Huzur İklimi
‘Kitaptan sana vahyolunanı oku, namazı da dosdoğru kıl. Çünkü namaz, insanı hayâsızlıktan ve kötülükten alıkor. Kuşkusuz Allah’ın zikri en büyüktür. Allah yaptıklarınızı biliyor.’ (Ankebut, 45)
Müminin hayatı ezanla başlayıp namazla biter. Doğunca kulaklara okunan ezanla başlayan ve ölünce üzerine kılınan namazla noktalanan bir hayattır bu.
Namazın dışındaki ibadetler ve ibadet anlamı taşıyan taatler genellikle müminlerin bir kısmını veya belli sınıflarını ilgilendirir. Yahut da bunlara karşı sorumlulukta istisnalar vardır:
Hac, gerek maddi imkânlar ve zenginlik açısından ve gerekse sağlık ve yol güvenliği bakımından hacca gitmeye yol bulabilen ve güç yetirebilenlere farzdır.
Zekât, mali imkânı zekât verecek derecede iyi olan zengin müminlerin yerine getireceği bir ibadettir.
Hastalar, yaşlılar, oruç tutamayacak durumda olanlar oruçtan istisna edilmiştir. Ancak namaz, hangi şartlarda bulunursa bulunsun aklı başında ve şuuru yerinde olduğu sürece istisnasız bütün müminlerin yerine getirmekle yükümlü olduğu bir ibadettir. Bu haliyle namaz müminin hayatını bütünüyle kuşatmış vaziyettedir. Ne iş, ne ticaret, ne de herhangi bir görev mümini namazdan alıkoyabilir. (Nur, 37) fiu kadar var ki mazereti olanlar için namazın eda edilmesi hususunda her türlü kolaylık sağlanmıştır.
Ayakta kılamayan, oturarak, oturarak da kılamayan yatarak namazını kılar. Su bulamayan teyemmüm alarak namazını eda eder. Savaş ve korku durumları için özel hükümler getirilmiştir. Yolculara ve zaruret sahiplerine kolaylıklar sağlanmıştır. Ancak hiçbir şekilde namaz müminin hayatından çıkarılmamıştır. Çünkü namaz, günün önemli değişim duraklarında kulun Rabbi ile ilişkisini sağlayan iletişim vasıtasıdır ve kulun bu iletişime daima ihtiyacı vardır.
Özlemle beklenen randevu
Allah’a iman edip onu seven ve mukabil olarak onun sevgisine nail olan, onun gücünü, kudretini, sanatını bilip buna hayran olan, onun nimetlerini anlayıp bu nimetlere karşı şükrünü eda etmek isteyen kul, Rabbine karşı sevgisini, şükrünü ve hayranlığını ifade etmek ihtiyacındadır. Bunun en güzel aracı namazdır. Bundan dolayı namaz mümin için özlemle beklenen bir randevudur. Burada Allah Rasulünün hadislerinde ifade buyurdukları, ‘Kalbi mescitlere bağlı adam’ tanımlamasını hatırlamalıyız. (Bkz: Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi ve fierhi, Diyanet İşleri Başkanlığı yayını, Ankara, 1988, II/618) Çünkü namazda olduğu vakitler, kulun Rabbi ile baş başa olduğu vakitlerdir. Rabbinin huzuruna kabul edilmenin zevkine varan, her daim onun huzurunda bulunmak ister. Mümin için namaz, yirmi dört saatlik zaman diliminde Yüce Allah’ın huzuruna onun daveti ile çıkmanın ve kabul edilmenin ifadesidir. Bundan dolayı namaz müminin miracıdır ve vuslat anı kabul edilir.
Hz. Peygamber (s.a.s.) namazda bulunduğu vakitlerin hayatının en huzurlu zaman dilimleri olduğunu anlatmak üzere namaz için ‘Gözümün aydınlığı’ buyurmuştur. (Nesai, Nisa, 1; Ahmed b. Hanbel, III/199) Bu manevi zevkten kopmak istemediği için, kendi başına namaz kıldığı durumlarda ayakları şişinceye kadar kıyamda durmakta (Buhârî, Teheccüd, 6) secdeye vardığı zaman âdeta kalkmayacak sanılacak kadar secdede kalmakta ve âdeta Allah’ın huzurundaki bu sınırsız zevk atmosferinden ayrılmak istememektedir.
Allah elçisinin namazla ilgili bu tür mübarek sözleri ve uygulamaları namazın onun hayatında özlemle beklenen bir randevu olduğunu göstermektedir. Efendimizin namaz karşısındaki bu durumu bir mümin için ulaşmayı hedefleyeceği bir ufuktur. Buna göre müminin hedefi namaza ayırdığı zaman dilimlerini böyle bir huzur iklimi haline getirebilmektir. Böylece namaz müminin hayatında özlemle beklenen bir randevu ve tutku haline gelecektir.
Teslimiyette huzur vardır
-Teslim olunan güvenilir ise-
Namaz kulluğun en güzel ifade şeklidir. Kulluğu ifade eden ubudiyet kelimesi kölelikle aynı köktendir. Allah’a teslimiyeti, itaati ve bağlılığı en ileri derecede anlatır. Ubudiyet her şeyi ile efendisine ait olmak anlamındadır ve kayıtsız şartsız bir teslimiyeti ifade eder.
Ruhi hayatı bakımından kişiyi Yüce Allah’a bağlayan namaz, şekli olarak da Allah’a teslimiyeti en ileri düzeyde temsil eder. Allah’ın huzurunda kıyam ile bir teslimiyet göstergesi olarak başlayan namaz fiilleri secde ile bu teslimiyeti zirveye taşır.
Namaz teslimiyettir. Bu teslimiyet, herhangi bir baskıya veya zorlamaya dayalı bir teslimiyet değildir. Sevgiye dayalı bir teslimiyettir. Sevenin her şeyiyle sevdiğine bağlanmasının ifadesidir.
Teslim olunan, her bakımdan güven verici ise teslimiyet insana huzur verir. Onun için çocuk annesinin kucağında kendisini güvende hisseder. Annesine teslim olmaktan dolayı hiçbir huzursuzluk taşımaz. Çünkü kendisini seven birinin ellerinde şefkatin kucağındadır. Allah ona o duyguyu lütfetmiştir. Allah’ın kuluna şefkat ve merhameti, -müttefekun aleyh- bir hadis-i şerifte ifade buyrulduğu üzere annenin çocuğuna şefkat ve merhametinden daha ileridir.
Güven verene kendini teslim eden, bütün korkulardan sıyrılır. Cenab-ı Hakk’ın en güzel isimlerinden el-Mü’min’in bir anlamı da ‘Güven veren ve güvende kılan’dır. Allah, emniyet ve güven verendir. Bu bakımdan her türlü korkudan emin olmak için Allah’a sığınılır. Demek ki Allah’a teslim olan, en güvenilir olana, tereddütsüz bir şekilde güven verene, insanı tereddütten kurtarana teslim olmuş bulunmaktadır. Bu yüzden Allah’a teslim olan, iç huzuruna sahiptir. İç huzuruna sahip olan insan ise mutludur.
Allah’a teslimiyetin fiili göstergelerinin en önemlisi namazdır. Onun için namaz huzur iklimidir bir mümin için. Günün belli değişim vakitlerinde mümin kendini bu iklime atmak ister. Çocuğun kendisini annesinin kucağına atması gibi... Bu aynı zamanda bir mümin için özgürleşmektir. Çünkü insan Allah’a kul olunca başkalarına kulluktan kurtulur ve özgürleşir. Allah’a kul olmayan ise bir şekilde başkalarına kul olur.
Namazın kötülüklerden koruyucu işlevi
Namaz daima samimiyete davet eder insanı. Günde beş defa bu samimiyet yenilenir. Böylece kişi samimiyet içerisinde yoğrulur ve samimiyet onun tabiatı haline gelir. Namaza devam etmesi, kişinin bu tabiatını korumasını sağlar. Bu nitelikteki bir insan artık kötülüklerden, münkerattan, hayâsızlıktan ve fuhşiyattan uzak kalır ve namazın kötülüklerden koruyucu işlevi kendini göstermiş olur. Konuya ilişkin ayet-i kerimenin meali şöyledir:
‘(Ey Muhammed!) Kitaptan sana vahyolunanı oku, namazı da dosdoğru kıl. Çünkü namaz, insanı hayâsızlıktan ve kötülükten alıkor. Allah’ı anmak elbette en büyüktür. Allah yaptıklarınızı biliyor.’ (Ankebut, 45)
İnsan doğası itibarıyla iyiliğe de kötülüğe de kayabilecek bir yapıya sahiptir. Bu durum insan hayatının her aşaması için geçerlidir. İyilik sınırları içerisinde seyrederken kötülüğe kayanlar olabildiği gibi kötülük alanlarında yürürken iyilik alanına geçmiş insanlar da vardır. İnsanın huzur ve mutluluğu iyilik alanı içerisinde kalmaktadır. Namazın vakitli olarak farz kılınmasındaki hikmetlerden biri de işte insanı daima iyilik alanı içerisinde tutarak kötülük alanına kaymasını önlemektir.
Namazını devamlı olarak huşu içinde kılan bir insan, kötülük alanına kayma risklerini büyük ölçüde ortadan kaldırmış olur. Sabahleyin ilk iş olarak hayatına namazla başlayan insan, iyilik alanında kalarak güne başlamış olmaktadır. Sonra meşguliyetinin zirvede olduğu bir zamanda tekrar namaza yönelerek bu alanda kalışını pekiştirir, gündüz meşguliyetinin bittiği sıralarda ikindi namazı ile gündüzünü hep iyilik alanında tamamlamış olur, gecenin başlangıcında akşam namazı ile gündüz hep içinde bulunduğu iyilik alanını terk etmeyeceğini teyit eder, nihayet yatmadan önce de gecesini iyilik alanında geçireceğini ortaya koymuş olur. Namazlarını kıldığı bu kilit noktalar arasında insan olarak bazı basit sapmalar olmuşsa bu sapmalar hemen bir sonraki kilit noktasında telafi edilir. Böylece namazın kötülükten koruyucu işlevi sayesinde kişi, kötülüklerden daha rahat bir şekilde uzak kalabilir.
İçkinin tedrici olarak haram kılınış aşamalarından birinde içkili olarak namaza yaklaşılmaması emredilmiştir. Bu sayede birçok kişi içkiyi bırakmıştır. Çünkü içmiş olsalar, vakitler birbirini izlediği için namaza içkili durmak zorunda kalacaklardı. Hâlbuki içkili olarak namaza yaklaşılması kesin bir şekilde yasaklanmıştı. Bu örnekte olduğu gibi insanın diğer kötülüklerden uzak kalabilmesi için de namazın vakitli olarak farz kılınmış olmasının büyük bir anlamı vardır.
Hadiste kalbi mescitlere bağlı kişilerin övülmesi çok anlamlıdır. Namazın bu periyodik işlevini fonksiyonel hale getirmenin anlamıdır bu. Namazı kılıp ayrıldıktan sonra tekrar namazı düşünme... İşte bu anlayış, kişiyi kötülüklerden koruyan bir işleve sahiptir. Bu anlayışa sahip olanlar -kişiliklerini kaybetmemişlerse- kolay kolay kötülüklere düşmez.
Ayet-i kerimelerde sabah akşam Allah’ı tesbih etmemiz/onu yüceltmemiz ve onun bütün eksikliklerden uzak olduğunu, her şeyin mutlak sahibi ve hâkimi olduğunu bilerek hareket etmemiz, bu bilinç ile yaşamamız emredilmektedir. Bunu sağlayacak olan namazdır. İnsan ancak düzenli olarak namaz kılarak bu bilinç ile yaşar.
‘Sabah akşam Rabbinin adını an.’ (İnsan, 25); ‘Gündüzün iki tarafında ve gecenin (gündüze) yakın saatlerinde namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri giderir. Bu, öğüt alanlar için bir öğüttür.’ (Hûd, 114) ‘Güneşin zevalinden (öğle vaktinde Batı’ya kaymasından) gecenin karanlığına kadar (belli vakitlerde) namazı kıl. Bir de sabah namazını kıl. Çünkü sabah namazı şahitlidir.’ (İsra, 78) mealindeki ayet-i kerimeler ve konuya ilişkin diğer bazı ayetler (Bakınız: Rum, 17-18, Kaf, 39-40) hep insana bu bilinci kazandırmaya yönelik mesajlar taşımaktadır.
Namazla ilgili ayet-i kerimelerde, hiçbir faydası ve yararı olmayan işlerden uzak durma, zekât verme, iffetin korunması, emanetlere ve verilen sözlere riayet etme, sabır, metanet, cimrilikten uzak kalma, mallarından harcama yapabilme, toplum hayatı için her bakımdan önemli olan şahitliğin dosdoğru yerine getirilmesi (Bakınız Mü’minun, 1-9; Mearic, 19-35) gibi namazın kişiye pek çok güzel vasıf kazandıran işlevine dikkat çekildiğini görmekteyiz.
Yine ayet-i kerimelerden anlıyoruz ki namaz mal ile ilişki açısından da kişiyi sağlıklı bir konuma yerleştiriyor. Onu bencillikten kurtarıyor ve ona paylaşma bilinci kazandırıyor. Böylece kişi paylaşmanın mutluluğunu yaşıyor. Bencilliğin ve cimriliğin insanın ruhunu daraltan atmosferinden kurtulmuş oluyor. Kişiye ahlaki bakımdan bir insan için en önemli vasıflar olan emanete riayet ve sözünde durma gibi vazgeçilmez vasıflar kazandırıyor.
Diğer taraftan bir insan için hayatının en önemli alanı olan cinsel yaşamını meşru dairede tutup sağlıklı bir aile hayatı kurmasını ve helalinden başkasında gözü olmamasını temin ediyor. Başta Müminun suresinin ilk ayetleri olmak üzere namaz kılanların vasıflarını anlatan ayetler bizlere bu mesajları vermektedir.
Ayetlerde namazın sık sık zekât ile birlikte söylenmesinin ayrı bir anlamı vardır. Biri, insanın mal ile ilişkilerini düzenleyerek kişiyi bencillik duygularından arındırmayı hedeflerken diğeri insanın Rabbi ile ilişkilerini düzenlemektedir. ‘Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin. Kendiniz için her ne iyilik işlemiş olursanız, Allah katında onu bulursunuz. fiüphesiz Allah bütün yaptıklarınızı görür.’ (Bakara, 110) ‘Onlar, Rablerinin rızasına ermek için sabreden, namazı dosdoğru kılan, kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli olarak ve açıktan Allah için harcayan ve kötülüğü iyilikle ortadan kaldıranlardır. İşte bunlar için dünya yurdunun iyi sonucu vardır.’ (Ra’d, 22) ‘fiüphesiz, Allah’ın kitabını okuyanlar, namazı kılanlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden, gizlice ve açıktan Allah yolunda harcayanlar, asla zarar etmeyecek bir ticaret umabilirler.’ (Fatır, 29)
Bu ayet-i kerimeler ve benzeri ayetler namaza devam eden insanların bunun ayrılmaz bir parçası olarak Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiklerini de paylaşma bilinci kazanacaklarını ortaya koyar.
Namaz bir taraftan insana sosyal hayatta başkalarını düşünme bilinci kazandırırken diğer taraftan toplumsal sorumluluk üstlenebilecek vasıflar elde etmesini de sağlamaktadır.
Bütün bu vasıflar, insan hayatının her alanını kuşatmaktadır. Toplumla ilişkiler, aile ile ilişkiler, kişinin kendi iç huzuru... insanı mutluluğa eriştiren nitelikler...
Namazın bir süre yerine getirilip biten bir ibadet olmayıp ömür boyu devam eden bir süreç olmasının hikmeti böylece daha iyi ortaya çıkmış oluyor. İnsan hayatı boyunca en fazla karşı karşıya kalma riski içinde bulunduğu, boş ve faydasız işlere dalma, cimriliğe kayma ve ahlâki açıdan birtakım güzel vasıflarda aşınma tehlikesine maruz kalma ve cinsel hayatı bakımından sapma eğilimi... İşte bütün bunlar namazda huşu sahibi olmakla bertaraf edilmiş olmaktadır. Böylece namazın niçin günde beş defa kılındığı ve niçin belli bir süre yapılıp biten bir ibadet olmadığı daha iyi anlaşılmış olmaktadır.
Yörüngeden çıkmama ayarı
Uzayda dünyanın yörüngesine yerleştirilen yapay uyduların yörüngeden çıkmasını önlemek için yeryüzündeki kumanda merkezinden zaman zaman belli aralıklarla yörüngede kalma ayarı yapılması gerekirmiş. Bunun gibi namaz, müminin manevi hayatında belli aralıklarla yörüngeden çıkmama, yörüngede kalma ayarı yapmaktadır âdeta. Namaz sayesinde mümin hayatın meşgalelerine bir süreliğine ara verip kalbini dinleme fırsatı bulur ve özlemle beklediği Rabbi ile baş başa kalma randevusunu gerçekleştirir.
Namazdan kopmak, yörüngeden çıkmak gibidir. Bu bir bakıma insanı kötülüklerden uzak tutan manevi kontrolün yitirilmesidir. Bundan dolayı namazı zayi edenlerle ilgili olarak Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: ‘Onlardan sonra, namazı zayi eden, şehvet ve dünyevi tutkularının peşine düşen bir nesil geldi. Onlar bu tutumlarından ötürü büyük bir azaba çarptırılacaklardır.’ (Meryem, 59) Bu ayet-i kerimeye göre Müslümanlar açısından namazın zayi edilmesi ile ahlaki çöküntü arasında sıkı bir ilişki bulunmaktadır. Nefsin gayrimeşru isteklerine, heva ve heveslerine tabi olma ve ahlak dışı tutum ve davranışlara sürüklenme gibi çok çirkin sonuçlara götürebilir namazın terki. Bu yüzden yörüngeden çıkan tekrar yörüngeye girinceye kadar boşluktadır. İstikameti tamamen yanlıştır ya da belirsizdir.
Müminin miracı
Namaz müminin miracıdır. Namaza durmak, Miraç değerlerini elde etmek üzere yola çıkmaktır. Miraç değerleri Allah Rasulünün Miraçtan getirdiği değerlerdir. Bunlar, hem bireyi hem de toplumu huzura kavuşturacak temel ölçülerdir.
Namaz kılmanın esas amaçlarından biri de müminin bu değerlere erişmesidir. Bu değerleri hayata geçiren mümin tam bir rahmet insanı haline gelir.
Namaz vaktini beklemek kabul saatini beklemek gibidir. Kabul saati yaklaştıkça önemli randevusu olan birisinin heyecanı gibi bir heyecan yaşayarak bekler mümin namaz vaktini. Onun için gerçek huşu sahiplerine namaz asla ağır gelmez.