* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Doğruluk / Dürüstlük / Samimiyet / Emin Ve Güvenilir Olmak  (Okunma sayısı 837 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı melek

  • Global Moderator
  • *****
  • İleti: 2334
Doğruluk / Dürüstlük / Samimiyet / Emin Ve Güvenilir Olmak

"Resulüm! De ki: Ben olduğundan başka türlü görünenlerden de değilim.”  Sâd, 8

İslâm’ın baş tacı ettiği ve çok önemsediği değerler manzumesinin başında yer alan ahlakî ölçüler arasında mihenk taş kıymetinde düsturlardır dürüst ve güvenilir olmak.

İnanç ve ibadetten yani ferdi tavırdan sosyal davranış ve beşeri münasebetlere kadar her alanda bütün başlangıçların ve sürekliliğin mihenk taşıdır doğruluk ve emin olmak. Gönül adamı, engin müsamaha insanı Mevlâna’nın seslendirip bütün dünyada yankılandığı üzere; “olduğu gibi görünmek ya da görün­dü gibi olmak"dürüst, samimi ve içten olmak.

Yüce Allah’a imanın içten ve samimi olması gereğine binaen, ferdin iradesine, arzu ve isteğine saygı duyulmuş ve “dinde zorlama ve icbar"yasak edilmiştir. Bu yaklaşım ve anlayışın oluşturduğu münasebet çizgisi samimiyet, içtenlik, dürüstlük ve netice itibariyle de güvenilir olmaktır.

Allah samimi, içten ve dürüst olmayanı kabul etmediği gibi kulların münasebet standardını da bu esasa göre tespit etmiş ve fıtratın kanununu böyle vazetmiştir. Hz. Peygamber de;

"Üç/dört özellik vardır ki, kimde tamamı bulunursa katıksız münafık olur, bu hususiyetlerden biri ya da birkaçı bulunursa nifak izleri taşır; yalan konuşmak, sözünde durmamak, düşmanlığında kaide-kural tanımamak ve güveni kötüye kullanıp hıyanet etmek.” (Buhari, İman/24)sözleriyle doğru, dürüst, samimi ve güvenilir olmayı imanın en önemli erdemi saymış, aksini nifak göstergesi olarak nitelemiştir.

Fert olarak kaç kişinin sırrına sahip çıkacak kadar güveni­lirsin ve koskoca kalabalıklar arasında sırrını emanet edebilecek kaç kişiye güvenebildin? Toplumun güven bilançosu hakkında küçük bir anket...

Ferdi ve sosyal planda samimiyetsiz ve güvensiz oluşum­lardan asla kalıcı erdemler ve değerler yükselip gelişemez. Sa­mimiyet, inandığınız değerleri zor anlarınızda kendinize kalkan yapmak ve emeksizce, alın teri dökmeden başkalarının değerlerine kolay yoldan konmak değil, göğsünüzü onlara siper edip bedeninizi, canınızı onlara kalkan yapmaktır. Darda kaldığımızda onların arkasına sığınıp, saklanmak, harcamak ve istismar yerine onlara koruyucu kalkan olmaktır. Dolayısıyla dürüst ve samimi olmayan hiçbir tavır emniyet telkin etmeyeceği gibi kalıcı ve sürekli olmayı da başaramayacaktır. Yüce ve yüksek idealler çevresinde kenetlenen ve samimiyet, dürüstlük ve emniyet bağlarıyla perçinlenen oluşumlar hep kalın, geleceğe umut ve ışık tutan izler bırakmış ve devâsâ problemler hep bu iksirli ahlakî tavırla çözüme kavuşturulmuş­tur. Millet olmayı başarmış toplumların tarihinde buna ışık tu­tacak pek çok malumat bulmak mümkündür.

 Bu fıtri/ beşeri gerçeği ebedileştirmek üzere doğruluk, dü­rüstlük, samimiyet, emin ve güvenilir olmakla ilgili Kur’ân-ı Kerim’de, örnek şahsiyet Hz. Peygamber’e,

•      Dürüst olmak ve dürüst kalmak için Allah’a dua edip yardım talep etmesi,

•    Dürüst olmak kadar dürüst kalmanın da bir kararlılık ve azim gerek­tirdiği, bunun için dua ve niyazda bulunmak suretiyle iç telkin ve oto kontrol yöntemiyle motivasyon ve heyecanını zinde tutması,

•      Gireceği her yere dürüstlükle girmesi ve dürüstlükle ayrılması,

•      İnsanlar ne derse desin, tevhide davette kararlılık gösterip emrolunduğu gibi dosdoğru olması,

•     Ayrıca inandığı ilkeleri ve yapmakla sorumlu olduğu davranışları va­kar ve kararlılıkla sürdüreceğini, tartışmasız bir şekilde ilanen du­yurması,

•     Beraber olduğu ve tevbe etmeyi ihmal etmeyen insanlarla emrolunduğu üzere dosdoğru ve dürüst olması, aşırı davranışlardan sakınması,

•    Allah’ın yasaklarını ilanen insanlara okuması ve bunlar arasında, ye­tim hakkı yemeyip, yetim malına dürüst yaklaşması, adaletli olup Al­lah’a verilen sözü tutması, başka yollara sapmadan dosdoğru yol ola­rak nitelenen bu yola uyması,

•      Geçmişte her ümmetin bir ibadet tarzı olduğu, bu konuda ehl-i kitabın onunla tartışıp çekişmesine aldırmadan Allah’a davete devam etmesi ve hakikatte dosdoğru yolda olduğu,

•      Davet ve çabasına karşılık kimseden ne bir ücret ne de bir karşılık bek­lemediği,

•      Olduğundan başka görünme gayretinde de olmadığını ilan edip duyurması emir ve tavsiye edilmektedir.

Prof. Dr. Ali Akyüz   

Çevrimdışı melek

  • Global Moderator
  • *****
  • İleti: 2334
Ynt: Şahsiyeti / Karakteri / Görünümü
« Yanıtla #1 : Temmuz 19, 2017, 08:35:49 ÖÖ »
Şahsiyeti / Karakteri / Görünümü

“Biz senin göğsünü açıp genişletmedik mi? Belini büken yükünü senden alıp atmadık mı? Senin şanını ve ününü yüceltmedik mi?” İnşirah, 1-4

“Andolsun size kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, müminlere karşı çok şefkatlidir; merhametlidir.” Tevbe, 128

 “Resulüm! Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik” Enbiyâ, 107

“Bilin ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.“ Şuarâ, 125

Yaratılıştan getirdiği mükemmelliklerin üzerine ilahi terbiye ve eğitimin erdem ve güzelliklerini ekleyen Hz. Peygamber örnek şahsiyet olma makamına, Yüce Yaratıcının övgü, sevgi ve haklı, güçlü referansını almak suretiyle yükselmiştir. Onun doğuştan getirdiği karakter özellikleri, ilahi vahyin; itikadî, hukukî ve ahlakî öğretileriyle mezc olunca mükemmel bir örnek ve abide şahsiyet ortaya çıkmıştır. Kaynaklarda tesbit ve tasvir edildiği üzere onun hilyesi ve şemâili mükemmel bir yaratılışta olduğunu göstermektedir. Hem de insanlarda hayranlık uyandıracak kadar mükemmel... Şöyle ki;

Hz. Peygamber yaratılış ve ahlak itibariyle insanoğlunun en mükemmeliydi.

Bütün büyük peygamberler uzuvları tam ve güzel yüzlü olduğu gibi, Hz. Peygamber de müstesna bir yaratılışta ve bütün evsafı ölçülü olmak kaydıyla onların en güzeliydi.

Yakışıklı, endamı güzel boyu bedeni çok uyumlu, alnı, göğsü, iki omuzlarının arası ve avuçları geniş, boynu uzun, dengeli ve gümüş gibi saf, pazıları, baldırları iri ve kalın, bilek­leri uzun, parmakları uzunca, elleri ve parmakları kalıncaydı. Karnı göğsüyle aynı hizada olup şişman değildi. Ayaklarının altı çukur olup düz değildi. Uzuna yakın orta boylu, iri kemikli, iri gövdeli ve güçlü kuvvetliydi. Ne zayıf ne şişman ikisi ortası ve sıkı etliydi. Cildi ise ipekten yumuşaktı.

Kemâl-i itidâl üzere büyük başlı, hilâl kaşlı, çekme burunlu, az değirmi çehreli ve uzunca yüzlüydü. Şişman yüzlü ve yumru yanaklı değildi.

Kirpikleri uzun, gözleri kara, güzel ve büyücekti. Gözlerinin akında az kırmızılık vardı. Alnı geniş, kaşları yay gibi ve uçları göz uçlarına kadar inerdi. İki kaşı birbirine bitişik olmayıp arası açık, fakat birbirine yalandı. Çatık kaşlı değildi. İki kaşının arasında bir damar vardı ki, öfkelendiği zaman kabarıp görünürdü.

O seçkin peygamberin rengi; ne kireç gibi ak, ne de kara yağız, belki ikisi ortası ve gül gibi kırmızıya mail ve beyaz nûrânî ve berrak; buğday renkli olup mübarek yüzünde nur parlardı. Dişleri inci gibi latif ve parlak olup konuşurken ön dişlerinden nur saçılır, gülerken mübarek ağızları bir latif şimşek gibi ziyalar saçarak açılırdı.

Saçları ne kıvırcık, ne de düz idi ve saçlarını uzattığı vakit kulak memelerini geçerdi. Sakalı sıkçaydı. Çok uzun değil idi ve bir tutamdan ziyadesini alırdı. Vefat ettiklerinde saçı sakalı henüz ağarmaya başlayıp başında biraz ve sakalında yirmi kadar ak vardı.

Cismi temiz, kokusu latifti. Koku sürünsün sürünmesin, teni ve teri en güzel kokulardan daha güzel kokardı. Bir kimse onunla tokalaşsa bütün gün onun güzel ve hoş kokusunu hissederdi ve mübarek eliyle bir çocuğun başına dokunsa güzel kokusuyla o çocuk, diğer çocuklar arasında fark edilirdi.

Doğduğu vakit dahi nazîf ve paktı. Sünnetli ve göbeği kesik olarak doğmuştu.

Duyuları fevkalâde güçlü; pek uzaktan işitir ve kimsenin göremeyeceği mesafeden görürdü.

Hareketleri hep dengeliydi; bir yere azimetinde acele ve sağa sola meyletmeyip vakar ile doğru yoluna gider ve fakat sürat ve suhûletle/kolaylıkla yürürdü. Şöyle ki; adeta yürür gibi görünür, lakin yanında gidenler, süratle yürüdükleri halde geri kalırlardı.

O, mükemmel ve vakur bir şahsiyetti. Beyhude söz söylemez, boş konuşmaz ve kimseye kötü söz söylemezdi; her kelamı hikmet ve nasihat olup, herkesin akıl ve idrâkine/anlayışına göre söz söylerdi. Asla kahkaha atmaz, tebessüm ederek gülümserdi.

Yüzünde tebessüm, sözünde nezâket; davranışında zarafet görüşünde isabet, bakışında feraset; gönlünde merhamet, lisanında letafet, dilinde hakikat, ifadesinde fesahat ve belâğat vardı.

Güler yüzlü, tatlı sözlüydü. Kimseye kötü muamele etmez, kimsenin sözünü kesmez, nazik ve mütevazı davranırdı; ehl-i beytine, kendisine hizmet eden hizmetkârlarına ve ashab-ı kirâmına iyi ve güzel davrandığı gibi, diğer insanlara da zarif, nazik ve lütuf ile muamele ederdi.

Yumuşak huylu, mütevazı olup bütün insanî erdemleri haizdi. Haşîn/sert ve kaba değildi. Fakat heybetli ve vakurdu. Onunla ilk karşılaşan kimse heybet ve vakarını derinden hisseder, arkadaşlık ve sohbet eden kimse de ona candan, gönülden bağlanır ve severdi. İnsanlara fazilet ve derecelerine göre saygın davranırdı. Akrabasına da fazlasıyla ikramda bulunur fakat onları kendilerinden daha faziletli olanlara takdim etmezdi.

Meclisi saadetine girenler faydalanmış ve ferahlamış olarak ayrılırdı. Onu tanımayan bir kimse ansızın görse heybet ve vakarının etkisinde kalırdı.

Hizmetkârlarını pek hoş tutardı; kendi yediğinden yedirir, kendi giydiğinden giydirirdi.

Cömert, kerim, şefkatli, merhametli, cesur ve yumuşak huylu idi. Vaadine sadıktı.

Güzel ahlak ve zekâca bütün insanlardan üstün ve her türlü övgüye layıktı.

Hulasa bütün güzel huyların ve makbul vasıfların tamamı onda mevcut, benzeri yaratılmamış kutlu ve mutlu bir şahıstı.

Yemede, giymede ihtiyaç miktarıyla yetinir ve fazlasından sakınırdı. Beğenmemezlik etmez, bulduğunu yer, bulduğunu giyer, tıka basa doyuncaya kadar yemezdi.

Üzerinde yatıp uyuduğu döşek, deriden yapılmış olup içi hurma lifi ile doldurulmuştu. Az ile yetinir, kanaatkâr idi. Fetihlerden elde edilen ve kendi payına düşen malları bile başkalarıyla paylaşır, ihtiyaç sahiplerine dağıtırdı.

Hz. Peygamberin zikredilen fiziki güzellik ve metafizik/ ahlaki özelliklerini duyan bir filozofun; “Bu özellikler ancak bir pey­gamberin olabilir ve bunlar yanında delil olarak da başka bir şeye ihtiyaç yoktur. Vücut özelliklerinin mutedil olması ahlakın itidaline delalet eder. Bu, aydınlatan nurdan ve katında batıl bulunmayan haktan sudur eden bir yaratılıştır” sözleriyle ifade ettiği gibi, okuma-yazma bilmeyen bu mümtaz Nebi’nin dünyanın dört bucağını ilim ve irfan ile doldurduğunu düşünen her akl-ı selim sahibi insan, tereddütsüz onun peygamberlik davasını tasdik eder.

Prof. Dr. Ali Akyüz

 


* BENZER KONULAR

Allah’ı Ne Kadar Seviyoruz Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:40:07 ÖS]


Böyle Sevdik Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:35:30 ÖS]


Dostluk Üzerine Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:27:16 ÖS]


Sevmek-Sevilmek Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:21:12 ÖS]


Sermayemiz takvamız olsun Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:14:00 ÖS]


Bize De Dua Yâ Rasulallah (S.A.V) Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:09:36 ÖS]


Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:25:53 ÖS]


Gönül Allah (CC) 'ta Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:22:44 ÖS]


İmani olgunluğun sırrı - Teslimiyet Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:15:04 ÖS]


İnsanın Manevi Yapısı (Ruh, Kalb, Akıl ve Nefs) İle İlgili Meseleler Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:06:24 ÖS]


Esat Kabaklı - Sürgün - 320 KBPS Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 04:50:26 ÖS]