İman ve Mümin
“İman” kelimesi, “e-m-n” kökünden mastar olup tasdik etmek, bir şeyin varlığını, doğruluğunu ve birinin sözünü kabul etmek, benimsemek, güvenlikte olmak, güvenmek ve güven vermek anlamlarına gelir, iman, “küfr” kelimesinin zıddıdır. İman eden kimseye “mümin” denir.
Sözlük anlamı
“İman” kelimesi, “e-m-n” kökünden mastar olup tasdik etmek, bir şeyin varlığını, doğruluğunu ve birinin sözünü kabul etmek, benimsemek, güvenlikte olmak, güvenmek ve güven vermek anlamlarına gelir, iman, “küfr” kelimesinin zıddıdır. İman eden kimseye “mümin” denir.
“E-m-n” kökünün birbirine yakın üç temel anlamı vardır: Emanet, emenet ve emn “Emanet” kelimesi, emanet edilen şey, “emenet” ise güven ve huzur demektir. Emanet, “hıyanet” kelimesinin, emenet ise “gam” kelimesinin zıddıdır. “Emn” kelimesi; emin olmak, nefsin güven içinde, kalbin huzur ve sükûn hâlinde olması, korkunun bulunmaması, güven ve huzur, birisine veya bir şeye güvenmek demektir, “havf” (korkma) kelimesinin zıddıdır. Bu kökten türeyen “emin” kelimesi kalbinde korku ve endişe olmayan, emin ve güvenilir kimse demektir. (İbn Faris, Râğıb.)
Terim anlamı
Din ıstılahında iman, Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.)’in haber verdiği kesin olarak belli olan şeylerin doğru olduğunu tasdik etmek anlamına gelir. (Sâbûnî, el-Bidâye fî Usûlid-Dîn, s. 87, DİB Yayını, Ankara, 1979.)
Kur’an’daki anlamı
İman kelimesi, Kur’an’da şu anlamlarda kullanılmıştır:
a) Tasdik etmek: Mesela Yusuf suresi 17’nci ayette geçen “iman” kelimesi bu anlamdadır. Ayette geçen “mümin” kelimesi, “musaddık” (doğrulayıcı) demektir.
b) Sadece dil ile ikrar etmek: Münafikun suresi 3’üncü ayetindeki “iman” kelimesi bu anlamdadır.
c) Tevhit (Allah’ı birlemek): Mesela bazı müfessirler Maide suresinin 5’inci ayetinde geçen “iman” kelimesinin bu anlamda olduğunu söylemişlerdir. (Taberî)
ç) Namaz: Bakara suresinin 143’üncü ayetinde geçen “iman” kelimesi bu anlamdadır. (Taberî)
d) Dua: Bazı müfessirler Yunus suresinin 98’inci ayetinde geçen “iman” kelimesinin bu anlamda olduğunu söylemişlerdir. (Taberî)
f) Güvenmek: Tevbe suresinin 61’inci ayetinin ikinci cümlesindeki “iman” kelimesi bu anlamdadır. (Taberî)
“E-m-n” kökünden Kur’an’da; “güvenmek” (Bakara, 2/283.) “güven” (Nisa, 4/83.) “güven içinde olmak” (Yusuf, 12/99.) “güvenilir” (Şuara, 26/107.) ve “emanet” anlamında kelimeler de kullanılmıştır. (Bakara, 2/283.)
İman esasları; Nisa suresinin 136, Bakara suresinin 177’nci ve 285’inci ayetlerde zikredilmiştir. Bunlar: Allah’a iman, meleklere iman, kitaplara iman, peygamberlere iman ve ahiret gününe iman etmektir. “Amentü”yü oluşturan iman esaslarının altıncısı olan, “kadere, hayır ve şerrin Allah’tan olduğuna iman”, kitaplara imanın içinde mündemiçtir. Çünkü Kur’an’a iman eden, onda bildirilen esaslara da iman etmesi gerekir. Hadid suresinin 22’nci ayetinde nefse ve yeryüzüne isabet eden musibetlerin, daha bunlar yaratılmadan önce bir kitapta (Levh-ı mahfuz’da) yazılı olduğu açıkça bildirilmektedir.
Kur’an-ı Kerim’de Kur’an’a iman (Nisa, 4/136, 47.) zikredildiği gibi “ayetlere iman” da zikredilmektedir. (Secde, 32/15.) Dolayısıyla ayetlerde bildirilen bütün hususların kabul edilmesi imanın gereğidir.
Kur’an’ın müminleri tanımı
Kur’an-ı Kerim’de müminler sadece iman esaslarını tasdik eden kimse olarak değil, imanın gereğini yerine getiren kimseler olarak tanıtılmıştır.
Kur’an-ı Kerim’e göre müminler; Allah’a, meleklere, Kur’an’a ve önceki kitaplara, Hz. Muhammed (s.a.s.)’e, diğer peygamberlere ve ahiret gününe iman eden, (Bakara, 2/285; Neml, 27/3.), Kur’an’ın bildirdiği gerçeklerden şüphe etmeyen (Hucurat, 49/15.), Peygamberlerden hiçbirini diğerinden ayırmayan (Bakara, 2/285.), kendilerine Allah’ın ayetleri okunduğu zaman imanları artan (Enfal, 8/2.), Allah’ı seven (Maide, 5/54.), Allah anıldığı zaman kalpleri titreyen (Enfal, 8/2.), Allah’a ve Rasulüne itaat eden (Tevbe, 9/71.), kalpleri Allah’ın zikrine ve inen hakka (Kur’an’a) saygı duyan ve ona uyan, (Hadid, 57/16; Muhammed, 47/3.), Hz. Peygamber (s.a.s.) kendilerine canlarından daha ileri ve evla olan (Ahzab, 33/6.), aralarında hükmetmesi için Allah’a ve Rasulüne çağırıldıkları zaman “işittik, itaat ettik” diyen (Nur, 24/51.), namazlarını dosdoğru, huşu içinde, önemseyerek ve ara vermeden kılan (Nisa, 4/162; Müminun, 23/2, 9.), malının zekâtını veren (Maide, 5/55.), Allah’ın verdiği rızıktan Allah yolunda harcayan (Şura, 42/38.), müminlere yardım eden (Enfal, 8/74.), zulme ve saldırıya uğradıkları zaman yardımlaşan (Şura, 42/39.), iyiliği emreden ve kötülüğü men eden (Tevbe, 9/71.), gerektiğinde Allah yolunda hicret eden (Enfal, 8/74.), malları ve canlarıyla Allah yolunda cihat eden (Maide, 5/54.), Allah yolunda savaşan (Tevbe, 9/111.) ve düşman ordularıyla karşılaştığı zaman korkmayan (Ahzab, 33/22.), emanetlerine ve sözleşmelerine (Allah ve insanlara verdiği sözlere) riayet eden (Müminun, 23/8.), günahlarına tövbe eden, dinlerinde ihlaslı olan (Nisa, 4/146.) Allah’a tevekkül eden (Enfal, 8/2.), müminlerin dostu (Maide, 5/55.), onlara karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı onurlu ve zorlu olan (Maide, 5/54.), öğüt kendisine fayda veren (Zariyat, 51/55.) zinadan korunan (Müminun, 23/5.), büyük günahlardan ve çirkin işlerden kaçınan (Şura, 42/37.), kasten bir mümini öldürmeyen (Nisa, 4/9.2) şirk, küfür, nifak, isyan, batıl ve faydasız inanç, söz, fiil ve davranışlardan yüz çeviren (Müminun, 23/3.), kıyametten korkan ve kıyametin hak olduğunu bilen (Şura, 42/18.), iş ortağına zulmetmeyen (Sad, 38/24.), güzel zanda bulunan (Nur, 24/12.), kızdıkları zaman bağışlayan, işlerini danışma ile yapan (Şura, 42/37, 38.), müşriklerle evlenmeyen (Nur, 24/3.), hiçbir kınayanın kınamasından korkmadan dinini yaşayan (Maide, 5/54.) cehennem halkı oldukları belli olduktan sonra yakınları bile olsa müşrikler için Allah’tan bağış dilemeyen (Tevbe, 9/113.), babaları, oğulları, kardeşleri yahut akrabaları da olsa Allah’a ve Rasulüne düşman olanlarla dostluk kurmayan (Mücadele, 58/22.), sadık (Hucurat, 49/15.) ve dosdoğru (Hadid, 57/19.) kimselerdir.
Kur’an-ı Kerim’de zikredilen müminin bu niteliklerini veya Kur’an’da geçen herhangi bir emri, bir yasağı, bir farzı, bir haramı, bir helali, bir hükmü veya bir haberi kabul etmeyen, beğenmeyen, küçümseyen, önemsiz ve değersiz gören, hafife alan ve alay eden kimse “mümin” olamaz. İman ettiği hâlde, Allah’ın emir ve yasaklarına, ilke ve hükümlere riayet etmeyen kimse büyük günah işlemiş olur, derhal tövbe edip hâlini düzeltmesi ve Kur’an ahkâmına uyması gerekir.