KİBİR SÖYLE NEDEN
Hamdımız âlemlerin Rabbi, Rahman ve Rahim olan Cenab-ı Allah’adır. Salâtımız ve selamımız ise Peygamberimiz, âli ve sahabeleri içindir.
Büyüklenmeye, ululuk ve büyüklük taslamaya, böbürlenmeye, kendini farklı ve ulaşılmaz görmeye “kibir” denilmiştir.
Peygamberimiz kibri: “Kibir Hakk’a şımarmak, insanları küçük görmektir” diye tanımlamıştır.
Kibir, sahibini azgınlaştırır ve onu kulluktan, hakka, hukuka riayetten, adaletten uzaklaştırır. Kibir; sahibini kin ve nefret kulelerine, cehalet saraylarına hapseder. Araf, ayet 146, Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Yeryüzünde haksız yere kibirlenenleri ayetlerimden uzaklaştıracağım.
Onlar, bütün ayetleri görseler de onlara iman etmezler. Doğru yolu görseler bile onu yol edinmezler. Ama azgınlığın yolunu görseler hemen onu yol edinirler. Bu, onların ayetlerimizi yalanlamaları ve onlardan gafil olmaları sebebiyledir.” Bu kibirli kimseler, kendilerini “Yüce Kitabın” hükümlerinden sorumsuz sayarlar ve kendi görüşlerini, Allah'ın ke¬lamından üstün görürler ve “faiz dünya gerçeğidir” diyerek büyük laflar ederler.
Zehirli fikirleriyle kibir hastalığına tutulanlar, azgınlar ve zalimlerle beraber olurlar. Bunların işi gücü, hak ve adalet ile mücadele etmektir. Mümin, ayet 35, kibirliler ile ilgili şu hüküm vardır: “Onlar (kibirlenenler) kendilerine gelmiş hiçbir delil olmadığı halde, Allah'ın ayetleri hakkında mücadele eden kimseler olarak, gerek Allah yanında, gerekse iman edenler yanında büyük bir nefretle karşılanır. Allah, her kibirli zorbanın kalbini işte böyle mühürler.” Bu kibirli kimseler, “faizci kapitalist düzeni” yürüterek, gerçekte Allah ve Resulü ile savaşıyorlar. Bu savaşı yaparken ellerinde hiçbir delilleri de yoktur. Bunlar israfçı ve şüphecidirler. Sonunda kibir sahipleri, Allah’ın ve müminlerin nefretini kazanırlar. Allah, kibir sahiplerini sevmez. İnsanın kibirlenmesine sebep olan şeyler ise şunlardır. 1. İlimle kibirlenmek, 2. Züht, takva ve ibadet ile kibirlenmek, 3. Soy, sop ile kibirlenmek, 4. Güzellik ile kibirlenmek, 5. Zenginlik ile kibirlenmek, 6. Beden kuvveti ile kibirlenmek, 7. Makam, şöhret ve iktidar ile kibirlenmek. Kibir, bir şeytan ahlakıdır. Bunun için kibir, insanı şeytanlaştırır. Şeytan nasıl, sapıklık ve bozgunculuk için çalışıyorsa, kibirli insan da tıpkı şeytan gibi fesat ve şer için çalışır.
ŞEYTAN VE KİBİR
Kibir, şeytani bir anlayış ve özelliktir. Çünkü Allah’a karşı ilk defa kibirlenen ve O’nun emrine itaat etmeyen şeytan olmuştur. Kibirlenmek, insanları aşağı ve basit görüp kendisinde bir takım üstünlükler görerek aklın gerekli kıldığı ve Allah’ın bildirdiği hak ve adalet esaslarını çiğnemektir. Kibirli bir devlet başkanı ve zalim bir lider, insanlara karşı “Harun gibi gelip Karun gibi gitmeyeceğim” dedikten sonra Karunlaşırsa, elindeki varlığı Allah’tan değil de kendinden bilirse, bu çirkin bir kibir olayıdır.
Müslüman kibir sahibi olamaz, mütevazı olur.
Büyüklük, yalnızca Allah’a aittir ve O’nun hakkıdır.
Bu konuda Allah ile çekişmek ve büyüklükte O’na ortaklık iddiasında bulunmak haddi aşmaktır ve büyük bir sapıklıktır. Arifler derler ki: “Her günah ve isyanın cezasını Allah gizler, ya da ahirete bırakabilir.
Yalnız kibir sahibi, cezasını dünyada iken görmesi muhakkaktır ve ibret alıcı gözlere ibret olması mukadderdir.”
Kibir, şeytanı haktan uzaklaştırdığı gibi insanı da İslam’dan uzaklaştırır.
KİBİR TÜRLERİ
Birincisi, Allah’a karşı açıkça gösterilen kibirdir ki bu, kibrin en aşırısı ve en çirkinidir. Bunun kaynağı cehalet ve azgınlıktır. Buna örnek olarak Nemrut, Firavun, Beni İsrail’in inkârcılarının ve benzeri zamane zorbalarının kibri gösterilebilir. Kendilerini ilah yerine koyan bu insanlar, Allah’a kul olmayı hakir görmüş ve kendilerine uyanlara “Ben sizin en yüce Rabbinizim!” diyebilmişlerdir. Bu tipik huy, bütün inkârcıların ve işbirlikçilerinin, özellikle zorba ve zalim liderlerin ve iktidar sahiplerinin ortak özelliğidir.
İkincisi, Peygamberlere karşı kibirdir. Birçok insan, peygamberleri kendileri gibi bir beşer sayarak onlara itaat etmemişlerdir. Bunlar peygamberlere: “Siz de bizim gibi birer insansınız”, “Bizim gibi insana inanır mıyız hiç?” demişlerdir. Kibir insanı hakikatten ve köklü geleneklerden uzaklaştırır. Üçüncüsü, insanlara karşı kibirdir. Bu kibir, insanlık için çok tehlikeli neticeler doğurur. Böyle bir insan, yanlış yapsa, yaptığı yanlışı kabullenmez. Yenilse veya kaybetse de, yenilgiyi ve kaybetmeyi kabullenemez. Kibir, tedavisi olmayan bir hastalıktır. Roma’yı yakmayı göze alır ama kibrinden dönmeyi aklından bile geçirmez.