İlim Amel ve İhlâs Olmadan Olmaz
Herkes tarafından bilinen bir söz var; “Dünya ahiretin tarlasıdır.” Doğrudur. Ekmeden biçilmez. Biçmek için ekmek lazım. Çiftçi, iyi bir mahsul kaldırmak için kaliteli tohumdan tutun, sulamasına kadar her aşamada emek vermek zorundadır. Çoğu kez ekmek yetmez, ektiklerinize zarar verenlerle de mücadele etmek zorundasınız.
Kişi, ne ekmiş, ne kadar ekmişse hasat zamanı onun karşılığını alacaktır. Ahirette yüz ağartan bir hasat için de dünya tarlasında ekmek lazım.
Bu yönü ile kul, tıpkı çiftçiye benzer. Dünya onun tarlası, iyilik ve kötülükler ekini, ahiret ise hasadıdır.
Dünya tarlasına ektiği her şey, ahiret dünyasında önüne mahsul olarak konacaktır. Dedim ya sadece ekmek yetmez. Ektiklerimizi koruyup kollamak için zararlılarla da mücadele etmemiz lazım ki emeğimiz boşa gitmesin. Zira sizin ektiğiniz yerde pusuda kendi nasibini arayanlar var.
Yüce Mevla [Azze ve Celle] Zilzal suresi 7.ayet-i kerimede;“Kim zerre kadar hayır işlemişse onu görecektir. Kim de zerre kadar şer (kötülük) işlemişse onu görecektir.” Buyurmaktadır. Evet, herkes bulacak. Herkes görecek. Ne bir eksik ne bir fazla.
Hasat mevsimi olan ahirette önümüze konan mahsul, ebedi hayatımız için dönüm noktasıdır. Onunla ya çocuklar gibi sevinip mutlu olur yahut idamlıklar gibi perişan oluruz.
PEKİ, NEDİR BEREKETLİ, VERİMLİ HASADIN SIRRI?
Dünyada neyi nasıl ekmeliyiz ki ahirette biçeceğimiz mahsul bizi mutlu, mesut kılsın, bizi kurtarsın?
İmam Rabbanî Hazretleri ebedi kurtuluş için dünyadayken üç şeyin elde edilmesi şart diyor. “İlim”, “amel” ve “ihlâs”
İlim; hakka vuslattır. Hakikatle yüzleşmektir. İlimden maksat; kişinin kendisine lazım olanı öğrenmesidir. Bu ise her mükellef (buluğ çağına ermiş, aklı başında) müslüman üzerine farzdır. Çünkü bilgisiz itaat olmaz.
İmam Gazalî k.s. Hazretleri, bir insanın kalbine doğacak şüpheleri giderecek kadar ilim öğrenmesinin de farz olduğunu söyler.
Diyelim ki ilmi elde ettik. Yani akaidimizi düzelttik, lüzumu kadar fıkıh bilgisi öğrendik. Yeterli mi? Elbette değil. Çünkü sırada “amel” var. En zor olanı var. Yani, öğrendiklerimizi hayata geçirmek, uygulamak.
İlmin lazım olacağı yer, işte tam burasıdır. Çünkü ahirette tek geçerli akçe iyi işlerdir. (salih amel) Kul, öbür âlemde onunla üstünlük bulur. Nitekim Hazret-i Ömer (Radıyallahu Anh)demiştir ki: “Dünyanın izzeti mal ile, ahiretin izzeti de salih ameller iledir.”
Ayrıca Kur’an-ı Kerim, Rabbine kavuşmayı uman kimsenin salih amel işlemesini ve ibadetlerinde de hiç kimseyi Rabbine ortak koşmamasını öğütlemekte (Kehf suresi/110); O’na, mümin olarak salih ameller işlemiş olduğu halde ulaşanlara en yüksek dereceler ile içinde temelli kalacakları, Adn cennetlerini müjdelemektedir. (Taha suresi/ 75-76)
Şu halde asıl olan bilmek değil, bildiğini uygulamaktır. Bu, işin en mühim kısmıdır. Öğrenilen bilgiyi taviz vermeksizin yapmaya, yapılanı da devam ettirmeye çalışmak en önemli iştir. Kişi bildiğiyle amel ettiği sürece Allah Teâlâ ona bilmediklerini öğretir. Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyurmuştur ki:
“Bildiği ile amel eden kimseye Yüce Allah bilmediğini öğretir ve amelinde onu muvaffak kılar da cenneti hak eder. Buna karşılık bildiği ile amel etmeyen kimse hem bildiğinde şaşar hem de amelinde muvaffak olmaz ve böylece cehennemi hak etmiş olur.”
YALNIZ ALLAH RIZASI İÇİN YAPMAK
Ebedi kurtuluşumuzu temin edecek olan üç altın kuralın en önemli ayağı ise ihlâstır.
İhlâs, ibadet ve davranışları gösteriş (riya) ve her türlü ikiyüzlülükten (nifak) uzak olarak sadece Allah [Azze ve Celle] için yapmaktır. Allah [Azze ve Celle] adına yapmaktır.
Ameline riya ve nifak karıştıran kimse için bir hadis-i kudsîde şöyle buyruluyor:
“Ben, ortağı olmaktan uzak olanların en uzağıyım. Kim benim için amel eder ve başkasını da bu amele katarsa/ortak ederse hissemi o ortağıma devrederim.”
Ayrıca Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Efendimizin buyurduğu üzere, amelinde şirk edene; “Kim için amel ettinse mükâfatını ondan al” denir.
Bunlar gösteriyor ki, ameli değerli kılan ondaki ihlâstır. İhlâs, niyette bulunur. Niyetin yeri ise kalptir. Kulun ameli niyetinin içtenlik ve samimiyeti nispetinde değer kazanır. Aynı namazı yan yana kılmakta olan iki kişiden birini diğerine üstün kılan, niyetindeki samimiyettir. Sevgili Peygamberimizin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem); “Ameller niyetlere göredir.” sözü buna işaret eder.
Niyetin kendisi de bir tür amel sayılır. Niyet, ancak Cenab-ı Hakk’ın hoşnutluğu gözetildiğinde ihlâsa kapı açar. İhlâsla yapılan az bir amel, ihlâsı tam olmayan amelden kat kat üstündür. İhlâs, kıymetsiz görünen bir ameli dahi çok kıymetli hale getirir.
İhlâsı elde etmek, riyadan korunabilmek zor diyerek ibadet ve amelleri terk etmek doğru değildir. Bu şeytanın bir oyunudur.
İmam Gazalî k.s. böyle birisini, efendisi tarafından temizlesin diye verilen buğdayı “Nasıl olsa tertemiz yapamayacağım, iyisi mi bu iş kalsın.” diye düşünen hizmetçinin haline benzetmiştir. Oysa bir şeyin tamamı elde edilemiyor diye hepsi terk edilmez.
İHLÂS NASIL ELDE EDİLİR?
Özetleyecek olursak, herkesin ortak arzusu olan ebedi kurtuluş, ancak üç şeyi kazanmaya bağlıdır. Bunlar ilim, amel ve ihlâstır. Hiçbirini diğerinden ayırmak mümkün değildir. Bir müslüman ahiret hasadı için dünya tarlasını ekerken bu üç önemli unsuru ihmal etmezse Allah’ın izniyle kurtuluşa erenlerle beraber olur inşallah.