* FANİ DUNYA FORUM HABERLER

Gönderen Konu: Önderimiz Rasulullah S.A.V’in Ahlakıyla Ahlaklanmak  (Okunma sayısı 63 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı anadolu

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 888
    • www.fanidunya.net


Önderimiz Rasulullah S.A.V’in Ahlakıyla Ahlaklanmak

Yaratmak ve emretmenin yalnızca kendisine mahsus yegâne Rabbimiz Allah Teâlâ, insan kullarına hidayet rehberleri olarak vazifeli kılıp gönderdiği Nebîlerinin ve Rasullerinin (Allah'ın salât ve selâmı cümlesine olsun) en sonuncusu Rasulullah Muhammed (s.a.s.)'e şöyle hitab buyurmaktadır:

"Nûn. Kaleme ve satır satır yazdıklarına andolsun.

Sen, Rabbinin nimetiyle bir mecnûn değilsin.

Gerçekten senin için kesinti olmayan bir ecir vardır.

Ve şübhesiz sen, pek büyük bir ahlâk üzerindesin."1

Ve şu emri veriyor Yegâne İlâhımız Allah Teâlâ:

"De ki: 'Eğer siz Allah'ı seviyorsanız bana uyun, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah bağışlayandır, esirgeyendir."2

Allah Azze ve Celle, asla şirk koşmadan yalnızca kendisine ibadet, yani itaat etsinler diye yarattığı insan kullarına şu emri buyurmaktadır:

"Kim Rasul'e itaat ederse, gerçekte Allah'a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse, Biz seni, onların üzerine koruyucu göndermedik."3

Apaçık hakikat bu!..

Yegâne önderimiz Rasulullah Muhammed (s.a.s.), hayatın her konusunda ve her merhalesinde Allah'a ve âhiret gününe katıksız iman edenler için yegâne örnek kılındı...4 Laik, demokratik ve parlamenter bir şirk devletinin yönetimindeki Mekke'de nasıl davranılacağını, hicret edip Medine'de Allah'ın indirdiğiyle hükmeden bir İslâm Devleti'nin nasıl kurulup yönetileceğini, her şeyi helâl üzere olan İslâm ekonomisi ile nasıl ticaret edileceğini, ondan başka adâlet olmayan İslâm hükümleriyle yargının gündeme gelmesiyle insanlar nasıl yargılanacaklarını, yaratılmışların çoğundan üstün kılınan insanın bu üstünlüğünü korumak için nasıl eğitileceğini, aileden devlete, ferdden topluma gerekli olanın kendisinden öğrenilerek iman ve İslâm üzere mutlu bir hayatın yaşanmaya hak kazanılmasının eşsiz önderi Rasulullah (s.a.s.)!..

Sa'd ibn Hişam (rh.a.) anlatıyor:

Ben (Ümmü'l-mü'minin Âişe'ye):

-Ey mü'minlerin annesi, bana, Rasulullah (s.a.s.)'in ahlâkını anlat! dedim.

Âişe (r.anha):

-Sen, Kur'ân okuyorsun değil mi? diye sordu.

(Ben:)

-Evet, okuyorum, dedim.

(Âişe:)

-İşte Nebiyyallah (s.a.s.)'in ahlâkı Kur'ân idi, dedi.5

Ahlâkı, Kur'ân-ı Kerim olan Rasulullah (s.a.s.)'i en iyi tanıyan, anlayan ve O'nu takib edenlerden birisi de Emiru'l-mü'minin İmam Ali b. Ebî Talib (r.a.) idi... İmam Ali (r.a.), yegâne önderimiz ve hayat örneğimiz Rasulullah (s.a.s.)'i anlatıyor:

Hasan b. Ali (r.anhuma) şöyle demiştir:

İyi bir tavsifçi olan dayım Hind b. Ebî et-Temimî'ye, Rasulullah (s.a.s.)'in evsafını sordum. Gönlüme ve kafama yerleşecek bir vasfını anlatmasını çok arzuluyordum.

Bunun üzerine dayım (Hind b. Ebî Hâle) şöyle anlattı:

-Rasulullah (s.a.s.), fehametli bir kimse olup muazzam bir görünüşü vardı. Yüzü, ayın on dördü gibi parlardı. Orta boydan biraz uzun, uzun boydan da biraz kısaydı. İri cüsseliydi ve saçları dalgalıydı. Saç örgüleri çözüldüğü zaman saçlarını ayırırdı. Aksi takdirde saçları toplu olduğu zaman kulak memelerini geçmezdi. Parlak bir teni ve geniş bir alnı vardı. İnce uzun ancak bitişik olmayan bir kaşları, kızdığında da aralarında ortaya çıkan bir damarı vardı. İnce bir burnu ve üzerinde de bakıldığında dövmeyi andıran bir nûr vardı. Gür sakallıydı ve tombul olmayan yanakları vardı. Geniş ağızlıydı ve inci gibi seyrek dişleri vardı. Göğsünden göbeğine doğru ince çizgi hâlinde kılları vardı. Boynu, saf mermerden meydana gelen heykellerin boynu gibi gümüş berraklığında idi.

Ölçülü bir bedeni vardı. Semiz ve kaslıydı. Göbeği ile göğsü aynı hizadaydı. Göğsü ve iki omuz arası genişti. Eklem yerleri iriydi. Kıllı değildi, ancak boğaz aşağısından göbeğine kadar çizgi şeklinde kılları vardı. Bunların dışında göğüs ve göbeğinde kıl yoktu. Kolları, omuzları ve göğsünün üst tarafları kıllıydı. Bilekleri uzun, avuç içleri geniş, el ve ayakları etliydi. Diğer taraftan düz taban değildi ve ayaklarında kıl yoktu. Su, ayaklarının altından akıp gidebilirdi. Ağır adımlarla sağa, sola salınarak rahat bir şekilde yürürdü. Uzun adımlarla ve bir yokuştan aşağıya iniyormuş gibi yürürdü. Bir tarafa döneceği zaman tüm vücûduyla dönerdi. Yürürken yere bakardı. Yere bakması, göğe bakmasından daha fazla uzun sürerdi. Dikkatlice bakar, Ashabıyla yürüdüğü zaman da onları önüne katardı. Karşılaştığı herkese de selâm verirdi.

Dayıma:

-Bana, nasıl konuştuğunu anlat! dedim.

(Dayım Hind b. Ebî Hâle) şöyle anlattı:

-Rasulullah (s.a.s.), devamlı bir derdi varmış gibi hep düşünceliydi. Hiç rahatı yoktu. İhtiyaç olmadan da konuşmazdı. Suskunluğu uzun sürerdi. Sözüne başlarken de, bitirirken de dudaklarıyla başlar ve bitirirdi. Az ve öz konuşurdu. Açık ve net, ne az, ne de çok konuşurdu. Kaba değil, tatlı konuşurdu. Az da olsa, nimeti büyük görürdü. Çok az olduğu zaman da bundan dolayı kimseyi kınamazdı. Zevk sahibini yermez ve övmezdi.

Dünyanın hiçbir şeyi O'nu kızdırmazdı. Hak konusunda ise kimseyi tanımaz, hakkı galib getirinceye kadar da öfkesi dinmezdi. Kendi nefsi için kızmazdı ve bu yönde intikam almaya kalkışmazdı. Bir şeye işaret edeceği zaman tüm eliyle işaret ederdi. Şaşırdığı zaman elini ters çevirirdi.

Konuştuğu zaman ellerini kullanır, sağ elinin içiyle sol elinin başparmağına vururdu. Kızdığı zaman, kızgınlığı yüzüne yansır ve yüzünü çevirirdi. Güldüğü zaman da gözlerini kısardı ki, genelde gülüşü tebessüm şeklinde olurdu ve güldüğünde dişleri dolu tanesi gibi bembeyaz görünürdü.

(Hasan der ki:) Dayımın bu anlattıklarını uzun bir süre (kardeşim) Hüseyin'e anlatmadım. Sonra O'na anlatmak istediğimde, bunları benden önce dayımdan öğrenmiş olduğunu gördüm. Dayıma sorduklarımın aynısını, O da O'na sormuştu. Ayrıca babasına da (yani Ali b. Ebî Talib'e de), Rasulullah (s.a.s.)'in eve girişini, oturuşunu, çıkışını, şeklini ve her şeyi sormuştu.

Hüseyin (bana) şöyle dedi:

-Kendisine (babama), Rasulullah (s.a.s.)'in eve girişini sordum.

(O,) şöyle anlattı:

-Rasulullah (s.a.s.), bu konuda kendisine verilen izinden dolayı, izin istemeden evine girerdi. Eve gireceği zaman da kendini (zamanını), biri yüce Allah'a, biri ailesine, biri de kendine olmak üzere üçe ayırarak girerdi. Yine insanlar için de ayırdığı bir zamanı da vardı. Bu zamanlarda özel ve genel olarak insanlarla görüşür ve onlardan hiçbir şeyi saklamazdı.

Ümmete karşı davranışı, onların değerince üstünlüklerine göreydi. Din konusunda üstün olanlara daha fazla önem verirdi.

Bazı insanları bir, bazılarının iki, bazılarının ise daha fazla ihtiyacı olabiliyordu. Onlarla ihtiyaçlarına da uygun düşecek şekilde meşgul olurdu.

Ümmet, bir şeyi sorduğunda veya herkesin bilmesi gereken bir şey olduğunda Rasulullah (s.a.s.):

"Burada bulunan, bulunmayana bunu bildirsin! Bir ihtiyacı olup da bana bunu ulaştıramayanın bu ihtiyacını bana bildirin. Her kim bir yöneticiye, ihtiyacını ona ulaştırmayan kişinin bu ihtiyacını ulaştırırsa, yüce Allah, kıyamet gününde onun ayaklarını sabit kılar." buyururdu.

Yanında da ancak bu şekilde konuşulabilirdi ve insanların, yanında bundan başkasını konuşmalarını da istemezdi.

Lider olarak yanına girenlerin, yanında aldıkları tat damaklarında kalırdı ve tevâzu içinde yanından geri çıkarlardı.

Hüseyin şöyle devam etti:

-Yine kendisine (babama): Rasulullah (s.a.s.), evden nasıl çıkardı ve çıktığında ne yapardı? diye sordum.

O, şöyle dedi:

-Rasulullah (s.a.s.), insanları ilgilendiren, onları birbirine bağlayan ve ayrıştırmayan şeyler dışında dilini tutardı. (Veya şöyle dedi:)

Onlara itici sözler söylemezdi.

Bir kavmin değerli kimselerine, kendisi de değer verip ikramlarda bulunur ve onları, kendi kavimlerinin başına tayin ederdi.

İnsanları uyarırdı.

Ahlâkından ve davranışlarından ödün vermemek kaydıyla insanlara nezâketle davranırdı.

Ashâbını arayıp sorardı ve insanların durumları ve yaptıklarını da sorup ilgilenirdi.

İyiye iyi der ve onu destekler, kötüye kötü der ve onu azaltmaya çalışırdı.

Davranışlarında dengeliydi, tutarsız değildi.

İnsanların gaflete düşeceği ve usanacağı endişesini daima taşır ve bunu hiç göz ardı etmezdi.

Her duruma daim bir hazırlık içindeydi.

Haktan taviz vermez ve ardında olan insanların bu yöndeki herhangi bir tavizlerine müsaade etmezdi.

Yanında insanların en üstünü, en hayırlı ve en fazla nasihatçi olanlardı.

Yanında en değerli kişiler, insanlara eşit davranan ve yardım sever olan kişilerdi.

Hüseyin dedi ki:

-Kendisinde (babama), Rasulullah (s.a.s.)'in oturmalarını sordum.

O, şöyle anlattı:

-Rasulullah (s.a.s.), ancak yüce Allah'ı anarak oturur ve kalkardı.

Bir yerleri kendisine özel kılmayı sevmezdi ve insanlara da bunu yasaklardı.

Bir topluluğun yanına vardığı zaman bulduğu ilk boş yerde otururdu ve herkesin de bunu yapmasını isterdi.

Kendisiyle her oturan kişiye hakkını verirdi. Kendisiyle oturan kişi, asla diğerlerinin kendisinden üstün olduğunu düşünmezdi.

Bir iş için kendisini ayakta tutan kişiye de sabreder ve ilk gidenin, karşısındaki kişi olmasını beklerdi.

Biri, O'ndan bir şey istediği zaman bu istediğini vermeden göndermezdi. Yoksa da onu tatlı sözlerle geri çevirirdi.

İnsanlar, O'ndan öyle hoşlanmışlardır ki, herkese bir baba olmuştu.

Hak yönünden herkes O'nun yanında eşitti.

O'nun meclisi, ağırbaşlılık, hayâ, sabır ve güvenin meclisiydi.

Meclisinde, sesler yükselmez, onurlar çiğnenmez ve sırlar ifşâ edilmezdi.

Yanında herkes eşitti ve sadece birbirinden takvayla üstündüler.

Büyüye saygılı, küçüğe karşı da merhametli idiler.

İhtiyaç sahiblerini gözetir ve yabancı olanları korurlardı.

Hüseyin şöyle dedi:

-(Babama) kendisiyle oturanlara karşı nasıl davranırdı? diye sordum.

(O, soruma) şöyle cevab verdi:

-Rasulullah (s.a.s.), kaba ve çirkin sözlü değil, güler yüzlü, yumuşak huyluydu. Yaygaracı, kötü sözlü, dedikoducu ve başkalarını öven biri değildi.

İstemediği şeyleri önemsemezdi.

Rasulullah (s.a.s.)'den yana kimse umutsuz olmazdı, kimseyi de yüzüstü bırakmazdı.

Münakaşa, gevezelik ve kendisini ilgilendirmeyen şeylerle uğraşmak olmak üzere üç şeyden kendini uzak tutardı.

Yine u üç şeyden de kendini uzak tutardı: Kimseyi yermezdi, kimseyi ayıplamazdı ve kimsenin kusurları hakkında konuşmazdı.

Rasulullah (s.a.s.), ancak sevabını umduğu şeyler hakkında konuşurdu. Konuştuğu zaman yanında oturanlar, başlarının üstünde kuş varmış da hareket ederlerse, uçacakmış gibi sessiz ve hareketsiz dururlardı. Kendisi sustuğu zaman ancak kendileri konuşurlardı.

Kendisinin yanında tartışmazlardı ve biri konuştuğu zaman bitirinceye kadar diğerleri susardı.

Rasulullah (s.a.s.)'in yanında öncelikli konuları konuşurlardı. Rasulullah (s.a.s.), onların güldüklerine güler, şaşırdıklarına şaşırırdı.

Yabancı birinin, kendisinden bir şey isterken veya konuşurken kabalığına tahammül ederdi. Ashâbı da bâzan onların ihtiyaçlarını tedarik ederlerdi.

Rasulullah (s.a.s.), onlara:

"İhtiyaç sahibi birini gördüğünüz zaman onu, doğru olana yönlendirin." buyururdu.

Hak etmesi dışında övülmekten hoşlanmazdı.

Kimsenin konuşmasını kesmezdi. Ancak bir konuda sınırı geçerse, ya onu bundan men'etmekle ya da kalkıp gitmekle ancak bu sözünü keserdi.

Hüseyin dedi ki:

-Kendisine (babama), Rasulullah (s.a.s.)'in susması nasıldı? diye sordum.

O, şöyle anlattı:

-Rasulullah (s.a.s.), ağırbaşlılık, ihtiyat, takdir etme ve düşünme olmak üzere dört şeyden dolayı susardı.

Takdir etmesi, insanlar arasında gözleme ve dinlemeyi eşit şekilde yapmasıyladır.

Düşünmesi ise, hangi şeyde karar kılacağı ve ne yönde fetva vereceği şeklinde olurdu.

Ağırbaşlılığı ise, sabrı içinde O'na verilmiştir. Bunun içindir ki, hemen öfkelenmez ve ürkmezdi.

Kendisine uyulması için iyi olanı seçme, kendisinden men'etmek için kötü olandan uzak durma, ümmetinin maslahatı için kendi yanından görüş bildirme, dünya ve âhiret konularında kendilerine emredilen şeyi yerine getirme olmak üzere dört şeye karşı tedbirli olurdu.6

Önderimiz Rasulullah (s.a.s.)'i en iyi tanıyan âdil şahidler, O'nu böyle tanıtıyorlar... O (s.a.s.), âdil şahidlerin beyân ettikleri gibiydi... Her hâliyle mükemmel idi... Allah'ın razı olduğu bir hayatı yaşadı ve yaşamak isteyenlere en güzel örnek oldu... Allah Teâlâ'dan razı ve O'nu razı etmek isteyen her muvahhid mü'min şahsiyetin yegâne hayat örneği ve önderi böyle idi!.. Vasat, şahid ve hayırlı ümmetin her ferdi, önderleri Rasulullah (s.a.s.)'in ahlâkıyla ahlâklanmalıdırlar... Böyle olmaları, şirksiz ve katıksız imanlarının olmazsa olmazıdır...

Atâ b. Yesâr (rh.a.) anlatıyor:

Ben, Abdullah b. Amr ibni'l-Âs (r.a.)'a kavuştum da O'na:

-Sen bana, Rasulullah (s.a.s.)'in Tevrat'ta yazılı olan sıfatlarından haber ver, dedim.

Abdullah b. Amr, tekidli olarak şöyle cevab verdi.

Evet, vallahi Rasulullah, Kur'ân'daki sıfatlarının bazısıyla muhakkak Tevrat'ta vasıflandırılmıştır (ki şöyledir): "Ey peygamber, Biz seni, hakikaten bir şahid, bir müjdeci, bir korkutucu ve ümmîlere bir koruyucu olarak gönderdik.7

Sen, elbette Benim kulum ve rasulümsün. Ben sana 'mütevekkil' adını verdim. Bu peygamber, kötü huylu, katı kalbli, çarşılarda bağırgan değildir.8

O, kötülüğe kötülükle karşılık vermez, fakat O, kötülüğü af ile, mağfiret ile karşılar.9

Allah, eğrilmiş, sapmış olan milleti, bu Peygamber ile onları 'Lâ ilâhe illallah' demeleri suretiyle doğrultmadıkça, o Peygamber'in ruhunu asla kabzetmeyecektir.

Allah, birçok kör gözleri, birçok sağır kulakları, birçok kapalı kalbleri bu Tevhid kelimesiyle açacaktır." 10

Yegâne önderimiz Rasulullah (s.a.s.)'i en iyi tanıyan ve "O'nun ahlâkı Kur'ân'dı" diye gerçeğin tâ kendisini apaçık beyân eden birisiydi mü'minlerin annesi Âişe (r.anha)!..

Ebu Abdillah el-Cedelî (rh.a.) anlatıyor:

Âişe (r.anha)'ya Rasulullah (s.a.s.)'in ahlâkını sordum. Bunun üzerine şöyle dedi:

-Rasulullah (s.a.s.)'in tabiatında asla kabalık yoktu. O, hiçbir zaman kaba ve kırıcı davranmadı. Çarşı, pazarda insanlarla çekişip yüksek sesle konuşmazdı. Kötülüğe, kötülükle karşılık vermek şöyle dursun, kötülük yapanı affedip bağışlardı.11

Mü'minlerin annesi Âişe (r.anha) anlatır:

-Rasulullah (s.a.s.), dünya işlerinde iki iş arasında muhayyer kılındığında, o iş günah olmadığı müddetçe, muhakkak onların en kolay olanını tercih ederdi. Eğer o işler günah nev'inden olurlarsa, Rasulullah onların arasından insanların en uzak bulunanı olurdu.

Allah'a yemin ederim ki, O, kendisine yapılan hiçbir şeyde kendi nefsi için asla (kin tutup) intikam almazdı. O, ancak Allah'ın haramlarının parçalanıp hürmetsizlik edilmesinde Allah için (öfkelenir) intikam alırdı.12

İslâm dâvâsı erleri olan muvahhid mü'minlerin yegâne örneği Rasulullah (s.a.s.)!.. O'nun, tamamladığı güzel ahlâkı böyleydi!.. Muvahhid mü'minler, hayat önderi ve örneği Rasulullah (s.a.s.)'in ahlâkıyla ahlâklanmak, O'nun mukaddes izi üzere yürümek ve bu hâl üzere İslâm'ı tebliğ edip İslâm'a davet vazifelerini hakkıyla yapmak, kendileri için ânın vâcibi olduğunun şuurunda olmalıdırlar...

Kaydedilen delilleri tekrar tekrar okumalı, kendileri için hayat programı yapmalıdırlar... Eğer yüz yıllık esaretten ve zillet hayatından kurtulup hürriyetlerine kavuşarak yeniden izzetli şahsiyetler olmak istiyorlarsa, dosdoğru yol belli, her şeyiyle apaçıktır... Başka yollara -ki İslâm dışı olan yolların bütünü bâtıl yollardır- sapıp, deneme-yanılma durumuna düşmemek gerek... Bâtıl yollara sapıp hak hedefe gidilemeyeceği, aklını kullanabilen herkes tarafından kabul edilir... Hak hedefe, hak kılınmış yoldan gidilip ulaşılır...

Yegâne Rabbimiz ve İlâhımız Allah Teâlâ uyarıyor:

"Kim kendisine dosdoğru yol apaçık belli olduktan sonra, Rasul'e muhalefet ederse ve mü'minlerin yolundan başka bir yola uyarsa, onu, döndüğü şeyde bırakırız ve cehenneme sokarız. Ne kötü bir yataktır o!"13

Kalem, 68/1-4
Âl-i İmrân, 3/31.
Nisa, 5/80.
Bkz. Ahzab, 33/21.
Sahih-i Müslim, Kitabu Salâti'l-Müsafirin, B. 18, Hbr. 139.
Sünen-i Nesâî, Kitabu Kıyamu'l-Leyl, B. 2, Hbr. 1601.

Sünen-i Ebu Davud, Kitabu Salâtu't-Tatavvu, B. 26, Hbr. 1342.

Taberânî, el-Mu'cemu'l-Kebîr,  Çev. Hüseyin Yıldız, Vdğ. İst. 2024, C. 16, Sh. 160-164, Hds. 414.
İmam Tirmizî, Hz. Peygamber'in Şemâili, çev. Dr. Faik Akcaoğlu, İst. 2019, Sh. 150, Hds. 336.

Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, Çev. Hüseyin Yıldız, Vdğ. İst. 2017, C. 1, Sh. 229-233.

İbn Sa'd, Tabakât, Çev. Prof. Dr. Musa Kazım Yılmaz, İst. 2014, C. 1, Sh. 406-410.

Ebu Nuaym el-İsfahânî, Delâilü'n-Nübüvve, Çev. Cihat Ev, İst. T.y. Sh. 509, Hds. 504.

Rabbimiz Allah Teâlâ, Kur'ân'da şöyle buyurur:

"Ey peygamber, gerçekten Biz seni, bir şahid, bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak gönderdik.

Ve kendi izniyle Allah'a çağıran ve nûr saçan bir çerağ olarak (gönderdik). “Ahzab, 33/45-46. Fetih, 48/8.

İlâhımız Allah Teâlâ, Kur'ân'da şöyle buyurur:

"Allah'dan bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı kalbli olsaydın onlar, çevrenden dağılıp giderlerdi. Öyleyse onları bağışla, onlar için bağışlanma dile ve iş konusunda onlarla müşavere et. Eğer azmedersen artık Allah'a tevekkül et. Şübhesiz Allah, tevekkül edenleri sever.” Âl-i İmrân, 3/159.

Melikimiz Allah Teâlâ, Kur'ân'da şöyle buyurur:

"İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen, en güzel olan bir tarzda (kötülüğü) uzaklaştır. O zaman (görürsün ki) seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost(un) oluvermiştir.” Fussilet, 41/34.

--------------------------------------------------------------------------------------------------

Sahih-i Buhârî, Kitabu'l-Buyû, B. 50, Hbr. 75.
Kitabu't-Tefsir, B. 276, Hbr. 360.

Sünen-i Dârimî, Mukaddime, B. 2, Hbr. 5-6.

İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, Çev. Hüseyin Yıldız, Vdğ. İst. 2014, C. 17, Sh. 248, Hbr. 24870.

İbn Sa'd, Tabakât, C. 1, Sh. 344-348.

Sünen-i Tirmizî, Kitabu'l-Birri ve's-Sılâ, B. 68, Hbr. 2085.
İmam Tirmizî, Hz. Peygamber’in Şemâili, Sh. 157, Hbr. 347.

İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, C. 18, Sh. 212, Hbr. 25777. Sh. 246, Hbr. 25852.

Sahih-i Buhârî, Kitabu'l-Hudûd, B. 11, Hbr. 15.
Kitabu'l-Menâkıb, B. 23, Hbr. 67.

Kitabu'l-Edeb, B. 80, Hbr. 151.

Sahih-i Müslim, Kitabu'l-Fedâil, B. 20, Hbr. 77-79.

Sünen-i Ebu Davud, Kitabu'l-Edeb, B. 4, Hbr. 4785.

İmam Mâlik, Muvatta', Kitabu Hüsnü'l-Halk, Hbr. 2.

İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, C. 18, Sh. 212-217, Hbr. 25778-25787.

Nisa, 4/115.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

 


* BENZER KONULAR

Talha Uğurluel - Osmanlı'nın Son Zaferi Çanakkale 320 kbps - ŞİİR ALBÜM Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 09:55:17 ÖS]


Muhammed Alas - Hay Allah 320 kbps - NETTE İLK Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 09:45:51 ÖS]


Nuri Doğanışık - Gül Yüzünü 320 kbps - NETTE İLK Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 09:38:17 ÖS]


Ahmet Hatipoğlu - Mîrâciye 2009 - 320 Kbps Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:24:14 ÖS]


Vedat Yıldız - Sevdim Seni 320 kbps - NETTE İLK Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 05:09:53 ÖS]


Muhammed Ahmed- Albümleri 320 kbps - NETTE İLK Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 05:01:43 ÖS]


Metin Kara -Aşk Bağına Girsen Eğer 320 kbps - NETTE İLK Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 04:21:13 ÖS]


Muhammed Mesudi - Adı İçin 320 kbps - NETTE İLK Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 04:11:31 ÖS]


Muhammed Emin - Ölüm Haktır 320 kbps - NETTE İLK Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 04:02:46 ÖS]


Harun Beyaz - Gönüller İncisi 320 kbps - NETTE İLK Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 03:55:55 ÖS]


Alay Etmemek Gönderen: türkiyem
[Bugün, 02:41:40 ÖS]


Vesvese İlgili Hadis ve Açıklaması Gönderen: türkiyem
[Bugün, 02:35:05 ÖS]


Gıybetin dedikodunun Toplumsal Zararları Gönderen: türkiyem
[Bugün, 02:29:25 ÖS]


Allah Tüm Dualara İcabet Eder ve Her İnsana Çok Yakındır Gönderen: türkiyem
[Bugün, 02:25:27 ÖS]


Dostluğun İçeriğimi Değişti. Gönderen: türkiyem
[Bugün, 02:17:10 ÖS]


Hatyatın Altın Kuralları Gönderen: türkiyem
[Bugün, 02:08:19 ÖS]


İslam Kardeşliğini Yaşayalım, Yaşatalım Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 11:06:04 ÖÖ]


Ramazan İman Sohbetleri 4 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 10:57:42 ÖÖ]


Evlenerek Peygamber Efendimizin Ümmetini Çoğaltmalıyız Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 10:50:03 ÖÖ]


Münafıkların Özellikleri 2 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 10:41:44 ÖÖ]