Ahlaki Çöküntünün Çaresi; İslam Ahlakı
Ebû Hureyre radıyallahu anhın rivayet ettiğine göre Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:
“Her şeyin bir zekâtı vardır. Bedenin zekâtı da oruçtur.” (İbni Mâce, Sıyam: 44)
Yakında on bir ayın sultanı, mübarek Ramazan ayına kavuşacağız ve nefsimizin pek sevdiği alışkanlıklara Rabbimizin rızasını kazanma arzusuyla bir ay boyunca gündüzleri dur diyeceğiz.
İslam’ın beş şartından biri olan Ramazan orucunu tutarken onun mana ve ehemmiyetini de biraz tefekkür edelim. Peygamber Efendimiz, “Oruç bedenin zekatıdır,” diyerek, bedenin temizlenmesi, arınması için orucun lüzumuna işaret ediyor. “Malın zekatını vermek nasıl bir kulluk mesuliyeti ise, verilmediği takdirde azab sebebi ise, sıhhatli bir bedeni olan kimsenin üzerine de oruç tutmak da öyle bir kulluk borcudur, mutlaka ödenmelidir, ” demiş oluyor.
Oruç tutmak Allah-u Teâlâ’nın kulu üzerindeki hakkı olduğu gibi, kulun da nefsini başıboşluk zannından temizleyip arındırması için oruç tutmaya ihtiyacı vardır. Oruçla dizgin altına alınmayan nefse boyun eğdirmek, hakim olmak zordur. Nefis ancak açlık sayesinde muhtaçlığını ve acziyetini tadınca Rabbine itaat ve kulluk etmeye razı olur.
Zamanımızın en büyük fitnelerinden biri de, artık eski çağlardaki kadar kıtlık, yokluk, salgın hastalık gibi felaketlerin pek görülmemesi. Artık gelişen teknolojinin de etkisiyle bol ürün alınabiliyor, insanlar aç kalmıyor; hatta bol kalorili, lezzetli gıdalara ulaşmak o kadar kolay ki, insanlar fazla kilolardan şikayet ediyor.
Elbette bu bolluk ve refah insanı şımarıklığa sevk ediyor. Açlığı, muhtaçlığı hissetmeyen nefis, kendini başıboş, özgür zannediyor. Nefsani arzulara makul bir sınır çizen İlahi hükümlere itaat etmek bile zamane insanının zoruna gidiyor.
Azgınlaşmış batı toplumu, bütün dünya gençlerini nefsani serkeşliğe ve sınır tanımazlığa teşvik ediyor. Batı toplumunda görülen ahlaki çöküntü, onlara özenip örnek alan diğer toplumlara da sıçrıyor.
Gülistan dergimizin bu ayki konusu, manevi tahribat ve ahlaki çöküntü karşısında mesuliyetimizi düşünmek ve çarelere sıkı sarılmak…
Biliyoruz ki, İslam hayat dinidir. İslam’a göre kulluk etmek, sadece seccade üzerinde kalacak bir amel yapmak değildir; gerçek kulluk, üzerindeki bütün nimetleri Allah-u Zülcelâl’in emaneti bilmek ve ancak hakiki sahibinin rızasına uygun olarak kullanmaktır. İşte yaklaşmakta olan Ramazan ayı vesilesiyle bunun üzerinde tefekkür edelim istiyoruz.
Sıhhatli bedene sahip olmanın şükrünü oruç tutmakla eda etmeye çalıştığımız gibi, gençlik, boş vakit, zekâ, kabiliyet gibi daha nice imkânları da Allah’ın nimeti olarak bilip, onlara da şükretmeli ve onlardan bir zekât vermeliyiz. Her nimetin şükrü ve zekâtı kendi cinsinden olacağına göre, bütün imkan ve kabiliyetlerimizi de Allah yolunda hizmete sarfetmekle zekatlarını vermeliyiz. İşte Ramazan ayı bu gerçeğin üzerinde tefekkür etmemizi de sağlamalı.
Oruç sayesinde nefsani zevklere hizmet etmekten kurtulduğumuz bu bereketli ayda, aklımızı ilim ve marifetle, gönlümüzü İlahi muhabbetle, zamanımızı amel-i salih ile değerlendirip, hepsinin zekâtını vermeye çalışmalıyız.
Kalp boşluk kabul etmez. Biz kendi nefsimizi, aile efradımızı, gençlerimizi güzel faaliyetlerle meşgul edip yetiştirmezsek, başkaları onları nefsani meşguliyetlerle ifsada sürükler, Allah korusun.
Allah-u Zülcelâl, hepimize razı olacağı kulluk kıvamını nasip eylesin.
Amin.