Barış Ahlakı
Barış, fethi mayalayan sekinedir. O, beyanı, anlatmayı, izahı, yorumu hal diline aktarmanın adıdır. Ekstrem hatta çapraz paydalarda uzlaşmanın öncelikli çaresi barıştır. Ahlaki ilkelerin koordinasyonu ve kalıcılığı barış ahlakının oluşum ve gelişimiyle yakından alakalıdır.
İşe, meselenin psikolojik boyutundan başlamak şarttır.
Fetih, ruhun bedene hakimiyeti demektir. Nefsin istila meyline set çekmek, onu terbiye etmekle mümkündür. Terbiye, bütün mistik hamlelerin, tasavvufi cehtlerin yegane hedefi ve gayesidir. O olmadan içteki feveranları ve hasıl ettikleri tahribatı önlemek muhaldir.
Barışı bu tür bir fetihle deruni hayata yorumlamak için vicdan kültürüne ait tecrübeleri yaşanır kılmak, manevi disiplinlerin ve dinin ön gördüğü ahlaki değerlerin bütününü, bütüncül bir anlayış içinde duygulara sindirmek öncelikli zarurettir.
Barış, bir iç ahenktir. Negatif hisler, iç ahenge yönelik potansiyel tehlike durumundadır. Onlardan kurtulmadan, ruhani barışın, henüz terennüm edilmeden bile dinlenebilen ebedi nağmesini sezebilmek imkânsızdır. Barış, faziletlerin kişilik ve şahsiyette yeni bir fıtrata dönüştüğünün en berrak göstergesidir. O bir bakıma hareket ve davranışlara vurulan samimiyet mührüdür. Gerçek zarafet, gerçek nezaket de zaten budur.
Manevi arınma, hak ve hakikati özümleme macerasıdır. Dogmatik yanımızı hurafelerden, batıl düşüncelerden ve tevhidi tarafımızı gizli açık her türlü şirkten arındırmadıkça söz konusu maceramızı tamamlamış sayılmayız. İkilem ve çelişkinin bir iç kaosa dönüşmesinde böylesi eksikliğin ve yarım kalmış serüvenin etkisi oldukça fazladır.
Beşeri arzular ile ruhani talepler arasındaki uçurum her zaman tehlikelidir. İki uç noktayı birleştirecek berzah, bilge eğiticiler ister. Bu realiteyi görmezden gelmek gaflettir. Yanlış yönlendirmeler ile uçurumu derinleştirmek ise eğitim ve terbiye adına cinayettir.
Barış, insani değerlerin kodudur. Kine, nefrete, düşmanlığa, dargınlığa ve şiddete bu kodda yer yoktur.
Sevgi, hoşgörü, dostluk esastır. Paylaşım, bir misyon, bir görevdir. Ayrıcalık anlamına gelen her türlü ayrımcılık kınanmak durumundadır. Şovenizm bir paranoyadır ve barışla aynı ortamı paylaşması imkansızdır. “Sen çalış, ben yiyeyim; benden sonrası tufan..” zihniyeti marazdır, öldürücü hastalıktır. Sömürünün legal hali büyük felakettir. Çıkar kurgulu kavga, sadece vahşettir.
İnsani kardeşlik, barış için ortak adrestir. Var olan sınıflar arası mücadeleyi önlemenin yolu pratik sevgi, pratik muhabbet ve şefkattir. Hadisi Şerifte “Sizin kardeşlerinizdir emriniz altında çalışanlar. (Dünya nizamı gereği) Allah onları sizin emrinize verdi. Kim ki, kardeşi onun emrinde çalışıyorsa, ona yediğinden yedirsin, giydiğinden giydirsin! Sakın onlara güçlerinin yetmeyeceği yükü yüklemeyin, yüklediğinizde de onlara yardım edin..” deniliyor. Hiçbir din, dil, ırk, renk ve cinsiyet ayırımı yapılmadan mutlak bırakılarak söylenmiş bu buyruk, sosyal adaleti vurgulamanın yanında insani kardeşliği nazara vermesi, işçi-işveren arasındaki statüyü kardeşlik olarak belirlemesiyle bu yöndeki çatışma ve gerginliği önlemeye yönelik çare önermesi bakımlarından da son derece anlamlı ve dikkat çekici öğretidir. Zengin-fakir arasındaki husumeti karşılıklı saygı ve sevgiye dönüştüren zekât ve infak kurumlarının işlevleri için ifade buyrulmuş hadisler de böyledir.
Gönülleri sürekli “inşirah suresi” okuyan diğerkam kamil insanlara muhtacız. Güzel ahlakın tamamıyla donanımlı rehberlerin maharetli ellerinde şekillenecek bu kamil insanlar topluluğu, lazım olan tabii zaman seyrinde barış toplumu modelinin oluşum ve gelişimine de öncülük edecektir.
Umudumuz odur ki, kavgaya ve kaosa düğümlenmiş barış karşıtı bütün problemleri, ihtiraslarını, iman ve ahlaklarının gücüyle alt edebilmiş, gül alan, gül satan, gülden terazi tutan melek yapılı silim üveyiklerinin sabır, azim, dirayet, basiret ve ferasetli çalışmaları çözecektir. Barışın, hukuktan çok bir ahlak ilkesi olduğu onlar sayesinde bir kez daha belirginleşecektir.