KARDEŞLİĞİMİZİ BOZAN DAVRANIŞLAR
Kur’an ve hadislerde, insanları ırkına, soyuna, ailesine, sosyal konumuna, servetine, cinsiyetine, fiziksel özelliklerine bağlı bir değerlendirme anlayışı yoktur. Allah katında bütün insanlar doğuştan eşittir.
Üstünlük kavramı yalnızca insanın Allah’tan korkup sakınmasıyla (takvasıyla) doğru orantılıdır. Allah bunu Kur’an’da şöyle haber vermektedir:
“Ey insanlar, gerçekten, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, her şeyi hakkıyla bilendir, her şeyden haberdardır.” (Hucurât, 49/13). Hatta insanların dillerinin ve renklerinin ayrı olması bir nimet olarak da görülebilir.
“Göklerin ve yerin yaratılması ile dillerinizin ve renklerinizin ayrı olması, O’nun âyetlerindendir.
Şüphesiz bunlarda, bilenler için dersler vardır.” (Rum, 30/22).
Allah Teâlâ, Mü’minlerin, kafirlere ve birbirlerine karşı tutumunu şöyle belirtmektedir: “O, Al-lah’ın elçisi Muhammed’dir. Onunla beraber olanlar da kâfirlere karşı sert, kendi aralarında merhametlidirler.” (Fetih, 48/29). Rasûlüllah (s.a.v.) ise Mü’minlerin birbirlerine karşı tutumunu şöyle tarif etmektedir: “Birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamette, birbirlerine şefkatte Mü’minleri bir bedenin misâli gibi görürsün. Ondan bir uzuv rahatsız olsa, diğer uzuvlar uykusuzluk ve hararette ona iştirak ederler.” (Buhârî, Edeb, 27; Müslim, Birr, 66,67).
BOZGUNCULUK YAPMAYIN!
Allah Mü’minlerin birlik beraberlik içinde kardeşçe yaşamalarını ayrılığa düşmemelerini, bölünüp parçalanmamalarını istemektedir. “Hep birlikte Allah’ın ipine (İslam’a) sımsıkı yapışın; bölünüp parçalanmayın. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani siz birbirinize düşman idiniz de Allah gönüllerinizi birleştirdi ve O’nun nimeti sayesinde kardeş oldunuz. Siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da Allah sizi kurtarmıştı.” (Âli Imrân, 3/103).
Allah kendi mülkünde bozgunculuk yapılmasını istememektedir. Bu ilke genelde bütün ilâhi dinler özelde de İslam Dini için geçerlidir. “Allah bütün âlemlerin Rabbidir.” (Fâtiha, 1/1) ilâhi gerçeğinin bir gereği olarak İslam düşüncesi, sadece Müslümanlara değil; herkese karşı iyi davranmayı ve herkesin hakkını gözetmeyi temel ilke olarak kabul etmiştir. “Yeryüzünde fesat çıkarmayın” (Bakara, 2/60) diyen ve fesat çıkaranları lânetleyen (R’ad, 13/25) ve onları sevgisinden mahrum edeceğini (Kasas, 28/77) söyleyen bir dinin gayesi yeryüzünde huzuru sağlamaktır.
BİRLİĞİMİZİ BOZAN DAVRANIŞLAR
Birlik beraberlik ve kardeşliğimizi bozan davranışlardan bazısı şöyledir:
İnsanlar hakkında kötü zan besleyerek eksiklikleri araştırmaya çalışmak. “Zandan sakının! Çünkü zan, sözlerin en yalanıdır. Birbirinizin eksikliğini görmeye ve işitmeye çalışmayın. Özel hayatınızı da araştırmayın. Birbirinize haset etmeyin. Birbirinize nefret ve düşmanlık da beslemeyin. Ey Allah’ın kulları! Kardeş olun!” (Buhârî, Edeb, 57).
Başkasını hakir görmek, alay etmek ve hoşlanmayacağı lakaplar takmak. “Ey iman edenler! Bir topluluk diğer bir toplulukla alay etmesin. Belki de onlar, kendilerinden daha hayırlıdır. Kadınlar da kadınları alaya almasınlar. Belki onlar kendilerinden daha hayırlıdır. Kendi kendinizi ayıplamayın, birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın.” (Hucurât, 48/11).
Şımarıklıkta yarışmak. Hz. Peygamber (s.a.v.) “Ümmetime (daha önceki) ümmetlerin hastalığı bulaşacaktır” deyince Sahâbe: “Ümmetin hastalığı nedir?” diye sordular. O şöyle buyurdu: “Taşkınlık, şımarıklık, dünya hususunda birbirlerine karşı öğünmek ve yarışmak, birbirinden uzaklaşmak ve hasetleşmek. Öyle ki, böylece zulüm ortaya çıkar ve anarşi olur.” (Hâkim, el-Müstedrek, IV, 282, hadis no: 7390).
Gereksiz tartışmalara girmek. “Allah’a ve Rasûlüne itaat edin. Birbirinizle çekişmeyin, aksi takdirde zaafa düşer, kuvvet ve devletinizi elden kaçırırsınız” (Enfâl, 8/46). Rasûlüllah (s.a.v.) “Bir kavim, hidayetten sonra dalâlete düştü ise bu, mutlaka kin ve nefret doğuran gereksiz tartışmalar sebebiyle olmuştur.” buyurdu ve şu âyeti okudu:
“Bizim tanrılarımız mı iyi yoksa o mu? diyorlar. Bu karşılaştırmayı sırf sana karşı çıkmış olmak için yapıyorlar. Onlar gerçekten inatçı bir muhalefet!” (Zuhruf, 43/58; Tirmizî, Tefsir, 43; İbn Mâce, Mukaddime, 7). Efendimiz, Abdullah b. Abbâs’ın rivayet ettiği bir hadiste de şöyle buyurmuştur:
“Sana günah olarak tartışmaya devam etmen yeter.” (İbn Mâce, Bir ve Sıla, 58). Süleyman (a.s.) ise oğluna şöyle tavsiye etmektedir: “Çekişmeyi tartışmayı bırak. Çünkü onun faydası azdır. Üstelik o, kardeşler arasında düşmanlığı körükler.” (Dârimî, Mukaddime, 29, hadis no: 309).
Rahmet ve merhametten yoksun katı yürekli olmak. “Küçüklerine şefkat göstermeyen, büyüklerine değer vermeyen bizden değildir.”
(Tirmizî, Birr, 15; Ebû Dâvûd, Edep, 58 ). Allah Teâlâ, Firavun’a gönderdiği Musa’ya (a.s.) dahi yumuşak davranmasını (Tâhâ, 20/44) isterken Rasûlüllah’a (s.a.v.) da çevresindekileri yumuşak davrandığı için topladığını belirtmektedir.
“Eğer kaba, katı kalpli olsaydın, hiç şüphesiz etrafından dağılıp giderlerdi.” (Âl-i Imrân, 3/159).
Asabiyet yani kavmiyetçilik. Asabiyet, haksızlık karşısında bile kavmini savunması, ırkıyla övünmesi, ırkının üstünlüğünü iddia etmesi, kendisinden olmayanlara buğz etmesi ve küçük görmesidir. “Kavmiyet gayreti güdenler bizden değildir; kavmiyet sebebiyle vuruşan da bizden değildir; kavmiyet güderek ölenler de bizden değildir.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 111).
“Muhakkak ki Allah, kendi yolunda sağlam örülmüş bir duvar gibi saf bağlayıp omuz omuza savaşanları sever.” (Saff, 61/4). Bu anlamda birlik beraberliğin kıymeti bilinmelidir. Küçük çekişmelerle birbirimize düşüp birliğimiz, dirliğimiz ve kardeşliğimizi kaybedersek zarara uğrayanlardan, pişman olanlardan oluruz. O zaman pişmanlık da fayda etmez.