Tevbe Olmasaydı Nasıl Temizlenirdi İnsan
Ebu Ubeyde b. Abdullah’ın, babasından (Abdullah b. Mesud’dan) naklettiğine göre, Allah Resulü aleyhisselam şöyle buyurmuştur: “Günahından tevbe eden kimse, günahsız kimse gibidir.” (İbn Mace)
Tevbenin özünde pişmanlık vardır. Hakiki bir tevbe için nefsin kendisi ile hesaplaşması, mücadele etmesi gerekir. Zaten Allah Resulü’nün ifadesi ile günah, insanın içini tırmalayan ve başkalarının haberdar olmasını istemediği şeydir. Yani her an pişmanlık duyabileceği bir iştir. Pişmanlık ise tevbenin ilk şartıdır. Rasulullah aleyhisselam bir hadisinde, “(Günahtan) Pişmanlık duymak, tevbedir.” derken, bu gerçeği ifade eder. Bir diğer hadisinde ise, “Günahtan tevbe etmek, günahı terk edip bir daha ona dönmemektir.” buyurmuştur.
Bu iki ifadeyi birleştirdiğimizde, “işlenen günahtan pişmanlık duyarak bir daha o günaha dönmemek” şeklinde bir tevbe tanımı ortaya çıkmaktadır. Ardından istiğfar etmek yani, Allah’tan, affetmesini istemek gelmelidir ki tevbe tamamlanmış olsun.
Hata işleyen bir insanın tevbe etmek amacıyla aracısız olarak doğrudan doğruya Rabbine yönelmesinde herhangi bir engel veya ön şart bulunmamaktadır. Bununla beraber her şeyin kendine göre bir usul, adab ve şekli vardır. Bir işten ancak doğru yollarla yapıldığı takdirde sonuç alınabilir.
Yegâne rehberimiz olan Peygamberimiz, tevbenin adabını öğretmek maksadıyla şöyle buyurmuştur:
“Bir kimse bir günah işler de ardından güzelce abdest alır, sonra kalkıp iki rekât namaz kılar ve Allah’tan bağışlanma dilerse Allah onu mutlaka bağışlar.” Sonra da söylediğini teyit maksadıyla şu ayeti okumuştur: “Ve onlar ki çirkin bir iş yaptıklarında ya da kendilerine zulmettiklerinde Allah’ı hatırlayıp günahlarından dolayı hemen bağışlanma dilerler. Zaten günahları Allah’tan başka kim bağışlayabilir ki!” (Âl-i İmran, 135)
Tevbeyi tamamlayan unsurlardan biri de günahın derhal terk edilmesi ve bir daha ona dönülmemesidir. Kişi eğer tüm pişmanlığına rağmen, terk etmeyerek günahına devam ederse onun bu halinin tevbe değil, sadece anlık bir pişmanlık olduğu anlaşılır. Hâlbuki ciddiyetle ve gerçek bir pişmanlık içinde yapılan tevbe, günahların affedilmesini sağlar.
Yüce Allah, tevbeleri kabul edeceğini bildirirken kulları arasında bir ayrım ve istisna yapmamıştır.
Günahkârlar arasında bir ayırıma gidilmeden tevbelerin kabul edileceği vaat edilmiştir. Yüce Allah insanın özgür iradesi ile hatasından dönüp, kendisinden bağışlanma dilemesinden memnun olmaktadır.
Allah’ın affetmeyeceği bir günah ve günahının büyüklüğü sebebiyle tevbe kapısı yüzüne kapanacak bir günahkâr yoktur. Zira Allah’ın af ve mağfireti çok geniş ve büyüktür. İnsan onur ve haysiyetini yok edici suçlar olarak bilinen zina ve hırsızlık, bütün kötülüklerin anası sayılan içki gibi suçları işleyenler için de tevbe kapısı açıktır.
İnsanın bütün güzel amellerini ahirette boşa çıkaracak kadar büyük bir suç olan irtidattan yani dinden dönmeden dolayı yapılacak bir tevbenin bile kabul edileceği ayetle bildirilmiştir. Yeter ki kul, son nefesini küfür üzere vermesin.
Unutulmamalıdır ki tevbe etmenin insan hayatındaki rolü pek büyüktür. Zira insan, tevbe sayesinde Allah’a yönelip imanını kuvvetlendirerek yeniden hayata bağlanır ve ümidini, yaşama isteğini devam ettirir.
Tevbe vasıtasıyla, toplum içinde, Allah ve Resulü’nün istediği şekilde hareket eden kimselerle birlikte mutlu olarak güven içinde yaşar.
Yine tevbe, insanın herkesin hakkını gözeten ve kendi hak ettiğine razı olan, haksızlığa uğramalarına sebep olduğu kimselere haklarını iade edip onlarla helalleşerek onların dostluğunu kazanan bir kişi haline gelmesini sağlar.
Tevbe/istiğfar ederken insan istediği ifadeleri seçebilir; yeter ki, içten ve samimi olsun. Bir de, herkes kendi günahına ve ondan kurtulmaya bakmalıdır. Başkasının işlediği günaha duyacağımız nefreti asla günahkâra taşımayalım.