* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Peygamberlerin Mirası Ahlak  (Okunma sayısı 361 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı gurbetciyim

  • Global Moderator
  • *****
  • İleti: 2330
Peygamberlerin Mirası Ahlak
« : Haziran 11, 2018, 08:04:30 ÖÖ »
Peygamberlerin Mirası Ahlak

Bu anlamdaki bir diğer hadiste de şöyle buyrulur: “Dört haslet peygamberlerin sünnetindendir: Hayâ, güzel koku sürünmek, misvak kullanmak ve evlenmek.” (Tirmizî, Ahmed b. Hanbel)

Şu halde hayâ, peygamberlerin insanlığa kadim bir mirasıdır. Ve ancak onlara inananların şahsiyetinin ayrılmaz bir parçası olarak tebarüz eder.

Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin, “Bütünüyle hayr” olarak nitelendirdiği hayâ duygusunun canlı bir timsali olarak, kendisinin de yüksek bir hayâ duygusuna sahip olduğunu (bkz. Buharî) ve evinde oturan bir genç bekâr kızdan daha hayâlı olduğunu görüyoruz (bkz. Buharî, Müslim).

Hayâ timsali olmakla diğer sahabîlerden ayrılan Hz. Osman radıyallahu anh, bu özelliği sebebiyle Rasul-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in özel itinasına mahzar olmuştur. Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer (radıyallahu anhuma) yanına girdiğinde normal oturuşunu değiştirmediği halde, Hz. Osman radıyallahu anh yanına girdiğinde toparlandığını görenler, bunun sebebini sorduğunda şöyle buyurmuştur: “Meleklerin bile hayâ ettiği bir kimseden benim hayâ etmemem doğru olmaz.” (Müslim, Ahmed b. Hanbel)

Mürüvvet

Yukarıdan beri yaptığımız açıklamalardan ortaya çıkan odur ki, hayâ, sadece utangaçlık olmadığı gibi, sadece başkalarına karşı izhar edilen bir duygu da değildir. Temeli iman olan hayâ, en başta Allah Tealâ’ya karşı gösterilir.

Bu noktada İslâm’a özgü bir diğer kavramla karşılaşıyoruz: “Mürüvvet…”

İslâm uleması mürüvveti, “Açıktan yapıldığında hayâ duyulan bir işi, gizli olarak da yapmamak” olarak tarif etmiştir. Şu halde İslâm’ın çizdiği çerçeve içinde ahlâkî ve ruhî olgunluk ancak kâmil anlamda hayâ duygusuna sahip olmakla elde edilebilir.

Hud Suresi’nin, “Bilin ki onlar Kur’an okunurken gizlenmek için iki büklüm olurlar. Bilin ki, elbiselerine büründükleri halde bile Allah onların gizlediklerini ve açığa vurduklarını bilir. Çünkü O, kalplerde olanı bilendir.” mealindeki beşinci ayetinde kimlerin kastedildiği İbn Abbâs radıyallahu anh’a sorulduğunda şöyle demiştir: “Burada anlatılan kimseler, helada avret yerlerini açtıklarında o durumlarının semaya ulaşmasından, hanımlarıyla birlikte olma esnasında soyununca çıplak hallerinin semaya ulaşmasından korkup hayâ eden (ve hicap duyan) kişilerdir.” (Buharî)

Buradaki, “Semaya ulaşmak” tabirinden maksat, meleklerin o duruma muttali olmasıdır. Rasul-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin şu beyanı bu noktayı açıklığa kavuşturmaktadır: “Çıplaklıktan sakının! Zira sizin yanınızda sadece helâya girdiğiniz zaman ve erkek hanımına sokulunca ayrılan melekler vardır. Onlardan hayâ edin, onlara karşı saygılı olun.” (Tirmizî)

Utangaçlık hayâ mı?

Din-hayâ ilişkisi konusunda akla şöyle bir soru gelebilir: “Acaba hayâ duygusu insanın bir kişilik özelliği olarak yaradılışında mı mevcuttur, yoksa ona dinin kazandırdığı bir haslet midir?

Bu soruya cevap olarak şunları söyleyebiliriz: Her ne kadar bazı insanlar, yaratılış olarak utangaç iseler de onlardaki bu duygu, dinin arzu ve itibar ettiği sınırlar çerçevesinde şekillenmedikçe makbul değildir. Din’in makbul saydığı hayâ, sadece insanlar karşısında değil; Allah Tealâ’ya, meleklere ve diğer mahlukata karşı da yaşatılması gereken bir duygudur.

Şu halde dinimizin itibar ettiği hayânın, imana, niyete ve bilgiye dayalı olması gerektiğini söylemeliyiz. Aksi halde hayânın imandan olduğunu ifade eden nebevî haberi, doğru anlamamız mümkün olmaz. Nefsiyle baş başa kaldığında hayâ duygusuyla bağdaşmayan işler yapabilen ya da böyle yapmasa bile niyetini halis kılmayan bir kimsenin utangaçlığının, İslâm’ın aradığı hayâ olmadığı açıktır.

Hayâ duygusunun kalbî ve ruhî bir haslet olduğunu, kalp ve ruhun da ancak iman ile hayat bulabileceğini düşünürsek ortaya şu çarpıcı gerçeğin çıktığını görürüz: “Hayâ” kelimesi, “hayat” kelimesiyle aynı kökten gelmektedir. Bu da, hayânın ancak hayat ile mümkün olduğunu gösterir. Şu halde hayâ, ancak iman ile hayat bulan bir kalp ve ruhta vücut bulabilir.

Muvatta şarihi Zürkânî rahmetullahi aleyhe bu konuda Hakîm Tirmizî’den naklen şöyle der: “Kalp Allah’a imanla hayat bulduğu zaman onda hayâ da artar. Görmez misin ki, hayâ duygusuna sahip bir kimse bir şeyden hayâ ettiği zaman terler. Bu ter, ruhta coşan hayânın hararetinden ileri gelir. Hayânın coşmasından ruh da coşkuya kapılır ve kişinin bedeni ve alnı terler. Çünkü hayânın hakimiyeti, yüzde ve göğüste tezahür eder. Bu, kişideki İslâm’ın kuvvetinden kaynaklanan bir durumdur. Zira İslâm, nefsin teslimiyetidir; din de nefsin boyun eğmesi ve inkıyad etmesidir. Bu sebeple hayâ İslâm’ın ahlâkı olmuştur. Müslümanın hayâ ve tevazu sahibi olması da bundandır.” (Şerhu’z-Zürkânî ale’l-Muvatta, 4/323)

 Ahlakın  mertebeleri

Yukarıda hayânın birçok mertebesi olduğunu ve bunların en üstününün, kişinin, zahirde ve batında Allah Tealâ’dan hayâ etmesi olduğunu belirtmiştik. Ebu Süleyman ed-Dârânî rahmetullahi aleyh şöyle der: “İnsanlar şu dört derece üzere amel eder: Korku, ümit, ta’zim ve hayâ. Bunlar içinde en şerefli mevki, hayâ üzere amel eden kimsenin mevkiidir. Zira bu kimse, kendisini Allah Tealâ’nın her halükârda gördüğünü yakinen bildiği için, hasenatından, günahkârların günahlarından hayâ ettiğinden daha fazla hayâ eder.” (Sühreverdî, Avârifu’l-Meârif, 516)

Rasul-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin hayâyı; “Kavminden (iyi tanıdığın ve seni iyi tanıyan) salih bir kimseden hayâ ettiğin gibi Allah Tealâ’dan hayâ etmendir.” (Irakî: el-Muğnî -Tahrîcu Ahâdîsi’l-İhyâ- 1/172) şeklinde tarif etmesi, şüphesiz ki hayânın en yüksek mertebesini ifade etmekten çok, başlangıcını anlatmaktadır. Zira daha önce zikrettiğimiz bir hadiste, Allah Tealâ’dan hakkıyla hayâ etmenin nasıl olması gerektiği izah edilmişti.

Kullar karşısında hissedilmesi gereken Ahlak  duygusu, amelî ve kalbî hayatta kemalâta doğru yükselişte yakîn arttıkça gerçek anlamını bulur ve sahibini, az yukarıda Ebû Süleyman ed-Dârânî rahmetullahi aleyhden naklettiğimiz mertebeye taşır.

Yine Ebû Süleyman ed-Dârânî’nin şu sözü, bu noktayı işaret etmektedir: “Kul Rabbinden hayâ ettiği zaman hayrı tamamlamış olur.” (Ebû Nu’aym: Hilyetu’l-Evliya, 9/270)

Modern zehirlerin panzehiri Ahlak

Ahlak  sahibi bireylerden oluşan toplumsal hayatta faziletin en geçer akçe olduğunu belirtmeye gerek duymuyoruz. İçinde bulunduğumuz zaman diliminde toplumları derinden etkileyen her türlü bunalımın ve küresel felaketin temelinde, çıkarcı, fırsat düşkünü, utanmaz ve uslanmaz bireyler bulunduğunu görmek zor değildir.

Hayatın Ahlak  ile ilişkisi koparıldığından beridir ki, aileden başlayıp bütün toplum kesimlerine yayılan çürüme kalpleri ve ruhları öldürüyor. Adına “modernlik” dediğimiz bu savrulma, insanı kendisinden, çevresinden ve hatta Yaratıcısı’ndan uzaklaştırıyor.

Bilenler bildikleriyle, cahiller cehaletleriyle hayâyı hayattan kovuyor; zira onlara bu hayatta var olmanın, fırsatçılıkla, yırtıcılıkla ve “medeni cesaret”le mümkün olduğu söyleniyor. Böyle bir ortamda güzellikten, faziletten, esenlikten ve huzurdan söz etmek elbette mümkün değildir.

Kollarımızı makas gibi açarak haykırmanın vaktidir:

“Edepsizlik ve çirkin söz girdiği yeri çirkinleştirir. Hayâ ise girdiği yeri güzelleştirir.” (Tirmizî)

 


* BENZER KONULAR

Dualarımız Neden Kabul Olmuyor Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:10:43 ÖÖ]


Birlikte Hizmet Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:59:59 ÖÖ]


Gizli Halleri Açık Hallerinden Daha Hayırlı Adamlara İhtiyacımız Var Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:40:31 ÖÖ]


Mücahitler Kazandığınızı Kaybetmeyiniz Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:32:32 ÖÖ]


İnsanlardan Övgü Beklemek Ateşle Oynamak Gibidir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:24:29 ÖÖ]


Zamanın Kıymetini Bilmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:17:13 ÖÖ]


Allah’ı Ne Kadar Seviyoruz Gönderen: anadolu
[Dün, 08:40:07 ÖS]


Böyle Sevdik Gönderen: anadolu
[Dün, 08:35:30 ÖS]


Dostluk Üzerine Gönderen: anadolu
[Dün, 08:27:16 ÖS]


Sevmek-Sevilmek Gönderen: anadolu
[Dün, 08:21:12 ÖS]


Sermayemiz takvamız olsun Gönderen: anadolu
[Dün, 08:14:00 ÖS]


Bize De Dua Yâ Rasulallah (S.A.V) Gönderen: anadolu
[Dün, 08:09:36 ÖS]


Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Aralık 21, 2024, 06:02:09 ÖS]