İnanmış Kalbin Süsü: Hayâ - Ahlak
“Peygamberlerin insanlığa söylediği ilk sözlerden biri şudur: Utanmazsan dilediğini yap!” (Buharî; Ebu Davud; İbn Mace)
Hayâ, yani utanma duygusu müslüman kimsenin süsüdür. Bu duyguya sahip kimse, elini ve dilini kötü şeylerden sakınır. Ashab-ı Kiram’ın büyüklerinden, Dört Halife’nin üçüncüsü Hz. Osman r.a. ve dördüncüsü Hz. Ali r.a. üstün hayâ sahibi oluşlarıyla Efendimiz s.a.v. tarafından övülmüşlerdir. Hz. Ali r.a.’ı tazim için söylediğimiz “kerremallahu vechehu” ifadesi de onun yüksek hayâ hali dolayısıyla söylenegelmiştir.
Yazımızın başına aldığımız hadis-i şerif, keskin bir üslupla hayânın önemini işaret ediyor. Hadis-i şerifteki “peygamberlerin insanlığa söylediği ilk sözlerden biri…” ifadesi, hayânın insanlığa inen ilk ilahi emirlerden biri olduğunu gösteriyor. Yani hayâ ilk çağlardan beri bütün insanlığın yükümlü bulunduğu temel ahlâkî erdemlerden biridir.
Hadis-i şerifteki “Utanmazsan dilediğini yap!” ifadesi, kişiye aklına eseni, canının istediğini yapabileceğini söylemiyor. Aksine, bir kınama ve yasaklama manası taşıyor. Yani “Eğer utanmıyorsan, sende hayâ yoksa dilediğini yap. Gör bakalım, utanmazlığın bedeli ne olacak!”
Kur’an-ı Kerim’deki şu ayetler de aynı üslupla sert uyarı taşır:
“Dilediğinizi yapın! Kuşkususuz o, yaptıklarınızı görmektedir.” (Fussilet, 40)
“(Ey Allah’a eş koşanlar!) Siz de O’ndan başka dilediğinize tapın.” (Zümer, 15)
Hadis-i şeriften anladığımız bir diğer mana da şöyledir:
“Hayâsı olmayan kişi dilediğini yapar. Çünkü çirkin işleri yapmaya engel olan hayâdır. Edepsizliklerden ancak hayâ sahibi uzak durur.”
Nitekim Fahr-i Kainat Efendimiz s.a.v. buyurmuştur:
“Allah bir kula gazaplanınca ondan hayâyı çekip alır. Hayâyı çekip alınca da onunla sadece nefret edilen kişiler karşılaşır. Sonra ondan emanet (güvenirlik) vasfını çekip alır. Emanet vasfını çekip alınca rahmetini de çekip alır.
Rahmetini çekip aldığı zaman İslâm bağını da ondan söküp almış olur. İslâm bağını aldığı zaman artık onunla azgın şeytandan başkası karşılaşmaz.” (Suyûtî, el-Camiu’l-Kebîr, 1/31)
İbn Abbas r.a. da şöyle buyurmuştur:
“Hayâ ve iman yan yanadır. Hayâ çekilip alındığı zaman diğeri de (iman da) onu takip eder.”
İbn Ömer r.anhüma anlatıyor:
“Rasulullah s.a.v. ‘Sen fazla hayâ sahibi birisin!’ diyerek kendisini ayıplayan birinin yanından geçti. Adam bu sözleriyle hayânın ona zarar verdiğini söylemek istiyordu. Bu sözler üzerine Rasul-i Ekrem s.a.v. şöyle buyurdu:
– Bırak onu, şüphesiz hayâ imandandır.” (Buharî; Müslim; Ebu Davud)
Yine Efendimiz s.a.v. buyuruyor: “Hayâ hayırdan başka bir şey getirmez.” (Buharî; Müslim)
Hayâ iki türlüdür. İlki Allah vergisidir. Yani kişinin karakterinde hayâ vardır ve bu çalışma ile elde edilmez. Hayânın bu kısmı Allah’ın ihsan ettiği üstün bir ahlâkî meziyettir. Bu meziyet çirkin işleri işlemekten kişiyi alıkoyar, güzel ahlâklı olmaya ve güzel ahlâkın yüceliklerine erişmeye teşvik eder.
Hayânın ikinci türü ise kişinin kendi niyet, gayret ve çabasıyla elde ettiğidir. Bu da Allah’ı tanımak ve onun yüceliğinin, kullara ne kadar yakın olduğunun ve her şeyi bildiğinin ve gördüğünün farkında olmak ve buna göre davranmaktır.
Hz. Ömer r.a. şöyle buyurmuştur: “Hayâ eden saklanır. Saklanan kişi ise sakınır, sakınan kişi de Allah tarafından korunur.”
Dinimiz bizi hayâ sahibi olmaya, Allah’tan utanmaya çağırıyor. Sapkınlıkların had safhaya ulaştığı çağımızda hayâ, bir istikamet ışığı olarak yolumuzu aydınlatıyor. Bütün dünyevî ve nefsanî arzuları bir tarafa bırakarak hakikatin farkında olmamızı ve buna göre davranmamızı telkin ediyor. Haramları terk etmemizi, gizli veya açık her halükârda Allah’ın huzurunda olduğumuzu bilmemizi istiyor.
Sözü yine Efendimiz s.a.v.’in bir hadisi ile bitirelim:
“Aşiretin içinde itibar sahibi bir kişiden nasıl hayâ ediyorsan Allah’tan da öyle hayâ et.” (Taberânî; Heysemî)