* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: KALPLERİN TEMİZLİĞİ  (Okunma sayısı 486 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
KALPLERİN TEMİZLİĞİ
« : Ocak 30, 2018, 07:41:31 ÖÖ »
KALPLERİN TEMİZLİĞİ

Bugün İslâm fıkhı’nın uygulanmadığı coğrafyalarda; can, mal, akıl ve  nesil emniyeti olmadığı gibi, din emniyeti de yoktur. Din adına her türlü sapık fikirleri ortaya atan bir insan, arkasına binlerce insanı toplayabilmekte ve ateş çukuruna doğru götürmektedir.  Gerekli ilmi donanıma sahip olmayan Müslümanlar ise, bu kargaşada söz ve fiillerinde tereddüde  düşmektedirler. Maalesef herkes  kendi hocasının, üstadının, şeyhinin doğru olduğunu, hatta kalb gözünün açık olduğunu ileri sürmektedir. Birilerinin kalb gözünün açık olduğunu görmek için, önce mükellefin kendi  kalb gözünün açık olması gerekir. Hz. Ali ‘nin (r.a) “Hak adamla bilinmez, önce hakkı tanı dolayısıyla ehlini tanırsın” diyerek önemli bir ölçüyü hatırlatmıştır. Dolayısıyla yoğun bir şekilde devam eden sapık fikir trafiğinin kurbanı olmak istemiyorsak, şer’i delilleri  dikkate alalım ve temiz biz kalb ile yolumuza devam edelim.

İNSANI yaratan Allah (c.c.) onu hem beden olarak, hem de ruh olarak yaratmıştır. Bedenimizi, fiziğimizi farklı farklı özelliklerde yaratan rabbimiz, ruhlarımızı da aynı şekilde farklı yaratmıştır. İnsanların görünüş itibarı ile şişmanı zayıfı, uzunu kısası, güçlüsü ve cılızı, hızlı koşanı, daha çok zıplayanı olduğu gibi, ruhlarımızda da aynı farklılıkları görebiliriz. Öfkeli, sabırlı, kibirli, merhametli, tez canlı, ağırkanlı, kıskanç, kendini beğenmiş, bencil olma gibi hasletler ruha ait özelliklerdir. İnsan hem ruhundan, hem de bedeninden sorumludur. Allah(c.c.) ruhumuzu da, bedenimizi de terbiye etmemizi ister. Fakat insanda asıl olan, önemli olan cismani yönü değil ruhani yönüdür. Bu yüzden Peygamber Efendimiz  (sav) şöyle buyurmuştur.  “Allah sizin suretlerinize, değil kalblerinize bakar” İmanın mekanı, barınağı kalbtir. Allah (c.c.) Kur’an’ı Kerim’de imanın dâhil olacağı yerin kalb olduğunu beyan etmiştir: “ Araplar(bedeviler) iman ettik dediler. De ki  siz iman etmediniz, fakat islâm olduk deyin. Fakat henüz iman kalblerinize girmedi”(Hucurat,14) Burada kastedilen İslâm devletine tâbii olmak ile tahkiki imana sahip olmak arasındaki farktır. İnsan için hayati öneme haiz olan unsur, imanın mekanı olan kalbin sağlıklı ve temiz  olmasıdır. Âhiret’e tertemiz bir kalple intikal etmek, imtihanı kazanmanın  formülüdür. Ahiretle ilgili olan muhkem bir nassda şöyle buyurulmuştur. ” O gün, ne mal fayda verir; ne de oğullar! Meğer ki insan, Allah’a tertemiz bir kalble gelmiş olsun”(Şuara,88-89) Bu âyetin tefsirinde İmam Kurtubi temiz kalbi açıklarken şöyle der ;”Temiz kalb, yerilmesi gereken kötü vasıflardan arınmış, buna karşılık güzel vasıflar ile  bezenmiş kalp demektir.” Said b. Müseyyeb’den gelen rivâyet şöyledir: “Selim kalb, sağlam, sağlıklı kalp demektir ki, o da mü’minin kalbidir. Çünkü kâfir ile münafıkın kalbi hastadır. Nitekim yüce Allah: “Onların kalplerinde hastalık vardır” (el-Bakara. 2/10) diye buyurmaktadır.

KALBLER NASIL KİRLENİR?

Bu hususta Peygamber efendimiz bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurur; “ Fitneler kalblere hasır çubukları gibi tekrar tekrar arz olunur. Kalb bunları kabul ederse o kalbde siyah bir nokta hasıl olur. Kötülükler arttıkça siyah noktalarda artar ve kalb sonunda simsiyah olur. İyilik oraya girmeye bir yol bulamaz.  İnsan bir iyilik yapınca da kalbinde beyaz bir nokta hasıl olur, iyilikler arttıkça beyaz noktalar artar ve sonunda kalb bembeyaz olur. Cilalanır ve artık hiçbir kötülük ona zarar veremez.”(1)

Hadiste belirtildiği üzere insanın kalbini kirleten şey günâhlarıdır. Allah’a itaat edilerek üzeri temizlenen ve parlatılan kalb ise üzerinde kötülüğün barınmasına müsaade etmez. Günahlar için kaygan bir zemin oluşturur ve zulüm orada kendisi için uygun bir ortam bulamaz. Tam tersi günahlarla meşgul olan bir kalb ise kötülüğün tesiri ile paslanır, kilitlenir ve hatta belki de mühürlenir. Bunun sonucunda da akıl edebilmesi için gerekli olan Allah’tan gelen âyetler, iyi nasihatler, güzel sözler kalbinin derinliklerindeki akıla ulaşamaz. Ulaşamayınca da İman ve salih amel olarak ortaya hiçbir şey çıkmaz. Nasıl ki kendisi için gerekli gıdayı, proteinleri, vitaminleri almayan vücut hasta oluyor ve işlevini tam olarak yerine getiremiyorsa, Ruh’ta aynı şekilde aç kaldığı, eksik gıdalandığı zaman yeteneklerini kaybeder. Hasta olur ve hatta ölür. Allah (c.c.) Kur’an’ı Kerim’de kâfirleri ruhsuz kerestelere benzeterek şöyle der;” Bu, onların iman edip, sonra da inkâr etmiş olmalarındandır. Onların kalpleri paslanmıştır. Onun için anlamazlar; Onları gördüğünde dıştan hoşuna gider. Konuşurlarsa sözlerini dinlersin. Onlar elbise giydirilmiş keresteler gibidir” (Munafikun, 63/3-4) Bu âyetin tefsirinde İmam Kurtubi, Müslim’in Sahihinden naklen; Yüce Allah onları işitmeyen, akletmeyen, ruhsuz bedenler, akılsız cisimler gibi duvara dayandırılmış kerestelere benzetmektedir. İçi boş oduna elbise de giydirsen, kıravat da taksan odun odunluktan çıkmaz. Ruhsuzdur ve ateş için bir kütük olmaktan öteye gidemez. Böyle insanlar diri değildir. Onlar yürüyen ölülerdir. İslâm’ın hâkim olmadığı topluluklarda caddelerde, mağazalarda, her yerde “ölülerin yürüyüşü” filmini devamlı olarak seyredebilirsiniz. Aynı zamanda böyle toplumlarda ruh hastalığı alabildiğine yaygındır. Çünkü, İnsanların ruhları tatminsizlik içindedir. Allah’ın zikrinden uzak bir yaşantı hayatlara hâkim olmuş ve kanıksanmıştır. Kalbimizin özelliklerini en iyi bilen yüce yaratıcı kalb hakkında şöyle buyurmuştur; “Kalbler yalnızca Allah’ın zikriyle mutmain olur.(Rad 28) Ruhları değil, bedenleri doyurmaya öncelik veren bir toplum felâh bulamaz. Psikolojik sorunlar, ruhsal çöküntüler, kargaşa ve kaos asla bitmez. İnsanlar madde plânında zirveye de ulaşsa mutluluğu yakalamaktan çok uzaktırlar. Onlar ancak hayvan gibi yaşarlar. Allah(c.c.)’a itaatten uzak, inkârcı, nankör insanlar için Kur’an’ı Kerim’de Bakara suresi 171. âyette şöyle buyurmaktadır. “İnkar edenlerin örneği bağırıp çağırmadan başka bir şey işitmeyip haykıran (bir hayvan)ın örneği gibidir. Onlar, sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler; bundan dolayı akıl erdiremezler.” Gerçek körlük göz körlüğü değil, kalb körlüğüdür. Kalbleri kör olanlar, kendilerine ve idare ettikleri insanlara baş gözleri kör olanlarla kıyaslanamayacak derecede zarar verirler. Bu hususta İmam Gazali, Akıl, ruh ve beden arasındaki münasebeti açıklarken bir ata onu yöneten ruhu bir süvariye benzeterek süvarinin körlüğünün, atın körlüğünden daha çok süvariye zarar verdiğini belirtir.(2)

İslâm topraklarındaki zalim, fasık ve kâfir idareciler hastalıklı ruhları ile insanları bölük bölük cehenneme doğru sürüklemekte, günâhları yüzünden kör olan halk ise yürümekte oldukları uçurumu göremeyerek toplu bir intiharın içindedirler. Öylesine bir intihar ki bedenleri değil, ruhları öldüren, ebedi bir azâbı beraberinde getiren korkunç bir aldanma.

Günâhlarla kirlenmiş olan kalb doğruyu yanlıştan ayıramaz. “Ancak temiz akıl sahipleri öğüt alıp düşünebilirler.” Rad (19) Nasıl ki bir şoför sürmüş olduğu aracın camlarını temiz tutup görüş alanını açık tutuyorsa, aklın da görebilmesi için temiz bir kalbe ihtiyaç vardır ki, yoğun trafikte arabayı, yani bedeni bir çukura yuvarlamasın. Hele bu çukur cehennem çukuru olursa. Bugün islâm topraklarında her türlü sapık fikirler son sürat ve alabildiğine yoğundur. Böylesi tehlikeli bir trafikte çok iyi görüş alanına ve iyi şoförlüğe ihtiyaç vardır. Yoldaki çukurları görmek ve sahte tabelâları gerçeğinden ayırmak ancak özel bir kabiliyet gerektirir. Bu hususta rabbimiz şöyle buyurur” Ey îman edenler! Eğer Allah’tan İttika ederseniz (haramlardan kaçarsanız). O, size (hak ile bâtılı) ayırt edici

bir anlayış (Furkan) verir.” (Enfal,8/29) Sapıklığı, doğrudan seçebilmek ancak Allah’tan korkmak, yani haramlardan kaçmak ile olur. Haramlardan kaçanın da kalbi temiz, cilâlı ve görüş açısı geniştir...

Devamlı olarak Allah’a âsi gelen, farzları yapmayan insanın kalbi ise nasıl temiz kalsın? En azından günde beş kere namaz kılmayarak Allah’a isyân eden kalb nasıl temiz olabilir? Kalbi temizleyen en büyük unsur Farzların yapılması ve haramlardan kaçmaktır. Bir de “Tevbe” vardır ki, günâhlar ancak onunla yıkanır, temizlenir. İmam Gazali “Tevbe” konusunu açıklarken şu ifâdeleri kullanır “ Nasıl ki pislikte kullanmak elbiseyi kirletiyor, sabun ve sıcak su ile yıkaması elbiseyi temizliyorsa onun gibi kalbi şehvetlerde kullanmakta kalbi kirletiyor. O kiri, gözyaşlarının suyu, pişmanlığın yakıcılığı ile yıkamak tertemiz yapar. Her temiz elbise makbul olduğu gibi, her temiz ve tahir kalb de makbuldur. Senin vazifen sadece tezkiye ve temizlemedir.”(3)

Kalb kirli olunca, bütün vücudun bozulmasına sebep olur. Vücut bozulunca da Allah’a kulluk hasıl olmaz. Fısk ve küfür gündeme girer ki bu da ebedi hüsran demektir. Yemiş olduğumuz yiyeceklerden, yapmış olduğumuz hareketlere, konuşmalarımız ve gözlerimizin gördüğü haramlara, kulaklarımızın duyduğu gayri İslâmi nağmelere kadar her şey kalbi fesada uğratan unsurlardandır. Hattâ ve hatta şüpheli olan şeylerden bile kaçarak Allah’ın yasak sınırlarına yaklaşmaktan imtina etmeliyiz. Bir Hadisi şerifte peygamberimiz (s.a.v.); ”Helal olan açıkça beyan edilmiştir, haram olanda açıkça beyan edilmiştir. İkisi arasında ise helâle de, harama da benzer durumu olan ve insanların çoğunun hükmünü bilmediği işler vardır. Kim bu şüpheli olanlardan sakınırsa dinini ve namusunu muhafaza etmiş olur. Kim de şüpheli olanlara dalarsa neticede harama dalar. Sürüsünü koruluğun etrafında otlatan çoban gibi ki, (koyunların) koruluğa dalması pek uzak değildir. Dikkat edin her sultanın bir koruluğu vardır. Allah’ın koruluğu ise haram kıldıklarıdır. Dikkat edin vücutta bir et parçası vardır. O iyi olduğu zaman bütün vücut iyi olur. O bozulduğu zaman bütün vücut bozulur. Dikkat edin o kalb’dir.”(4)

Burada bozulması ile bütün vücudumuzun bozulacağı kast edilen kalb, maddi kalbimizin içinde yer tutmuş olan manevi kalb’dir. Bizim maddi kalb ile işimiz yoktur, O doktorların işidir. Aynı zamanda o kalb hayvanlarda da vardır. Biz şer’i kalb ile ve onun sağlığı ile ilgileniyoruz.

AKIL NEREDEDİR?

İslâm âlimlerinin ittifakı ile akıl kalb’de bir “nûr”dur. Aynı zamanda akıl doğruyu, yanlıştan ayıran en büyük unsurdur. İnsan onunla iyiyi ve kötüyü birbirinden ayırır. Akıl olmazsa insan Allah indinde sorumlu olmaz. Rasulullah(s.a.v.)” Allah akıldan daha üstün bir mahluk yaratmamıştır”(5)

Buyurarak yaratılmışların içinde en üstün varlık olarak aklın kıymetine işaret etmiştir. Akıl melekemiz bizi “Eşref-i mahlûkât” derecesine çıkaran en büyük sermayemizdir.  Kendilerine akıl verilen insan meleklerden farklı olarak, Nefis ve şeytanın aldatmalarına ve bütün olumsuz hasletlerine rağmen aklına tâbi olarak aydınlığı ve şerefi yakalar. Şeytan’ın askerî olmaktansa, Allah’a asker olur. Akıl ise ancak ilim vasıtası ile gerçek doğruyu bulur. Allah (c.c.)’ın Kur’an ve peygamber göndermesindeki hikmet de budur. İmam Gazali “ Akıl göz ise, ilim ışıktır” sözü ile nasıl ki ışık olmadan gözlerimiz göremez ise, akılda Vahiy olmadan, âyet ve hadislere tâbi olmadan doğruyu bulamaz, diyerek aklın tek başına doğruyu bulamayacağını, ancak ilim ile beraber hareket ederse işe yarayacağını ifade eder.

Bir de insan kafatasının içinde bulunan beyin (Dimağ) vardır. Günümüzde insanlar aklı hep kafataslarının içinde, beyinlerinde telaffuz ederler. Akıl ile beyin birbirine karıştırılmamalıdır. İkisi farklı şey olmakla birlikte beraber çalışırlar. Hz.Ali’nin dediği üzere “Akıl kalbde bir nurdur, ziyâsı dimağdadır.” Beyin verileri, bilgileri toplar kalbe sunar. Kalb onları akıl süzgecinden geçirir. Akıl ise sevgi, merhamet, nefret, öfke, beğenilme arzusu gibi duyguların tesiri altında olduğu halde bir hükme varır veya varamaz. Kalbin üzeri ne kadar kötü haslet ile donanmışsa akıl o kadar olumsuz etkilenir. Gelen bilgiler kirlenmiş olarak kendisine ulaşır. Verilen karar da o kadar kirli olur ve insanı o derece bozuk amellere sevk eder.

Beyin kiler gibidir. Yemek yapmak için her türlü malzeme oradan gelir. Ancak doğru malzemeyi, doğru şekilde kullanmak ortaya mükemmel ve lezzetli bir yemek ortaya çıkarır. Doğru malzemeler uygun sıcaklıklarda ve usule uygun yapılmadığı taktirde ortaya lezzetli bir yemek çıkmadığı gibi, protein ve vitamin bakımından da eksik olur ve hatta o yemek  zehir olur. İslâm kültüründen uzak olan, dünya sevgisi kendilerine baskın gelen insanlar, âhiret ile ilgili ilimleri öğrenmemişler, öğrenememişlerdir. Beyin faktörü gerçekten dikkate alınması gereken çok önemli bir etkendir. O tek başına bir güç değildir. Bugünkü bilim zekâyı, beyni putlaştırmış, kalbin üzerine çıkarmıştır. Duygularımızın merkezi kalb’dir.

İnsan duyguları ile insandır ve değer bulur. Yaratılış olarak çok güzel, ya da yakışıklı olan, bunun yanında bir takım özel marifetleri olarak iyi şarkı söyleyen bir şarkıcı, iyi rol yapan bir artist, bir müzik aletini çok iyi çalabilen bir müzisyen, bulunduğu dalda dünya şampiyonu olmuş bir sporcu ya da bulunduğu alanda uzman olmuş çok zeki bir profesör vs. bütün bunlar eğer karakter olarak kibirli, ahlâksız ve bencil olma gibi çirkin hasletlerden birini veya birkaçını taşıyorlarsa toplum nazarında sevilmezler, en azından insan olarak takdir görmezler. Kötü ahlâkları kabiliyetlerini bastırır. Tam tersi çok zeki olmasa da, hatta fizik olarak çirkin bile gözükse iyi niyetli, güler yüzlü, insanlara değer veren, yardım eden, temiz ahlak sahibi insanlar ise el üstünde tutulur ve değer verilirler. Toplum nazarında sevilir ve saygı gösterilirler. Allah(c.c.) “ Biz insanların sûretlerine değil, kalblerine bakarız” buyurarak ruh ve akıl güzelliğinin diğer güzelliklerden önce geldiğine işaret etmiştir.

“Biz Kur’an’ı bir dağa indirseydik onun Allah korkusundan baş eğerek parça parça olduğunu görürdün”(Haşr,59/21) Kur’ân-ı Kerim heybet timsali bir dağı bile parça parça olacak derecede etkiliyor ise biz insanlarda acaba neden böyle bir etki uyandırmıyor? Bizleri titretmiyor? korkutmuyor? Çünkü, insanoğlunun kalblerinin üzerinde onun idrakını yok eden, ya da azaltan öyle duygular vardır ki aklın hassasiyetini zayıflatmış, görüşünü daraltmış, kirlenmiş. Gurur, kibir, ucub, riya, hased, öfke, kavmiyetçilik vs. gibi görünmeyen duvarlar kalbimizin önünü kapamış iken nasıl akledelim? Doğru bilgi nasıl bu kadar engel arasından geçerek aklımıza ulaşsın? Bir de bunun üzerine şeytanlar kalbizin üzerinde cirit atarken nasıl idrak edelim? Bir Hadisi şerifte peygamber efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur; ”- Eğer şeytanlar Ademoğullarının kalblerinin etrafında dolaşmasaydı, muhakkak ki, Ademoğulları göklerin melekûtuna bakacaklardı”(6)

Şeytanların kalbimize atmış olduğu vesvese tohumları ve diğer olumsuz duygular bizim melekler âlemini görmemize engeldir. İdrak olmayınca kalbe etki de olmaz. Etki olmayınca da o akıl hapis kalır, işe yaramaz. Dolayısıyla o kalbin desteklediği ruh ölür. Geriye kalan ise sadece ruhsuz bir odundur.

Bugün İslâm fıkhı’nın uygulanmadığı coğrafyalarda; can, mal, akıl ve  nesil emniyeti olmadığı gibi, din emniyeti de yoktur. Din adına her türlü sapık fikirleri ortaya atan bir insan, arkasına binlerce insanı toplayabilmekte ve ateş çukuruna doğru götürmektedir.  Gerekli ilmi donanıma sahip olmayan Müslümanlar ise, bu kargaşada söz ve fiillerinde tereddüde  düşmektedirler. Maalesef herkes  kendi hocasının, üstadının, şeyhinin doğru olduğunu, hatta kalb gözünün açık olduğunu ileri sürmektedir. Birilerinin kalb gözünün açık olduğunu görmek için, önce mükellefin kendi  kalb gözünün açık olması gerekir. Hz. Ali ‘nin (r.a), “Hak adamla bilinmez, önce hakkı tanı dolayısıyla ehlini tanırsın” diyerek önemli bir ölçüyü hatırlatmıştır. Kendi coğrafyamızda yoğun bir şekilde devam eden sapık fikir trafiğinin kurbanı olmak istemiyorsak, haramlardan kaçarak, farzlara azâmi riâyet ederek temiz biz kalb ile yolumuza devam edelim. Bu ise ilimle yani üzerimize farz olan ilmihal bilgisini öğrenmek ile mümkündür. Hakkı batıldan ayırma nimeti (furkan) sahih ilme göre amel eden ve muhlis  olan kullara verilen bir nimettir. Allah bize onu nasip etsin.

Âmin.

----------------------------------------------------------------------------------------------------

(1)   Müslim terc. K.iman1/191 sofuoğlu

(2)   İhyâu Ulûmi’d-din, İmam Gazali, Cilt.3, Sh.35

(3)   İhyaû Ulûmid’din Cilt.4. sh.24

(4)   Buhari, Kitabul iman,1/19; Müslim, Kitabul büyu, 3/1219; İbnu Mace, Kitabu’l fiten, 2/1318

(5)   Tirmizi, Nevadirde, İhyâu Ulûmi’d-din, İmam Gazali, Cilt.3, Sh.34

(6)   İhyaû Ulûmid’din Cilt.3; sh.19. (Ahmed)

 


* BENZER KONULAR

Gizli Halleri Açık Hallerinden Daha Hayırlı Adamlara İhtiyacımız Var Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:40:31 ÖÖ]


Mücahitler Kazandığınızı Kaybetmeyiniz Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:32:32 ÖÖ]


İnsanlardan Övgü Beklemek Ateşle Oynamak Gibidir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:24:29 ÖÖ]


Zamanın Kıymetini Bilmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:17:13 ÖÖ]


Allah’ı Ne Kadar Seviyoruz Gönderen: anadolu
[Dün, 08:40:07 ÖS]


Böyle Sevdik Gönderen: anadolu
[Dün, 08:35:30 ÖS]


Dostluk Üzerine Gönderen: anadolu
[Dün, 08:27:16 ÖS]


Sevmek-Sevilmek Gönderen: anadolu
[Dün, 08:21:12 ÖS]


Sermayemiz takvamız olsun Gönderen: anadolu
[Dün, 08:14:00 ÖS]


Bize De Dua Yâ Rasulallah (S.A.V) Gönderen: anadolu
[Dün, 08:09:36 ÖS]


Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Aralık 21, 2024, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Aralık 21, 2024, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Aralık 21, 2024, 05:25:53 ÖS]