* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Güzel Ahlak Temiz Kalbin Eseridir  (Okunma sayısı 118 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimiçi fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 7241
Güzel Ahlak Temiz Kalbin Eseridir
« : Temmuz 05, 2023, 08:14:59 ÖÖ »


Güzel Ahlak  Temiz Kalbin Eseridir

Kur’an-ı Kerim’de, “Ancak Allah’a kalb-i selim (arınmış bir kalp) ile gelenler (o günde fayda bulur).” (Şuara, 26/89.) ayeti başta olmak üzere pek çok ayette de geçen ve insanların o zor günde kurtulmasına vesile olabilecek kalb-i selim nedir, Kur’an ve sünnet perspektifinden kısaca açıklayabilir misiniz?

Kalp, genellikle bütün dinlerde özellikle de İslam dininde önemli bir yeri olan organdır. Dinî ve tasavvufi bağlamda bilgi ve düşüncenin kaynağı olan kalp aynı zamanda insanların bilgi edinme vasıtasıdır. İnsanlar, ilk olarak havas-ı selime dediğimiz beş duyu, ikinci olarak akıl vasıtasıyla dünya ve ahiret işlerinde bilgi edinirler.

Esas bilgi edinme vasıtası da vahiydir. Vahiyle kalp aynı manaya da gelebilir. Çünkü Kur’an-ı Kerim’de, “Bu Allah’ın kelamıdır ve senin kalbine gelmiştir.” (Bakara, 2/97.) diyerek vahyin Peygamberimizin aklına veya beş duyu organına değil de kalbine geldiğinden bahsediyor. O hâlde vahyin mahalli kalptir, vahiy oraya gelir. Allah’ın kuluna emaneti o vahyi hanesinde ağırlayan kalp, yaratılışına uygun olarak görevini yapan, temiz, arı ve duru olan kalptir. İşte böylesi safiyete sahip olan, kötülükten temizlenmiş, günah kirinden arınmış, sükûn ve selamet üzere olan kalbe kalb-i selim denir.

“Kalb-i selim” ifadesi, Kur’an-ı Kerim’de iki yerde geçiyor: Bunlardan ilki Hz. İbrahim’den ve onun selim bir kalbe sahip oluşundan bahsediyor. Onunla ilgili şöyle buyuruyor Allah (c.c.): “İbrahim de onun (Nuh’un) yolunu izleyenlerdendi. O, Rabbine kalb-i selim ile gelmişti...” (Saffat, 37/83-84.), ikinci ayette ise Hz. İbrahim’in duasının yer aldığı ayetlerde, “(İnsanların) dirilecekleri gün, beni mahcup etme. O gün, ne mal fayda verir ne de evlat. Ancak Allah’a kalb-i selim (temiz bir kalp) ile gelenler (o günde fayda bulur).” (Şuara, 26/87-89.) şeklinde hitap ederek insanın kurtuluşa erebilmesi için kalb-i selime gerek olduğu vurgulanıyor. Hz. Peygamberimiz de “Allah’ım, senden kalb-i selim istiyorum.” (Tirmizi, Deavat, 23.) diye dua ederdi. Dolayısıyla insanın kalbini arındırıp tezkiye edip sükûn ve selamete çıkarması hem dünyadaki huzuru hem de ahiretteki kurtuluşu için çok mühimdir. Sufi yönü de olan Bağdatlı Ruhi’nin dizelerine bakalım:

Sanma ey hace ki senden zer u sim isterler,

Yevme la yenfeu’da kalb-i selim isterler!

(Zannetme ki ahiret gününde senden altın ve gümüş isterler, o gün senden kalb-i selim isterler!)

Hiç kuşkusuz insanın manevi gelişiminde bir tekâmül ve âdeta kulluğun zirvesidir kalb-i selim sahibi olmak. Bu kemâlata ya da zirveye ulaşabilmede Müslüman bir kimse iç dünyasına yönelik hangi dinamikleri harekete geçirmeli ve bu süreç, insana kendi iç dünyasını anlama ve kontrol edebilme adına neler kazandırır?

İslami açıdan baktığımız zaman her şeyin başında ve temelinde hiç kuşku yok ki iman vardır. Her şeyin başı ve temeli olan iman kalbin fiilidir. İmanı tarif ederken “İman esaslarını kalbin tasdikidir.” diyoruz. Her şeyin esası imandır derken iman olmayınca diğer amellerin boşa çıktığını görüyoruz. Dolayısıyla kalbi harekete geçirebilme adına kişinin ilk yapacağı iş iman etmek ve o imanı sağlamlaştırmak için çaba sarf etmek.

Dolayısıyla sağlam ve kâmil bir imanın oluşabilmesi adına imanın da amele, eyleme dönüşmesi gerekiyor. Bu da ibadetlerle, Allah’ı zikretmekle, Allah’a yapılan dua ve münacatlarla olur. İbadetlerin ruhunda niyet ve ihlas vardır ki bunlar da kalbin işidir. Allah’ın rızasını kazanmak için ihlasla yapılan her şey kalbe dönüyor ve onu arındırıyor. Kalp arındıkça bir de güzel ahlak çıkıyor ortaya. Çünkü güzel ahlak, güzel, temiz kalbin eseridir. Dolayısıyla kalb-i selim, kişinin kalbinde kâmil bir imanı ve güzel bir ahlakı tesis edince bambaşka bir gönül dünyasını keşfediyor. Arındıkça, güzelleştikçe ve zenginleştikçe nice cevherleri derinliklerinde taşıyan kalp bunları bir bir ortaya çıkarıyor. İnsan, Allah’ın (c.c.) “Ben, kâinata, yere göğe sığmadım fakat müminin kalbine sığdım.” sözündeki ucu bucağı bulunmayan kalbin derinliklerini görmeye başlıyor. Allah’a (c.c.) olan sevgisinin aşka döndüğünü görüyor. Dolayısıyla da insan ister istemez Allah’tan gayrı bir aşkı kalbin içerisinde barındırmama adına bir kontrol mekanizması kuruyor. Artık onun için ölçüt sadece ve sadece Allah’ın (c.c.) rızası oluyor. Kalbine her an hücum eden ya da edecek olan kötülük ve günah dolu her saldırıya karşı insanda kalbini sürekli koruma adına âdeta bir teyakkuz hâli oluşuyor. Her dem Allah’ın (c.c.) hoşnut olacağı amellerle hayatını süslüyor.

Peygamberimizin, “Ey kalpleri evirip çeviren Allah’ım! Benim kalbimi senin dinin üzere sabit kıl!” (Tirmizi, Kader, 7.) duasından ve bir hadisindeki “çöldeki bir ağacın üzerinde bir oraya bir buraya savrulan kuş tüyü gibidir kalp” sözlerinden, kalbin değişken olduğu anlaşılıyor. Allah (c.c.) böylesi değişken bir yapıdaki kalbi imanın, hakikatin, hikmetin ve irfanın merkezine koymakla neyi murat etmiştir?

Öncelikle kalp sözlükte, “bir şeyin içini dışına çıkarmak, altını üstüne getirmek, ters çevirmek, bir şeyi başka bir şeye dönüştürmek ve değiştirmek” gibi anlamlara gelir ki vücutta da kan dolaşımını sağlayan organın adıdır. Dolayısıyla kalp hem maddi hem manevi anlamda sürekli hareket hâlindedir. Şimdi bu böyle değişken bir yapıya sahip olan kalp hakikatin, irfanın, hikmetin, imanın merkezidir. İmanın, hakikatin, irfanın merkezi olan bir yapının değişken olmasıyla Allah (c.c.) kalbin sadece bir et parçası olmaktan öte bir yapıda olduğunu gösteriyor. İşte böyle değişken bir kalp, insanı ancak kurtuluşa erdirebilir. Kalbin hem hayra hem şerre dönük değişken yanı olmasaydı dünyadaki varoluşumuzun bir hikmeti olmayacaktı. Dolayısıyla bu dünya bir imtihan dünyası olmaktan çıkacaktı. Burada şunu da düşünebiliriz. Allah (c.c.) insanın aksiyon hâlinde olmasını, kalbinin değişkenliğine uygun bir yaşam sürdürmesini istemiştir âdeta. Değişken olan dünya hayatından değişen ve değiştiren bir kalp ile Allah’a (c.c.) ve O’nun rızasına erişmek ve cennetine ulaşmak da imtihanın en güzeli olsa gerek. Ayrıca değişken olan kalbin olumsuz yönde değişmemesi için onu özenle korumak gerekiyor.

“Yeryüzünde dolaşmıyorlar mı ki orada olanları akledecek kalpleri, işitecek kulakları olsun. Ama yalnız gözler kör olmaz, fakat göğüslerde olan kalpler de körleşir.” ayetinde zikredildiği gibi kalbin akletmesi ve görmesi gibi kalbin farklı işlevleri zikredilmiştir. Bu anlamda kalbin işlevlerinden bahsedebilir misiniz?

Kalb-i selim, insana duygunun, hissin yanı sıra farklı farklı meziyetler de sunar. Arı duru ve tezkiye olmuş bir kalp düşünmeye, görmeye ve duymaya başlar. Kalb-i selim, insanda dünyevi pencerelerinin dışında manevi âlemlerin pencerelerini de açar ve insan hakikati düşünür, görür ve duyar. Selim bir kalbe sahip olmayan kimsede akledecek bir kalbin, işitecek bir kulağın, görecek bir gözün olmayışı insanın hakkı batıldan, doğruyu yanlıştan ayıracak basirete sahip olamayışıyla ilgilidir. Dünyada kör olan ahirette de kördür yani göz dünyada gerçekleri görmüyorsa ahirette de görmeyecek. Kalpteki gözün körlüğü, akledemeyişi ya da duymaması, idrak etmemesi küfürdür, inkârdır, kalp kirliliğidir.

İslam medeniyetinde kalb-i selim, akl-ı selim ve zevk-i selim birlikte yer almıştır. Medeniyetimizde bu üçlü sacayağının birlikte yer almasının hikmetinden ve insanların dünyevi ve uhrevi yaşamına katkılarından söz eder misiniz?

İnsanlar, kalb-i selimle hisseder, iyi olanı keşfeder; akl-ı selim ile bilginin peşine düşer; zevk-i selim ile de güzeli görür. Bu üçlü âdeta birbirinin mütemmimidir, belirli bir insicam içerisinde hareket ettiklerinde ancak oradan bir hikmet doğar. Dolayısıyla kalb-i selim sahibi bir mümin ve bir insan arınmış bir kalple temiz düşünen bir akılla sahih ve insanlara faydalı olan bilgiyi üretir. Selim bir kalple ve sahih bilgiyle süslenen bir insan da tabiattaki estetiği ve güzeli görmeye başlar. Dolayısıyla bu üç haslet insanda ahlak, bilgi ve zarafet meydana getirir.

Kur’an-ı Kerim’de, “Onlar Kur’an’ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalplerinin üzerinde kilitleri mi var?” ayetinde olduğu gibi pek çok ayette hakikatin anlam arayışında kalbin akılla ilişkisinden söz edilir. Kalple aklın bu denli ilişkilendirilmesine yönelik neler söylemek istersiniz?

Kur’an’da ve hadislerde kalbin mahiyeti ve tarifi değil işlevleri ve nitelikleri üzerinde durulmuştur. Kur’an’da akletme (düşünme) fiili de kalbe nispet edilmiş (Hac, 22/46.), yani düşünmenin kalbin bir işlevi olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla Kur’an ve hadiste geçen kalp kelimesi insanın anlama, kavrama, düşünme ve şeylerin hakikatini bilme yönünü, başka bir ifadeyle insanı insan yapan ve diğer canlılardan ayıran temel niteliğini dile getirir. İnsanın idrak eden, bilen ve kavrayan tarafı olduğu için kalp ilahi hitaba muhataptır, yükümlü ve sorumludur. Dinî ve insani hayatın merkezinin kalp olduğu Kur’an ve hadislerde açıkça ifade edilmiştir. “Kalpleri var ama onunla bir şey anlamıyorlar.” (Araf, 7/179.), “Akletmek için onlarda kalp yok mu?” (Hac, 22/46.), “Kalbi olanlar için bunda öğüt vardır.” (Kaf, 50/37.) mealindeki ayetler kalbin idrak, ilim, marifet ve düşünme aracı olduğunu ortaya koymaktadır.

Son olarak Hz. Peygamberin, “Vücutta öyle bir et parçası vardır ki o, iyi (doğru ve düzgün) olursa bütün vücut iyi (doğru ve düzgün) olur; o bozulursa bütün vücut bozulur. Bilin ki o, kalptir.” (Buhari, İman, 39.) buyurduğu, vahyin ağır yükünü üstlenen kalbimizi nasıl korumalı ve beden ülkesinin sultanı hâline getirmeliyiz?

Vahyin mahalli olan ve Allah’ın (c.c.) sığabileceği yer olarak zikrettiği kalbin evvela değerini idrak etmeliyiz. İnsanı insan yapan ve eşref-i mahlûkat mertebesine ulaştıran kalbidir. Hakka samimi ve sarsılmaz bir iman, ihlaslı ibadet, güzel bir ahlakla Allah’ın vahyine muhatap kıldığı kalbimizi günahlardan, kötülüklerden korumalıyız. Kalbin günahla, inkârla, şirkle kirlenmesine asla müsaade etmemeliyiz. Kalbin bir mücadele ve mücahede alanı olduğunu unutmadan her daim kalbimizin herhangi bir işgale uğramasına engel olup onu beden ülkesinin sultanı hâline getirmeliyiz. Onu her daim temiz tutup asıl sahibi olan Allah’a (c.c.) kalb-i selim temiz kalple çıkmalıyız.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

 


* BENZER KONULAR

Allah’ı Ne Kadar Seviyoruz Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:40:07 ÖS]


Böyle Sevdik Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:35:30 ÖS]


Dostluk Üzerine Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:27:16 ÖS]


Sevmek-Sevilmek Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:21:12 ÖS]


Sermayemiz takvamız olsun Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:14:00 ÖS]


Bize De Dua Yâ Rasulallah (S.A.V) Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:09:36 ÖS]


Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:25:53 ÖS]


Gönül Allah (CC) 'ta Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:22:44 ÖS]


İmani olgunluğun sırrı - Teslimiyet Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:15:04 ÖS]


İnsanın Manevi Yapısı (Ruh, Kalb, Akıl ve Nefs) İle İlgili Meseleler Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:06:24 ÖS]


Esat Kabaklı - Sürgün - 320 KBPS Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 04:50:26 ÖS]