Kadere İman Eden, Kederden Kurtulur
Sıkıntılı bir zamanda “Ey nefsim!” diye başlayan beş fıkrayı nazara vererek sabırsızlıkla taciz eden nefsi tam susturan, şükre yönelten büyük İslâm âlimi Bediüzzaman, dikkat çektiği beşinci fıkrada yazının başlığında yer alan kudsî hakikatle söze başlıyor: “‘Kadere îman eden kederden kurtulur’ kudsî düsturunu kendine rehbet et” diyor.
İnsanın çektiği nice sıkıntı, ıztırap ve üzüntünün kaynağında ya kadere imansızlık, ya da ona imanda zaafiyeti vardır. Tabir yerindeyse biz kendimizle ilgili olayların yüzde birinde tasarruf sahibiysek yüzde doksan dokuzu Kaderin elindedir. Âdetâ biz ısmarlarız, Kader onaylar. İsteriz, ama istenmeyen sonuçlarla karşılaşabiliriz veya isteriz de isteğimize kavuşamayız. Biz meselenin bir veya birkaç yönüne bakarken Kader olaya çok yönlü, etraf-ı erbaasıyla bakar. Biz bir fayda gözetiriz, Kaderin programında ise bin fayda vardır. Cüz’î akıl ve irademizle olaylara yön vermeye çalışırız. Sonra da hoşumuza gitmeyen bir kısım sonuçlarla karşılaşınca feryadı basarız.
Oysa Kader Sahibinin sonsuz merhamet ve hikmetine itimat edebilsek, irademizi kullandıktan sonra sonuca rıza gösterebilsek, teslim olabilsek rahat edeceğiz. “Niye şu şöyle olmadı, bu böyle oldu” diye şikâyeti basmayacağız. “Kaderimiz buymuş. Demek bunda da bir hikmet var” deyip rahat edeceğiz.
Kadere îman eden insan keder çekmez. Olup bitenleri teslim ve tevekkülle karşıladığı için, “Hayır, Allah’ın murat ettiğidir” deyip sabreder, tahammül eder, musîbetle de karşılaşsa ondaki sır ve hikmetleri düşünüp isyan yerine şükreder.
Evet, “Kadere îman eden kederden kurtulur.”
İnsan bazan geçici, ehemmiyetsiz lezzetlerin peşine takılıp koştukça koşar. Çok geçmeden de o fânî zevklerin yerini acıların, üzüntülerin, sıkıntıların aldığını görür. Bu hâli hevesli, akılsız çocukların hâline benzetiyor Bediüzzaman Hazretleri ve diyor ki: “Hevesli, akılsız çocuklar gibi, muvakkat, ehemmiyetsiz lezzetlerin peşinden koşma. Düşün ki fânî zevkler sana mânevî elemler, teessüfler bırakıyor” diyor.
Peki, şu fânî dünyanın hangi işi, hangi yönü var ki dört dörtlük olsun, acı, üzüntü ve sıkıntı çektirmesin? Bunlar eksik olmaz. Çileli, ıztıraplı bir hayattır bu. Ana rahmindeki daracık tünelden aydınlık dünyaya başını çıkaracak olan çocuk bu yolda biraz sıkıntı çeker, ama rahat ve daha güzel bir dünyaya adım atar.
Dünyada çekilen acı, ıztırap, üzüntü ve meşakkatlerin de mânevî boyutu ve sevap gibi meyveleri vardır. Bu kazançtır ki insana tahammül verir. Onun için Bediüzzaman, nefsi susturan şükre sevk eden bu beşinci maddede, “Sıkıntılar, elemler ise, bilâkis mânevî lezzetler ve uhrevî sevaplar veriyor” diyor. Lezzeti de nasıl istememiz gerektiğinin ölçüsünü veriyor: “Sen divane olmazsan, muvakkat lezzeti yalnız şükür için arayabilirsin. Zâten lezzetler şükür için verilmiş” diyor.
Evet, lezzetler şükür için verilmiş.