İman Eden Kalplerin Birliği
“Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı yapışın; bölünüp parçalanmayın. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani siz birbirine düşman idiniz de Allah gönüllerinizi birleştirdi ve O’nun nimeti sayesinde kardeş oldunuz. Siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi Allah kurtarmıştı. İşte Allah size ayetlerini böyle açıklıyor ki doğru yolu bulasınız.” (Âl-i İmrân, 3/103)
Kur’an-ı Kerim’in iman edenlere evvela çizdiği düstur, Hak yolunda sebat etmek, iyiliği hâkim, hidayeti kaim kılmak ve müminler arasında kardeşçe birliktelik kurmaktır. Her birlikteliğin bir merkezi ve odak noktası olmalıdır ki bu birliktelik gücünü oradan alsın ve paydaşlar arasında sabit bir kaynak olsun. İşte bu ayet-i kerimede Yüce Allah, hem bizlere müminlerin birlik ve beraberliklerinin önemini vurgulamakta hem de bu birliğin esas noktası olan merkezi, “Allah’ın ipi” olarak tanımlamaktadır.
Allah’ın ipinden maksat nedir diye müfessirlerimiz düşünmüşler ve birtakım görüşler ortaya koymuşlardır. Bunlar; Allah’ın kitabı/Kur’an, Allah’ın dini/İslam, Allah’a verilen söz, ihlas/dini Allah’a has kılma, tevhid ve İslam cemaatidir (Mâverdî, I, 414). Bununla birlikte bir hadis-i şerifte Kur’an-ı Kerim hakkında şöyle buyrulmaktadır: “Kur’an gökten yere uzanan bir iptir.” (Ahmed b. Hanbel, III, 59) Taberî de ayetin tefsirinde Allah’ın ipini “Allah’ın emir buyurduğu dine sıkıca sarılmak, kitabında sizinle yapmış olduğu ahitlere sadık kalmak, kelime-i tevhit üzere birlik sağlamak ve Allah’ın emrine boyun eğmek” olarak ifade etmiştir (Taberî, VII, 70). Görüldüğü gibi müminlerin sımsıkı sarılması gereken Allah’ın ipi, özel anlamda Kur’an, genel anlamda ise İslam’dır. Ayette emredilen husus, hep birlikte Allah’ın ipine sarılmak olup ayette yasaklanan mesele de bölünüp parçalanmaktır.
Allah’ın insanlar üzerindeki nimetlerini saymaya çalışsak bile bunu başaramayacağımız Kur’an’da açıkça ifade bulmuştur (İbrâhîm, 14/34). Elbette ki bunun sebeplerinden biri hatta en önemlisi nimetlerin çokluğudur. Ancak bunun yanında bir de nimetlerin farkına varamayışımız vardır. Örneğin yaşadığımız pandemi sebebiyle nefes almanın, hareket edebilmenin evden çıkabilmenin, insanlarla yakınlaşabilmenin, beş vakit camide bir araya gelebilmenin, birlikte omuz omuza saf tutabilmenin ne büyük nimetler olduğunu anladık. Evet, işte biz müminlerin zaman zaman dikkatinden kaçan, aslında çok büyük bir nimet olan bir meseleye ayet-i kerime temasta bulunuyor. O da kalplerin ısındırılması, gönüllerin bir olmasıdır. Allah’ın müminler üzerindeki bir nimeti de işte budur.
İslamiyet birlik ve beraberliğe son derece önem vermiştir. Kur’an’da “Müminler ancak kardeştirler.” buyrulmuş (Hucurât, 49/10), hadislerde din bağının kan bağından önde geldiği vurgulanmıştır. Ancak burada temas etmek istediğimiz bir nokta da müminlerin bir binanın yapı taşlarına benzetilmeleridir. Bu husus gerçekten çok ilgi çekicidir. Çünkü hadis-i şeriflere baktığımızda din kardeşi olan müminlerden başka bir binaya benzetilen ve o binanın parçası olan kimseler peygamberlerdir. Bu da aslında bizler için bir onurdur ve Allah’ın üzerimizdeki sayısız nimetlerinden biridir. Peygamber Efendimiz (s.a.s) biz müminleri şöyle tarif ediyor: “Bir mümin, diğer bir mümin için âdeta birbirini destekleyen bir binanın tuğlaları gibidir.” (Buhâri, Salât, 88) Peygamberleri ve kendi şahsını tarif ettiği örnekliği de şu cümlelerle zikrediyor: “Benim ve benden önceki nebilerin misali, bir bina yapıp onu süsleyen ve güzelleştiren adamın misali gibidir. Ancak onun köşelerinden birinde, bir tuğla (kerpiç) yeri hariç; (o buraya tuğlasını koymamıştı). İnsanlardan binaya uğrayanlar ona bakmaya, beğenmeye ve şöyle demeye başladılar: ‘Keşke şu (boşluğu dolduracak bir tuğla da konulsa.’ İşte o tuğla benim. Ve ben nebilerin sonuncusuyum.”(Buhârî, Menâkıb, 18) Görüldüğü gibi bir binanın yapı taşlarına benzetilenler iki gruptur. Bunlardan biri peygamberlerdir, diğeri ise müminler. Peki, bir binanın tuğlaları olabilmek ne demektir? Aynı hedefe hizmet etmek, aynı dava için var olmak, aynı şuuru taşımak, aynı mücadeleyi vermek demektir. Bunu peygamberlerin başardığından hiçbir şüphemiz yok. Ancak bizlerin misali daha çok nasıl olduğumuzun değil, nasıl olmamız gerektiğinin misalidir. Yani bizler için bir idealdir. “Mümin müminin aynasıdır.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 57) hadisi de bu hakikati ifade etmektedir. Müminlerin kardeş oluşu onların kalplerinin bir olmasından geçer. Kalplerinin bir olması da Allah ve Resulüne aynı sevgi ve muhabbeti beslemelerine, onlara gönülden bağlı olmalarına dayanmaktadır. Birbirlerine uzak, dünyanın farklı yerlerinde yaşasalar bile, inananların kardeş olduğuna ve Allah katında en değerli olanın daha takvalı kişi olduğuna inançları birdir.
İşte bu ayet-i kerime her ne kadar ilk etapta Evs ve Hazrec kabilelerine ve onların birbirleri ile olan kavga ve savaşlarına işaret etse de Allah’ın nimetinin tecelli etmesiyle kardeş olanların ve ateş çukurunun tam kenarında iken batıl itikattan sıyrılarak iman ile şereflenenlere de işaret ettiği muhakkaktır. Bizler de Allah’ın bizim üzerimizdeki nimetlerini hatırlayalım ve her anı fırsat bilelim. Din kardeşlerimize karşı şefkat ve rikkati elden bırakmayalım. Önce biz adım atalım, aramayanı arayalım. Kine, öfkeye, hasede, fesada sırtımızı dönerek birlik olalım. Efendimiz’in Veda Hutbesi’nde de kardeşliğimize vurgu yaptığını unutmayalım.