MÜNAŞAKA HAKKINDA
Hakkı söylemenin dışında münâkaşa ve terkedip öfkeden uzak durarak yumuşak davranmak sûfiye ahlâkındandır. Çünkü nefsler, cedel ve münâkaşayı sevenlerde daha ataktır.
Sâlik, arkadaşının nefsini kabarmış görünce ona kalbiyle mukâbele eder. Kalb ile mukâbele gören nefsten, korku ve soğukluk zâil olur. Böylelikle cedel fitnesinin ateşi söner. Nitekim Allah Teâlâ hazretleri buyurur:
“Sen kötülüğü en güzel şekilde sav. O zaman bakarsın ki seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost oluvermiştir.”(Fussilet Sûresi / 34)
Kin ve hîleden temizlenmiş nefslerden cedel ve münâkaşa arzusu çıkarılıp atılmıştır. Nefste kin ve hîle bulundukça insanın içinde cedel ve münâkaşa duygusu da bulunur. İnsanın içinden çekişme duygusu çıkınca, dışında da bunun eseri kalmaz. Nefsteki kin duygusu bazan rekabet duygusuna benzer hâlde bulunur. Dünyadan zühd yoluyla uzaklaşan ve zühdünün ateşi nefsini eriten kimselerin bâtınında kin ve hîleden eser kalmaz. Mal ve makam sevgisi gibi, dünyevî isteklere rağbet bulunmaz.
Nitekim Allah Teâlâ:
“Onların göğüslerinde, kinden ne varsa çıkarıp atmışızdır” (Ârâf Sûresi / 43) buyurmaktadır.
İyi huylu olmak ve iyi huyu muhafaza etmek için sâlihlerle, sadıklarla, yani içi dışı doğru iyi huylu, seciyeli insanlarla arkadaşlık etmeli, bunlarla ülfet etmelidir.
İnsan kimle arkadaşlık ederse onun hâlini alır. Ahlâk hastalık gibi bulaşıcıdır. Bunun için kötü ahlâklı kimselerden mümkün olduğu kadar kaçınılmalıdır.
Rasûl-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- efendimiz:
“İnsanın dini arkadaşının dini gibi olur” buyurmuşlardır.
Kötü huyları terk etmek için gayretli, azimli olup fâidesiz şeylerden, hafif hareketlerden, kırıcı şakalaşmalardan kaçınılmalı. İnsan zamanının kıymetini bilip, Allah’ın emrettiği şekilde hayatını nizama koymaya yeltenmelidir. Bilhassa gayr-i ahlâkî kötü neşriyattan da uzak durmalıdır. Sık sık ölümü hatırlamalı, cehennemin azabını ciddiye almalıdır.
Mal makam gibi şeyler gaye edinilmemeli, nâil olunmak mukadder ise, onu hak yolunda hayır işlerde kullanılmalıdır.
Her müslüman kalbindeki kötü huyları teker teker atmaya cehd eylemelidir. Çünkü kişi kendi hata ve noksanlıklarını en iyi bilendir.
Seyr ü sülûk yolunda da yegâne gaye nefsini bilmektir. Çünkü nefsini bilmeyen Rabbını da lâyıkıyla bilemez. Yani insanlarda güzel huyu alışkanlık hâline getirmek, ibâdetleri zorlanmadan yapabilmek, kulluğun icabıdır.
Güzel ahlâka dair Süfyan Sevrî hazretlerinin nasihatleri şöyledir:
– Müşfik ve merhametli ol ki, herkes seni sevsin... Akraba ile alâkanı kesme, sana gelmeyene bile sen git, sana zulmedeni affeyle ki, peygamberler ve şehidlerle olasın... Hayırlı işlerde acele et ki şeytan seninle hayırlı iş arasına girip de mâni olmasın. Bu iş hem dünya hem âhiret işi olabilir. Alçak gönüllü ol ki, sâlih amellerini tamamlayasın! Mütevekkil ol ki, sen de kuvvetli olasın, cömert ol ki, kıyâmette hesabını kolay veresin! Sonra şöyle buyurdu:
– Ey din kardeşim! Alenî ve gizli olarak Allah’tan kork! Allah Teâlâ’dan korkman şöyle olsun! Öldüğünü düşün! Kabirde başına gelenleri görmüşsün! Sonra kıyamet günü haşr olunmuş ve Hakk’ın divanına çıkarılmışsın, yaptıklarından hesaba çekiliyorsun! Ya Cennet veya Cehenneme gideceksin!.. İşte bütün bunları görüp, başına geleceklerden nasıl korkuyor isen Allah Teâlâ’dan da öyle korkmalısın.
Sâdık Dânâ