KENDİ GÜZEL AHLAKI GÜZEL
Cenab-ı Mevlâ müberra kitabımız Kur’an-ı Kerim’de, Efendimiz s.a.v. hakkında şöyle buyurmuştur:
“Muhakkak ki sen yüce bir ahlâk üzeresin.” (Kalem, 4)
Müfessir İbn Acibe hazretleri bu ayet-i kerimeyi şöyle tefsir etmiştir:
“Rasulüm, sen gerçekten yüce bir ahlâk üzeresin. Öyle yüce bir ahlâk ki, yüceliğini ve büyüklüğünü hiçbir insan idrak edemez. Böyle bir ahlâka sahip olduğun için sen, hiçbir beşerin tahammül edemeyeceği sıkıntı ve eziyetlere sabrettin.”
Müfessir İbn Cüzey hazretleri de bu ayet-i kerime için şunları söylemiştir:
“Hiç şüphesiz Rasulullah s.a.v., bütün faziletleri kendisinde toplamış ve her türlü güzel hasleti elde etmiştir. Onun fazilet ve güzel ahlâkından bazıları şunlardır:
Şerefli bir nesebe sahip olması,
İleri derecede akıl sahibi olması,
Çokça ilim sahibi olması ve ibadet etmesi,
Son derece hayâ sahibi olması,
Cömertlik, şecaat, sabır, şükür, güzel ahlâk, sükûnetle iş yapma, kanaat, zühd, tevazu, şefkat, adalet, affetme, öfkesini tutma, akraba hukukunu koruma, güzel geçim, güzel tedbir, fesahatle konuşma, azalarının kuvveti, suretinin güzelliği gibi haber verilen güzel hallerdir.”
Fahr-i Kainat Efendimiz s.a.v. de şöyle buyurmuştur:
“Ben güzel ahlâkı tamamlamak üzere gönderildim.” (Mâlik; Ahmed b. Hanbel)
Bu hadis-i şerifle Efendimiz s.a.v. nübüvvetin esasının “güzel ahlâk” temeline dayalı bir hayat inşa etmek olduğunu ifade etmiştir. Nitekim daima güzel ahlâkıyla en güzel örnek olmuştur.
Fahr-i Kainat Efendimiz s.a.v. bir başka hadis-i şerifte de şöyle buyurmuştur:
“Kıyamet gününde müminin tartısında hiçbir şey güzel ahlâktan daha ağır değildir. Allah kaba saba ve ağzı bozuk olan kişiyi katiyyen sevmez.” (Ebu Davud)
Efendimiz s.a.v.’in hizmetkârı Enes r.a. da şöyle anlatmıştır:
“Rasulullah’a senelerce hizmet ettim. O bir defa olsun bana kötü bir söz söylemedi ve vurmadı. Kaşlarını çatmadı, yüzünü ekşitmedi. Yerine getirmede gevşek davrandığım bir işten dolayı da beni kınamadı.” (Ebu Nuaym, Delâilü’n-Nübüvve)
Fahr-i Kainat Efendimiz s.a.v. tevazu sahibiydi. kibirlenmezdi, O’nda asla gurur eseri görülmezdi. Ebu Musa el-Eş’arî r.a. anlatıyor:
“Rasulullah merkebe biner, kaba yünden dokuma elbiseler giyer, koyunlarını sağar, misafirlerine bizzat hizmet eder ve ikramda bulunurdu.” (Delâilü’n-Nübüvve)
Hz. Ömer r.a. bir gün Rasulullah s.a.v.’in yanına gelir. Odasına girdiğinde O’nu yerde, hurma lifinden dokunmuş kaba bir hasırın üstünde uyur halde görür. Hz. Ömer odaya şöyle bir göz atar. İçeride olanların tümü yerdeki hasır, birkaç avuç arpa, kuru bir deri parçası ve birkaç ağaç yaprağıdır. Gayretine dokunur. Önce sessiz sessiz ağlamaya başlar. Göz yaşları yüzünden sakalına akmaktadır. Sonra iyice kaybeder kendini ve hıçkıra hıçkıra bir çocuğun ağlaması gibi içten bir şekilde ağlamaya devam eder. Sesi Efendimiz’i uyandırmıştır. Sorar:
– Niçin ağlıyorsun Hattâb oğlu?
Hz. Ömer r.a. daha da şiddetle ağlamaya başlar. Çünkü Fahr-i Kainat s.a.v. o esnada doğrulmuştur ve çok sert olan hurma lifleri yüzünde iz yapmıştır. Hz. Ömer biraz sakinleştikten sonra:
– Ya Rasulallah! Bizanslılar imparatorlarını saraylarda lüks içinde, İranlılar kisralarını ihtişamla yaşatıyorlar. Oysa onlar senin kapının hizmetçiliğine bile layık değiller. İzin ver, biz de seni layık olduğun şekilde yaşatalım.
Efendimiz tebessüm ederek, tevazu ve kanaat ufkunun zirvesini işaret eder:
– Ey Ömer! İstemez misin dünya onların, ahiret bizim olsun.” (Müslim)
Fahr-i Kainat Efendimiz s.a.v. affeder, bağışlar, asla kin tutmazdı. Yemame’nin meliki Sümâme b. Usal müslümanlara esir düşmüştü. Mescidin direğine bağlanmıştı. Rasulullah s.a.v. kendisine sordu:
– Benden ne bekliyorsun?
Sümâme dedi ki:
– Sen zulmetmezsin. Eğer beni öldürürsen kanlı bıçaklı bir katili öldürmüş olursun, serbest bırakırsan da iyiliğe karşı teşekkür eden birini serbest bırakmış olursun.
Efendimiz s.a.v. iki gün daha sordu, benzer cevapları aldı ve üçüncü gün:
– Sümâme’yi salınız, dedi.
Sümâme’nin elleri çözülmüştü ama gönlü İslâm’a ve Allah Rasulü’ne artık çözülmemek üzere bağlanmıştı. Efendimiz’in engin affı ve bağışlayıcılığının tesiriyle Sümâme oracıkta İslâm’la şereflendi. (Buharî)
Efendimiz s.a.v., sabırlıydı, şefkat sahibiydi. Çocukları sever, kadınlara merhametle davranırdı. Hayvanlara zulmedilmesine de asla razı değildi. O verdiği sözü mutlaka tutar, yerine getirirdi. Huzeyfe r.a. anlatıyor:
“Babam Hüzeyl ile beraber Medine’ye gitmek üzere yola çıkmıştık. Kureyşli müşrikler bizi tuttular ve;
– Siz muhakkak Peygamber’in safına katılmak istiyorsunuz, dediler. Biz de:
– Hayır, Medine’ye bu sebeple değil, başka bir iş için gidiyoruz, dedik.
Bunun üzerine bizden, Efendimiz’in safında yer alıp onunla birlikte savaşmayacağımıza dair Allah adına söz aldılar. Medine’ye gelip durumu Allah Rasulü’ne arz edince buyurdu ki:
– Haydi gidin. Biz onlara verdiğiniz sözü tutar, onlara karşı Allah’tan yardım dileriz.”
Fahr-i Kainat Efendimiz s.a.v. her zaman en güzel örnek ve rehberdir. Bunca zulmetin, karanlığın içinde yol gösterecek, hakikate ulaştıracak tek yol O’nun yoludur. Cenab-ı Mevlâ bizleri O’nun yolundan ayırmasın.
Amin.