* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Bir Başka Açıdan Gayba İman  (Okunma sayısı 202 defa)

0 Üye ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

anadolu

  • Ziyaretçi
Bir Başka Açıdan Gayba İman
« : Mart 13, 2021, 01:22:46 ÖS »
Bir Başka Açıdan Gayba İman

Mü’minlerin ilk özelliği gayba inanmalarıdır. Mahiyetini anlayamadığımız şeylere iman meselesi diğer insanlarla aramızdaki en önemli farktır. Çünkü hiç kimse gördüğüne “inandım” demek gibi abesle meşgul olmaz. Varlığın iç yüzü ile ilgili insanlar öyle veya böyle açıklama getirirler. Bu izah Allah’tan gelenlere dayanıyorsa ismi gayba iman ismini alır. İki türlü gayb vardır: Hiçbir delili olmayan gayb ki; ayette şöyle ifade edilmiştir: “Gaybın anahtarları O’nun katındadır, O’ndan başka hiç kimse gaybı bilmez. Karada ve denizde olanların tümünü O bilir, O, bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez; yerin karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru dışta olmamak üzere hepsi (ve her şey) apaçık bir kitaptadır.” (Enam Sûresi: 59) İkinci tür gayb de kanıtı olandır ki; “Onlar, gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler” (El Bakara Sûresi: 3) ayetindeki gaybden kastedilen de budur. Hz. Peygamber (sav)’i görüp iman eden sahabilerin de en büyük meziyetleri gayba inançlarıdır

HER nefes bir ayet/mucizedir. Aslında insan için asıl olan ölümdür. Ayette şöyle buyurur: “O, hanginizin daha güzel iş yapacağınızı denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstündür, bağışlayandır.” (Mülk Sûresi: 2) İnsanın yaşaması başlı başına mucize... Kalbin çalışması, görmediğimiz havanın teneffüsü vs. korkunç bir mucizedir... Ama insan... “Onlara Rablerinin ayetlerinden hiçbir ayet gelmez ki ondan yüz çevirmesinler.” (Enam Sûresi: 4) Evet, her nefes bize mesajdır. Bu mesaj ile insan gönlü bir tarafa yönlendirilmeye çalışılır. İnsan yaratıcıya çağrılır. Ama Allah insan ile konuşur mu? Allah cevap veriyor:

“Allah bir insanla ancak vahiy yoluyla veya perde arkasından konuşur. Yahut da bir elçi gönderir de izniyle ona dilediğini vahy eder. Şüphesiz ki O, çok yücedir, hüküm ve hikmet sahibidir. İşte biz böylece sana da (Ey Muhammed –sav-) emrimizden Kur’an-ı vahy ettik. Yoksa sen kitap nedir, iman nedir bilmiyordun. Fakat biz onu bir nur kıldık. Onunla kullarımızdan dilediğimizi doğru yola iletiyoruz. Şüphesiz ki sen de insanları doğru bir yola götürüyorsun.” (Şura Sûresi: 51-52)

Aklın Yolu...

Allah, insanlardan elçi seçerek insanı muhatap alır. Bu konuda “aklın yolunu” bir hadis-i şerif konuyu çok güzel açıklıyor. Sahih-i Müslim’de geçtiğine göre Enes b. Malik (ra) şöyle diyor: “Râsulullah (sav)’e herhangi bir şey hakkında soru sormamız yasaklanmıştı. Bu sebeple çöl halkından aklı başında bir adamın gelerek biz de dinlerken ona soru sorması hoşumuza giderdi. Derken çöl halkından bir adam çıkageldi.

“Ey Muhammed, senin elçin bize geldi, bize senin Allah’ın seni peygamber olarak gönderdiğini söylediğini söylüyor, dedi.” Allah’ın Râsulü: “Doğru söylemiştir” buyurdu. Adam: “Peki, semayı kim yarattı” dedi. Allah Râsulü: “Allah” buyurdu. Adam: “Peki, arzı kim yarattı?” dedi Allah Râsulü: “Allah” buyurdu. Adam şu halde şu dağları kim dikti ve orada var ettiklerini kim var etti, dedi. Allah Râsulü: “Allah” dedi. Adam: O halde semayı da yaratan, arzı da yaratan, bu dağları diken hakkı için söyle, seni Allah mı peygamber olarak gönderdi” dedi. Allah Râsulü: “Evet” buyurdu. Adam: “Senin gönderdiğin elçi bir gün ve bir gecede üzerimize beş vakit namaz olduğunu da öne sürdü” dedi.’ Allah Râsulü: “Doğru söylemiştir” buyurdu. Adam: Seni Râsul olarak gönderen hakkı için bunu sana Allah mı emretti”? dedi. Allah Râsulü: “Evet” buyurdu. (...)”

Hadis-i şerifte dikkat çekeceğimiz bazı unsurlar var. Öncelikle başta Enes b. Malik olmak üzere diğer sahabelerin çölden gelen adamın “aklı başında” olmasına dikkat çekmesi oldukça anlamlı. Evet, gerçekten de adam, son derece akıllıdır ve nasıl soru sorulması gerektiğinin farkındadır. Öncelikle adam, yaratanın Allah olduğu konusunda bir imana ulaşmıştır. Daha sonra yaratıcının gönderdiği elçiyi bulmaya çalışmaktadır. Adamın “Ey Muhammed!..” şeklinde söze başlamasının da burada özel bir önemi vardır. Bilindiği gibi Peygamberimize (sav) direk ismi ile seslenmek yasaklanmıştır. Bazı hadis âlimleri, adamın bu yasaktan haberdar olmadığı veya böyle bir yasağın o dönemde ilan edilmediği üzerinde durmuşlardır. Ama adamın araştırma metodu içerisinde “Ey Muhammed” sözünün özel bir önemi vardır. Çünkü her ne kadar adam, böyle bir yasaktan habersiz olsa bile neticede Medine İslâm Devleti’nin başında olan Hz. Muhammed (sav)’in yanına gelmektedir. Devlet Başkanı’nın yanına gelen kişide ise son derece saygılı bir hal olması doğaldır. Öyleyse adam, Peygamber Efendimiz’e (sav) neden “Ey Muhammed” şeklinde ifadede bulunmuştur. Çünkü adam tahkik edip iman edene kadar Hz. Muhammed (sav) onun için normal/sıradan bir insandı. Bu yüzden ilk hitap ettiğinde “Ey Muhammed” şeklinde ifadede bulunmuş daha sonra da Râsul (Elçi) ifadesine geçmiştir. Ve son olarak da Râsulün (sav) getirdiği hükümlerin mutlak olduğunu kavramıştır.

Yukarıdaki hadis bir noktaya daha işaret etmektedir. Kelam ilmi; imana ulaşmanın yolunu göstermektedir. Bazılarının zannettiği gibi Kelam ilmi sonradan icat edilen bir bidat değildir. Aksine Kelam ilminin temelini Hz. Peygamber (sav) ve sahabeleri atmışlardır. Çünkü hadis, Kelam ilminin üzerinde durduğu usulü seslendirmektedir. Ve bu yüzden diyorum ki; her müslümanın başta İmam Maturidi olmak üzere İmam Eşari gibi büyük Kelam âlimlerini dualarında unutmamaları lazımdır. Kelam âlimleri olmasaydı dinin akaide dayanan esasları Hıristiyanlık gibi bozulabilirdi. Allah, dinini âlimler vasıtasıyla korumuştur.

Önce Usül

Dinde inanılması zaruri olan hükümler Kur’an-ı Kerim ve mütevatir sünnetle sabit olur ve akıl vasıtasıyla keyfiyeti idrak edilir. İslâm akaid alanında kalbe gelen duygulara, genel geçer hükümlere, akla aykırı safsatalara iltifat edilmemesi gerektiğini şöyle ifade eder: “Bir de hiç bilmediğin bir şeyin ardına düşme!.. Çünkü kulak göz, gönül, bunların her biri yaptıklarından sorumludur.” (İsra Sûresi: 36)

Bilmediklerimiz... O kadar çok ki... Bunların arkasına düşmek yasaklanmış. Hem de ilim tavsiye ve emir edilmişken... Öyleyse buradaki murat başka. Bilmediğimiz şeylerin arkasına düşmemiz bir usul dairesinde olmadığı sürece yasaklanmıştır. İnsanın içinden geldiği gibi veya sağlam ilmi temellere sahip olmadan inanması kuruntulara ve safsatalara ömrünü harcaması manasına gelebilir.

Bizler âlemdeki muhteşem düzenden ve içimizdeki fıtri sesten zaruri ve akli olarak âlemi yaratan bir yaratıcının varlığına inanırız. O’nu tanımak ve O’na yönelmek için O’nun bize seslenmesinden başka bir çaremiz yok. Bildiğimiz tarih bilgisi ve tecrübeler göstermiştir ki; O, insanlara yine insanlardan olan elçileri aracılığı ile bizlere seslenir.

Elçinin doğru kişi olduğunu anlamamız için iki kriter mevcuttur. Bunlardan birisi mucize diğeri ise sadakattır.

Bir adam çıkıyor ve diyor ki; “ben şu gördüğünüz alemi yaratan, sizi rızıklandıran yaratıcının elçisiyim.” Bu kişinin doğru söylediğine dair delillerden en önemlisi mucize kavramı ile ifade edilir.

Madem âlemde muhteşem bir yaratılış ve ahenk var öyleyse bu elçi bu âlemin gidişatı ile ilgili olağanüstü şeyler göstermelidir ki ona inanalım. Mesela O, ayı yarabilmeli, ölüyü diriltebilmeli, yeri çok rahat (asası ile) delip yerden su çıkartabilmelidir. İşte o zaman anlarız ki bu bizim gibi olan insan Âlemlerin Rabbinin elçisidir.

Mucize ile birlikte bir başka şart ise sadakattir. Elçinin hiç yalan söylememesi ve Allah’ın elçiyi hiçbir zaman yalancı çıkartmaması diğer bir şarttır.

İşte bu şartlar tamam olunca biz bu elçiye inanırız. Her söylediğini tasdik eder, itaat eder ve ona uyamadığımız anlarda üzülür ve Allah’tan afv talep ederiz.

O, Söylüyorsa Doğrudur

Hepimiz biliriz Hz. Ebubekir (ra)’ın Mirac karşısındaki tavrını... Müşrikler; “arkadaşın bu sefer de bir gecede yatağından kalkıp Allah ile görüştüğünü söylüyor” diye söylediklerinde Hz. Ebubekir Efendimiz; “O söylüyorsa doğrudur” sözleri ile tepki vermişti.

Hz. Ebubekir, niye böyle bir tepki vermişti? Hz. Muhammed (sav) doğru sözlü olduğu için mi? Elbette Râsul-i Ekrem (sav)’in doğru sözlü oluşu Hz. Ebubekir’in böyle bir tepki vermesinde etkiliydi ama yeterli değildir. Zira doğru sözlüler de yanılabilir, arada yalan söyleyebilir. Dahası Muhammed (sav)’i kâfir cinler hayallerle kandırmış olabilirdi?

Öyleyse Hz. Ebubekir niye bu kadar kesin bir şekilde “Muhammed (sav) söylüyorsa doğrudur” diye tepki vermişti?

Cevap basit: Hz. Ebubekir (ra), Hz. Muhammed (sav)’in Allah’ın elçisi olduğuna inanmıştı. Bir kişinin Allah’ın elçisi olduğuna inanıyorsanız otomatik olarak elçinin haberlerinin tamamına “O söylüyorsa doğrudur” demeniz gerekir. Bu husus bu kadar nettir ve istisna veya ihtimale açık değildir.

Elçi cennet var diyorsa vardır. Cehennemde kâfirler ebedi olarak kalacak diyorsa kalacaktır. Melekler, günah ve sevabımızı yazıyor diyorsa yazıyordur. Kader vardır ve siz amel etmek zorundasınız diyorsa hem kadere inanırız hem de amel etmeye çalışırız.

Görünenden Görünmeyene Köprü ve Gayb

 “Onlar, gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler.” (Bakara Sûresi: 3)

 İçyüzü ihata edilemeyenlere inanmak, insan ile hayvan arasındaki temel nüanslardandır. Hayvanların böyle bir derdi olup olmadığına karşı elimizde bir done yoktur. Hayvanların tek dertleri yemek, içmek ve barınmaktır. Ama insan düşünebilen ve varlıkların arkasında bir görünmeyen olduğunu idrak edebilen bir varlıktır. Tek başına “niçin varım” sorusu bile insanın “anlam” diye bir derdinin olduğunun göstergesidir.

Mü’minlerin ilk özelliği gayba inanmalarıdır. Mahiyetini anlayamadığımız şeylere iman meselesi diğer insanlarla aramızdaki en önemli farktır. Çünkü hiç kimse gördüğüne “inandım” demek gibi abesle meşgul olmaz.

Varlığın iç yüzü ile ilgili insanlar öyle veya böyle açıklama getirirler. Bu izah Allah’tan gelenlere dayanıyorsa, ismi gayba iman ismini alır.

İnsan, hayatla ilgili tefekkürü terk ettiğinde, hakikat ile arasına gördükleri şeyler girer. Hâlbuki “şeyler” görülmeyeni anlamak içindir.

Etrafımız bütün bütün gayb ile sarılmıştır. Sözgelişi ışık... Araştırmalara göre ışık, atomların titreşimlerinden ibarettir. Lakin bizler ışığın bize aksedişini görmekteyiz. Aynısı elektrik, ses ve bilumum şeyler için de geçerlidir. M. Hamdi Yazır şöyle ifade ediyor: “Şu halde gerçek, görünmeyendir ve görülmesi mümkün değildir. Görülebilen onun tecellileridir. Hakikat, sonuç olarak akıl ile basiret ile kalp gözüyle görülebilir, dış görünüşü ile değil.

Allah (cc)’nın melekleri ve ahireti de gaybdır fakat onların görülmesi mümkündür. Hâsılı gayb görülemeyen değil görülmeyen demektir. Biz delilsiz olan gaybe değil, delili olan makul (akla uygun) gaybe iman ediyoruz. Kanıt ise, delalet ettiği şeyin bir yanına haiz olduğu (içerdiği) için dayanaktır. Delilimiz aklımız, nefsimiz, kalbimiz, âlem ve Allah’ın kitabı. Şu halde takva sahipleri gayb olan âlemlerin Rabbine, “Ancak sana ibâdet eder ve ancak senden yardım dileriz” (Fatiha Sûresi: 5) diye iman ederler. Ve bu inanç başlıca üç esası içine alır:

Başlangıcı tasdik, ahiret (son)e iman, başlangıç ve son arasındaki gizli vasıtalara inanç ki, bunların dördüncüsü de açık vasıtalar olan görülen âlemi bilmektir. Ve bu şekilde görünmeyen (gayb) ile görülen birleşince iman ve bilgi “O, evveldir, sondur, zâhirdir ve bâtındır” (Hadid Sûresi: 3) birliğini bulur.

İki türlü gayb vardır:

Hiçbir delili olmayan gayb ki; ayette şöyle ifade edilmiştir: “Gaybın anahtarları O’nun katındadır, O’ndan başka hiç kimse gaybı bilmez. Karada ve denizde olanların tümünü O bilir, O, bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez; yerin karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru dışta olmamak üzere hepsi (ve her şey) apaçık bir kitaptadır.” (Enam Sûresi: 59) İkinci tür gayb de kanıtı olandır ki; “Onlar, gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler” (Bakara Sûresi: 3) ayetindeki gaybden kastedilen de budur.

Hz. Peygamber (sav)’i görüp iman eden sahabilerin de en büyük meziyetleri gayba inançlarıdır. İbnü Mes’ud; “Kendisinden başka ilah olmayan (Allah)a yemin ederim ki, hiçbir kimse, gayba imandan daha faziletli bir şeye inanmamıştır” buyurmuştur.”

Gaybın ilk basamağı akılla kavranamayacak olguların olduğunu idrak etmektir. Hatta şunu söyleyebiliriz. Görülüp müşahede edilse de aklın mutlak olarak izah edemeyeceği hususlardır gayba iman. Mesela sahabeler Hz. Muhammed (sav)’i görüyor, zaman zaman O (sav)’na vahy geldiğine şahadet ediyorlardı. Lakin onlar için de nübüvvet ve vahy gibi meseleler gayba iman meselelerindendi. Peygamberlik düğümünü zihinleriyle idrak etmeleri mümkün değildi.

Gayba imanın içine giren “Kader” meselesi de bu noktada önemlidir. Kader de rasyonel açıklaması mümkün olmayan inanç parsellerindendir. İzahı mümkün değildir derken “saçma” bir inanç meselesidir demek istemiyorum. Sadece aklın onu ihata etmesi mümkün değildir. Gelecekte doğru çıkan rüyalarımız, duygusal tepkimeleri bile bünyesinde bilgi olarak saklayan DNA ve önceden olacağını hissettiğimiz bazı olaylar... Bütün bu ve bunun gibi gerçekler kaderin varlığının küçük işaretleridir.

Kader, hiçbir delili olmayan bir gayb değildir. Onu çoğu zaman hissederiz. Hatta çaresiz kaldığımız anlarda ona teslim oluruz. Zayıf anlarımızda onun varlığını hissederiz.

Kader kelimesinin sözlük anlamı bile aslında bize çok şey anlatır. Ölçü, belirlenen miktar, bir şeyi belirli bir düzene göre yapmak, onu takdir ederek tayin ve tahsis etmek kaderin lügat manasıdır. Kur’an-ı Kerim’de zikredilen. “Şüphesiz biz, her şeyi(n mahiyetini) belirli bir ölçüye (kadere, ilâhi takdire) göre yarattık” (Kamer Sûresi: 49) ayetinde kader lügat manasında kullanılmıştır.

Gerçekten de içinde bulunduğumuz evrene baktığımızda mikrodan makroya eşsiz bir nizam ve ahenk görürüz. Her şey bir ölçü dairesinde yaratılmıştır. Sadece yaratılmakla kalmamış varlığın bütün kademelerinin süreci belirli bir matematiksel hızla yoluna devam etmektedir. Öyleyse çevremizdeki her şey kaderin varlığını haykırmaktadır diyebiliriz. Evet, çevremiz gayba iman etmelisin diyor. Tabii duyana, görene ve hissedene.

 


* BENZER KONULAR

Allah’ı Ne Kadar Seviyoruz Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:40:07 ÖS]


Böyle Sevdik Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:35:30 ÖS]


Dostluk Üzerine Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:27:16 ÖS]


Sevmek-Sevilmek Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:21:12 ÖS]


Sermayemiz takvamız olsun Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:14:00 ÖS]


Bize De Dua Yâ Rasulallah (S.A.V) Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:09:36 ÖS]


Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:25:53 ÖS]


Gönül Allah (CC) 'ta Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:22:44 ÖS]


İmani olgunluğun sırrı - Teslimiyet Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:15:04 ÖS]


İnsanın Manevi Yapısı (Ruh, Kalb, Akıl ve Nefs) İle İlgili Meseleler Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:06:24 ÖS]


Esat Kabaklı - Sürgün - 320 KBPS Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 04:50:26 ÖS]