* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Mükellefin İşlediği Salih Amel ile Söylediği Sözün Uyumu  (Okunma sayısı 879 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı gurbetciyim

  • Global Moderator
  • *****
  • İleti: 2330
Mükellefin İşlediği Salih Amel ile Söylediği Sözün Uyumu

Mükellefin işlediği ameller ile söylediği sözün ahengi, hayati öneme haizdir. Zira Peygamberimiz Efendimiz (sav) bu ahengin önemine işaret etmiş ve şöyle buyurmuştur: “Benden önce günderilmiş bulunan her peygamberin ümmetinden mutlaka sünnetine satılan ve emrine uyan havarileri (yardımcıları) ve dostları olmuştur. Ancak bunlardan sonra; yapmadıklarını söyleyen ve emrolunmadıkları işleri yapan bir takım guruplar zuhur etmiştir. İşte kim bunlara karşı eliyle mücadele ederse, o mü’mindir. Kim onlara karşı diliyle mücadele ederse, o da mü’mindir. Kim onlara karşı kalbiyle mücadele ederse, o da mü’mindir. Bundan ötesinde (eliyle, diliyle ve kalbiyle mücadele etmeyenlerde) bir hardal tanesi ağırlığınca bile iman yoktur.”

Mükellefin İşlediği Salih Amel ile Söylediği Sözün Uyumu

SALİH amel ve söz uyumu, diğer bir ifade ile iş ve söz tutarlılığı, bir insanın söylediğini yapması, yaptığını söylemesi, özünün sözüne, sözünün özüne uygun olması demektir.

İslâm’da salih amel-söz uyumu, iş - söz tutarlığı son derece önemlidir.

Müslüman’ın dünya ve âhiret mutluluğu, Müslüman’ın iman, ibadet iş ve sözlerinin birbirine uyumlu olmasına bağlıdır.

Müslüman’ın imanında, ibadetinde, işinde ve sözünde uyumsuzluk olması dünya ve âhiret perişanlığına sebep olur.

Peygamberimiz (sav) zamanında cihad’ın farz olmasından önce bazı mü’minler;

“Keşke Allah’ın en sevdiği işi bilseydik, onu yapardık” dediler.

Allah’ın en sevdiği işin imandan sonra cihat olduğunu öğrenince cihat’tan hoşlanmadılar. Cihat yapmak kendilerine zor geldi.

Bu mü’minlerin davranışı üzerine saf suresi, (2-3). cü âyet-i kerimeleri indi. Mealleri şöyledir:

“Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz?

Yapmayacağınız şeyi söylemeniz, Allah katında büyük bir günah ve çok çirkin bir şeydir.

Merhum Mevdûdî âyetlerin açıklanmasında şunları yazar:

Gerçek Müslüman’ın söylediği sözle, yaptığı işin tutarlı olması gerekir. Ne söylüyorsa, onu bizzat yaparak göstermelidir. Şâyet yapmaya niyeti veya gücü yoksa, o zaman susmalıdır. Çünkü bir kimsenin yapmadığı bir şeyi söylemesi Allah katında en kötü amellerdendir. Ve o kimse Allah’ın azabını hak etmiştir.(1)

“Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz.?”mealindeki âyet-i kerime ile ilgili şahit olduğum bir olayı anlatayım:

Milli Eğitim bakanı olarak İmam-Hatip mekteplerimizi açan merhum Tevfik İleri, 1958 yılında mezun olmamızdan birkaç ay önce Bayındırlık bakanı iken, Kayseri’deki İmam-Hatip mektebimizi ziyaret etti, sınıfımıza girdi. Yanında Milli Eğitim Bakanı Atıf Benderlioğlu, Kayseri Valisi, Milli Eğitim Müdürü de vardı.

Dersimiz Arapça, hocamız Hacı Yusuf Eken Efendi idi. Merhum hocamız kendini ve dersini takdim etti, hoş geldiniz dedi. Merhum Tevfik ileri hocam dersinize devam buyurunuz dedi. Hocamız bir müddet dersine devam etti. Sonra; “Muhterem bakanımız biz, dersimizi yaparız, zati devletlerinizi dinleyelim” dedi.

Merhum Tevfik İleri sıralar arasında dolaştı, masalar üzerindeki İngilizce ve Fransızca kitaplarına baktı. “Biz bu mektepleri din alanında yetişmiş kültürlü, dil bilen, önder insanlar yetiştirmek için açtık. Memleketin böyle insanlara çok ihtiyacı vardır” mealinde güzel bir konuşma yaptı.

Merhum, “Allah’a ısmarladık” deyip ayrılırken müdürümüz Cemal Cebeci hocamız bana cevap ver, dedi. Bir bakana nasıl hitap edecektim? Bilmiyordum.

Eûzu-Besmele çektim. Bakan geri döndü. Saf suresinin ikinci âyetini okudum. Ayetin mealini de söyledim:

“Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz?” (Saf:61/2)

Durdum . Söyleyeceğimi düşünüyordum. Hocamız gözlerini faltaşı gibi açmış şiddetle bana bakıyordu…

“Açtığınız bu mektepler de yetişen bizler, söylediğimizi yapacağız, yaptığımızı söyleyeceğiz. Ayette bildirildiği gibi yapmayacağımız şeyleri söyleyemeyeceğiz” dedim.

Merhum Tevfik İleri, “Biz de öyle olmanızı istiyoruz, teşekkür ederim” dedi.

Ayrıldılar. Hocam, Başta bizi korkuttun ama sonunu iyi bağladın” dedi.

Bir Müslüman’ın ibadetinin, hayrının, iyiliğinin, işinin, tavır ve davranışlarının; sözleri, konuşmaları, emir ve telkinleri ile uyumlu olması şarttır.

“Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? Ayeti bunu bildiriyor.

Bin düşünüp bir söz söylememiz gerektiğini bildiren bir âyet-i kerimenin meali de şöyledir:

“İnsan hiçbir söz söylemez ki onun yanında yaptıklarını gözetleyen ve kaydeden hazır bir melek bulunmasın.” (Kaf:50/18)

Müslümanlar nerede, nasıl olursa olsun ibadeti ile, işi ile sözü uyum halinde olacak. Salih amelin kabulüne engel olan sözü, söz olmaktan çıkaran ve günah vasıtası hâline getiren kötü ve çirkin konuşmalardan kendisini mutlaka koruyacaktır.

Edepli ve terbiyeli olmanın en önemli şartı da insanın doğru, faydalı ve gönül’e hitap eden tatlı bir dile sahip olmasıdır.

İnsanın söylediği bazı sözler vardır ki, salih amellerin yapılmasına, Allah katında kabul olunmasına engel olduğu gibi, insanı edepsiz, terbiyesiz durumlara düşünür. Bunlardan bir kaç örnek verelim:

Küfürbazlık

Kötü huylu, çirkin sözlü bazı insanlar vardır ki, aklına ve ağzına gelenlere küfrederler ve söverler. Bunlara küfürbaz denir. Küfürleri ve sövmeleri ile insanların kalplerini kırarlar, günah işlerler, kul haklarına tecavüz ederler, kavgalara, cinâyetlere, fitne ve fesad’a sebep olurlar. Bunlar toplum tarafından sevilmezler. Kötü huylu, çirkin sözlü olarak tanınırlar.

Müslüman’ın Müslüman’a küfretmesi şöyle dursun, cansız bir varlığa küfretmesi, sövmesi de, küfür ve sövme kelimelerini kullanması da haramdır. Allah, müşriklerin taptıkları putlara sövmeyi ve küfretmeyi de yasaklamıştır.

Allah buyurur:

“Onların, Allah’ı bırakıp tapındıklarına sövmeyin, sonra onlar da haddi aşarak bilgisizce Allah’a söverler.” (En’am, 6/108)

Küfretme, sövme olayı olduğu zaman, karşı tarafta bende diye başlar aynı küfür ve sövmeleri birinci şahsa iade eder. Şeytan ikisini de tahrik eder, kavga, gürültü çıkar, cinâyetler meydan gelir.

Küfretme ve sövmeye alışmış insanlar genellikle salih amellerle, ibadetlerle ve iyiliklerle ilgileri de olmayan insanlardır. Olsa bile ağızlarının bozuk oluşları o salih amellerin, ibadetlerin ve iyiliklerin Allah katında makbul olmasına engel olur.

Küfürbaz ve sövbe hastalığına müptela olanlar, kötü huylarını, çirkin sözlerini terk etmeli, tevbe ve istiğfar etmeli, iyi hal sahibi olmalıdırlar.

Yoksa, “Müslüman’a sövmek fasıklıktır” hadisi şerifinin muhatabı olarak fasık olarak kalırlar.(2) Allah korusun, küfür bataklığına düşüp imanlarını kaybedebilirler.

Bunlar çok çok Allah, demeli, Lâ ilâhe illallah Muhammedün rasulullah demeli, kalbini ve dilini ilâhî zikre alıştırmalı, namaz ve niyaz ehli bir insan olmalıdır ki, küfürlü ve sövmeli sözlerden kendilerini kurtarma imkanına kavuşabilsinler.

Yalan Söz ve Yalancı Yahitliği

Müslüman’ı ve Müslüman toplumunu dünya ve âhirette perişan eden sözlerden biri de yalan söylemek ve yalancı şahitliği yapmaktır.

En büyük günah, Allah’ın varlığına, birliğine, sıfatlarına, güç ve kuvvetine ortak koşmak olan şirktir. En büyük yalan ve zulüm de şirktir.

Allah birdir. Ortağı yoktur.

Şirkin aslı, dayanağı yoktur.

Yalanın ve yalancı şahitliğin de aslı, dayanağı yoktur.

Şirk ile yalan, asılları itibarı ile birbirine benzer. Bunun için Allah şöyle buyurur:

“Putlara tapma pisliğinden kaçının, yalan sözden kaçının.” (Hac:22/30)

Gerçeğe aykırı söze “Yalan söz” denir.

Allah, Munafikûn suresinin ilk âyetinde şöyle buyurur:

“Münafıklar sana geldiklerinde, ‘Senin, elbette Allah’ın peygamberi olduğuna şahitlik ederiz’ derler.

Allah senin kendisinin peygamberi olduğunu biliyor. Fakat Allah o münafıkların hiç şüphesiz yalancılar olduklarına elbette şahitlik eder.” (Munafıkun, 63/1)

Münafıklar, Peygamberimiz (sav)’in peygamberliğine inanmadıkları halde, peygamberliğine inanırız dediler ve yalan söylediler.

Yalan “Ümmülhabâisdir, içki gibi kötülüklerin anasıdır.” Çünkü yalan kötülükleri, haksızlıkları, çirkinlik ve edepsizlikleri örtbas etmek için, karşısındaki insanı, insanları aldatmak ve yanlış yollara düşürmek için baş vurulan bir yoldur.

Yalan söylemeye alışmış bir insan, yalan söyledikçe kötülük işleme cesareti ve alışkanlığı daha da artar.(3)

Yalanla İlgili Hadisler

Peygamberimiz (sav) şöyle buyurur:

“Dört huy vardır ki bunlar kimde bulunursa o kişi tam münafık olur. Kimde de bu huylardan biri bulunursa, onu terk edinceye kadar o kişi de münafıklıktan bir sıfat bulunmuş olur:

Kendisine bir şey emanet edildiği zaman ona ihanet eder.

Konuştuğunda yalan söyler.

Söz verirse sözünden döner

Düşmanlıkta haddi aşar, haksızlık yapar.”(4)

Peygamberimiz (sav) yine buyurur:

“Her duyduğunu söylemesi kişiye yalan olarak yeter.”(5)

Ebu Berke Nüfey bin Haris anlatıyor:

Peygamber(sav): “En büyük günahlardan size haber vereyim mi?” buyurdu.

Cümleyi üç defa tekrar etti.

“Allah’a şirk (ortak) koşmak, anaya babaya ası olmaktır” buyurdu. Dayanmış olduğu yerden doğrulup oturdu:

“Haberiniz olsun! Yalan söylemek ve yalancı şahitliği yapmaktır” buyurdu. Cümleyi tekrar etti durdu. Biz keşke sussaydı dedik.(6)

Peygamberimiz (sav)’ın yalan hakkında bir sözü de şöyledir:

“Yalan kötülüğe götürür.

Kötülükte cehenneme götürür.

İnsan yalan söyleye söyleye Allah katında yalancılardan yazılır.” (7)

Müslüman, şu üç durum dışında Yalan söyleyemez:

Savaşta düşmanı yenmek için yalan söylemek caizdir.

İnsanların arasını düzeltmek ve barışı sağlamak için yalan söylemek caizdir.

Yıkılmak üzere olan bir aileyi kurtarmak için yalan söylemek caizdir.

Bir iyi amaca hem doğru hem de yalan sözle ulaşılabiliyorsa yalan söylemek haramdır.

Gazali merhum yalancılığın yaygınlaşmasına meydan vermemek için bu ruhsatın dar tutulması gerektirdiğini bildirir.(8)

Yalan, büyük günah olduğu gibi, salih amellerin Allah katında kabulüne de engel olur.

Yalana alışmış olan kimse, yalanı bırakacak, yalan söylediği için tevbe ve istiğfar da bulunacak, doğru sözlü olacak, ehli ibadet olacak ve salih amel işlemeye devam edecek, yalanla meydana getirdiği kul haklarını da ödeyecektir.

Yalan Karşısında Müslüman’ın Durumu

“Onlar, yalana şahitlik etmeyen, faydasız boş bir şeyle karşılaştıkları zaman, vakar ve hoşgörü ile geçinip gidenlerdir.” (Furkan:25/72)

Bu âyetin bildirdiği şudur:Müslüman yalan söyleyemez. Yalan söylenen yerde duramaz ve yalanı dinleyemez.

Gıybet

Bir kimsenin hoşlanmayacağı sözleri onun bulunmadığı bir yerde söylemeye “Gıybet” denir. Türkçesi “Koğuculuk, veya çekiştirme” dir.

Hoşlanmadığı hal adamda varsa gıybettir. Yoksa iftiradır.

Allah, gıybeti ölmüş kardeşin etini yemek gibi tiksindirici olarak bildirir.

Allah şöyle buyurur:

“Ey iman edenler!

Zannın bir çoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır.

Birbirlerinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın.

Birbirinizin gıybetini yapmayın.

Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz.

Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeleri çok kabul edendir, çok merhamet edendir.” (Hücurat: 49/12)

Gıybet, bir sevgisizlik ve saygısızlık ifadesidir.

Gıybet kişilerin saygınlığını yok eden sosyal bir suçtur.

Gıybet, insanın kabahatini yüzüne söyleyemeyecek kadar korkak olan, ahlâk seviyesi düşük insanların baş vurduğu kötüleme vasıtasıdır.

Gıybet eden kendi eliyle yapmak istediği salih amelleri, kendi gıybet sözleri ile yok eden zavallı birisidir.

Gıybet Hakkında Hadisler

Peygamberimiz (sav):

“Gıybet nedir bilir misiniz?” diye sordu.

Ashap:Allah ve Resulü bilir dediler.

“Kardeşini onun hoşlanmayacağı bir şey ile anmandır.

Kardeşinde dediğin şey var ise gıybet olur. Yok ise iftira etmiş olursun” buyurdu.(9)

“Ey diliyle iman edip, kalbine iman girmemiş olan kimseler!

Müslümanların gıybetini yapmayın ve onların gizli hallerini araştırmayın. Çünkü her kim onların gizli hallerini araştırırsa, Allah da onun gizli halini araştırır. Allah kimin gizli halini araştırırsa onu evinde bile rezil eder.”(10)

Gıybet gibi gıybeti dinlemek de haramdır. Gıybet edeni susturmak ve bu suretle bir Müslüman’ın onurunu korumak ahlâkî bir görevdir. Susturmak gücüne sahip olmayanların gıybet mahallini terk etmeleri gerekir.

Kim (din) kardeşinin ırz ve namusunu onu gıybet edene karşı savunursa, Allah da kıyamet günü o kimseyi cehennemden korur.“

Bu hadisi şerif, gıybeti dinlemenin haram olduğunu bildiriyor. Böyle bir durumla karşılaşınca bir yolunu bulup gıybete engel olma gerekir.(11)
“Mâlâyânîyi (faydasız söz ve lüzumsuz işleri) terk etmesi kişinin iyi Müslüman oluşundandır.”(12)


Gıybetin Caiz Olduğu Haller

Zulme uğrayanın zulmü anlatması için

Bir kötülüğün önlenmesi için

Müslümanları şerden ve kötü insanlardan korumak için

Tarif etmek için

Fetva almak için bir insandaki kusurları, hataları ve suçları başkalarına anlatılabilir.(13)

Sırf onu kötülemek için kişileri gıybet etmek haramdır.

Allah katında salih amelin kabulüne engel olan kötü sözlerden küfürlü, sövmeli sözleri, yalan sözleri ve gıybetli sözleri açıklamaya çalıştık.

Haram olan, edebe ve ahlâk’a aykırı olan her söz, davranış ve iş salih amel’in Allah katında kabulüne bir engeldir.

Peygamberimiz(sav) kötü söz söylemekten kendimizi korumak için şöyle buyurur:

“Allah’a ve âhiret gününe iman edenler, hayır söylesinler veya sussunlar.”(14)

Atalarımız da;

Biliyorsan söyle sözünden ibret alsınlar,

“Bilmiyorsan sükût eyle seni insan sansınlar”demiş.

Allah’a ve ahıret gününe inanan kimselerin engin bir sorumluluk duygusu vardır.

Hesaba, ceza ve mükâfâta inanmış bir insan, hesap günü mahcup olmamak için öncelikle diline sahip olacak ve hayatını daha dikkatli yaşayacaktır.

Hadis de dili korumanın, ya hayır söylemek ya da sükut etmek gibi iki yolu olduğu bildirilmektedir.

Her Müslüman hayır olduğu açıkça belli olan sözlerin dışındaki tüm sözlerden dilini korumakla yükümlüdür.(15)

Bu koruma ile ilgili iki âyet meali verelim.

Allah buyurur:

“Onlar boş söz işittikleri zaman ondan yüz çevirirler.” (Kasas:28/55)

“Müminler boş ve faydasız şeylerden yüz çevirirler.” (Mü’minun, 23/3)

Boş ve faydasız şeylerden yüz çevirmek hayatın huzuru için gereklidir.

Boş ve faydasız şeylerle meşgul olanlar asla huzur bulamazlar

Bu konuyu Hz. Ebubekir (r. a) efendimizin sözleri ile tamamlayalım:

“Allah rızası için söylenmeyen hiçbir söz de hayır yoktur.

Allah yolunda harcanmayan hiçbir malda da hayır yoktur.

Bilgiçlik taslayarak gururlananlarda hayır olmadığı gibi, Allah için yaptıklarında, insanların kınamasından korkanlarda da hayır yoktur.”(16)

Salih Amelle Söz Uyumu Ancak Doğru Söz İle Sağlanır

Allah, Yâsin suresinin başında şöyle buyurur:

Hikmet dolu Kur’an hakkı için;

Sen şüphesiz peygamberlerdensin.

Doğru yol üzerindesin.

(Bu Kur’an) üstün ve çok merhametli Allah tarafından indirilmiştir.” (Yâsin;36/2-5)

Muhammed aleyhissalat-ü vesselam, Allah’ın peygamberidir.

Doğru yol üzerindedir.

Kur’an-ı Kerim, Allah’ın peygamberimiz (sav)’e indirdiği kitabıdır.

Doğru yolu gösterir.

Müslümanlar da günde beş vakit namazın her rek’atında okunan Fatiha suresinde:

“Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz, bizi doğru yola ilet” diye dua ederler.

Kur’an-ı Kerimin bildirdiği, peygamberimiz Muhammed (sav) üzerinde bulunduğu doğru üzre olmayı isterler.

Dinimiz İslâm’ın emrettiği salih ameller hak ve doğru olduğu gibi, Müslüman’ın sözleri de Hak ve doğru olur, salih amel ve söz uyumu sağlanır.

Allah buyurur:

“Güzel sözler ancak ona yükselir. Salih ameli de güzel sözler yükseltir.” (Fatır:35/10)

Ayetin diğer bir tercümesi de şöyledir:

“Ona ancak güzel sözler yükselir. Onları da Allah’a amel-i salih ulaştırır.”

Güzel sözler ile salih amel birleşiyor, birbirini etkileyerek uyum sağlıyor, birlikte yükseliyor. Allah tarafından kabul ediliyor.

Mevdûdi şunları yazar:

“İfsat edici ve habis söz hiçbir zaman yükselmez

Ancak O’nun yanında en doğru, pak, temiz ve hakikate uygun söz, samimi ve salih akide yükselir. Bu sözü yükselten insanın amelleridir. Şâyet söz ile birlikte amel yoksa, o söz Allah’ın indinde makbul olmaz. Sözün yükselebilmesi için salih amellerin kuvveti gerekir.

Hiçbir amel arkasında salih bir akide olmadıkça makbul değildir.

Yine hiçbir salih akide, onu tasdik eden salih bir amel olmadıkça itimada lâyık değildir.

Şâyet bir kimse lisanen, “Allah’tan başka ilah yoktur ve ancak O ibadete lâyıktır” diyor, fakat yaşantısında Allah’tan başka şeylere kulluk ediyorsa, bu söz onun amelini yalanlar. Ayrıca bir kimse lisanen içkinin haram olduğunu ifade ediyor, buna rağmen içki içiyorsa, o kimsenin sözlerini ne halk, ne de Allah kabul eder.”(17)

Hoş ve Güzel Sözler

Güzel sözler;

Kelime-i tevhid: Lâ ilâhe illallah Muhammedün rasulullah

Kelime-i şehadet: Eşhedü en’lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhmmeden rasulullah

Tesbih: Subhanellah, Elhamdu lillah, Allahu Ekber başta olmak üzere dua, istiğfar, zikir gibi sözler, güzel sözlerdir.

İiyiliği teşvik, kötülüğü engelleme iyi, temiz, güzel vasfına uyan sözler de güzel sözlerdir. Güzel sözleri yücelten salih ameller ve iyi işlerdir.

Salih amelleri ve iyi işleri yücelten güzel sözlerdir.

Güzel sözlerin makbul ameller defterine yazılması, ancak bunları tahakkuk ve tasdik ettirecek salih amellere yaklaşmakla olur.

Peygamber (sav)’den rivâyet edildiği üzere;

“Sübhanellah velhamdü lillah velâ ilâhe illallâhu vellahu Ekber” hoş kelimeler, güzel sözlerdir.

Bir kul bunu dediği zaman melek onunla semaya çıkar, onu Rahmanın katına arzeder. Fakat salih amel olmazsa kabul olunmaz.

Allah Teala bir sözü amelsiz kabul buyurmaz sözü, ameli, niyeti de ancak sünnete uygun olmakla kabul buyurur.

Kötü söz ve davranışlar;insana kendi hakikatini inkar ettiren, tabiatındaki fıtrî İslâm’ı bozup insanı, insanlık vasfından uzaklaştıran, dolayısıyla yüce Yaratıcısından uzaklaştıran söz, iş ve davranışların hepsidir.(18)

Doğrulukla İlgili Ayetler

Allah şöyle buyurur:

1- “Rabbimiz Allah’tır deyip sonra da dosdoğru olanların üzerlerine melekler iner ve ‘Sakın ha korkmayın, üzülmeyin’ de!

Size vaat edilen cennetlerle sevinin.

Biz, sizin dünya hayatında da ahırette de dostununuz.

Çok bağışlayan ve çok merhametli olan Allah’tan bir ağırlama olarak, orada canlarınızın çektiği her şey var, istediğiniz her şey orada sizin için var.”(Fussılet:41/30-32)

İslâmda esas olan Allah’a iman ve doğruluktur.

Allah için özü, sözü, işi ve davranışları bir olmaktır.

Rasulullah (sav) bir bedeviye; “Allah’a iman ettim de, sonra’da dosdoğru ol, cennete girersin.” Buyurdu.

Mü’min doğru olduktan sonra, meleklerin de duası, bereketiyle işi rast gider, zor işler kolaylaşır, önüne çıkan yokuşlar inişe döner.(19)

Bu âyette bildirilen mü’minlerin;

imanında ihlas ve sebat vardır.

Doğru oluşlarında ihlas ve sebat vardır.

Allah’ın emirlerini yapmalarında, yasaklarından ve günah işlemekten sakınmalarında ihlas ve sebat vardır. Bu sebatların karşılığı da cennettir.

Merhum Mevdûdî âyetin açıklamasında şunları yazar:

“Hak ve bâtıl mücadelesinde, kafirlerin yanında nasıl şeytanlar bulunursa, mü’minlerin yanında da meleklerin bulunduğu çok açık bir şekilde anlaşılıyor.

Bir tarafta kafirlerin kendilerine, amellerini güzel gösteren ve ‘Yaptıklarınız doğrudur, üstünlüğü sizler elde edeceksiniz, dolayısıyla zulüm yapmanız, liderliği ele geçirebilmeniz için gereklidir’ diyen şeytan ve dostları;diğer tarafta ise, mü’minlere müjde getiren melekler.

Bu, Allah’tan mü’minlere, dünyadan âhirete kadar her safha boyunca emniyet içinde olduklarını bildiren bir müjdedir.

İslâm için mücadele edenlere, ”Bu dünyada kafirler ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar korkmayın ve Hak adına ne kadar büyük zahmetlere ve mahrumiyetlere katlanırsanız katlanın üzülmeyin. Çünkü sizleri İstikbalde öyle nimetler beklemektedir ki, dünyadaki nimetler onların yanında bir hiç mesabesindedir” denilmektedir.

“Gittiğin yerde korkacağın hiçbir şey yoktur. Çünkü cennet seni beklemektedir.

Dünyada bıraktığın dostlarına üzülmene gerek yok, zira burada bizler sana dost ve arkadaş olacağız.”

Yine aynı sözler berzah aleminde ve mahşer meydanında şöyle anlaşılabilir:

“Dünyada çektiğiniz gam ve keder artık bitti.

Burada sizler için rahatlık vardır.

Ahırette sizlere hiçbir korku ve zahmet yoktur.

Biz size, va’d edilen cennete gireceğinizi müjdeliyoruz.”(20)

2-”Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol.

Beraberindeki tevbe edenler de dosdoğru olsunlar.

Hak ve adalet ölçülerini aşmayın.

Şüphesiz O yaptıklarınızı hakkıyla görür.”(Hud: 11/112, bakınız:Şura:42/15)

Allah, bu âyette peygamberimiz (sav)’e hitap eder.

Merhum şehid Seyyid Kutub da şunları yazar:

“Hz. peygamber bu emrin dehşetini ve önemini çok iyi hissetmişti. Hatta: Beni Hud suresi ihtiyarlattı” buyurduğu rivâyet edilir. Buradaki “İstikamet=Doğruluk” normal ve yerli yerince hareket edip hiç sağa sola sapmamaktır. Şu halde istikameti=doğruluğu tutmak için sürekli bir uyanıklığa ve ebedî düşünceye ihtiyaç vardır.”

Merhum Mahmud Sami efendi hazretleri doğrulukta uyanıklığı şöyle açıklar:

“İstikamet (doğruluk) kesintisiz farzdır.

Diğer ibadetlerin belirli zamanları olur.

Fakat istikametten bir an ayrıldı mı insan hem dinini, hem ihlas üzere işlediği amellerini, hem iz’ânını, hem de irfanını kaybeder.

Allahü teâlâ muhafaza eylesin. Hüsrana uğrayanlardan olur.”

Merhum M. Hamdi Yazır âyet-i kerimenin açıklamasında şunları yazar:

“Sen her hususta doğruluk ile emrolunmuş bulunuyorsun.

Ve senin her işte Kur’an’da emrolunduğun gibi, sıratı müstâkîm (doğru yol) üzere tam bir doğrulukla hareket etmen ve her hususta aldığın vahye uyman, Kur’an ahlâkı ve hükümleri uyarınca hareket edip bilfiil canlı bir doğruluk örneği olman gerekmektedir ki, hakkında hiçbir şüpheye ve tereddüde yer kalmayacaktır.

Doğruluğun ve dürüstlüğün senin peygamberliğine ve başarılı olmana en büyük delil ve belge olacaktır.

Bundan dolayı sen sana karşı çıkanların laflarına bakma, onları Allah’a havale et de gerek mü’minlerle müşterek olan inanç ve amele ilişkin genel görevlerinde, gerek özellikle peygamberlik görevlileri ile ilgili olarak yalnızca sana ait olan özel görevlerinde tam emrolunduğun gibi, hakkıyla doğru ol, doğruluktan ayrılma.”(21)

Peygamberimiz (sav)’in sözleri ile fiilleri tam bir uyum içinde idi. Ümmetinden neyi yapmalarını istemişse, onu kendisi mutlaka yapmıştır.

Her alan da olduğu gibi, doğruluk alanında da insanlığın doğruluk örneği peygamberimiz (sav)’dir.

D OĞRULUK hayatımızın her safhasında, yaptığımız her işte, söylediğimiz her sözde önemlidir. Ama alış-verişte, ticarette karşılıklı kul hakları söz konusu olduğu için doğruluk daha önemlidir. Allah (c.c) buyurur: ”Ölçtüğünüz zaman, tam ölçün ve doğru terazi ile tartın. Bu daha hayırlı, sonuç bakımından daha güzeldir.” (İsra:17/35)

Kumaşın alım ve satımı helâldır. Kumaş metre ile ölçülür. Allah; “tam ölçün, eksik ölçmeyin” diye emrediyor. Metre ile ölçülenleri tam ölçeceğiz.  Üzüm helâl bir gıdadır. Üzüm terazi ile tartılır. Allah; ”tam tartın, eksik tartmayın” diye emrediyor. Terazi ile tartılanları tam tartacağız. Helal olan şeylerin ticareti yapılır. Bu ticaret; ölçü, tartı tam yapılarak, kul hakkına riâyet edilerek yapıldığı zaman makbul ve helâl bir ticaret olur.

Sözler doğru olduğu gibi, ameller de, ticarette doğru olacaktır. İçki satan’ın içkiyi satması, meyhanecinin meyhane işletip müşterilerine hizmet sunması; doğru bir amel ve iş değildir. Haram şeylerdir.

ŞUAYB (A.S)’IN HİLEKÂR KAVİMLERİ

Şuayb aleyhisselam, peygamber olarak gönderildiği putçu Medyen ve Eyke kabilelerine ticarette hile yapmayın, eksik ölçüp, yanlış tartmayın diye Allah’ın emirlerini bildirdi.

Şuayb (a.s) Medyen hâlkına şöyle seslendi: “Ey kavmim! Allah’a ibadet edin. Sizin o dan başka bir ilâhınız yoktur. Ölçü ve tartıları eksiltmeyin. Ben sizi bir bolluk içinde görüyorum. Bununla beraber hileye devam ederseniz. ; ben, sizi kuşatacak bir günün azabından korkuyorum.” ( Hud:11/84) “Ey kavmim! Allah’a ibadet ediniz. Ahiret gününe ümit besleyiniz. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak anarşi çıkarmayınız.” (Ankebut:29/36) “Ey kavmim! Ölçekte ve tartıda adaleti yerine getirin. İnsanların mallarını eksiltmeyin.” (Hud:11/85)

Medyen hâlkı, Şuayb peygamber (a.s)’in peygamberliğini kabul etmediler, putlarından vazgeçmediler, hileli ticaretlerini bırakmadılar. Azdıkça azdılar. Allah da belâlarını verdi.  Medyen hâlkının helâkini şöyle bildirdi: “Azap emrimiz gelince Şuayb’ı ve onunla beraber iman edenleri bir rahmetle kurtardık. Zalimleri ise korkunç bir çığlık yakalayıverdi de onlar yurtlarında çöküp kaldılar.” “Şuayb’ı yalanlayanlar, sanki orada hiç yaşamamışlardı. Şuayb’ı yalanlayanlar var ya... Asıl zarara uğrayanlar onlar oldu.” (Hud 11/94, 95, Araf:7/92, bakınız, Ankebut:29/37)

Şuayb (a.s) Eyke Halkına da Şöyle Seslendi: “Allah’tan korkmaz mısınız? Gerçekten ben, size gönderilen güvenilir bir peygamberim.  Artık Allah’tan korkun ve bana itaat edin.  Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim âlemlerin Rabbine aittir.” “Ölçüyü ve tartıyı tam yapın da eksiltip hak yiyenlerden olmayın.  Doğru terazi ile tartın.  İnsanların mal ve haklarını düşürmeyin.  Yeryüzünü yağmacılıkla, bozgunculukla fesada vermeyin.  O Allah’tan korkun ki, hem sizi, hem de sizden evvelki hâlkı yaratmıştır.” (Şuara:26/177-184)

Eyke hâlkı Şuayb (a.s)’ın peygamberliğini kabul etmedi. ”Sen büyülenmişsin, sen yalancısın. “Eğer doğru sözlü isen, hemen üzerimize gökten bir parça düşür” dediler. Azap istediler.  Yedi gün müthiş bir sıcak oldu. Gök yüzünde bir bulut göründü. Eykeliler bulutun gölgesine sığındı. Buluttan bir ateş indi. Eyke hâlkı yok oldu. (Şuara: 26/185-190, Bakınız, buhari tecrid:9/155) Hileli ve haksız kazanç, insanda iyilik duygularını yok eder, hak hukuk tanımaz hâle getirir, insanları birbirine düşürür.

Medyen ve Eyke kabileleri putçuluğun yanında hak hukuk tanımaz hâle geldiler, azgınlaştılar. Dünya’da cezalarını buldular. Ahirette görecekleri cezalar da ayrı. Halleri ve sonları ders almamız için Kur’an âyetleriyle bize bildirildi.

ALIŞ-VERİŞLE İLGİLİ ÂYETLER

Allah buyurur:  “İnsanlardan alırken ölçüp tarttıklarında tam, onlara vermek için ölçüp tarttıklarında ise noksan yapan hilekârlara yazıklar olsun.” (Mutaffifin:83/ 1, 2, 3)

Onlar düşünmezler ki, büyük bir günde (hesap vermek için) diriltilecekler. Öyle bir gün ki, insanlar o günde âlemlerin Rabbinin huzurunda divan duracaklardır. (Mütaffifin, 83/4, 5, 6)

Sure veyl kelimesi ile başlıyor.  Veyl nedir? Veyl, cehennemde bir vadidir. “Cehennemdeki veyl vadisine düşenlere yazıklar olsun” demektir. Veyl, helâk anlamındadır.  Veyl, Türkçeye “vay hâline, yazıklar olsun” diye tercüme edilir.

Merhum M. Hamdi Yazır, Âyet-i Kerime’lerin açıklamasına, “yazıklar olsun; alırken dolgun, verirken eksik ölçenlere...” diye başlar uzun uzun açıklamalar da bulunur. Biz merhumun açıklamalarından birkaç paragraf alıyoruz.:

“Göklerin ve yerin ayakta duruşu bir ölçü ve denge iledir. Bütün hakların ölçeği de terazidir. Onun için bir yerde hak ve adaletin yerleşmesi için ilk gerekli olan şey ölçünün herkes için eşit bir şekilde doğru dürüst olmasıdır. Bunun doğru olması için iki temel direk gereklidir.

Birisi, ölçünün bizzat kendisinin tam olması, eksik veya fazla, yanlış alet kullanılmaması, birisi de ölçmenin tam doğru olmasıdır.  Ölçmenin doğru olması ise her şeyden evvel hak ve adalet fikriyle ruh doğruluğunun neticesidir. Ölçüyü, ölçeği ve tartıyı doğrultacak olan da o dur.  Kalp ve vicdanlarında insaf ve doğrulukla hak fikir ve imanı beslemeyenler doğru aletle ölçerken hile yapmaktan kaçınmazlar. İnsanlar başkalarının haklarını da kendi hakları gibi tutarak düzgün bir ölçüyle ölçme duygusunu taşımadıkça hile yapmaktan kurtulamazlar.

Düşünce ölçüsü bozuk olan kimseler aynı bir olayı kendileri için düşünürken başka, diğerleri için düşünürken de başka türlü değerlendirirler.

Mesela, kendinin azıcık bir şeyi kaybolmasını bir elem saydıkları hâlde, başkasının az bir şeyi kaybolmasına önem vermez veya bundan bir lezzet duyarlar ki bu hâl ruh ölçeğinde fikir ölçüsünde bir hiledir. Bu ruh hâlidir ki insanı ölçü ve tartıda hileye sevk eder. Bu ruh hâlini taşıyanlara ne kadar doğru ölçü ve terazi verilse onlar yine fırsat bulup güçleri yettikçe onu kötüye kullanmaktan çekinmezler. Bunların hepsi “veyl’i“ hak ederler.(22)

Merhum Şehid Seyyid Kutub âyetlerin açıklamasında şunları yazar: “Kur’an’da alışverişte hile yapanlara savaş ilan edilen kimseler ise, son derece nüfuzlu idiler. Bunlar hâlka istedikleri gibi baskı yapmakta, alırken fazlasıyla almakta, satarken eksik vermekteydiler. Sanki kendilerinin hâlk üzerinde bir çok bakımdan hakları var da alırken hâlk onlara tam veriyor, onlar hâlka verirken eksik veriyorlar.

Burada kasdolunan, onların haklarını tam olarak almaları değil, haklarından fazlasını cebren almalarıdır. Böyle olmasaydı onlara harp ilan edilmezdi. Onlar kendilerinde gördükleri servet üstünlüğü ve hakimiyet duygusuyle insanların haklarına tecavüz ediyorlar, adalete ve hakkaniyete riâyete yanaşmıyorlardı. Ticareti ellerinde bulundurmaları sebebiyle de insanları zulümlerini kabule mecbur ediyorlardı.(23)

Ölçü ve tartı ile ilgili üç âyet meali daha verelim: “Ölçüyü ve tartıyı tam adaletle yapın.” (En’am: 6/152) “Sakın tartıda haksızlık ve taşkınlık yapmayın.”  “Tartıyı adaletle tutup-doğrultun ve tartıyı noksan tutmayın.” (Rahman, 55/8, 9)

Peygamberimiz (sav) Medine’ye hicret ettiği zaman, Medineliler ölçü ve tartıyı kötü kullanırlardı. Bazılarının iki ölçeği vardı. Birisi ile alır diğeri ile verirdi. Bu âyetler onlara okunduğu zaman ölçüyü ve tartıyı güzel yapmaya başladılar.(24)

TİCARET KARŞILIKLI RIZA İLE OLUR

Allah, ticaret konusunda şöyle buyurur: Ey iman edenler! Karşılıklı rızaya dayanan ticaret olması hâli müstesna, mallarınızı, batıl (haksız ve haram yollar) ile aranızda (alıp vererek) yemeyin. Ve kendinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah, sizi esirgeyecektir.  “Kim düşmanlık ve haksızlık ile bunu (haram yemeyi veya öldürmeyi) yaparsa (bilsin ki) onu ateşe koyacağız; bu ise Allah’a çok kolaydır.” (Nisa:4/29, 30)

Karşılıklı rızaya dayanan mal-para, emek-ücret ve bunlar gibi değiştirmeler hem fertler hem de toplum için çok faydalıdır, meşrûdur. Ama rızasız, haksız kazançlar haramdır. Ferd ve toplum huzurunu, sevgi ve saygıyı yok eder. Düşmanlıklara kavgalara, isyanlara, felaketlere sebep olur. Ölümleri meydana getirir.

Allah, âyette “kendinizi öldürmeyin” buyurur. Bu öldürme işi şöyle açıklanır: “Haksızlık, hukuku ve sosyal adaletsizlik anarşiyi doğurur veya körükler. Bir kere toplum düzeni bozulup asayiş ortadan kalkınca can güvenliği de tehlikeye düşer. Yalnız haksızlığa uğrayanlar değil, başkasının malını haksız olarak alıp yiyen veya başkasının canına haksız olarak kıyan da bu güvensizlikten nasibini alır, kendisi canından olduğu gibi yakınlarının da mal ve canları zarar görür. Bir insan için kendi hayatıyla başkasının hayatı arasında fark yoktur. Bütün hayatlar eşit derecede korumaya lâyıktır, korunma hakkına sahiptir. Birinin canına kıyan kendi canına kıydığını düşünmelidir.”(25)

Karşılıklı rıza ile ticaret yapmak ancak her iki tarafın doğru hareket etmesi ile mümkündür.  Hırsızlık, hiyanet, gasp, fâiz, kumar ve benzeri dinin müsaade etmediği her türlü yola batıl yol denir. Bu batıl yollarla imalatta, ticaret de, alış-verişte yapılamaz.(26)

Satmak mecburiyetinde olduğu için adamın malını değerinden ucuza almak câiz olmadığı gibi, almak mecburiyetinde olduğu için malı pahâlı satmakta câiz değildir.

Ticarette karşılıklı, gönüllü rıza esastır. Aldatma, kandırma yoktur.  Peygamberimiz (sav): “Bizi aldatan bizden değildir” buyurmuştur.(27)

İMAMI AZAM’DAN ÖRNEK BİR HAREKET

Bir kadın İmam Azam’a satmak üzere bir ipek elbise getirdi. Kadın 100 dirhem istediğini söyledi. İmamı Azam: “Bunun değeri 100 den daha fazladır. Kaça vereceğinizi söyleyin?” dedi. Kadın 100 er 100 er artırarak 400 dirheme çıktı. İmam-ı Azam; “Daha fazla yapar deyince” Kadın; “Benimle eğleniyor musun?” dedi.  İmam-ı Azam: “Ne münasebet, bir adam getirin de fiyatı takdir ettirelim.”  Kadın bir adam çağırdı. Fiyatı takdir ettirdi. Ebu Hanife, kadının 100 dirhem istediği ipek elbiseyi 500 dirheme satın aldı.

İmamı Azam, böyleydi. Alıcı kendisi, fakat satıcının menfaatini koruyor, satıcının gafletinden faydalanarak onu aldatmaya çalışmıyor, vurgunculuk yapmıyor. Satıcıya doğru yolu gösteriyordu.(28)

Dinen haram kılınmış olan fâiz, kumar, rüşvet gibi şeyler karşılıklı rıza ile de olsa helâl değildir.

TÜCCARLARIN NİTELİKLERİ

Peygamberimiz (sav), evlenmeden önce Hz Hatice’nin sermayesi ile ticaret yaptı. Evlendikten sonra da ticarete devam etti. Peygamberimiz (sav)’in ticareti, ticaret ehli tarafından da örnek ticaret olarak kabul edildi.   Peygamberimiz (sav) tüccarların da en hayırlısı idi.   Bir hadis-i şerifinde tüccarların niteliklerini şöyle açıklar: “Kazancın en hoş olanı şu tüccarların kazancıdır ki;  Söyledikleri zaman yalan söylemezler.  Kendilerine emanet edildiği zaman ihanet etmezler.  Söz verdikleri zaman yerine getirmezlik etmezler.  Satın aldıkları zaman malı kötülemezler.  Sattıkları zaman malı övmezler. Borçlandıkları zaman ödemeyi geciktirmezler.  Alacaklı oldukları zaman borçluyu sıkmazlar.”(29)

Peygamberimiz (sav) doğru ticaret yapanlara da şu müjdeyi verir: “Güvenilir, dürüst tacir peygamberler, sıddîklar ve şehitlerler beraberdir.”(30)  Ne mutlu böyle tüccarlara...

PEYGAMBERİMİZ (SAV)’İN DOĞRULUĞU

Peygamberimiz (sav) bir doğruluk abidesi idi. Doğruluk hayatının her anında kesin olarak görülürdü. Onun sözü ile özü, işi ile sözü aynı idi. Yaptıkları ile söyledikleri arasında tam bir uyum vardı. Doğrulukta insanlara en büyük önder O idi.  O’nu doğru yola Rabbi yöneltti.

Allah, O’na kendisini şöyle tanıtmasını emretti: “De ki: Şüphesiz Rabbim beni doğru bir yola, dosdoğru bir dine, Hakk’a yönelen İbrahim dinine iletti.” (En’am:6/161)

Peygamberimiz (sav) Hıra dağındaki mağarada ilahî vahyi aldıktan sonra endişe içinde evine geldi. Beni örtün, beni örtün dedi. Hz. Hatice üzerini örttü, uyudu. Uyandığı zaman başından geçenleri anlattı. “Bana ne oluyor?” dedi.

Ha Hatice şöyle dedi: “Allah’a yemin ederim ki, seni Allah hiçbir zaman utandırmaz.  Çünkü sen: Akrabayı gözetirsin.  Âcizlerin derdini dert edinirsin.  Fakirleri seversin.  Misafire yedirirsin.  Hak yolunda hâlka yardım edersin.  Hile nedir bilmezsin.  Sözün en doğrusunu söylersin..”(31)

Düşmanları bile doğruluğunu tasdik etmek mecburiyetinde kalmışlardır.

Ebu Cehil: peygamberimiz (sav)’e: “Biz sana yalancı demiyoruz. Çünkü senin emîn ve sâdık olduğunu hepimiz biliyoruz. Biz ancak Allah’ın âyetlerini inkar ediyoruz.” dedi.

Peygamberimiz (sav)’in peygamberlik haberi Bizans’a ulaşmıştı. Ebu Sufyan ticaret için Bizans’a gitmişti. Bizans imparatoru Herakliyus, Müşrik Ebu Sufyan’a peygamberimiz (sav)’i sordu, “adam size neleri emrediyor?” dedi.

Ebu Sufyan şu cevabı verdi: Sadece Allah’a kulluk ediniz, O’na hiç bir şeyi ortak koşmayınız. Atalarınızın iman ettiklerini söyledikleri şeyleri terk ediniz, diyor ve bize namaz kılmayı, söz de ve iş de doğruluğu, iffetli yaşamayı ve akraba ile ilgilenmeyi emrediyor.”(32)

DOĞRULUK ÖZELLİĞİ

Doğruluk öyle ilâhî bir özelliktir ki, Allah bu özelliğe sahip olanların bilmeyerek yaptıkları hata ve günahlarını affeder, işlerini düzeltir.  Allah buyurur:  “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğru söyleyin ki, Allah sizin işlerinizi düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın.” (Ahzap: 9/70)

Merhum Şehid Seyyid Kutub âyetlerin açıklamasında şunları yazar: “Kur’an-ı Kerim mü’minlere doğru, sağlam ve dikkatli konuşmalarını, söyleyecekleri sözü ölçülü ve nereye varacağını düşünerek söylemelerini emretmekte, münafık ve bozguncuların ağızlarına bakmamayı, peygamberleri, rehberleri ve velileri olan Hz. Muhammed (sav) hakkında onların taşkın, sapık, garazkar ve pis sözlerine kulak vermemelerini emir ve tavsiye buyurmaktadır.

Bir de salih amele yol açan güzel söz söylemeye yöneltmektedir. Çünkü Hz. Allah doğruların yardımcısıdır. Onların hal ve hareketlerini hatadan korumayı, işlerini düzeltip yoluna koymayı bir mükafat olarak vaat etmiştir.

Allah, Kelime-i Tevhid ve salih amel ehlini lütuf ve keremiyle affeder. Hatadan kurtulamayan Âdemoğlunun günah ve kusurlarını bağışlar. Âdemoğlunu da ancak bu afüv ve mağfiret kurtaracaktır.(33) Allah buyurur:  “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğrularla beraber olun.” (Tevbe:9/119) Müslüman doğru olacak, doğrularla beraber olacaktır.

Merhum M. Hamdi Yazır şunları yazar: “Allah’ın razı olmayacağı şeyleri yapmaktan sakınınız, razı olacağı amellere sarılınız ve doğrularla beraber olunuz.  İmanlarında, ahitlerinde, Hak dine bağlılıklarında, gerek niyet, gerek söz veya fiil olarak her işte doğru ve dürüst kişilerle beraber olunuz. Onlarla yakınlık kurunuz, onların tarafını tutunuz, hasılı onlardan uzaklaşıp ayrı kalmayınız.  Açıkçası, münafıklardan sakınıp Hz. Peygamberin ve ashabının yanında olanların safında yer alınız. Onlar gibi özü doğru, sözü doğru, işi doğru olunuz. Onlarla beraber olunuz ve onlara uyunuz.(34)

DOĞRULUK HAKKINDA HADİS-İ ŞERİFLER

Peygamberimiz (sav)’in doğruluk hakkındaki birkaç hadis-i şerifini veriyoruz:  “Başkalarını doğru yola çağıran kimseye kendisine uyanların sevabı kadar sevap verilir. Onların sevaplarından da hiçbir şey eksilmez.  “Sapıklığa çağıran kimseye de ona inananların günahı kadar günah verilir. Ona uyanların günahlarından da hiçbir şey eksilmez.”(35)

“Doğruluk iyiliğe götürür.  İyilikte cennete götürür.  İnsan doğru söyleye söyleye Allah katında doğrulardan yazılır.”(36)

“Bir kişinin kalbinde aynı anda iman ile küfür, doğruluk ile yalancılık, hiyanet ile emanet bir arada bulunmaz.”  “Doğruluk kalbin huzura ermesidir. Bir konuda sana inandığı hâlde kardeşine yalan söylemen ne kadar büyük bir ihanettir.”(37)

“Hakimlerin iki grubu cehennemde, biri cennettedir.  Doğru olanı bilen ve doğru hüküm veren cennettedir. Doğruyu bilmeyerek yetkisiz şekilde hüküm veren kimse cehennemdedir.  Doğruyu bildiği hâlde onun aksine hüküm veren de cehennemdedir.”(38)

“Satıcı ve alıcı pazarlığı bitirdikten sonra birbirlerinden ayrılmadıkça alış-verişi bozup bozmamakta serbesttirler. Eğer onların her biri karşılıklı olarak doğru söyler. (mal ile paranın durumunu olduğu gibi) açıklar ise, alış verişleri bereketli olur. Yok eğer gizler ve yalan söylerse, alış-verişlerinin bereketi kalmaz.”(39)

 Bereket dürüstlükle ve doğrulukla sağlanır. Doğruluğun olmadığı hiçbir işte bereket yoktur. Yalan veya malın ayıbını gizleyerek, daha doğrusu karşısındakini aldatarak para kazanmak İslâm’ın yasak ettiği bir iştir.

ZARARLI KAZANÇ

Makbul olan kazancın esası doğruluktur. Üzülerek görüyoruz ki ticarette, karşılıklı alış verişlerde doğruluğa ve yapılan işin helâl oluşuna riâyet etmeyenler bulunmaktadır. Hatta kazanç için her türlü gayrı meşru yollara baş vuranlar, para sahibi olmak için adam öldürenler de vardır. Böyleleri hem kendilerine, hem içerisinde yaşadığı topluma, hem de dünya ve âhiret hayatlarına zarar veriyorlar. Kendilerine, aile efradına yazık ediyorlar.  Makbul olmayan haram kazanç örnekleri ile zaman zaman karşılaşıyoruz, üzülüyoruz. Makbul olmayan kazanca iki örnek vermek istiyorum.

MEKKE’DE YUNAN ZEYTİNİ

Merhum Naim Karaman hocamız Hac da kendilerine kahvaltıdaYunan zeytini sunan Karedenizli Temel’e öfkesini ve Temel’in cevabını İş Dünyamızın Ufkundaki Işık, İslâm’ın Girişimci Kültürü Ve Pazar Yolu adlı kitabında şöyle anlatır: “Sen ne biçim Türk’sün ki, dünyanın en lezzetli zeytini bizim ülkemizde yetişirken, soframızda şu işe yaramaz Yunan zeytinini koyarak bize eza ediyorsun” demiştim. O gün, Temelden aldığım cevap ta uzun süre uykularımı kaçırmıştı. “Buralara Türk zeytini gelmiyor. Geçmişte birkaç sefer getirmişler, tenekenin üstü ile altı aynı kalitede çıkmayınca bir daha almıyorlar’ demişti” (syf:10)

Bir olay da ben anlatayım. Hacca gittiğimde bir el terazisi aldım. İlk pazardan aldığım şeyleri tarttım. İlk tarttığım 3 kilo domateste 250 gr eksik geldi. Diğerlerini tartmadım. Bir sonraki hafta pazara gittim. Adama geçen hafta bana domatesi 250 gr eksik vermişsin, dedim. Adam bana öyle bir kızdı ki, cevap veremedim. Oradan ayrılmayı uygun gördüm. El terazisini bir tarafa koydum...

NETİCE-İ KELAM

Allah katında sözün değeri, hakkı ve hakikati ne kadar yansıttığı ölçüdedir. Çünkü söz kalbin aynasıdır. Söz sadece insanın davranışını değil, kişiliğini ve akıbetini de belirler. Doğru olmayan sözlerle hiçbir iyilik elde edilemez. Yalanla, iftira ile zihinler, diller ve gönüller kirletilir. Huzursuzluk, fitne ve fesada sebebiyet verilir. Zaman, ömür, bilgi ve güç israf edilir.  Doğru olmayan söz dünyada ve ahırette insanın sadece perişanlığını artırır.

Bunun için peygamberimiz (sav) “Ya hayır söyleyin, ya da susun” buyurur. Allah, yalan, çirkin, kaba, kötü ve yapmacık sözleri sevmez. Allah; doğru, yumuşak, gönül alıcı, öğüt verici, insanların dünyasına ve âhiretine yararlı söz söylememizi emreder. Allah’ın emirlerine uygun yaşanıldığı zaman, iş ve söz de tutarsızlık olmaz. Münafıkça hâller Müslüman’da görülmez.

Müslüman içki ve işret yerlerinde, müzik ve dans partilerinde görülemez. Müslüman ruhunu dindirmek ve yorgunluğunu gidermek için ibadet ve zikirle meşgul olur. Şeytanî hâl ve yerlerden medet beklemez.

İnsanlar, özümüzün, sözümüzün ve işimizin birbirine uygun olduğunu, Hakk’a ve doğruluğa bağlı olduğumuzu görmeli, bizden kendisine zarar gelmeyeceğini bilmelidir. O zaman bizi her yerde saygıya değer kabul edecekler. Müslümanlığımızın küfür dinlerinden farklı olduğunu da göreceklerdir. Biz şimdi toplum olarak doğruluk niteliğine muhtacız.

Ziya paşa merhum öyle demiş: İnsan’a sadakat yaraşır görse de ikrah Doğruların yardımcısıdır, hazreti Allah.  Sadakat doğruluk, dostluk, vefa, ikrah ise, zorluk ve kötülük demektir.  Sözü doğru olanların ebedî mükâfatı ile ilgili âyet-i kerime meâli ile tamamlayalım: “Şüphesiz Rabbimiz Allahtır deyip sonra da dosdoğru olanlara hiçbir korku yoktur, onlar üzülmeyecekler de. Onlar cennetliklerdir. Yapmakta olduklarına karşılık, orada sürekli kalacaklardır.” Ahkaf: 46/13, 14)

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

(1)   Mevdudi, Tefhimülkur’an, 6/264, 265, , Yeni Şafak yayını, 1996, İst, Seyyid Kutub, Fi zilalilkur’a, 14/442, Hikmet yayınevi, İst.

(2)   Riyazüssalihin, 6/541, Erkam yayını, 1998, İst.

(3)   İslâmda İnanç İbadet ve Günlük Yaşayış Ansiklopedi, 4/474, ifav yayını, 1997, İst.

(4)   Riyazüssalihin, 6/499

(5)   Hadislerle İslâm:157, Diyanet yayını, Ank.

(6)   Buhari, Tecrid-i Sarih, Diyanet yayını, 8/68, 1970, Ank. Ahmed Davuroğlu, Müslim Tercümesi, 1/367, Sönmez yayını, İst.

(7)   Buhari tecrid- sarih, 12/146, Müslim10/566, Hadislerle İslâm, 143

8   İslâmda İnanç:4/475

(9)   Müslim 10/541

(10)   Hadislerle İslâm:160

(11)   Riyazüssalihin, 6/465, 466

(12)   Hadislerle İslâm:172

(13)   Müslim, 10/541, Riyazüssalihin, 6/470

(14)   Müslim, 1/27, Riyazüssalihin, 6/434

(15)   Riyazüssalihin, 6/435

(16)   Yusuf Kandehlevi, Hadislerle Müslümanlık, 5/1802 Divan yayını, İst.

(17)   Tefhimülkur’an, 4/548

(18)   M. Hamdi Yazır, Hak Dini, Kur’an Dili, 6/377, Kur’an Yolu:4/453, Diyanet yayını, 2008, An, . Prof. Dr. Zeki Duman, Beyanülhak, 2/343, Fecr yayını, Ank.

(19)   Beyanülhak, 2/202

(20)   Tefhimülkur’an, 5/191, Hak Dini, Kur’an Dili, 6/555

(21)   Beyânülhak, 8/276, Hak Dini Kur’an Dili, 5/17

(22)   M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’a Dili, 9/63, Zaman yayını, İst.

(23)   Seyyid Kutub, Fizılalilkur’an, 16/85, Hikmet yayınevi, İst.

(24)   M. Ali Sabûnî, Saffetüttefasir, 3/531, Beyrut

(25)   K. Yolu:2/51

(26)   Saffetüttefassir, 1/271

(27)   Camiussağır, 2/176, Mısır

(28)   N. Mehmed Solmaz, Dört Büyük İmam, sh. 17, Ank

(29)   Beyhaki Şuabü’l-İman:4/221

(30)   Camiussağır 1/133, Mısır)

(31)   Kur’ân-ı Kerime Göre Peygamberler ve Tevhid Mücadelesi, sh, 258, 6. baskı, Ensar Yayını, İst.

(32)   Riyazussalihîn, 1/86, Erkam Yayını, İst.

(33)   fi zilalilkur’an, 12/78

(34)   Hak Dini Kur’an Dili, 4/427

(35)   Müslim, Ahmed Davudoğlu, Tercümesi, 10/668, Sönmez Yayını, İst.

(36)   Buhari Tecrid-i Sarih 12/146 Diyanet Yayını, ANK. Müslim10/566, Hadislerle İslâm, 143, Diyanet Yayını

(37)   Hadislerle İslâm:157, 138

(38)   İbni Mace:Ahkam 3,

 (39)   Riyazussalihin, 1/292,

 


* BENZER KONULAR

Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:25:53 ÖS]


Gönül Allah (CC) 'ta Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:22:44 ÖS]


İmani olgunluğun sırrı - Teslimiyet Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:15:04 ÖS]


İnsanın Manevi Yapısı (Ruh, Kalb, Akıl ve Nefs) İle İlgili Meseleler Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:06:24 ÖS]


Esat Kabaklı - Sürgün - 320 KBPS Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 04:50:26 ÖS]


Ozanlardan Single Eserler - Karma 320 kbps Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 12:20:38 ÖS]


Esat Kabaklı - Oğul Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 12:07:15 ÖS]


Ehl-i Beyt ve Kerbelâ Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 10:49:31 ÖÖ]


Filistin’in Tarihçesi Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 10:42:17 ÖÖ]


Cennetlik Kadınlar 3 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:10:52 ÖÖ]


Cennetlik Kadınşar 2 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:06:00 ÖÖ]