh: 124.

(15)   El Aclûni - Keşfû’l Hefa - Beyrut: 1351C: 1, Sh: 231 Had. No: 707. Aynca İmam-ı Şafii-A.g.e. Sh: 94 Madde: 306.

(16)   Genişbilgi için bkz: Şerh-i Mevâkıf C: III, Sh: 124, 125, 137, 138, Şerh-i Makâsıd C: II, Sh: 118-120 Şerhû’l-Akaid en-Nesefiyye Sh: 379-385

 


* BENZER KONULAR

Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:25:53 ÖS]


Gönül Allah (CC) 'ta Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:22:44 ÖS]


İmani olgunluğun sırrı - Teslimiyet Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:15:04 ÖS]


İnsanın Manevi Yapısı (Ruh, Kalb, Akıl ve Nefs) İle İlgili Meseleler Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:06:24 ÖS]


Esat Kabaklı - Sürgün - 320 KBPS Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 04:50:26 ÖS]


Ozanlardan Single Eserler - Karma 320 kbps Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 12:20:38 ÖS]


Esat Kabaklı - Oğul Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 12:07:15 ÖS]


Ehl-i Beyt ve Kerbelâ Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 10:49:31 ÖÖ]


Filistin’in Tarihçesi Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 10:42:17 ÖÖ]


Cennetlik Kadınlar 3 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:10:52 ÖÖ]


Cennetlik Kadınşar 2 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:06:00 ÖÖ]