Kibir, insanı şeytana yoldaş eder!
Hastalıklarının farkına vararak nefsi tanımak ve bunun tedavisi ile uğraşmak her Müslümana farzdır. İnsanla, yaratıcısı olan Allah-u Zülcelal arasındaki en büyük engel nefsidir. İnsan onun hastalıklarının farkına varır ve onu terbiye ederse ancak o zaman Allah’ın rızasını kazanacak ve kurtuluşa erecektir.
Eğer bu hastalıklarından kurtulmaz veya kurtulmak için çabalamazsa; bu hastalıkları artacak ve insan en sonunda Cehenneme girmesi, ilahi hükümle kesinleşmiş olan şeytanın gönüllü yoldaşı olarak onunla beraber cehenneme atılacaktır…
Bu sayımızda da şeytanın ahlaklarından ve en büyük aldatma araçlarından birisi olan kibri ve sebeplerini anlatmaya çalıştık. İstifadenize sunuyoruz.
Kalbi hasta eden ve cennet yolu üzerinde büyük bir engel olarak duran hastalıklardan birisi kibirdir. Kibir; insanın kendisini başkalarından daha büyük olduğunu zannetmesi, ‘tekebbür’ (büyüklenmek) ise bu düşünceyi hareketleri ile ortaya koymasıdır. Halbuki büyüklük, ancak Allah-u Zülcelal’e layıktır. Mahlukattan kim bunu iddia ederse, o yalancıdır.
Kibir; kendini beğenmekten kaynaklanır. Kendini beğenmek ise bütün güzelliklerin hakiki kaynağını, yaratıcısını ve ihsan edicisini bilmemektir. Güzel huylar, Cennet-i Âlânın kapılarıdır. İşte kibir, insan ile bu kapılar arasına çekilmiş bir perdedir.
Kibirlenmeyi Allah yasaklamıştır
Allah-u Zülcelal, Kur’an-ı Kerim’in pek çok yerinde, kibrin ne kadar çirkin ve sahibi için ne kadar zararlı bir ahlak olduğunu beyan etmiştir. Bir ayet-i kerimede: “Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları ayetleri (mi anlatmaktan) çevireceğim.” (Araf 146) Başka bir ayet-i kerimede: “Kibirlenen ve büyüklenenlerin, Allah kalplerini mühürlemiştir.” (Mümin, 35)
Başka bir ayet-i kerimede de: “Bana kulluk yapmayı büyüklüklerine yediremeyenler, aşağılanmış olarak cehenneme gireceklerdir.” (Mümin; 69) buyurmuştur.
Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Efendimizde bir hadis-i şeriflerinde: “Kalbinde hardal tanesi kadar kibir bulunan (insan)’ı Allah-u Zülcelal yüzüstü cehenneme atar.” (Beyhaki) buyurmuştur.
Başka bir hadis-i şeriflerinde: “Böbürlenen mütekebbirler, kıyamet gününde zerreler gibi ayak altında haşr olunurlar. Herkes onları çiğner. Her küçük, onların üstünde ve onlardan büyüktür. Sonra cehennemin ‘boles’ adındaki bir zindanına atılırlar. Cehennem ateşi onları kaplar. Onların içeceği, cehennem halkının eriyen cesetlerinin suyudur.” (Tirmizi) buyurmuştur.
Vehb (ra) şöyle demiştir: “Allah-u Zülcelal Adn Cennetini yarattığı zaman, ona baktı ve “Sen, mütebbirlere haramsın. Onlar sana giremezler.” buyurdu. O kul, ne kötü bir kuldur ki kibirlenerek, kibirlilerin gerçek sahibi Allah-u Zülcelal’i unutur.
Şunu hiç unutmamak gerekir ki, şeytan (aleyhillane)’yi, Adem (as)’e secde etmekten ve ebedi olarak Allah-u Zülcelal’in rahmetinden mahrum eden kibirdir.
Bütün bunlara bakarak; “Yeryüzünde kibir ve azametle yürüme. Çünkü asla yeri yaramazsın ve boyun da dağlara ulaşamaz.” (İsra; 37) “İnsan şimdi baksın, neden yaratıldı. O, atılan bir sudan yaratıldı.” (Tarık; 5-6)
“Kahrolası insan, ne nankör şey. (Bu kibir nedir? O hiç düşünmez mi) onu yaratan neden yarattı? Bir meni parçasından yarattı da insan biçimine koydu.” (Abese; 17-19)
Bu ayet-i kerimeler bizim için ne kadar güzel uyarılardır. İnsan, bu uyarılara bakarak, daha neyi ile kibirlenebilir ki? Yine başka bir ayet-i kerime’de: “İnsanları küçümseyip yüz çevirme, yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Şüphesiz Allah, kendini beğenip övünen hiç kimseyi sevmez.” (Lokman; 18) buyurulmaktadır.
Kibrin zararları
Kibirlenen ve böbürlenen insan, sanki kabri geride bırakmış ve amelinin mükâfatını almış gibi gençliği ile mağrur olur. Halbuki; önünde çok büyük tehlikeler vardır. Bu tehlikelerden kendisini koruyabilmek için kalbini ıslah etmeye yönelmesi lazımdır. Çünkü Allah-u Zülcelal, kullarından bedenlerini değil, kalplerini ıslah etmelerini istemektedir.
Kibrin insan için birçok afetleri vardır. Kibirli kimse, kendisi için sevdiği bir şeyi, başkası için sevmez. Yani kendisinde olmasını istediği bir şeyin başkasında olmasını istemez.
Kibirli kimsede, ancak muttakilerin ahlakı olan tevazu bulunmaz. Kibirli kimse kin, haset, çekememezlik gibi hastalıklardan kurtulamaz. Halbuki bu hastalıkların terk edilmesinde, Allah-u Zülcelal’in izzet ve şerefi vardır.
Kibirli kimse, nasihat kabul etmez. İnsanların gıybetini yapmaktan kendini alamaz. Kibirli kimse, bu kibrini muhafaza etmek için her kötülüğü yapabilir ve böylelikle iyi hasletleri kaybeder.
Kibir sahipleri, tefekkür etmekten ve ibret almaktan mahrumdurlar. Nasıl, bir ürün sulu ve yumuşak topraklarda yetişir, sert ve susuz topraklarda yetişmezse, hikmet de mütevazı kalplerde yetişir. Kibirli olan kalpte yetişmez. Başını tavana kadar kaldıran kimsenin başı tavana değer ve yaralanır. Başını eğen kimselere de, tavan gölge olur ve onları korur.
Kibir niçin yasaklanmıştır?
Kibir hastalığına duçar olmuş kimse; bu kibri ile Allah-u Zülcelal’e, O’nun Peygamberine veya diğer insanlara karşı büyüklenmiş olur.
Oysa, Allah-u Zülcelal bir hadis-i kudsi de buyuruyor ki: “Azamet benim izarım (gömlek), kibriyalıkta ridam (cübbe)’dır. Kim benimle bu hususta ortaklığa kalkışırsa belini kırarım” buyurmuştur. Kibir, ancak Allah-u Zülcelal’e layık olup, kullarından hiç birine layık olmadığına göre; O’nun kullarına karşı kibir yapmaya kalkışanlar, Allah-u Zülcelal’e karşı günah işlemiş olurlar.
Kibir öyle bir rezilliktir ki kibirli, içinde bulunduğu hali ile Allah-u Zülcelal’in bütün emir ve nehiylerine karşı muhalefet etmeye davet eder. Zira kibirli bir insan, başka birisinden hakikati duysa dahi kabul etmek istemez, hemen karşısına çıkar. Onun için dini konularda tartışanlar, hemen birbirlerini inkara kalkışırlar. Hatta doğruyu, hasmı olan kişinin ağzından duysa, hemen çeşitli yollardan, bile bile onu çürütmeye çalışır. Halbuki bu hal, kâfir ve münafıkların bir vasfıdır.
İbni Mesud radıyallahu anh: “Bir adama; ‘Allah’tan kork’ denildiği zaman; ‘Sen kendine bak, bana karışma’ dedi mi, bu günah olarak kendisine yeter” buyurmuştur. Çünkü kibir, ilk başta bir tek insana karşı büyüklenmekle başlarken, daha sonra insanı diğer insanlar da dahil olmak üzere Allah-u Zülcelal’e karşı kibretmeye kadar götürür. Demek ki kibir, insanlara karşı da yapılsa, çok yanlış bir yoldur.
İlk olarak şeytan, Adem aleyhisselama karşı kibirleniyordu. Allah-u Zülcelal: “Adem’e secde edin” diye emrettiği zaman dedi ki: “Ben ondan hayırlıyım. Beni ateşten yarattın. Onu da topraktan yarattın.” (Sad; 76) Ve bu hali sebebiylede en sonunda Allah-u Zülcelal’in düşmanı oldu ve O’nun rahmetinden ebedi olarak kovuldu.