Kaybedilen Bir Değer - Ahlak
Bismillahirrahmanirrrahim…
Modern hayat, teknolojinin baş döndürücü gelişimine ve dönüşümüne sahne olmaktadır. Gün geçmiyor ki; her gün yeni icat ve keşiflere tanık olduğumuz şu günlerde, hayatımız da bu teknolojik gelişmelerin etkisiyle bir o kadar değişime uğramasın. Yaşam daha konforlu bir hale gelirken, insana özgü olan önemli değerlerin de birer birer yozlaştığını görmekteyiz. Yaşamları hızla istila eden teknolojik ürünler, insanı bireyselleştirmekte, egosantrik bir yaşam biçimini bireye empoze etmektedir. Bu nedenle modern zamanda Müslüman bir şahsiyet, neleri kazandığını ve neleri kaybettiğini çok iyi anlamak zorundadır. Aksi takdirde hayatına giren alışkanlıkları çok çabuk benimseyen ve aynı zamanda yaşadıklarını inanç şeklinde kabul eden insanın, giderek yitirdiği erdemleri hatırlaması neredeyse mümkün olmayacaktır.
Yüce Allah’ın (cc) yarattığı insan, yaşadığı ortama çok çabuk uyum sağlama yeteneğine sahiptir. Bu özelliği ile yaşama olumlu katkı sağladığı gibi aynı zamanda niteliksiz bir yaşama da çok çabuk uyum sağlamasına neden olmaktadır. Bugün insan, teknolojinin ve dijital yaşamın şartlarına çok hızlı biçimde uyum sağlamakta ve kapitalist düzene entegre olmaktadır. Bu durum, insanın geleceğini tehdit eden çok önemli bir problemdir. Maalesef dünyayı etkisi altına alan ve manipüle eden kapitalist ideolojinin etkisiyle biz müslümanlar da önemli değerlerimizi, faziletlerimizi ve ilkelerimizi yitirmekteyiz. Bugün yüksek sesle gündeme getirmemiz gereken önemli erdemlerden biri de hızla yitirmekte olduğumuz ahlaktır.
Neden, ahlak?
Yüce Rabbimizin insanlara önderlik yapması için görevlendirdiği elçilerin en büyük vasıflarından biri, ahlaklı olmaktır. Nitekim bu gerçek, Kur’an’ı Kerim’de çeşitli surelerde peygamber kıssaları ve farklı ayetler ile dile getirilmiştir. Kıyamete kadar insanlığa örnek olan ufuk peygamber Hz. Muhammed’i anlatan ayetlerde; “(Ey Resulüm!) Şüphesiz ki sen, gerçekten büyük bir ahlak üzeresin.” (Kalem suresi, 4. ayet) Yine, “Ey Müminler! And olsun ki Rasulullah’ta sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için güzel bir örnek vardır.” (Ahzab suresi, 21. ayet)
Hz. Peygamber’in, “Yeryüzüne, güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” (Muvatta, 381) buyurduğu ve Müminlerin annesi Hz. Aişe’nin, “Rasulullah’ın ahlakı, Kuran’dı” (Müslim, 139) dediği ve daha pek çok sahih bilgi, kaynaklarımızda mevcuttur. Tüm bu naslardan yola çıkarak şunu, açık ve net olarak söyleyebiliriz: Bir müminin Allah’a (cc) salih bir kul olmasında, Allah’ın rızasını kazanmakta en önemli amellerinin başında ahlaklı olması gelir. Ahlak; genel olarak kişilik, karakter, vicdan ve yaşama biçimi olarak tarif edilmektedir. Bir müminin asıl görevi de hayatı boyunca ahlaklı olmaya gayret etmektir.
Bugün yeryüzünü ele geçiren, hayatı manipüle eden kapitalist ideolojinin asıl amacında, insanı ve insanlığı yok etmek fikri yatmaktadır.
Sekülerleşmenin hayatı tamamen kuşattığını, dünyayı aşırı sevme duygusunu içimize iyice yerleştiğini ifade edebiliriz. Yaşamın tam merkezine yerleşen, artık olmazsa olmaz bir niteliğe dönüşen kitle iletişim araçlarının; TV, bilgisayar, internet, sanal dünya, sosyal medya gibi araçların yeni insan kimliği inşa ettiğini görmekteyiz. Nitekim bu teknolojiyi kullanan ideolojinin de masum olduğuna inanmak, sanırım pek akıllıca olmayacaktır. Hızlı yayılan bir virüs gibi yerleştiği zihni işgal eden popüler kültür, insanda değer olarak görülen ahlak anlayışının kodlarını değiştirerek, yeni bir neo-ahlak üretmiştir. Bu hastalıklı anlayıştan, insanlık bir an önce kurtulmak zorundadır. Aksi takdirde insanlık geri dönüşü olmayan bir yozlaşmanın uçurumuna doğru sürüklenerek, ahlakî çürümenin bataklığına saplanacaktır. Günümüzde neredeyse herkesin dile getirdiği, “Saygı, hayâ, fedakârlık, yardımlaşma ve paylaşma gibi değerlerimiz kalmadı” gibi söylemler ve “Şimdilerde herkes egoist, bencil, saygısız, vefasız, insanlar haline dönüştü” gibi ifadelerin gerçek nedeni anlaşılmadan, bu bataklıktan kurtulmak da mümkün olmayacaktır. Artık, yeni neslin sahip olmadığı ahlak fazileti, doğru kaynaklara yönelerek ve bilinçli olarak manipüle edilen insanlığın kendini düzeltmesi ile gerçekleşecektir.
Peki, bu nasıl mümkün olacak?
İçerisinde herhangi bir şüpheye yer olmayan, değişmeyen mutlak doğruların kitabı olan Kur’an’ın işaret ettiği noktaya bakmak zorundayız. Yüce Allah’ın, bu dünyada insanların doğru yolu bulmaları için lütfedip göndermiş olduğu kitaba sımsıkı sarılmaktan ve Hz. Peygamber (sav)’in ahlakına uygun bir yaşam tarzını benimsemekten başka bir çaremizin olmadığını kabul etmeliyiz.
Nitekim Kur’an’ın inşa etmek istediği birey, ahlakî nitelikleri ancak Hz. Muhammed’den (sav) örnek alınarak gerçekleşebilecektir. Hz. Peygamber’in yaşamı, Müslümanlar için vazgeçilmez bir prensip olmalıdır. Bu nedenle Hz. Peygamber’in hayatını her yönüyle anlamak ve yaşamaya gayret etmek durumundayız.
Hz. Peygamber’in ahlakı, tam anlamıyla Kur’an ahlakıydı. O, yaşayan Kur’an’dı. Kur’an’ın ete, kemiğe bürünmüş halinden başka bir şey değildi.
Öyle ki O’nun ahlakı, yaşamın her alanını tamamen kuşatmıştı. Bir kişinin, birey olarak toplumdaki tüm rollerini büsbütün kapsıyordu. Şöyle ki Hz. Peygamber; iyi bir arkadaş, iyi bir komşu, iyi bir akraba, iyi bir baba, iyi bir öğretmen, mükemmel bir lider ve çok salih bir kul idi. Rabbinin rızasını kazanmak için sürekli ibadet eden, kendisine yüklenilen peygamberlik görevini en iyi şekilde yerine getiren, eşleriyle en güzel biçimde geçinmeye çalışan yüce bir insandı. Haya, edep, saygı, ahde vefa, dürüstlük, doğruluk, adalet ve insanlar için evrensel olarak kabul gören tüm faziletleri yaşayan mükemmel bir örnekti. O’na bakanlar, hayırdan başka bir şey bulamazdı. O’nu tanıyanlar, O’nun ahlakına hayran kalırdı.
Birçok insan, sadece O’nun ahlakından etkilenerek iman etmişti. O’nunla mücadele eden inkârcılar dahi ahlakına hayran kalmışlardı. Hiç kimse O’nun ahlakından şüphe etmedi. İşte âlemlere rahmet, tüm insanlığa örnek peygamber, böylesine yüce bir ahlaka sahipti.
Çocukları sever, onlara değer verirdi. Çocuklara kırıcı söz ve davranışlardan kaçınır, onların kalplerine hitap ederdi. Düşünün, kız çocuklarının hiçbir değer görmediği cahiliye toplumunda, kız çocuklarını omuzlarının üzerinde taşıdı. Tüm çocukların sevgilisiydi. Ve dahi tüm insanların sevgilisiydi. Medenî-bedevî ayrımı yapmaksızın hepsini bağrına basar, onları can kulağıyla dinler, dertleriyle dertlenirdi. Onların sıkıntılarını gidermek için olağanüstü çaba gösterirdi. Nitekim Rabbimiz Kur’an’da; “… Onlar iman etmiyor diye neredeyse kendini helak edeceksin”, “
… Aranızda size çok düşkün bir peygamber bulunmaktadır”, “… O, sizin için bir hayır kulağıdır” vb. ayetlerle bu durumu bizlere bildirmiştir.
İşte Rahmet Peygamberi, ahlaklı olmanın ne demek olduğunu, ahlaklı bir yaşamın nasıl olacağını bizlere siretiyle göstermiştir. Kimseyi incitmez, kimsenin kalbini kırmazdı. Herkese yetecek kadar büyük bir gönlü vardı. Tüm insanlar, O’nun gönlünde bir yere sahipti. İnsanların görmezden geldiği, adam yerine koymadığı köleler, O’nun yanında kendini değerli hissederdi. O’nun yanında, ağır sıkıntıların altında ezilen insanların, kalpleri ferahlardı. Tüm çevresiyle son derece mükemmel bir iletişim kurar, hepsiyle ayrı ayrı ilgilenirdi. O’nun sevgisinden, muhabbetinden, şefkatinden sadece insanlar değil, bitkiler ve hayvanlar da nasiplenirdi. O, Muhammedu’l-Emin’ idi. O, insanların sevgilisiydi. Öylesine büyük bir ahlaka sahipti ki tüm insanlığa örnek olarak seçilmiş kimseydi.
Bugün ahlaki çürümüşlüğün, ahlaki yozlaşmanın batağında çırpınan insanlığın, Hz. Muhammed’in yüce ahlakına sarılmaktan başka çaresi kalmadı. Tüm dünyada insanlar, kapitalist ideolojinin kontrolden çıkmış hastalıklı yaşam tarzında, kaybettiği ahlaki değerlerine, Hz. Peygamber’in (sav) sünnetine, O’nun o mükemmel ahlakına sıkı sıkıya yapışmadıkça tekrar kavuşamayacağını söylemek değil, bu gerçeği haykırmadıkça mümkün olmayacaktır.
Rabbim; bizleri bağışlasın, bizleri affetsin, bizleri Peygamber’in (sav) ahlakıyla ahlaklanan ve bu şekilde hayatını sürdüren faziletli kullarından eylesin. A
Amin.