HAYIR VE ŞERRİN KİMDEN OLDUĞUNA İNANIYORUZ
İman esasları arasında kader inancı ile birlikte kabul ettiğimiz bir şeydir hayrın da şerrin de Allah’tan olduğuna iman etmek. Fakat bu amellerimize ve diğer alanlara yansıyor mu yoksa sadece burada mı kalıyor?
1. Başımıza gelen şeyler için başkalarını suçluyoruz. Tabi ki hakkımızı müdafaa edebiliriz lakin burada başkalarına takılıp gerçek sebebi ve dahası kendi kusurlarımızı görmemek yanlıştır. Başımıza gelecek olan felakete kimse mani olamaz. Elde edeceğimiz nimete de kimse engel olamaz. Geriye kalan her şey, sadece bir vesile ve sebeptir. Tabi ki sebep olmanın vebali veya ödülü vardır. Lakin burada asla gerçek sebebi unutmamak gerekiyor.
2. Nimet için de durum aynıdır. Kullara, iyiliklerinden dolayı teşekkür ederiz; minnettar oluruz. Ama gerçek vefa ve şükür Mevlâ’ya olmalıdır. Şayet kula olan vefa ve minnet, Allah’ın emirlerine ve adalete aykırı ise böyle bir vefa ve minnet meşru olamaz.
3. Ölümü istemek, yasaklanmıştır. Kendini öldürmenin ise ebedi cehennem ile cezalandırılacağı ifade buyurulmuştur. Bunun bir sebebi de kaderde olana rızanın; ecelin ve nimetin Allah’ın elinde olduğunu kabul etmenin Allah’a imanın gereklerinden oluşudur. Kendine biçilen ömre ve başına gelene isyan; hayır ve şerrin Allah’tan olduğuna, Allah’ın kulunu gözettiğine ve kulu için hayır istediğine iman etmekle uyuşmayan bir tutumdur.
4. Kulun elinden geleni yaptıktan sonra Allah’ın vereceği hükme rıza göstermesi de yine Allah’a güvenmek ile alakalı bir durumdur. Duanın kabul şartlarından birisi de tevekküldür. Zira tevekkül etmemek, güvene aykırıdır. Duasının kabul olmayacağını düşünen bir kişi de ya Allah’a ya da kendine güvenmiyor demektir ki bu durumda duası kabul olmaz. Allah’a güvenen kimse O’nun eninde sonunda duayı kabul edeceğini, dünyada etmese de muhakkak ahirette bu duaya karşılık vereceğini ve Allah’ın kul için daima hayrı isteyeceğini bilir. Kendine güvenen kimse ise elinden geleni yaptığını bilir ve bunun karşılığını illa alacak olduğunun şuurunda olur. Ama kendine güvenmeyen kimse; duayı eksik yaptığını veya duaya engel olan başka kusurlarından dolayı duasının kabul olmayacağını bildiği için duasının kabul olunması konusunda şüphe taşır.
5. Hayır ve şerrin Allah’tan olduğuna inanmanın ahlaki karşılığı ise doğru bildiğini yapmaktır. Kişi bazen, doğru bildiği şeyi, ailesi veya başkaları ne der diye yapmayabilir. Ya da birini memnun etmek için hakikat bildiğine aykırı davranabilir. Bunun da büyük bedelleri vardır.
6. Hayır ve şerrin Allah’tan olduğuna iman eden kimse, kadere tabi olur. Kadere tabi olmaktan kasıt; karşısına çıkan fırsatı değerlendirmek ve geri çekilmesi gereken zamanda geri çekilmektir. Kişi, karşısına çıkan her türlü imkanı değerlendirmek zorundadır. Örneğin kişi, karşısına bir iş imkanı mesela bir ticaret çıktığında bunu değerlendirmelidir.
Ben, ticaretten anlamıyorum diye geri çekilmek doğru değildir. Zira bu imkanı ona sunan Mevlâ’dır. Mevla, ya bu kulu imtihan etmek istemekte ya da bu imkan sayesinde ona başka hayırlı işler nasip etmeyi murat etmektedir. Kul, karşısına çıkan imtihandan kaçamaz. Kaçarsa illa karşısına başka ve daha büyük bir imtihan çıkar. Kendine sunulan hayırlı işlere sırt dönmek de vebaldir ve bunun da bir bedeli vardır. Yani görevden kaçılmaz. Allah Teâlâ’nın verdiği görevden kaçmanın bedeli Yunus Aleyhisselam örneği ile anlatılmıştır.
7. Kul, rahatı kaçmasın diye bedel ödemekten veya sorumluluk almaktan kaçıyor ise; ahirete ve hesaba olan inancında zafiyet vardır demektir. Zira dünya geçicidir ve de istirahat yeri değil imtihan yeridir.
Ahiretin sorumluluk ve bedelleri de daha ağırdır.
Allah’ın hesabı ise tüm hesaplardan daha çetindir.
Bu konudaki bazı hadis-i şerifleri özetler isek; “kabirde ve mahşerde rahat etmek istiyorsak; dünyada rahatımızdan feragat etmemiz gerekiyor.”
Dünya nimeti; mutlu ve sağlıklı olup dinlenecek kadar meşrudur. Yoksa kapılıp gerçek amacı unutmak için değil. Yani buradaki huzur; görevimizi yapacak kadar ümitli, enerjili ve sağlıklı olmak içindir.
Burada yaşamak için yiyoruz. Çalışmak için mutlu oluyoruz. Dinlenmek için uyuyoruz.
8. Ayrıca unutmamak gerekiyor ki Allah, kulunu, kaçtığı her şeyle yüzleştirir; sevdiği ve değer verdiği her şey ile imtihan eder. Böylece nimetin ve belanın gerçek sahibi olarak kimi gördüğünü ortaya çıkarır.
Turgut Akyüz.