Sâlih Amel; Sahih Niyet ve İhlâs ile Yapılan Ameldir
Kalbin ameli olan niyet bütün salih amellerin ve sevaba mukarin olan fiillerin batini rüknüdür. Sahih niyetin önemi ile ilgili olarak Peygamberimiz Efendimiz (sav) şöyle buyurmuştur: “Ameller ancak niyetlere göre değerlenir. Herkesin amelinin karşılığı ancak niyetlerine göredir. Bir kimsenin hicreti Allah’a ve Rasulüne ise, onun hicreti Allah’a ve Rasulünedir. Bir kimsenin hicreti de dünya için ise, onu bulur. Bir kadını almak ise, onu nikahlar. Herkesin hicreti, hicret ettiği şeyedir. ‘(Sahih-i Buhari) Bütün ameller niyete göre değer kazanır. Bir kimse Allah rızası için yerini yurdunu terk ederek başka diyara hicret ederse, bu hicretin sevabını alır. Evlenmek veya dünyaya ait bir menfaat için hicret ederse kazancı yalnız niyet ettiği şeye göredir. Ahîrette bu hicretin sevabını göremez. Sahih niyet ile birlikte en önemli unsunlardan birisi de ihlâstır. Bu dersimizde sahih niyet ve ihlâs meselesi üzerinde duracağız.
Sâlih Amel;
Sahih Niyet ve İhlâs ile Yapılan Ameldir
Yaptığımız taatlerin, hayır ve iyiliklerin sâlih amel olması için; sahih niyet, samimi duygular ve İhâsla yapılması gerekir. Bütün fiillerin Allah (cc) tarafından kabul edilmesinin zaruri şartı budur. Allah tarafından kabul edilmeyen hiçbir amelin ‘sâlih amel’ vasfını taşıması mümkün değildir. Önce niyet üzerinde duralım.
Niyet nedir?
Niyet, kalbin bir şeye yönelmesidir.
Niyet; kalbin gayesine uygun olarak gördüğü şeye yönelmesidir.
Niyet, bir amelin, önceden düşünülen bir amaca ulaştıracak şekilde tasarlanmış ve belirlenmiş biçimidir.(1)
İslâm’da niyet, ibadetlerin, hayır ve iyiliklerin Allah rızası için yapılmasını Müslüman’ın kalbinden geçirmesidir.
Niyetin bir kısmı kalpten geçirilir.
Bir kısmı da kalp’ten geçirilmekle birlikte söz ile de söylenir. Niyetin söz ile söylenmesine örnekler verelim:
Niyet ettim Allah rızası için abdest almaya.
Niyet ettim Allah rızası için sabah namazının iki rekat sünnetini kılmaya.
Niyet ettim Allah rızası için öğle namazının farzını kılmaya, uydum imama.
Niyet ettim zekâtımı vermeye.
Niyet ettim.. hayrı yapmaya.
Niyet ettim komşuma işinde yardım etmeye.
Her iş niyetle ve besmele ile başlar.
İbadetlerde niyet farzdır.
Her iyi niyetin esasında Allah’ın rızasını kazanmak vardır.
Sözler ve davranışlar çoğu zaman niyete bağlı olduğu için, iyi niyet bazân başlı başına bir ibadet olur.(2)
İyi Niyet –Kötü Niyet
İyi niyet, Allah’a ve peygamberine itaati, insanlara ve canlı varlıklara faydalı işler yapmayı Allah’ın rızası için esas alan niyettir.
Yol’un ortasına düşmüş bir taşı insanlara zarar vermemesi için kaldırmak iyi bir niyetin eseridir, sevap getirir.
Kötü Niyet, Allah’a ve peygamberine isyânı, insanların can, mal ve huzuruna, her türlü İslâmî ve insanî haklarına zarar vermeyi, nefsanî istekleri esas alan niyettir.
Kötü niyetle iş ve ibadet günâh’a dönüşür. Gösteriş için yapılan bir ibadet sahibine sadece günâh yükler.
Hayır ve iyiliklerin hayatı iyi niyet iledir.
İyi Niyetin Getirdiği Sevaplar
İnsan iyi niyeti sayesinde yapamadığı şeyler dolayısıyla da sevap kazanır.
Asrı saadette bir savaş çıktığı zaman, bütün sahabeler o savaşa katılmak için can atarlardı. Herkes kendi imkânlarıyla veya varlıklı Müslümanların yardımlarıyla savaşa hazırlanırlardı. Maddi imkânsızlıkları yüzünden savaşa katılamayanlar, büyük bir savaştan ve sevaptan mahrum kaldıklarını düşünerek üzülür, gözyaşı dökerlerdi.(3)
Bu hâl, en çok Tebuk seferinde görüldü. Bu sefer de yol uzundu, hava çok sıcaktı. kıtlık da vardı. Yol için ya bir deve, yahut bir at gerekli idi. Yol boyunca giderken ve dönerken, yiyecek ve içecek ihtiyacını karşılayacak gıda ve su da lâzımdı
Ashâb-ı Kirâm’ın büyük bağışlarına rağmen yol için gerekli ihtiyaçların tümü karşılanamadı. Fakir sahabeler Tebuk seferine katılamadıkları için üzgün ve gözleri yaşlı idi.
Allah, bunlar hakkında şöyle buyurur:
“Kendilerini bindirip cepheye sevk edesin diye sana geldikleri zaman, senin, ‘Sizi bindirebileceğim bir şey bulamıyorum’ dediğin de; bu uğurda harcayacakları bir şey bulamadıklarından dolayı üzüntüden gözleri yaş döke döke geri dönen kimselere de bir sorumluluk yoktur.” (Tevbe:9/92)
Bunlar sefere katılamadıklarından dolayı sorumlu tutulmuyorlar. Ayrıca niyetlerinden dolayı da sevap kazanıyorlar.
Peygamberimiz (sav), bunların kazandıkları sevaplar hakkında şu müjdeyi verir:
“Medine’de bazı kişiler vardır ki, geçtiğimiz herhangi bir vadi, ayak basıp da düşmanı kızdırdığımız bir yer, harcadığımız herhangi bir nafaka ve çektiğimiz bir açlık yoktur ki, onlar Medine’de oldukları halde, bunların sevaplarında bize ortak olmasınlar..”
Eshab-ı Kiram: Ey Allah’ın resulü’ Onlar bizimle beraber olmadıkları halde nasıl bu fazileti elde ederler, diye sordular.
Resulullah efendimiz buyurdu ki: “Özürleri onları geri bıraktı. Binaenaleyh onlar niyetin güzelliğiyle bize ortak oldular.”(4)
İyilik örnekleri verelim:
Cemaatimizden Ahmed efendi adında bir zat var. Sabah namazından sonra Merdivenlerden inerken onu kediler karşılar. O da kedilere yemlerini verir, çifte sevap kazanır.
Cemaatimizden Hayrullah efendi adında bir zat vardı. Vefat etti. Allah rahmet etsin. Yıllarca sakadâtçılardan et alır. Öğle namazından sonra şadırvana yakın bir yer de durur, şahın diye bağırırdı. Merhum Hayrullah efendinin sesi ile kediler her taraftan koşa koşa gelir, etleri yerlerdi. Merhum can taşıyorlar diye kedilere et taşırdı. Bütün canlılara merhamet etmek dinimizin bir emridir, sevaptır. Zararlı olanları defetmek de Müslüman’ın görevidir.
Merhum Ömer Nasuhi Bilmen niyet konusunda şunları yazar:
“ Niyet, kalbin bir şeye yönelmesi demektir. Dinde niyet, Yapılan bir vazifeyle Hak Teâlâ’ya taatta bulunmayı ve ona manen yakınlaşmayı istemekten ibarettir. Bir amelin bir ibadet olabilmesi için böyle bir niyete ihtiyaç vardır
Mesela, biz namazlarımızı yalnız Allah Teâlâ’nın emrine itâat etmek, rızasını kazanmak için kılarız. İştebu, namaz hakkında bir niyettir.
Yoksa başkalarına göstermek veya öğretmek veya bedence istifade etmek için namaz tarzında yapılacak hareketler, bir ibadet mahiyetinde bulunmuş olamaz..”(5)
Kötü Niyetin Kötülükleri
Kötü niyet, amele dönüştüğü zaman niyet sahibini de, etrafındaki insanları da, devleti ve milleti de, dünyayı da, ahreti de perişan eder.
Kötü niyet sahibinin kalbi barut fıçısı gibidir....
Barut fıçısı her an patlamaya hazır olduğu gibi, kalbinde kötü niyet taşıyan insanda her an bir kavganın, bir karışıklığın, bir fitne ve fesadın sebebi olur. Ülkemizde ve dünyada meydana gelen bütün fitne ve fesadı çıkaranlar kötü niyetli insanlardır...
Kötü niyetle hiçbir Sâlih amel yapılamaz.
Kötü niyete örnekler verelim:
Cemaatin bulunmadığı bir zaman da adam açık camiye girer, ses cihazını imamın cübbesine sarar götürür, hırsızlık yapar. Başka bir adam da cami’ye eski bir ayakkabı ile gelir. Ayakkabıların konduğu bölümde yeni bir ayakkabı bulur. Ayakkabısını onun yanına kor, cemaatle farz namazı kılar, hemen dışarı çıkar, yeni ayakkabıyı ayağına giyer, ayrılır gider. Bu adamın niyeti de hırsızlık yapmaktı. Yaptı gitti. . Sâlih bir amel olan namazı eda etmiş oldu mu? Hayır. Namazı da hırsızlığına vasıta eyledi. Çifte günâh işledi.
Hırsızlık, soygunculuk, cinâyet, adam öldürme, toplumun aleyhinde çalışma, fitne ve fesat çıkarma, terörist faaliyetlerde bulunma kötü niyetli insanların eseridir.
Niyet Hakkında Hadisler
Peygamberimiz(sav) şöyle buyurur:
“Ameller ancak niyetlere göre değerlenir.
Herkesin amelinin karşılığı ancak niyetlerine göredir.
Bir kimsenin hicreti Allah’a ve Rasulüne ise, onun hicreti Allah’a ve Rasulünedir.
Bir kimsenin hicreti de dünya için ise, onu bulur.
Bir kadını almak ise, onu nikahlar.
Herkesin hicreti, hicret ettiği şeyedir.”(6)
Hadis-i şerifin açıklamasında şöyle denir:
Bütün ameller niyete göre hesap edilir. Niyetsiz amel hesaba konmaz. Kaza namazı kılmak isteyen bir kimsenin hangi günün hangi namazını kılacağını belirtmesi gerekir.
Bir kimse Allah rızası için yerini yurdunu terk ederek başka diyara göç ederse, bu hicretin sevabını alır. Evlenmek veya dünyaya ait bir menfaat için hicret ederse kazancı yalnız niyet ettiği şeyedir. Ahîrette bu hicretin sevabını göremez.
Bir zat Medine’de bulunan Ümm-ü Kays isminde bir kadınla evlenmek için, Medine’ye hicret eder, kadınla evlenir. Kendisine “Ümm-ü Kays’ın muhaciri” denir. Kadınla evlenmekle kalır.(7)
O hicret sebebi olan Ümm-ü Kays’a kavuşmuştur. Onun için hicret sevabı yoktur. Peygamber (sav) Hadis’in sonunda “Herkesin hicreti, hicret ettiği şeyedir” buyurur.
Bir ansiklopedi de niyet ile amel arasındaki bağ şöyle açıklanır:
“Amellerin dini açıdan değer kazanması ile niyet arasında sıkı bir bağ vardır. Dış dünyaya yansıtılan Sâlih amel görünümündeki davranış ile kalpteki yöneliş aynı doğrultuda olmadığı takdirde o amelin Allah katında bir değeri olmaz.”
Mecellenin ikinci maddesinde “Bir işten maksat ne ise hüküm ona göredir.” Yazılıdır.
Niyet o kadar önemlidir ki “lâ sevâbe illâ bi’n-niyye” denilmiştir. Türkçesi; “Niyetsiz sevap yoktur.” 8
Peygamber (sav) den kahramanlık göstermek, milletini korumak ve gösteriş yapmak maksatları ile vuruşanlardan hangisinin Allah yolunda olduğu soruldu.
Peygamber (sav):
“Ancak İslâm dininin yükselmesi için vuruşan Allah yolundadır” buyurdu.(9)
Allahın rızasını kazanmak niyeti olmaksızın sırf dünyaya âit bir maksat uğruna soru da belirtildiği gibi, kahramanlık kazanmak veya gösterişte bulunmak için çarpışmada şehitlik ve gazilik sevabı yoktur.
İyi niyet ve kötü niyet ile ilgili bir hadisi şerif de şöyledir:
“Bir kimse bir iyilik yapmaya niyetlenir de yapamazsa, Allah kendi katında o kimse için tam bir iyilik sevabı yazar.
Eğer hem niyetlenir, hem de o iyiliği yaparsa, on iyilik sevabı yazar ve bu sevabı yedi yüz misline ve daha fazlasına kadar çıkarır.
Eğer kötülük yapmaya niyetlenir de sonra vazgeçerse, Allah onun için tam bir iyilik sevabı yazar.
Eğer kötülük yapmaya niyetlenir de o kötülüğü yaparsa, Allah o kimse için bir günâh yazar.”(1O)
İhlâs
İyi niyet her işimizde esastır. Bütün ibadetlerde niyet farzdır. Niyetsiz ibadet olmaz. Amma iyi niyetimizi ibadete, iyiliğe dönüştürdüğümüz zaman onu samimiyetle, İhâsla tamamlamamız şarttır.
İhlâs;iyi niyetin eseri olarak sözün işe dönüşmesinde, işin Allah emri olarak, Allah rızası için yapılmasıdır.
İhlâsın bir çok tanımı vardır. Bunlardan bir kaçını verelim.
İhlâs;kulun bütün davranışları ve sözlerinde sadece Allah’ın rızasını gözetmesidir.
İhlâs; ibadet ve iyilikleri riyâdan ve çıkar kaygılardan arındırıp sadece Allah için yapmaktır.(11)
İhlâs;şirk ve riyâdan, bâtıl inançlardan, kötü duygulardan, çıkar hesaplarından ve gösteriş arzusundan kalbi temizleyip, her türlü faaliyete iyi niyetle yönelmek ve her durumda yalnızca Allah’ın rızasını gözetmektir.(12)
Fudayl bin İyaz:İnsanların hatırı için ameli terk etmek riyâ, onları memnun etmek için amel etmek şirk, bu iki durumdan kurtulmak İhlâstır, der.(13)
Allah, Sâlih ameli kendi emri ve rızası için yapıldığı zaman kabul eder. Bunun için “İbadet ve iyiliklerimizi yaparken Allah rızası için” deriz.
İhlâs Hakkında Hazreti. Ebubekir (r.a) Şöyle Der:
“Allah, sadece kendi rızası için yapılan amelleri kabul eder. Onun için siz de amellerinizde Allah’ın rızasını isteyiniz.
Bilmiş olun ki, amellerinizde samimi ve İhlâslı olursanız, Allah’a itâat etmiş, hatadan kurtulmuş, vazifelerinizi yapmış olursunuz.”(14)
Üstad Bediuzzaman Said-i Nursî; İhlâsı Şöyle Açıklar:
“Sırf Allah emretmiş olduğu için ibadet etmek. Yapılan ibadet ve işlerde hiçbir karşılık ve menfaati esas gaye etmeyerek yalnız ve yalnız Allah rızasını esas maksat ve gaye edinmek. İnsanlara riyâkârlıktan, gösterişten uzak olmak.
Cenab-ı Hakk’ın rızası İhlâs ile kazanılır. Tarafı etrafın çokluğu ile değil.
İbadet ve dini hizmetlerde Rıza-yı İlâhî kâfidir.
Eğer o yâr ise, her şey yârdır. Eğer o yâr değilse, bütün dünya alkışlasa beş para etmez.
İnsanın takdiri, beğenmesi eğer böyle bir işte, âhirete ait amele sebep ise, o ameli iptal eder, eğer insanların takdiri tercih edilirse İhlâsı kırar.
İbadetin ruhu İhlâstır. İhlâs ise, yapılan ibadetin emredildiği için yapılmasıdır. Eğer başka bir hikmet ve bir fâide ibadete sebep gösterilse o ibadet bâtıldır.”(15)
İhlâs İle İlgili Âyet-i Kerim’eler:
Allah, İnsanları yalnız ve yalnız kendine ibadet etmek, dini Allah’a has kılmak, putperestlikten ve putperestlerden kaçınmak, namazı kılmak ve zekat vermekle yükümlü tutmuştur. Bütün peygamberler de Allah’ın bu emirlerini ümmetlerine duyurmuştur.
Yahudiler ve Hıristiyanlar namazı, zekâtı yok etmiş, Musa (a.s) ve İsa (a.s)’in tebliğlerinde çok büyük tahrifler yapmışlardır.
Allah, Yahudilere ve Hıristiyanlara vakti ile yaptığı emirleri, peygamberimiz (sav)’e
İndirdiği Âyet-i Kerim’e ile tekrar hatırlatmıştır.
Âyet-i Kerim’e’nin meali şöyledir:
“Halbuki onlar, ancak dini Allah’a has kılarak, hakka yönelen kimseler olarak O’na kulluk etmeleri, namazı kılmaları ve zekâtı vermeleri emredilmişti. İşte bu dosdoğru dindir.” (Beyyine, 98/4, 5)
Din, Allah’ın dinidir. Allah’ın dininin bütün emirleri samimiyetle, İhâsla yapılması gerekir. Âyet-i Kerim’e’de bu bildiriliyor.
Diğer bir Âyet-i Kerim’e’nin meali şöyledir:
“Kurbanların ne etleri, ne de kanları Allah’a ulaşır. Allah’a sadece sizin İhlâs ve samimiyetiniz ulaşır.” (Hac, 22/37)
Allah Teâlâ kurbanın ne etine, ne de kanına bakar. Onun için önemli olan, hayvanın sırf Allah rızası için kesilmesidir. Kurban edilen hayvan Allah rızası için kesilmiyorsa, o kurbanın hiçbir değeri yoktur. Cenab-ı Hakk’ın değer verdiği, karşılığında mükâfât yazdığı şey insanın İhlâsı, iyi niyeti ve samimiyetidir.(16)
Allah peygamberimiz (sav)’e şöyle buyurur:
“Şüphesiz ki Kitabı sana hak olarak indirdik. O halde sen de dini Allah’a has kılarak (İhlâs ile) ibadet et. Dikkat et, hâlis din Allah’ındır.” (Zümer:3/2, 3, bkz, 39/11, 14)
Allah bu âyetlerle sadece Allah’ın koyduğu kural ve esaslara göre yaşamayı ve O’nun hükümlerine tâbi olup, yasaklarından sakınmayı emretmiştir.(17)
Bu vazifeyi hakkı ile yapmak ancak samimiyetle ve İhâsla mümkündür.
Sana bildirilen din, hâlis ve temiz Tevhid dinidir. Hâlis ibadet ve itâat ancak Allah’a yapılır ve yapılmalıdır.(18)
İnsanın görevi içten bir saygı ve bağlılıkla yalnız Allah’a kulluk etmektir. Gerek ibadetleri gerekse diğer dini ve ahlâkı görevleri, her türlü şirkten, bâtıl inanç ve hurafelerden uzak bulunan, vahye dayanan Kur’an-ı Kerim’e göre amel etmektir.(19)
İhlâs İle İlgili Hadisler
“Allah, ancak samimiyet ve İhâsla kendisi için ve rızası gözetilerek yapılan ameli kabul eder.”
“Kim hiçbir ortağı olmayan tek olan Allah’a İhâsla ibadet ederek, namazı dosdoğru kılarak, zekâtı vererek dünyadan ayrılırsa, Allah kendisinden razı olduğu halde ölmüş olur.”
Peygamberimiz (sav)’ın bir duası şöyledir:
“Allah’ım! Ey Rabbimiz ve her şeyin Rabbi! Beni ve ailemi dünya ve âhirette her an sana İhâsla bağlı kıl. Ey yücelik ve ikram sahibi.”(20)
Mağara Arkadaşı Üç Kişinin İhlâs Kıssası
Peygamberimiz (sav) şöyle anlatır.
“Sizden önce yaşayanlardan üç kişi bir yolculuğa çıktılar. Akşam olunca , yatıp uyumak üzere bir mağaraya girdiler. Fakat dağdan kopan bir kaya mağaranın ağzını kapattı. Bunun üzerine birbirlerine:
‘Yaptığınız iyilikleri anlatarak Allah’a dua etmekten başka sizi bu kayadan hiçbir şey kurtaramaz, dediler.
İçlerinden biri söze başlayarak:
‘Allah’ım! Benim çok yaşlı bir annemle babam vardı. Onlar yemeklerini yemeden çocuk çocuğuma ve hizmetçilerime bir şey yedirip içirmezdim. Bir gün hayvanlara yem bulmak üzere evden ayrıldım;onlar uyumadan önce de dönemedim. Eve gelir gelmez hayvanları sağıp sütlerini annemle babama götürdüğümde, baktım ki ikisi de uyumuş. Onları uyandımak istemediğim gibi, onlardan önce ev halkının ve hizmetkârların bir şey yiyip içmesini de uygun görmedim. Süt kabı elimde şafak atana kadar uyanmalarını bekledim. Çocuklar etrafımda açlıktan sızlayıp duruyorlardı. Nihâyet uyanıp sütlerini içtiler.
Rabbim! Şâyet ben bunu senin rızanı kazanmak için yapmışsam, şu kaya sıkıntısını başımızdan al, diye’ yalvardı. Kaya biraz aralandı, fakat çıkılacak gibi değildi.
Bir diğeri söze başladı:
‘Allah’ım! Amcamın bir kızı vardı. Onu herkesten çok seviyordum. Ona sahip olmak istedim. Fakat o arzu etmedi. Bir yıl kıtlık olmuştu. Amcamın kızı çıkıp geldi. Kendisini bana teslim etmek şartı ile ona 120 altın verdim. Kabul etti. Ona sahip olacağım zaman dedi ki: Allah’tan kork! Dinin uygun görmediği bir yolla beni elde etme. En çok sevip arzu ettiğim o olduğu halde kendisinden uzaklaştım, verdiğim altınları da geri almadım.
Allah’ım! Eğer ben bu işi senin rızanı kazanmak için yapmışsam, başımızdaki sıkıntıyı uzaklaştır’ diye yalvardı. Kaya biraz daha açıldı, fakat yine çıkılacak gibi değildi.
Üçüncü adam da;
Allah’ım! Vaktiyle ben birçok işçi tuttum. Parasını almadan giden biri dışında hepsinin ücretini verdim. Ücretini almadan giden adamın parasını çalıştırdım. Bu paradan büyük bir servet türedi. Bir gün adam çıkageldi. Bana:
Ey Allah’ın kulu! Ücretimi ver, dedi. Ben de ona:
Şu gördüğün develer, sığırlar, koyunlar, köleler senin ücretinden türedi, dedim. Adamcağız:
Ey Allah’ın kulu! Benimle alay etme, deyince alay etmiyorum, diye cevap verdim. Bunun üzerine o, geride bir tek şey bırakmadan hepsini önüne katıp götürdü.
Rabbim! Eğer bu işi sırf senin rızanı kazanmak için yapmışsam, içinde bulunduğumuz sıkıntıdan bizi kurtar, diye yalvardı. Mağaranın ağzını tıkayan kaya iyice açıldı, onlar da çıkıp gittiler.”(21)
Hadis-i şerifin açıklamasında şöyle denir:
Hadis-i şerifte iyi niyetle, İhlâs ve samimiyetle yapılan davranışların Allah Teâlâ’yı hoşnut ettiği belirtilmektedir. Cenab-ı Hak kendi rızasını etmek için yapılan güzel hareketlerden ve azâbından korkularak terk edilen kötü işlerden dolayı kulundan memnun olmaktadır. Onun bu hoşnutluğu insanı hem dünyadaki hem de âhiretteki bir çok sıkıntılardan kurtarmakta, her iki dünyada bahtiyâr olmasını sağlamaktadır.(22)
Hz Ali’nin İhlâsı
Bir savaşta Hz. Ali radıyallahü anh, düşmanı bir vuruşta yere serer. Kılıcını çekip başını keseceği zaman, kâfir ona tükürür. Hz. Ali geri çekilir. Onu öldürmez.
O kâfir Hz Ali’ye der ki: “Neden başımı kesmedin?”
Hz. Ali; “Seni Allah için kesecektim. Fakat bana tükürdün; hiddete geldim. Nefsimin hissesi karıştığı için İhlâsım zedelendi. Onun için seni kesmedim” der.
O kâfir der ki, “Sana tükürmem, beni çabuk kesmen için seni hiddete getirmekti. Madem dininiz bu derece sâfi ve hâlistir;o din haktır” der.(23)
Uhud savaşında Peygamber Efendimiz sav)’in yanına yüzü demir zırh ile kaplı bir şahıs geldi ve:
“Ey Allah’ın Rasulü! Şimdi hemen harbe hatılsam da savaş bittikten sonra İslâm’a girsem olur mu?” dedi.
Allah’ın Rasulü (sav): “ Önce Müslüman ol, sonra savaş et” buyurdu.
O zat Müslüman oldu, sonra savaştı ve şehid edildi. Bunun üzerine Allah’ın Rasulü (sav):
“Az çalıştı ancak çok kazandı” buyurdu.(24)
Konuyu bir âyet ve hadisle tamamlayalım.
Âyet:
“Kim güzel bir işte aracılık ederse, ona o işin sevabından bir pay vardır. Kim de kötü bir işte aracılık ederse ona da o kötülükten bir pay vardır. Allah’ın her şeye gücü yeter” (Nisa: 4/85)
Bazıları insanları, Allah yolunda çalışmaya, O’nun kelimesini yüceltmeye dâvet ederler ve bunun mükâfâtını alırlar.
Bazıları ise Allah’ın kelimesini yüceltmekten alıkoymaya çalışırlar. Bu nedenle de cezaya lâyık olurlar.(25)
Hadis:
“Kim İslâm’da güzel bir işe ve davranışa öncülük ederse hem kendi yaptığının sevabını, hem de kendisinden sonra o işi yapanların sevaplarını alır. Üstelik onların sevaplarından da bir şey eksilmez.
Kim de İslâm’da kötü bir işe ve davranışa ön ayak olursa, hem kendi günâhını, hem de kendisinden sonra onu yapanların günâhını alır. Yine onların günâhından da bir şey eksilmez.”(26)
Bütün ibadetlerde, bütün işlerde iyi niyet ve İhlâs sahibi olmalıyız. İyi niyete ve İhlâsa aykırı her söz ve iş insanı cehenneme odun yapar. Bundan kendimizi ve ailemizi korumalıyız.(27)
-------------------------------------------------------------------------------------------------------
(1) Yeni ansiklopedi, 2/941, Timaş Yayını, İst. , İslâm’da İnanç, İbadet ve Günlük Yaşayış Ansiklopedisi, 3/497, İfav Yayını, İst.
(2) RiyâzüsSâlihin, 1/93, Erkam Yayını, İst.
(3) RiyâzüsSâlihin, 1/107
(4) Buharı Tecrid-i Sarih, 10/422, Diyanet Yyayını, İhya, Ali Arslan Tercümesi, 1/109, Akid yayını, İst
(5) Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslâm İlmihali, 67, Milli Gazete Yayını, İst.
(6) Buhari tecrid, 1/1, Müslim, Ahmed Davudoğlu tercimesi, 9/116, Sönmez yayını, İst. Hadislerle İslâm 122, Diyanet yayını, Ank.
(7) Müslim, 9/119
8 İslâm’da İnanç:3/496
(9) Buhari Tecrid, 1/124, M 9/109
(10) Buhari tecrid 12/196, Müslim 1/479, Hadislerle İslâm 122
(11) İslâm Ansiklopedisi, 21/535, 536, Diyanet Vakfi Yayını, Ank.
(12) İslâmda İnanç:2/361
(13) İslâm Ansiklopedisi, 21/536
(14) Hadislerle Müslümanlık, :5/1802, Divan Yayını, İst.
(15) Yeni Ansiklopedi:1/536, 537)
(16) RiyâzüsSâlihin, 1/90
(17) Mevdudî, Tefhimül Kur’an, 5/94, Yenişafak Yayını, İst.
(18) M. Hamdi Yazır, Hak dini Kur’an Dili, 6/487, Zaman Yayını, İst.
(19) Kur’an Yolu, 4/598, Diyanet Yayını
(20) Hadislerle İslâm, 132, 133
(21) RiyâzüsSâlihin, 1/136
(22) RiyâzüsSâlihin, 1/139)
(23) Yeni Ansiklopedi:2/536)
(24) Murat Kaya, Hayat Ölçüleri, 12, Altınoluk Yayını, 2007, İst.
(25) Tefhimülkur’an, 1/385
(26) Hadislerle İslâm:124
27) Bkz, Tahrim Suresi, 66/6)