Güzel ahlak rüzgârı
Her kelimenin bir çağrışımı vardır bizde hatta her kokunun. İncir kokusu mesela Çocukluğumda gittiğim bir evim arka bahçesinde incir ağaçları vardı. Yoğun incir kokusu olurdu. Ne zaman incir kokusu duysam içimde bir burukluk hissederim. Sevdiğim bir teyzenin eviydi ve kansere yenik düşmüştü Allah rahmet eylesin.
Bir başka koku da ıhlamur kokusudur bende. İlkokulun bahçesinde vardı ıhlamur ağaçları. En ilginci ise iğde kokusudur. Mevsiminde gidince Bursa nın her yeri iğde kokar. İğde bu nedenle Bursa dır bende. İstanbul ise deniz. Denizin kokusu hemen her yere ulaşıyor.
Kelimelerin çağrışımı da kokular gibidir ve güzel ahlak denilince bana İsmail dedemi hatırlatır. Kırgınken bile kırmayan güzel insanı. Bu dönemde en çok ihtiyacımız olan şey güzel ahlak. Öyleyse buyurun çıkalım yolculuğa
Seher vaktidir. Kış ve her yer kar. Merdivenlerde çıtırtı duyulur. İsmail dede ağır ağır caminin yoluna koyulur. Her vakti cemaatle kılmaya alışmış bu güzel insanı ne kar ne fırtına durdurur. Cami dönüşü istirahat etmek üzere odasına girip uzandığında eşinin kızgın sesi duyulur. Yoğurt azalmış hacı, yoğurt al, kuyu dolmuş çektirmek lazım, kuşhaneleri kalaylat, çakmak gazı da doldurulacak, Daha nice istek şikâyetle karışık söylenir. İsmail dede ise ara ara şu cevaplarla karşılık verir: olur hanımefendi, peki hanımefendi, tamam hanımefendi. Ne bir kızgınlık ne bıkkınlık vardır sesinin tonunda. Bu diyaloglar bir saate yakın sürer ve güneş artık doğmak üzere olduğundan uyuyamadan kalkar İsmail dede. Sofraya güleç yüzüyle oturur. Ne uykusuzluk belirtisi ne sinirlilik. Her zamanki uysal kuşatıcı bakış ve tavırlarıyla yapar kahvaltısını.
Çarşı pazar dönüşü elinde ya bir poşet balon ya akide şekeri. Eve varana kadar tüm çocuklara birer tane tutuşturmuştur. Sokaklarda şıkır şıkır çocuk kahkahaları. Onun gelişini bu neşe cıvıltıları bildirir zilden önce, bir de motorunun sesi.
Konuşmayı pek sevmeyen suskun olduğu için ruh hastası yaftası yemiş olan bir çocuğa malayani konuşacağım diye korkuyor bu çocuk diyerek ilk övgüyü yapan da İsmail dededir. Eşini aldatıp sonra boşanan ve çocuklarını yetimhaneye veren anneyi, ikna etmeye çalışan ve başarılı olamayınca da kendi evlatlarını yitirmiş gibi hüzünlenen bir ay boyunca yiyip içemeyen de İsmail dededir. Kızım yapma yazık bu sabilere dedim dinlemedi, sen karışma hacı amca dedi, diyerek bildirmişti hüznünü.
Ezbere bildiği bir şiir vardı bir de ilkokul yıllarından kalmış zihninde. Müthiş güzel ders niteliğinde bir şiir. İhtiyarla karşılaşan iki okul kaçağını hikâye edinen şiirde ihtiyar gençliğini kaybettiğini ve geri gelmeyeceğini söylüyor çocuklara. Koşa koşa dönüyorlar çocuklar okula. Bu şiiri okula gitmek istemediğim bir gün okumuştu bana ilk kez. O şiir sonra zihnimdeydi şimdi sadece resmi var. Güneşli bir gün dağ başı yemyeşil çayır. İki oğlan neşeyle tırmanıyor tepeye. Tam şehrin manzarası görünecek yerde o ihtiyar. Dünyanın en hüzünlü adamı.