AHLAK VE DAVRANIŞ OLARAK MUNAFIKLAR
Allah'ın dinini ve güzel ahlakı yaşamakla ve bunu diğer insanlara anlatmakla vazifeli olan mümin, hayatI boyunca farklı insanlarla ve onlardan gelebilecek farklı tepkilerle kar?ıla?acaktır. Kimileri onu dinleyecek, kimileri ona kar?ı çıkacaktır. Kuran-I Kerim’de tüm bunlar anlatılır ve Müslümanlar, hangi durumlarda nasıl tavır takınmaları gerekti?i konusunda bilgilendirilirler. İ?te, Kur’an'da sürekli olarak dikkat çekilen, onların verebilece?i zararlar hususunda müminlerin uyarıldı?ı bir grup da vardır ki; Kuran-ı Kerim, bu kimseleri münafık diye adlandırır.
Münafıklar, gerçekte iman etmedikleri halde, sanki iman etmi? gibi davranan iki yüzlü, sahtekar insanlardır. En önemlisi de, bu sahtekarlıklarını kendi ba?larına yapmazlar; müminlerin arasına girmeye, sanki onlardanmı? gibi görünmeye çalı?ırlar. Bu ?ekilde hareket etmelerinin nedeni, müminlerle bir arada olarak bir takım dünyevi çıkarlar elde etme yönündeki umutlarıdır.
Umdukları çıkarları elde edemeyeceklerini anladıklarında, ya da müminlerin ba?ına Cenâb-ı Hakk’tan imtihan olarak, bir sıkıntı ya da zorluk geldi?inde, hemen onlardan ayrılır ve gerçek yüzlerini gösterirler. Müminlere zarar vermeye, onların arasındaki birli?i bozmaya gayret ederler. Müminlerden uzakla?tıktan sonra, inkarcılarla i?birli?i yaparak zarar verme çabalarını sürdürürler. Bu nedenledir ki ikiyüzlü kimselere "münafık", (nifak çıkaran, bozgunculuk ve fitne üreten) adı verilmi?tir.
Günümüz Müslümanları arasında da her dönemde oldu?u gibi taklidî Müslüman özellikleri ile kendilerini kamufle ettiklerini dü?ünen münafıklar toplulu?u bulunmaktadır. Bu ki?iler sinsice, kimi zaman kendileri gibi samimiyetsiz bir din anlayı?ına sahip kimselerle ittifak içine girerek hakkı gizlemek, batıl olanla de?i?tirmek, dinde ayrılık çıkarmak, müminlere maddi manevi zarar vermek amacını ta?ırlar.
Müminler, münafıkların ahlak yapılarını ve karakterlerini Kur’an ve Sünnet vasıtasıyla çok iyi kavramalıdır ki, onların bu özelliklerine bakarak kendilerini ve çevresindekileri nifak içeren hal ve hareketlerden koruyabilsinler. Hatalı bir davranı?ın münafık veya inkarcı ahlakî oldu?unu bilmesi, müminin bu tür bir davranı?a kar?ı çok daha dikkatli olmasını sa?lar. Örne?in; Hakka kar?ı kibirli olmak veya onu kabule yakla?mamak bir münafık ve inkarcı ahlakıdır. Mümin de bo? bulundu?u, gaflete kapıldı?ı bir anda kibirli bir tavır içine girebilir; ancak yaptı?ının, münafık ve inkarcı özelliklerinden biri oldu?unu hatırladı?ında hemen hatasından dönecektir. Bu nedenle, münafıkları anlatan ayet ve hadisleri okurken müminlerin bunları kendi üzerlerine de alıp, dersler çıkarmaları gerekmektedir.
Münafık denince akla, yüzüne bakar bakmaz sahtekarlı?ı anla?ılabilecek bir ki?i gelmemelidir. Bu ki?iler dı? görünü? olarak samimî insanlardan farklı olmayabilirler. Münafıklara dı?tan bakan bir kimse, onların din’i ya?adıklarına dair bir kanıya varabilir. Konu?malarıyla, tavırlarıyla Müslüman taklidi yapabilir. İbadetleriyle kendilerini dindar kimseler olarak tanıtabilirler; ancak onların din anlayı?ı Kur’an'ı ve sünneti de?il, kendi çarpık mantıklarını esas almaktadır. Dine bakı? açılarının temelinde; menfaat sa?lama, kendi istek ve tutkularını tatmin etme amacı yer alır.
Münafıkların, müminlerin arasında ya?amalarının temel sebepleri arasında, mümin toplulu?unu içten yıkmak, onlara zarar vererek da?ılmalarını sa?lamak, Allah'ın elçisine ve müminlere kar?ı grupla?arak inkarcılara destek vermek gibi pek çok amaçları vardır. Tüm bu sebeplerden ötürü münafıklar kalabildikleri kadar uzun bir süre mümin toplulu?unun arasında kendilerini gizlemeye çalı?ırlar.
Münafıklar, insanları kendilerinin de "iman ettiklerine" ikna etmeye çalı?ırlar. Müslümanlar arasında onlar gibi hareket ederler; fakat kendi ba?larına kaldıklarında ya da kendileri gibi münafık karakterli kimselerle bir araya geldiklerinde Allah'ın kendilerini her an izledi?inin, her ne yaparlarsa yapsınlar, her ne dü?ünürlerse dü?ünsünler bunu bildi?inin farkında de?illerdir. Bu iman bozuklu?u yüzünden Müslümanlarla beraberken ibadetlerini yerine getirir. Onlar gibi davranır. Onlar gibi konu?urken onlardan uzakla?tıklarında ibadetlerini terk edebilir. Tıpkı bir inkarcının üslubuyla konu?abilir.
Allah’a iman etmemi? bir kimse din hakkında nasıl ki umursamaz davranı?lar sergileyebiliyorlarsa; münafıklar da, müminlerin olmadı?ı mekanlarda aynı ahlakı gösterebilirler. Gerçekten iman etmedikleri ve dini kendi çarpık mantık örgüleriyle de?erlendirdikleri için Allah'ın müminlere, samimiyetlerine kar?ılık verdi?i anlayı? ve ilimden yoksundurlar. Bu yüzden Kur’an okuduklarında da ayetlerde i?aret edilen anlamlara, verilen ö?ütlere, hatırlatmalara akıl erdiremezler. Her fırsatta müminler arasında ayrılık çıkarabilecekleri ya da kendi nefislerine uydurabilecekleri ?ekilde ayetleri çarpık yorumlarlar.
Münafıkların en belirgin özelli?i ise, Allah'la ba?lantılarının olmayı?ıdır. Kalben Allah ile birlikte de?ildirler, O'na yönelmez, O'nu anmaz, O'ndan ba?ı?lanma dilemezler. Bunu Müslüman görünmek için gereken bir zorunluluk gibi gördüklerinden dolayı, Allah'ı ancak çok az anarlar. Allah Teâlâ, bu gerçe?i ?öyle beyan buyurmaktadır: “Gerçek ?u ki, münafıklar (sözde), Allah'ı aldatmaktadırlar. Oysa O, onları aldatandır. Namaza kalktıkları zaman, isteksizce kalkarlar. İnsanlara gösteri? yaparlar ve Allah'ı ancak çok az anarlar. (Nisa Suresi, 142)
Münafıklar Allah'ı hatırladıklarında ise, Allah'ın büyüklü?ünü, gücünü, sanatını, ilmini takdir edemediklerinden dolayı Allah'ı gere?i gibi anmazlar. Allah'ı anmaktaki amaçları müminleri taklit etmek oldu?u için gerek ifadeleri, gerekse üslupları içten, candan ve samimi olmaz. Sûnî, ezbere dayalı, gerçek dü?üncelerini, hissettiklerini yansıtmayan, mecburî bir zikir olur. Kendi dünya menfaatlerine uygun olan bir konu hakkında çok akıcı, rahat, çok zengin ifadelerle bahsederken, Allah'ı anacakları zaman kesik kesik zorlanarak, kalıp cümlelerle konu?urlar. İçlerinden gelmedi?i halde böyle bir mecburiyet hissetmeleri, bir yandan da iman edenlere kar?ı öfke duymalarına sebep olur.
Bununla birlikte Allah'ın anıldı?ı ortamlardan da kasıtlı olarak uzak durur, çe?itli bahaneler öne sürerek kaçmaya çalı?ırlar. Aynı ?ekilde münafıklar Kur’an'ın okundu?u ortamlardan da kaçı? içindedirler. Çünkü Kur’an'ı dinlediklerinde unutmak istedikleri ve dü?ünmekten kaçtıkları ölüm, ahiret günü, cehennem gibi gerçeklerle yüz yüze gelecekler ve vicdanlarına baskı olu?acaktır.
Buna kar?ılık, münafıklar son derece kibirli ve kendini be?enmi? bir ahlaka sahiptirler. Onlara verilecek hiçbir ö?üdü dinlemez, hata yaptıklarını kabul etmezler. Çok akıllı oldukları, her ?eyin en iyisini bildikleri kanısındadırlar. Üstelik, Allah'ın iyi birer kulu olduklarını öne sürerler.
Peygamberimiz (s.a.v) dönemindeki münafıkların, Peygamber Efendimiz'in kendileri için ba?ı?lanma dilemelerini kabul etmemeleri, sahip oldukları kibrin en açık göstergesidir: “Onlara: ‘Gelin Allah'ın Rasûlü sizin için ma?firet (ba?ı?lanma) dilesin.’ denildi?i zaman ba?larını yana çevirdiler. Sen, onların büyüklük taslamı?lar olarak yüz çevirmekte olduklarını görürsün". (Münafikûn Suresi/ 5)
Aynı zamanda Kur’an ayetlerini okurken de anlatılanları hep kendileri dı?ındaki ki?ilerden bahsediliyormu? gibi yorumlarlar. Dolayısıyla ö?üt alınması gereken konuları, ibret konusu olan kıssaların hikmetlerini kavrayamazlar. Kur’an'ı sürekli okudukları halde, ölümü, ahireti, cehennemi kendilerinden çok uzak görürler. Aslında iyi niyetli olduklarını ve bu yüzden de herhangi bir ?ekilde cezalandırılmayacaklarını dü?ünürler.
Münafıklar, kibirli oldukları için, müminleri de kendilerinden a?a?ı görürler. Sahip oldukları herhangi bir özellik -zenginlik, ?öhret, mevki, güzellik- onları kibirlendirir ve bu özelli?e sahip olmayan bir mümini küçük görürler. Oysa üstünlük ancak takva iledir. Müminler bu tür dünyevî kıstasları göz önünde bulundurmaz, insanları para, ?öhret, fiziki güzellik gibi özelliklere göre de?il, imanlarına göre sevip sayarlar. Bu nedenle bu tür özelliklerinden dolayı kibirlenen ki?iler, mümin toplulu?u içinde hemen fark edilir ve küçük dü?erler.
Yalan, münafıkların kendilerini mümin toplulu?unun içinde gizleyebilmek, sahtekarlıklarını örtebilmek için en çok ba?vurdukları yollardan biridir. Bu bakımdan münafıklar müminlere kar?ı yalan söylemeyi adeta alı?kanlık haline getirmi?lerdir. Bu yalanlarını inandırıcı kılabilmek içinse sık sık yemine ba?vururlar. Allah adına yemin etmenin müminler açısından önemini bildikleri için, yeminlerinin arkasına sı?ınırlar. Münafıkların karakter yapılarının temel ta?ını olu?turan en önemli özelliklerinden birisidir, yalancılık! Allah'tan korkmadıkları için, kö?eye sıkı?acaklarını anladıklarında hemen yalana ba?vururlar ve böylece müminleri kandırabileceklerini sanırlar.
Yalan yoluyla kendilerine verilen sorumluluklardan kaçmayı denerler. Üstelik bu yalanlarını söylerken de Allah'ın adına yemin ederek bunu yaparlar. Allah (c.c), Kur’an'da münafıkların bu samimiyetsiz konu?malarını ve nasıl Allah adına yemin ettiklerini ?u ?ekilde beyan buyurmaktadır: “...E?er güç yetirseydik muhakkak seninle birlikte (sava?a) çıkardık, diye sana Allah adına yemin edecekler...”(Tevbe Suresi/ 4)
“...Kalbindekine ra?men Allah'ı ?ahit getirir; oysa o azılı bir dü?mandır.” (Bakara Suresi/ 204)
Ayrıca dinin ve müminlerin yararına olan tüm faaliyetleri güçlerinin yetti?ince engellemeye çalı?ırlar. Müslümanların lehine sonuçlanacak olan geli?melerden rahatsız olurlar. Buna kar?ın, bencil istek ve tutkuları yönündeki her hareketin ba?ını çekerler. Müslümanlara zarar verece?ini, onları sıkıntıya u?rataca?ını dü?ündükleri hareketlerin tümüne destek olurlar.
Her fırsatta insanları iyilikten alıkoymaya, fıtratı ve ahlakı bozmaya yönelik tüm kötülüklerin bir çe?it temsilcisi olmaya gayret gösterirler.
“Münafık erkekler ve münafık kadınlar, bazısı bazısındandır; kötülü?ü emrederler, iyilikten alıkoyarlar, ellerini sımsıkı tutarlar. Onlar Allah'ı unuttular; O da onları unuttu. Şüphesiz, münafıklar fıska sapanlardır.” (Tevbe Suresi, 67) ayeti münafıkların nasıl bir ahlaka ve ne tür faaliyetler yürütmekte olduklarının en güzel bir ispatıdır kanısındayım.
Münafıklar di?er bütün inkarcılar gibi Allah'a kar?ı nankördürler. Kendilerini yaratmı? olan ve türlü nimetlerle ya?atan Allah'a sürekli nankörlük eder. O'nun hükümlerinden yüz çevirirler. İkinci bir nankörlükleri ise müminlere kar?ıdır. Çünkü müminlerin arasına katıldıklarında, müminler onlara yardım etmi?tir. Müminler onları imana ça?ırmı?, onların ahretini kurtarmaya çalı?mı?lardır. Onlara verdikleri ö?ütler, yaptıkları uyarı ve hatırlatmalar onların iyi olmalarını istedikleri içindir. Buna kar?ılık, münafıkların tavrı ise, müminlere dü?manlık beslemekten ba?ka bir ?ey de?ildir. Elbette bu, büyük bir nankörlükten ba?ka bir ?ey de?ildir.
Müminlerle birlikte oldukları süre boyunca, münafıkların en ba?ta Allah’a kar?ı güvensiz bir ruh hali içerisinde olmaları gönüllerindeki imansızlı?ı daha da artmasına sebep olmaktadır. Müminler, kendilerini Allah'a teslim etmi? ve her sıkıntılarını Allah'ın çözece?ini bilmenin rahatına ve ne?esine kavu?mu? insanlardır. Allah'a güvenir, Allah'a tevekkül ederler. Münafık ise, sürekli olarak güvensizlik içindedir; Allah'a teslim olmaz.
Sürekli kendini olmadı?ı biri gibi göstermeye u?ra?an, sürekli olarak kendini etrafına ispatlamaya ve bunun için rol yapmaya çalı?an bir insanın rahat, huzurlu ve güvenli olması mümkün de?ildir. Bu tedirginlik ve güvensizlik psikolojisi içinde, çevrelerinde geli?en her olayın kendi aleyhlerinde olaca?ını sanırlar. Her yeni geli?me üzerine ikiyüzlülüklerinin ortaya çıkaca?ından endi?e ederler.
Gerçekten de, münafıklar dı? görünü?leriyle müminlere çok benzemelerine ra?men, gerçek karakterleri, dine bakı? açıları itibariyle inkarcılarla çok daha fazla ortak yöne sahiptirler. Nitekim zorluk anlarındaki tepkileri açısından da müminlerle tam zıt bir ruh hali içinde olurlar.
Örne?in bir hastalık anında kolayca Allah'a isyan edip ümitlerini kesebilir ve tevekkülsüzlük edebilirler. Oysa Allah kafirlerden ba?kasının Allah'tan ümit kesmeyece?ini bir ayette ?öyle bildirmektedir:...
“Kafirler toplulu?undan ba?kası Allah'ın rahmetinden umut kesmez.” (Yusuf Suresi, 87)