İMANLI İNSANIN VASIFLARI
Gerçek bir mü’min, her şeyden evvel güçlü bir imana sahiptir. Allah ve Rasûlü’nün gösterdiği yoldan gider. Sadece “inandım” demekle kalmaz. Hem Allah’a hem de O’nun yarattıklarına karşı vazifesini tam yapmak ister. İçinde bulunduğu çevreye bilhassa manevî sahada faydalı olmak ister, okumanın zevkini aşılar, iyinin, hakkın müdafaasını yapar. Kötünün, haksızlığın ne olduğunu anlatır. Kitaba, bilgiye değer verilmesi için telkinlerde bulunur.
Hakikat sevgisini yaymaya, manevi değerlerin, değerlendirilmesine çalışır. Doğruya doğru, eğriye eğri der. Cemiyet menfaatlerinin şahsî menfaatten üstün tutulması için uğraşır.
Maddenin esiri olmaz. Vazife duygu ve sorumluluğunun kökleşmesine gücünün yettiği kadar gayret gösterir. Hayır işleriyle yakından ilgili olmak için ictimâî kuruluşlarda vazife alır… Yaşamanın önce çalışmak olduğu ve saadetin çalışmakla elde edileceğini kendinden örnekler vererek ispat etmek ister.
Tembelle ve tembellikle mücadeleyi vazife bilir. Yalnız lüks ve modern yaşamanın medenî yaşamak olmadığını, kafanın hakkını kafaya vermek gerektiğini, milli varlığa, dinî mukaddeslere saygının ilk şart ve ilk vazife olduğunu dilinin döndüğü kadar anlatır. Âdil, merhametli ve şefkatli davranışlarıyla çevresine örnek olur.
Zamanını israf etmez, çalışması usullü ve sistemlidir. Evinde, işinde bu icapları bizzat uygular. Memleket meseleleriyle yakından ilgili, edepli ve saygılıdır. Saygının aileden başlayıp cemiyette aynı hararetle devam etmesini istediği için bu yola dönük çalışmaları fazladır.
Menfî ruhlu olanlarla mücadeleyi sever. İmansızlığın, geriliğin, yersiz taassubun düşmanıdır. Cehaletin insana hiç bir şey kazandıramayacağını her yerde pervasız söyler. İş ve gönül adamıdır.
Başarının biraz da sevgiye bağlı olduğuna inandığı için her gittiği yerde hem sever hem de sevilir. Bir dost kalbi taşır. Dindar olduğu kadar insaniyetçidir. Hayrın şerre hâkim olmasını ister ve bu yolda mücadeleden kaçınmaz. Sapıkları hidayet yoluna sevke çalışır.
İfrattan uzaktır. Kalp kırmaz; gönül yapar. Sıcak ve samimî davranışlarıyla çevreye olumlu tesiri vardır. Kuru öğütçü değil, örnek vericidir. Yalana inanmaz, muvazaaya (danışıklı işe) kanmaz.
İnsanı insan yapanın iç dünyası, ahlakı, hal ve hareketi olduğunu çok iyi bilir. Güçten ve güçlükten kaçınmaz, gücü kolay yapmanın da bir zevk olduğunu düşünür ve çevresine bunu telkine çalışır. Bu sebeple imkânsızlıklarda imkân arar ve bulur.
Yaşamanın önce faydalı yaşamak olduğuna ve o halde hem kendisine hem kendinden ötesine en geniş ölçüde faydalı bulunmanın lüzumuna kânîdir.
Hareket hattını böyle çizer, süflî ihtiraslardan nefsini uzak bulundurmaya çalışır. Müsbet düşünüşlü, derin görüşlü, temkin ve ihtiyatlı olmanın büyük faydalar sağlayacağına onun kadar inanmış kimse yoktur. Çabuk kızmaz, mümkün olduğu kadar sakin olmaya çalışır. Açık konuşur ve çevresindekileri de açık konuşmaya davet eder.
Gizlilikten nefret eder. Güven telkin eder ve güven bekler. Karışık işlere cephe almaktan çekinmez. İnsan sözünde gizli olduğu için onu sözlerinden anlamaya çalışır. Düşkün ruhuyla kızmaz, acır ve onu iyi yola götürmeye çalışır.
Hoşgörüsü vardır. Doğru bulduğu fikirleri, makul itirazları kabulde tereddüt etmez. Hâdiseleri soğukkanlıkla inceler.
Duygularına kapılmaz, aklı işlerine hâkim kılmaya çalışır. Yalan, dolan, kovuculuk, ayartmak, azdırmak, kandırmak ve iftiradan daima kaçınır. Bunların imanlı bir münevver için büyük günah ve ayıp olduğunu bilir!.. Özgürlük ve samimiyeti sever. Saadetin de talihsizliğin de insanın kendi elinde olduğuna yani bunlara kendisinin sebep olduğuna inanır.
‘’Ne yapalım talih böyleymiş’’ deyip tembel bir yola sapmak nihayet âciz bir insanın başvuracağı teselli kaynağıdır, der. Herkesi iyi bilir aksi sabit oluncaya kadar…
Yermesi, kınaması yoktur, ahlâkî yükümlülüklere büyük önem verir. İmanı bütün bir insan, sözünü özüne uydurmaya çalışır. Bugün ak dediğine yarın kara demez, yel değirmeni gibi dönmez, gömlek değiştirircesine fikir değiştirmez. Esen rüzgâra tâbî olmaz. Menfaatler önünde dimdiktir. İnsanca yaşamasını bilir, hasîsliği (cimriliği) ve hilekârlığı yoktur. Tok sözlü ve tok gözlüdür.
Bilir ki dünya âlemi güzel bir kitaptır; fakat okuyamayanlara çok az faydalıdır. Ve yine bilir ki müspet bir fikir önünde zayıf titrer, aptal muhalefet eder, akıllı karalaştırır ve becerikli de onu idare eder. İmanlı bir insan için düşünmek bir ibadettir.
İşte bunlar gerçek ve olgun bir mü’minin vasıflarındandır.