* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Müminlerin Ahlakı Kur’an’dır  (Okunma sayısı 126 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 7249
Müminlerin Ahlakı Kur’an’dır
« : Şubat 13, 2022, 11:11:19 ÖÖ »
Müminlerin Ahlakı Kur’an’dır

Sosyolojik bir olgu olarak Peygamberlerin getirdiği vahiylere inanmış olan toplumların üzerinden uzun zaman geçince, en başta cehalet olmak üzere türlü etkenlerle vahyin öğretilerinden uzaklaşmış ve yerine cahiliye hayatı egemen olmuştur. Zaten vahyin tekrarlanmasının yahut yeni vahiy gönderilmesinin sebebi de budur.

Sosyolojik bir olgu olarak Peygamberlerin getirdiği vahiylere inanmış olan toplumların üzerinden uzun zaman geçince, en başta cehalet olmak üzere türlü etkenlerle vahyin öğretilerinden uzaklaşmış ve yerine cahiliye hayatı egemen olmuştur. Zaten vahyin tekrarlanmasının yahut yeni vahiy gönderilmesinin sebebi de budur.

Allah, yeri ve gökleri boşuna yahut oyun ve eğlence olsun diye yaratmadığı gibi (Enbiya 21/16; Duhan 44/38) insanı da öylesine yahut boşuna yaratmadığını, (Müminun 23/115) insanları ve cinleri de ancak kendisine kulluk yapmaları için yarattığını belirtmiştir. (Zariyat 51/56)  Onun için insan başıboş ve sorumsuz bırakılmamıştır. (Kıyame, 75/36) Bunu kendi terminolojimizle ifade edecek olursak, yeryüzünü Yüce Allah’ın bir çiftliği, insanlar ve cinleri de bu çiftlikte çalışan görevliler olarak tasavvur edebiliriz. Bu görevlerini vahiyle bildirilen talimata uygun olarak yaptıkları takdirde mükafat, aksi halde ceza görecekleri Kur’an’da çok sayıda ayette belirtilmiştir. İnsanın yeryüzündeki hilafet görevi (Bakara 2/30; Enam 6/165; Fatır 35/39; Neml 27/62) de bu anlamda olup Allah’ın kendisine vekil yahut Kilise sisteminde olduğu gibi onun adına konuşan temsilcilik değil, muhataplık ve sorumluluktur.

İnsanı diğer varlıklardan ayıran özelliklerin başında aklın geldiği bilinmektedir. Ancak bu yeteneklerle insan aklının tanıyıp yönlendirebileceği, maddi hayatta ancak insan gibi yaşayabileceğini, ama bunun ötesinde olup yalnız Allah’ın bildiği/bilebileceği gayb alanı (Neml 27/65) ile ilgili iman, ahlak, ibadet, helal-haram, ahiret, mükafat ve ceza, gibi alanlarda bilgilendirmek ve rehberlik etmek için de insan cinsi arasından elçiler seçmiş ve vahiy göndererek bilgilendirmiştir. Zaman zaman evrensel insani değerler edebiyatı ile iyilik ve kötülük, adaletsizlik ve adalet, hak ve haksızlık gibi değerleri insan aklının bilmeye yeterli olduğu, dolayısıyla gaybdan bilginin verilmesine o kadar da ihtiyaç olmadığı söyleniyorsa da kazın ayağı hiç de öyle görünmüyor. Çünkü dünya tarihinde bunun yüzde yüz hem de objektif olarak tespit edilebildiği ve uygulandığı hiçbir dönem ve toplum yoktur. Zira “Doğan her çocuk fıtrat üzere/tertemiz olarak doğar, sonra anne babası onu Yahudi, Hıristiyan, Mecusi vd. yapar”(Buhari, tefsir, 2) hadisinde belirtildiği gibi aile, çevre, okul, toplum, hukuk ve yönetim sistemi tarafından mevcut anlayışa göre yönlendirilmeyen hiçbir akıl/insan yoktur. Kısaca dünyada nötr akıl yoktur. Bunu görmek için günümüzde sayılan bu değerlerin edebiyatını en çok yapan toplumların ve devletlerin toplumsal hayatına, iç ve dış ilişkilerine ve dünya genelinde yaptığı uygulamalara kısaca örnek olarak 70 senedir İsrail’in ve onu kurduran, destekleyen ve koruyan Batının Müslümanlara yaptıklarına bakmak yeterlidir.

Yüce Allah, bu gerçeği, yani insanın gücünün ve çapının sınırlarını bildiği için onu kendi haline bırakmayıp vahiyle bilgilendirmiş ve hayat tarzı diyebileceğimiz ahlak ilkelerini öğretmiş ve yolunu çizmiştir. “Benim gösterdiğim dosdoğru yol budur, ona uyunuz, sakın sizi ondan ayıracak başka yollara sapmayın, işte Allah size bunu emrediyor, böylece en temel sorumluluğunuz konusunda duyarlı olasınız”(Enam 6/153).

Bütün vahiylerin insanoğluna yaptığı bu olduğu gibi, Kur’an vahyi de bunu yapmış ve yapmaktadır. Onun için Hz. Aişe’den verilen rivayette “Nebi’nin ahlakı Kur’an’dı”(Müslim, Salâtu’l Müsafirîn, 139) denildiği gibi bütün müminlerin ahlakı da ilke olarak Kur’an’ın öğrettikleri ve gösterdikleridir. Çünkü Resulden ve müminlerden Allah’ın istediği budur. Resulullah’ın döneminden başlayarak yüzyıllar içerisinde Müslümanlar bu ahlaka bağlı olarak yaşadıkları ve davrandıkları sürece insanlığa çok güzel örnekler oluşturmuş ve İslam nurunun dünyaya yayılmasını sağlamışlardır. İyi ve kötü örnekleriyle tarih bunun şahididir. Bunun aksini düşünmek zaten çelişki olur. “Bir zamanlar biz de millet, hem nasıl milletmişiz-Gelmişiz, dünyaya millet nedir öğretmişiz” diyen merhum Mehmet Akif Ersoy bunu ne güzel ifade etmiştir.

Ama sosyolojik bir olgu olarak Peygamberlerin getirdiği vahiylere inanmış olan toplumların üzerinden uzun zaman geçince, en başta cehalet olmak üzere türlü etkenlerle vahyin öğretilerinden uzaklaşmış ve yerine cahiliye hayatı egemen olmuştur. Zaten vahyin tekrarlanmasının yahut yeni vahiy gönderilmesinin sebebi de budur. Ne yazık ki vahyin metni/Kur’an Müslümanların elinde mevcut olup korunduğu halde, onlar da en başta Kur’an’a karşı cehalet olmak üzere çeşitli etkenler altında onun ve onu uygulayan Resulullah’ın/sünnetin yolundan şu veya bu ölçüde uzaklaştılar ve bugün gördüğümüz duruma düştüler. Dünyayı kasıp kavuran Korona virüsü nedeniyle Müslümanların bu cezayı hak ettiğini ve onlara bunun bir ders olması gerektiğini söyleyen çok sayıda yazıda bu durum dile getirilmiştir. Mesela onlardan bazısı şöyle belirtiyor:

“Sahabe, vahyin kesilmesiyle içlerinde oluşan boşluğa üzülürken bizler Kuran’la aramıza mesafeler koyduk. Abdestsiz dokunmadığımız, öpüp başımızın üzerine koyduğumuz, en güzel harflerle yazdığımız, en güzel mahfazalarla sardığımız, evimizin en güzel köşelerine astığımız Kuran’ı terk ettik. Furkan Suresi 30. ayette Hz. Peygamber’in “Ey Rabbim! Kavmim bu Kuran’ı büsbütün terk ettiler” diye Allah’a şikâyet ettiği topluluk biz miyiz? Kuran’ı terk edenlerden olmaktan Allah’a sığınırız!”.

Bir başkası şöyle ifade eder: “Ey Allah’ım! Kitabında anlattığın bütün toplumsal sapmaları bugün yaşıyoruz. Mal ve mülk aşırılığı, kudret ve güç aşırılığı, cinsellik ve fuhuş aşırılığı, bütün yeryüzü toplumlarına yayılmış. Şuayb’in toplumu, Lut’un toplumu, Hud’un toplumu, Musa’nın toplumu hepsi bir araya gelmiş sanki. Bir küresel sapkınlık içindeyiz. Bütün teknolojiler, bu sapkınlıkların sihirbazlığını yapıyor. Firavun’un sihirbazlarının yaptığını şimdi sinemalar, filmler, televizyonlar, gazeteler, medyalar yapıyor. Sapkınlıkları, zulümleri ve bencillikleri hoş gösteriyorlar”.

“Muhterem dostlar! Hastaneye gidip, doktor beğenmiyorduk. Doktor da hasta beğenmiyordu. Okula gidip Öğretmen beğenmiyorduk. Öğretmen de öğrenci beğenmiyordu. Camiye gidip Hoca beğenmiyorduk. Hoca da cemaat beğenmiyordu. Çarşıya inip esnaf beğenmiyorduk. Esnaf da müşteri beğenmiyordu.

Velhasıl Baba evladından memnun değildi, evlât babasından. Hanım kocasından memnun değildi, koca hanımından. Komşularımızdan ve dahi komşularımızın çocuklarından memnun değildik. Akrabalarımızdan ve dahi akrabalarımızın çocuklarından memnun değildik. Kimse,  kimseyi beğenemiyordu. Ne oldu…?

Ne doktor kaldı ne hasta. Hastaneye bile gidemiyoruz. Ne öğretmen kaldı ne öğrenci. Okula bile gidemiyoruz. Ne hoca kaldı ne cemaat. Camiye bile gidemiyoruz. Ne Esnaf kaldı ne müşteri, Çarşıya bile inemiyoruz. Ne komşu kaldı ne akraba. Dışarı bile çıkamıyoruz.

Kıymet bilmedik. Şükretmedik. Şımardık. Zaman nankörlüğümüze af dileme zamanı, zaman değerini bilmediklerimize kıymet verme zamanı. Zaman şükretme zamanı. Zaman muhasebe zamanı… Ölümlere neden olan korona virüsten ders çıkaralım. “daha beterinden, Rabbimize sığınalım. Gelin tövbe edelim ve arınalım.

Tövbe etmeden, aklımızı ve kalbimizi temizlemeden sadece ellerimizi yıkayarak bu beladan kurtulamayız. Başkalarından önce değişmesi gereken biziz biz. Evde kalalım, dua edelim, af dileyelim, tevbe edelim, Rabbimizin gösterdiğini yola gelelim”.

Söylediğimiz gibi vahiy, toplumun/Müslümanların ahlakını oluşturmak üzere gelmişti ve zamanında oluşturdu. Başından sonuna kadar Kur’an bunu anlattı, öğretti ve müminlerin ahlakının bunlar olmasını istedi. Bunlara muhalefet etmenin dünya hayatında da, ahirette de çok pahalıya mâl olacağını söyledi. Bunları şu veya bu düzeyde göz ardı eden, unutan, yaşamayan, uygulamayan veya dışlayan İslam coğrafyasına dünya hayatında nasıl pahalıya mâl olduğunu hepimiz görüyoruz. Umuyor ve dua ediyoruz, ahirette felaketlerine sebep olmadan Müslümanlar vahyin aydınlık yoluna döner ve onun ahlakına sahip olarak yaşarlar. Kur’an’ın başından sonuna kadar öğrettiği ve benimsenip uygulanmasını istediğini ahlak ilkelerinden birkaç kesit vermek istiyoruz:

AHLAK İLKELERİNDEN BAZILARI:

“15. Kim doğru yolu bulmuşsa, ancak kendisi için bulmuştur,  kim de sapıtmışsa kendi aleyhine sapıtmıştır. Hiçbir günahkâr, başka bir günahkârın günah yükünü yüklenmez. Biz, bir peygamber göndermedikçe azap edecek değiliz. 3 16. Biz bir memleketi helâk etmek istediğimizde, onun refah içinde yaşayan şımarık elebaşlarına emrederiz de onlar orada kötülük işlerler/Allah’ın koyduğu ölçüleri gözetmeyip haksızlıklar yaparlar. Böylece o memleket hakkındaki hükmümüz gerçekleşir de oranın altını üstüne getiririz. 17. Nûh’tan sonra da nice nesilleri helâk ettik. Kullarının günahlarını hakkıyla bilici ve görücü olarak Rabbin yeter. 18. Kim bu geçici dünyayı isterse orada ona, (evet) dilediğimiz kimseye dilediğimiz kadar hemen veririz. Sonra da cehennemi ona mekân yaparız. O, buraya kınanmış ve Allah’ın rahmetinden kovulmuş olarak girer. 19. Kim de mü’min olarak ahireti ister ve ona ulaşmak için gereği gibi çalışırsa, işte bunların çalışmalarının da karşılığı verilir. 20. Rabbinin lütfundan her birine; onlara da, bunlara da veririz. Rabbinin lütfu (hiç kimseye) yasaklanmış değildir. 21. Bak nasıl, onların kimini kimine üstün kıldık. Elbette ahiretteki dereceler daha büyüktür, üstünlükler daha büyüktür. 22. Allah ile birlikte başka bir tanrı edinme, yoksa kınanmış ve yalnızlığa itilmiş olarak kalırsın. 23. Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, anaya-babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara “öf!” bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle. 24. Onlara merhamet ederek tevazu kanadını indir ve de ki: “Rabbim! Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı.” 25. Rabbiniz, içinizde olanı en iyi bilendir. Eğer siz iyi kişiler olursanız, şunu bilin ki Allah tövbeye yönelenleri çok bağışlayandır. 26. Akrabaya, yoksula ve yolda kalmış yolcuya haklarını ver, fakat saçıp savurma. 27. Çünkü saçıp savuranlar şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankörlük etmiştir. 28. Eğer Rabbinden umduğun bir rahmeti beklerken onlardan yüz çevirecek olursan, onlara yumuşak söz söyle.5 29. Eli sıkı olma, büsbütün eli açık da olma. Sonra kınanır ve çaresiz kalırsın. 30. Şüphesiz Rabbin, dilediğine rızkı bol bol verir ve dilediğine kısar. Çünkü O, gerçekten kullarından haberdardır ve onları görmektedir. 31. Yoksulluk korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. Onları da, sizi de biz rızıklandırırız. Onları öldürmek gerçekten büyük bir günahtır. 32. Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o, son derece çirkin bir iştir ve çok kötü bir yoldur. 33. Haklı bir sebep olmadıkça, Allah’ın, öldürülmesini haram kıldığı cana kıymayın. Kim haksız yere öldürülürse, biz onun velisine yetki vermişizdir. Ancak o da (kısas yoluyla) öldürmede meşru ölçüleri aşmasın. Çünkü kendisine yardım edilmiştir. Rüştüne erişinceye kadar, yetimin malına meşru yoldan başka yolla yaklaşmayın, verdiğiniz sözü de yerine getirin. Çünkü sözü veren ondan sorumludur. 35. Ölçtüğünüzde ölçmeyi tam yapın, doğru terazi ile tartın. Bu daha hayırlı, sonuç bakımından daha güzeldir. 36. Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur. 37. Yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü sen yeri asla yaramazsın, boyca da dağlara asla erişemezsin. 38. Sayılan bütün bu kötülükler Rabbinin katında sevimsiz şeylerdir. 39. Bunlar, Rabbinin sana hikmet olarak vahyettiği şeylerdendir. Allah ile birlikte başka ilâh edinme. Aksi halde kınanmış ve Allah’ın rahmetinden kovulmuş olarak cehenneme atılırsın”(İsra 17/15-39).

 “63. Rahmân’ın kulları, yeryüzünde ağır başlı ve tevazu ile yürüyen kimselerdir. Cahiller onlara laf attıkları zaman, “selâm!” der geçerler. 64. Onlar, Rabblerine secde ederek ve kıyamda durarak gecelerler. 65. Onlar, şöyle derler: “Ey Rabbimiz! Bizden cehennem azabını uzaklaştır, gerçekten onun azabı sürekli bir felakettir!” 66. “Şüphesiz, orası ne kötü bir durak ve ne kötü bir konaktır” 67. Onlar, harcadıklarında ne israf, ne de cimrilik ederler. Onların harcamaları, bu ikisi arası dengeli bir harcamadır. 68. Onlar, Allah ile beraber başka hiçbir ilâha kulluk etmezler, haksız yere, Allah’ın haram kıldığı cana kıymazlar ve zina etmezler. Kim bunları yaparsa ağır azaba uğrar. 69. Kıyamet günü onun azabı kat kat artırılır ve horlanmış olarak azapta ebedî kalır. 70. Ancak tövbe edip de inanan ve salih amel işleyenler başka. Allah işte onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. 71. Kim de tövbe eder ve salih amel işlerse işte o, Allah’a, tövbesi kabul edilmiş olarak döner. 72. Onlar, yalana şahitlik etmezler, faydasız boş bir şeyle karşılaştıkları zaman, vakar ve hoşgörü ile geçip giderler. 73. Onlar, kendilerine Rabblerinin âyetleri hatırlatıldığı zaman, (gerçeği görme ve işitme konusunda) onlara karşı kör ve sağır kesilmezler. 74. Onlar, “Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder yap” derler. 75. İşte onlar, sabretmelerine karşılık cennetin yüksek makamlarıyla mükâfatlandırılacaklar ve orada esenlik dileği ve selâmla karşılanacaklardır. 76. Orada ebedî kalırlar. Orası ne güzel bir durak ve ne güzel bir konaktır! 77. De ki: “(Allah’tan başkasına) duanız olmasa, Rabbim sizi niye cezalandırsın! Siz Allah’ın dediğini yalanladınız. Öyle ise azap yakanızı bırakmayacaktır.”(Furkan 63-77).

 “177. İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı taraflarına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara ve peygamberlere iman edenlerin; mala olan sevgilerine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, (ihtiyacından dolayı) isteyene ve (özgürlükleri için) kölelere verenlerin; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren, antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenlerin ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda direnip sabredenlerin davranışlarıdır. İşte bunlar, doğru olanlardır. İşte bunlar, Allah’a karşı gelmekten sakınanların ta kendileridir. (Bakara/177).

 “33. De ki: “Rabbim ancak, açık ve gizli çirkin işleri, günahı, haksız saldırıyı, hakkında hiçbir delil indirmediği herhangi bir şeyi Allah’a ortak koşmanızı ve Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.” 34. Her milletin belli bir eceli vardır. Onların eceli geldi mi, ne bir an geri kalabilirler, ne de öne geçebilirler. 35. Ey Âdemoğulları! İçinizden size benim âyetlerimi anlatan Peygamberler gelir de her kim Allah’a karşı gelmekten sakınır ve durumu düzeltirse, artık onlara korku yoktur. Onlar üzülecek de değillerdir. 36. Âyetlerimizi yalanlayanlar ve onlara uymayı kibirlerine yediremeyenlere gelince, işte onlar cehennemliklerdir. Onlar orada ebedî kalacaklardır. 37. Allah’a karşı yalan uyduran veya O’nun âyetlerini yalanlayanlardan daha zalim kimdir? İşte onlara kitaptan (kendileri için yazılmış ömür ve rızıklardan) payları erişir. Sonunda kendilerine melek elçilerimiz, canlarını almak için geldiğinde, “Hani Allah’ı bırakıp tapınmakta olduğunuz şeyler nerede?” derler. Onlar da, “Bizi yüzüstü bırakıp kayboldular” derler ve kâfir olduklarına dair kendi aleyhlerine şahitlik ederler”(Araf 7/33/37).

Çevrimdışı fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 7249
Ynt: Akıl İman İçindir
« Yanıtla #1 : Şubat 13, 2022, 11:17:20 ÖÖ »
Akıl İman İçindir

Müslümanlar İslam ahlakının temel dinamiklerini, hür bir akıl, diri bir kalp, sarsılmaz irade, güzel eylem ve sâlih bir amelle yakalayabilirler, yaşayabilirler

Müslümanlar İslam ahlakının temel dinamiklerini, hür bir akıl, diri bir kalp, sarsılmaz irade, güzel eylem ve sâlih bir amelle yakalayabilirler, yaşayabilirler...

Eşyanın güzellik, çirkinlik, kemal ve noksanlık sıfatlarını idrak etme, her çeşit faaliyette doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden ve güzeli çirkinden ayırma yetkisine sahip kişiye akıl sahibi insan denir.

Akıl, insana mahsus bir kuvvettir ki insan ruhu onunla bilgileri, idrakleri kazanmaya muktedir olur.

Akıl, doğruyu yanlıştan iyiyi kötüden, faydalıyı zararlıdan ayırt eden kuvvettir.

Akıl, insanoğlunun en üstün vasfıdır. Çünkü yaratıcının emanetleri akıl sayesinde kabul edilir, ilahi teklif onunla başlar ve yine akıl sayesindedir ki insan rabbinin kulluğu şerefine nail olur.

Din akla hitap eder. Aklı olmayan canlılar mükellef olmadığı gibi, bu nimeti herhangi bir sebeple kaybeden insanlarda dinden sorumlu tutulmazlar. İbadet akıl ile kıymet kazanmakta akıl da ibadet ile gerçek akıl olmaktadır. Yani akılsızın ibadetinde hayır yok, kulluğu olmayan kimsenin de aklı yoktur.

Aklın ilk görevi alemlerin rabbini bilmek, tanımak ve O’na iman etmektir. Aklın yerine getirmesi gereken ilk görev, idrak ve kabul etmektir.

Aklımızı kullanmadan önce vahyi anlamamız, varlık sebebimizi sorgulamamız, anlamlandırmamız mümkün değildir. ''Ahiret yurdu, müttakiler için daha hayırlıdır, aklınızı kullanmıyorsunuz.'' [Araf 7-169]

Aklı gereği gibi kullanmamak, Kur’an’daki ifadesi ile pisliğe mahkûm olmak demektir. ''O aklını kullanmayanları pisliğe mahkûm eder.'' [Yunus 10-100]

Allah'ın en büyük nimetlerinden biri akıl, diğeri vahiydir. Ayetler, vahye kulak vermeyen ve aklını gerektiği gibi kullanmayarak inkar eden ve nankörlükte ısrar eden kişilerin ahiretteki pişmanlıklarını haber verir. ''Eğer söz dinleseydik yahut aklımızı kullansaydık şu çılgın ateş halkı arasında bulunmazdık.'' [Mülk 67-10]

Akıl hep tevhidi, Allah'ın birliğini anlamaya yöneltir. ''Akıllarınız yok mu ki aziz ve alim olan her şeye gücü yeten, her şey kendisine boyun eğmiş olan Allah'ı idrak etmekte size delil olsun ve yol göstersin.''

Akla havale edilen görev dünyayı ahiret için bir vasıta haline getirmesi onu din için kullanmasıdır. ''Size verilen herhangi bir şey dünya hayatının bir geçimliliği ve süsüdür. Allah katında olan ise daha hayırlı ve devamlıdır. Hala aklınızı kullanmaz mısınız?'' [Kasas 28-60]

Akıl, yaratılanlar içinde yalnızca insana verilen öylesi bir nimettir ki diğer nimetler ancak onunla fark edilir, bilinir. Nitekim aklı olmayanın, dini, Allah'ı yoktur. Canının, malının, mukaddes değerlerinin kıymeti yoktur. Zira aklı olmamak, bilmemek bilebilme yeteneğinden mahrum olmak demektir.

İslam akıl dinidir, aklı olanın dinidir. Akıl ile İslam olunur, akıl ile İslam anlaşılır ve akıl ile İslam yaşanabilir.

İman etmek aklın meyvesidir. İmanda karar kılan, şüpheleri olan hevayı ve batılı bırakan akıl gaye ve hedefini iyi tayin etmiş akıl demektir.

Küfür ve delalet ancak aklı kullanmamanın eseridir. Kuran-ı kerimde, küfürde kalışlarını (akılsızlıklarına) bağlayan kafirlere ait şöyle bir tablo çizilir: ''Rablerini inkâr edenler cehenneme atıldıktan sonra cehennemin bekçileri onlara soracak;

 _Size bir uyarıcı peygamber gelmedi mi? şöyle cevap verecekler

-Evet bize bir peygamber geldi ama biz yalanladık inkâr ettik ve Allah hiçbir şey indirmedi siz ancak büyük bir yanlışlık içindesiniz'' dedik.

“O cehennemdedir” sözlerine şöyle devam ederler: ''Eğer biz o peygamberi dinleseydik yahut aklımızı kullansaydık şu çılgın ateşin halkı arasında bulunmazdık.'' [Mülk 67-10]

Evet akleden, düşünen, duyan insan kendisini böylesine kötü bir yere atmaz. O uğursuz insanların yaptığı gibi inkara kalkışmaz. Kur’an’daki bütün emirler, ayetler, aklın iyi, güzel kullanılması için insana yöneltiliyor. Aklın kötü kullanılması ise kişiyi küfre ve delalete yöneltmektedir.

İbrahim [a.s]’ın ''Yuh size Allah'tan başka taptıklarınıza'' dediği putçu kavimde [Enbiya 21-67] aklını iyi kullanmayan bir kavim idi. Onun için şirk içinde bulunuyorlardı.

Hud [a.s]’ın ''Hala akıllanmayacaksınız!” diye hitap ettiği kavim ona karşı:

-“Ey Hud, sen bize açık bir mucize getirmedin. Biz de senin sözünle tanrılarımızı bırakacak değiliz sana inanmayacağız'' [Hud 11-51] karşılığında bulunan bir kavim idi.

Akıl iman etmek için yaratılmışsa da onların akılları küfrü seçmiştir. Çünkü onların akılları heva ve arzularına tabi idi.

Aklın İslam karşısında iki konumu vardır. Birincisi; aklın varlığı, birliği, peygamberlere duyulan ihtiyaç, peygamberim diyenin peygamber olup olmadığını değerlendirme, söylediklerinin Allah sözü olup olmadığını tartma konularında akıl hakemdir. Akıl ile değerlendirilerek bu konularda kanaat sahibi olunacak ve bu kanaat imana dönüşecektir. İkincisi ise, eşyayı özellikleri ile tanımak, kitap ve sünnetin naslarının delaletlerini kavramak ve hayatı Allah'ın hükümleriyle yaşanabilecek bir hayat kılmak üzere bu delillerden hüküm çıkarmaktır.

İslam akla hitap eder ve hükümlerini akıl üzerine bina eder. Aklın önündeki vehim ve hurafeler arındıkça insan gerçeği anlamada mesafe alacak demektir. İslam’a göre üstünlük akıl ve ruh kemaliyle bilgi ve ahlak üstünlüğüne bağlıdır. İnsanın yeni şeyler keşfetmesi, tabiat güçlerini kontrol altına alması mutluluğun kaynağı olan şeyleri bilebilmesi ve bunlardan mümkün olduğunca faydalanmasını sağlayan akıl melekesidir.

İslam akla büyük önem vermiştir. İmana akıl ve tefekkür yoluyla ulaşmamızı istemiştir. Akıl, kendi idrak alanı olan müşahede, tecrübe ve fenomenler dünyasında tek söz sahibidir. Tabiattan bahseden ayetler aklın sahasına sınır koymak olarak anlaşılmamalıdır. Kur’an’da tabiatın oluşumu ile ilgili bazı ayetler vardır, fakat bunların amacı tabiat hakkında bilgi vermek değildir. Tabiat, tecrübi akılla kavranmaktadır. Bu tür ayetlerin amacı nasihat ve öğüt amacı taşımaktadır. İnsanların ibret duygularını harekete geçirmek, Allah'ın nimetlerini anlamalarını sağlamak ve onları fikretmeye, düşünmeye teşvik içindir. İslam bütünüyle makbul bir dindir. Vahiy ve akıl uyum içindedir. Bu uyumu ortadan kaldıran her ikisinin iyi anlaşılamamasıdır. Bu uyumsuzluk insanın zaaflarından kaynaklanmaktadır. Çünkü vahyi indirdiği hedeften saptıran, aklı belli maksatlar için kullanan insandır.

Akıl dini tanımak ve onun Allah’tan geldiğini anlamak için onun delillerini inceler. Aklın, insanoğlu tarafından yanlış amaçlar için kullanılması, şehevi arzulara alet edilmesi sebebiyle ona bir teklif ve yol gösterici olarak vahiy lazım olmuştur. Keza fenomenler dünyasının dışına aklın ulaşması da mümkün değildir. Gayb aleminin bilgisine ulaşmak ancak vahiyle mümkündür.

Bilgi ve hüküm elde etmede akıl hem birinci şahid hem birinci delil hem de birinci sebeptir.

Allah’ın sayısız ayetleri de akıl sahipleri içindir. Gerek ilahi kitapta gerekse kâinat kitabında gösterilmiş bulunan bunca ibaret kaynakları, aklı olan canlıya yani insana bildirmek istenir. Yalnız gerçek akıl sahipleridir ki bu muazzam kâinat kitabını okur ve anlarlar. Ama akılları kendilerine hidayet vasıtası değil ayak bağı olur. Safsatalarının, zanlarının, heva ve heveslerinin esiri olarak bir çeşit hayvan hayatı ile yaşamaya devam ederler. Bunlar kafa gözleri açık olduğu halde kalp gözleri kapalı olanlardır. ''Zira gözleri kör olmaz fakat asıl göğüslerdeki kalpler kör olur'' Çünkü hakiki körlük, gözlerin kör olması değildir. Esas körlük basiretin, kalp gözünün kör olmasıdır. Görme kuvveti salim olsa da basireti kapalı ise bir insan ibret verici şeylere nüfus edemez ve haberleri, olayları idrak edemez. “Ama bunlar yeryüzünde gezip dolaşırken akıllarını çalıştırsalardı düşünen kalpleri işiten kulakları olurdu.” [hac 22-46]

Aklın, insana yaraşır bir kuvvet ve Allah'ın övdüğü bir değer olması, ancak insanı kulluğa yönelten, ahiretini imar eden, İslami her şeyin temeli ve ana ölçüsü kabul eden bir idrak vasıtası olması şartıyladır.

Aklını kullanan akıllı insan, hikmet-i ilahiyi idrakle, tezekkür ve tefekkürle hakikate nüfuz edendir...

İslam’ın birinci özelliği akla hâkim bir din olmasıdır. Akıl, Kur’anî tanıma göre kalbin bir türevidir. Bundan dolayı birçok İslam düşünürü aklı kalpte ve ruhta bulunan manevi bir nur şeklinde tanımlamışlardır. Akıl ve iman ikiz kardeştirler. Allah birini öteki olmadan kabul etmez. Akıl hakikate ulaşma yeteneğine sahip olan en büyük araçtır. Akıl duyulabilir olandan duyulamaz olanın varlığını keşfeder.

Caferi Sadık, enfes bir tanımlama yapar aklın fonksiyonu açısından; ''Akıl içimizdeki peygamberi, peygamber dışımızdakini akıl eder.'' Buradan hareketle, peygamber bizlere kıl değil akıl bırakmıştır.

Dindar görünen çok sayıda insanın derin düşünceden ve anlayış genişliğinden fakir olduklarını görüyoruz ve üzülüyoruz. Akletmedikleri için hakikat merkezli bir bilgiye ulaşamıyorlar. Bir tarafta aklı olup dini olmayanlar, diğer tarafta dindar olup akılsız olanlar diye sanki insanlık ikiye ayrılmış.

Aklın hakimiyeti ve basireti ile duyguların sapmalarını gemlememiz lazım. Akıl, İslam’da merkezi bir yere sahiptir. Ancak istek ve tutkuların heva ve heveslerin aklı saptırma gücüne sahip oldukları gerçeği de ihmal edilmemelidir. Yakînî bir bilgiye sağlam imana ve üstün bir takvaya sahip olan seçkin insanlar Kur’an’ın ve varlık dünyasının ayetleri üzerinde araştırma yapıp tefekkür ederek akıl güçleri sayesinde hakikatin bilgisini arayacak, böylece kalbin nuru olan aklın kılavuzluğunda ilahi muradı, Kur’an’ın hikmetini ve tabiatın sırlarını keşfetmeye başlayacaktır.

Velhasıl kelam, Müslümanlar İslam ahlakının temel dinamiklerini, hür bir akıl, diri bir kalp, sarsılmaz irade, güzel eylem ve sâlih bir amelle yakalayabilirler, yaşayabilirler...

 


* BENZER KONULAR

Rahîm Ve Rahmân Gönderen: türkiyem
[Bugün, 11:28:55 ÖÖ]


Davranışlarımız Kaydediliyor Gönderen: türkiyem
[Bugün, 11:22:46 ÖÖ]


Biliniz Cesedin Öyle Bir Et Parcası Vardır Ki Gönderen: türkiyem
[Bugün, 11:18:08 ÖÖ]


Melek Girmeyen Evler Gönderen: türkiyem
[Bugün, 11:04:30 ÖÖ]


Doğru Çalışma Methodu Gönderen: türkiyem
[Bugün, 10:59:59 ÖÖ]


Başınızı Çevirip Gitmeyin Gönderen: türkiyem
[Bugün, 10:39:23 ÖÖ]


Ozan Birgül 320 kbps - 2 kısım Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 09:15:33 ÖÖ]


Ozan Birgül - İlahiler 320 kbps Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 09:04:09 ÖÖ]


Dualarımız Neden Kabul Olmuyor Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:10:43 ÖÖ]


Birlikte Hizmet Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:59:59 ÖÖ]


Gizli Halleri Açık Hallerinden Daha Hayırlı Adamlara İhtiyacımız Var Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:40:31 ÖÖ]


Mücahitler Kazandığınızı Kaybetmeyiniz Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:32:32 ÖÖ]


İnsanlardan Övgü Beklemek Ateşle Oynamak Gibidir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:24:29 ÖÖ]


Zamanın Kıymetini Bilmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:17:13 ÖÖ]


Allah’ı Ne Kadar Seviyoruz Gönderen: anadolu
[Dün, 08:40:07 ÖS]


Böyle Sevdik Gönderen: anadolu
[Dün, 08:35:30 ÖS]


Dostluk Üzerine Gönderen: anadolu
[Dün, 08:27:16 ÖS]


Sevmek-Sevilmek Gönderen: anadolu
[Dün, 08:21:12 ÖS]


Sermayemiz takvamız olsun Gönderen: anadolu
[Dün, 08:14:00 ÖS]


Bize De Dua Yâ Rasulallah (S.A.V) Gönderen: anadolu
[Dün, 08:09:36 ÖS]