* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Modern Çağda Mahremiyet Bilinci  (Okunma sayısı 104 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı melek

  • Global Moderator
  • *****
  • İleti: 2334
Modern Çağda Mahremiyet Bilinci
« : Aralık 18, 2022, 02:28:08 ÖS »
Modern Çağda Mahremiyet Bilinci

Tarih boyunca mahrem alan ve konuların varlığı insanlığı meşgul etmiştir. Mahremiyet, aile içinde ve insanlar arasında kurulan ilişkilerin bir kısmının şekillenmesini ve mahrem alanların oluşmasını etkilemiştir. Bizim için önemli olan bu alanı belirlerken neyi, nasıl, nerede ve ne ölçüde yapma özgürlüğümüzün/sınırımızın olduğunu bilmektir. İlahi dinler, Allah’ın (c.c.), peygamberleri aracılığıyla belirlediği sınırları çizerken diğer din ve inanışlar inanç önderleri ile düşünürlerin belirlediği ölçüleri kabul etmişlerdir. Bazı inanışlar birtakım alanlar belirlemiş diğerleri ise alan belirlemeden yaşama alanı sunmuştur. Bu ise farklı anlayış, düşünce, yaşam şekilleri olan akımların gelişmesine sebep olmuştur.

İnsanların yaşamlarına direkt etki eden temel hususlardan biri olan mahremiyet; aile, çocuklar, büyükler ve diğer insanlarla olan ilişkilerin belirlenmesinde önemli bir faktördür. Bu sayede insanlar kendileri için belirli mahrem yani özel alanları elde etmiştir.

Mahremiyet konusunda farklı din ve inanç sistemlerinin farklı mahremiyet tasavvurları bulunmaktadır. Kiliseye karşı reform ve yenilik iddiasıyla oluşan Batı kültürü, sürükleyici olduğu modern zamanlarda/dönemlerde mahremiyet duygusu ile sınırlarını aşındırıcı/törpüleyici etkiye sahip olmuştur. Bireyin özgürlüğüne (individüalizm) vurgu yapan fikrî altyapı ve hazcılığı (hedonizm) teşvik eden kültürün aşındırıcı etkisi sadece Batı ile sınırlı kalmamış, tüm dünyayı kuşatmıştır. Görsel medya ve dijital ortamlarda beden, mekân ve zihinsel mahremiyeti ortadan kaldıran içeriklerin, teknolojik gelişmelere paralel olarak iletişim imkân ve araçlarının beklenmedik ölçüde etkinlik göstermesi, mahremiyet alanlarını flulaştırarak toplumsal, ailevi ve bireysel tehlikeleri tetiklemiştir.
Şair İsmet Özel’in de ifade ettiği gibi “Dilce susup bedence konuşulan bir çağda…”

Mahremiyetin yerini iyi belirlemek gerekir. Yoksa mahremiyetin yokluğunu mu, demeliyiz? Mahremiyetin varlığını konuşurken belki de yokluğunu da ortaya koyuyor olabiliriz. Bir şeyin azlığı bir manada onun yokluğunu ifade eder. Edep ile ahlakın zayıflığı, bir manada mahremiyeti taşıyan edep ve ahlakın toplumda yok olduğunu/olmaya başladığını bize anlatır. Belirlenmiş mahremiyet alanlarına riayet ederek gerekli hürmeti göstermek, ahlaki manada bizi kemale ulaştırır. Nefsani arzular sebebiyle gayrimeşru zaaflara düşmekten alıkor. Modern dönemlerin teknolojik imkânlarından istifade ederken bu zeminde kalıp ahlaki seviyemizi korumaya çalışırız.

Dinimizde mahremiyetin sınırları Kur’an ve sünnet çerçevesinde detaylı bir şekilde çizilmiştir. İslam, fıtrattan kaynaklı mahremiyet alanlarının bedensel, mekânsal ve zihinsel olarak gerçekleşebileceği gerçeğini bizlere ayet ve hadislerle örnekleyerek açıklamaktadır. Hz. Âdem (a.s.) ile Hz. Havva’nın kendilerine görünen mahrem yerlerini cennet yaprağıyla örtmeye çalışmaları (Taha, 20/121.); kadınların başörtülerini yakalarının üzerinden bağlamaları (Nur, 24/31.), bedensel mahremiyete örnek verilebilir.


Bunun yanında kişilerin yanına, odasına girerken günün üç vaktinde-mekânında izin istenilmesinin ise hem bedenî hem de mekânsal mahremiyet için belirleyici olduğu açıktır.

Kâbe’yi avret yerleri açık hâlde tavaf eden Araplar hakkında nazil olan “Her secde edişinizde güzel elbiselerinizi giyin.” (Araf, 7/31.) mealindeki ayet ile Hz. Peygamber’in (s.a.s.) “Erkeğin avret yeri, göbeği ile diz kapağı arasıdır.” (İbn Hanbel, Müsned, II, 187.) hadisi, insanlar için bedensel mahrem alanları/kısımları belirlemede kıstas olmuştur.

Kadın ve erkeklerin mahremiyet sınırlarının çeşitlilik göstermesi, doğal bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. İnsan bedeni kutsal ve değerli olduğu için korunması, gözetilmesi gerekmektedir. Bunu sağlamanın yolu da mahremiyeti bilmek, kabullenmek ve korumaktan geçmektedir. Bilip kabullenmedikçe ve kabullenip de korumadıkça mahremiyetin bir önemi kalmamaktadır. Mahremiyet ilkelerine uymamak insanı farklı düşünce ve davranışların içine çekebilmekte, insanı, Allah’ın (c.c.) emrettiği fıtratın dışına çıkarabilmektedir.

Allah’ın (c.c.) hem erkekler hem de kadınlar için karşıt cinslerle karşılaştıklarında “gözlerini haramdan sakınsınlar ve iffetlerini korusunlar.” (Nur, 24/30, 31.) buyurması ile Hz. Peygamber’in (s.a.s.) eşlerin, birbirlerine başka kadınların özelliklerini anlatmalarını yasaklaması (Tirmizi, Edeb, 38.), manen ve zihinsel manada mahremiyet alanına dikkat edilmesi konusunda açıkça bir uyarıdır. İnanan kişi, hem gözüne hem de zihnine bir sınır çizerek başkasının mahrem alanına müdahale etmemesi gerektiğini bilip gereğini yapar. İnsanların sınırlarını zorlamaz, başkasının da kendi sınırlarını zorlamasına gönlü razı olmaz. Bilmemesi, görmemesi, duymaması ve işitmemesi gerekenleri araştırmaz, görmez, duymaz ve işitmez.

Sahip olduğumuz geleneksel mahremiyet bilincinin yanında gelişen teknoloji ile modern mahremiyet alanının sınırları değişmeye başlamıştır. Mahremiyet sınırlarının, bedensel, mekânsal olmasının yanında daha çok zihinsel, sanal, gaybi alanlara kaydığı görülmektedir. Sosyal mecralar ile sanal alanlar içine sıkışmış insanlık da buna uygun davranmayı öğrenmektedir. Gerçek yanında sanal olana da değer ve önem vermeye başlamamız sebebiyle mahremiyete sanal alanlarda da dikkat etmeliyiz. Her iki durumda da Allah’ın (c.c.) görüp gözettiğini (Nisa, 4/1.) unutmamalıyız.

Allah’ın (c.c.) Alîm (Nur, 24/18; Hucurat, 49/8.) yani her şeyi bilen; Semî‘ (Bakara, 2/224.) yani her şeyi işiten; Besîr (Âl-i İmran, 3/15.) yani kullarını her hâliyle her anında gören olduğunu bilen, kişinin yanında (sağında ve solunda) her zaman bulunup yaptıklarını kaydeden iki meleğin var olduğunun (Kaf, 50/17, 18.) bilincine sahip insan; bir iş, olay, faaliyet ya da suçu yapıp işlediğinde konunun fiilî (bi’l-fiil) ya da sanal (bi’l-kuvve) olarak gerçekleşmesinin arasında fark olmadığı bilinciyle (şuuruyla) düşünür ve ona göre davranır.

Allah (c.c.) insana, sınırlı zaman ve mekân kullanım imkânı vermiştir. “Dijital çağda, mahremiyet öncelik olmalı.” (Al Gore) prensibini ihmal ederek “Her bilginin, dijital bir yansıması vardır.” (Edward Fredkin) düşüncesiyle kişi, kendisine verilen bu sınırı unutup bazen sınırları aşmaktadır ya da yaptığı her şeye dijital (sanal) alanları temel almaktadır.

Gaybın tek hâkimi ve bileni O iken kişinin, her türlü davranışını sınırlandırması gerekir ve sorumluluğu olduğunu unutmamalıdır. Günümüz insanları, şirketleri ve devletleri, bireysel eğitimin yanında dijital eğitime de önem vermektedir. Zorluklar yanında bazı kolaylıklar ve imkânlar sunan dijital (uzaktan) eğitimler de belli kurallar içinde olmalıdır. Sanal (dijital) eğitim ve toplantıların; hızlı bir şekilde zaman, mekân birlikteliği ile maddi tasarruflar sağladığı görülmektedir. Ne kadar fiziksel olarak bir arada bulunulmasa da manen (sanal) bir ortamda kişiler bir araya gelmektedir. Kişinin, bilginin, konunun ve ortamın mahremiyet sınırlarını koruyacak şekilde eğitim ortamı hazırlanmalıdır.

Bireysellik ve özgürlük düşüncesiyle sanal ortam da olsa her türlü suç ve fiili işleme ve gayriahlaki davranışlar sergileme hakkımız bulunmamaktadır. Eğitimi verenin de alanın da kişisel, kurumsal ve toplumsal ahlakı gözeterek mahremiyetin sınırlarını aşmaması gerekir. Ne zaman bu sınırlar aşılırsa eğitim amacı dışına çıkılabilir ve toplumsal, ailevi sıkıntılara sebebiyet verilebilir. Bu açıdan Theodore Roosevelt’in, “Bir insanı ahlaken eğitmeden sadece zihnen eğitmek topluma bir bela kazandırmaktır.” ifadeleri de önemlidir. İslam dini gibi diğer inanç ve düşüncelerin de ahlaka özellikle eğitim ahlakına önem verdiğini görmekteyiz. Dijital ve sosyal medya ortamlarının ahlaktan yoksun olmaması gerektiğini anlamaktayız. Mahremiyet eğitimi ve alanı ile sınırların belirlenip korunması da bunun en temel konularından biridir. Bilginin edinilmesi, korunması, yayılması, paylaşılması; kişinin ve toplumun mahremiyet eğitimi ile de ilgilidir. Çünkü Bernard Shaw’ın da ifade ettiği üzere, “Eğitim, meyvenin kendisi değil, bilgi ağacından meyve toplamaya yarayan bir merdivendir.” Bizi her alanda amacımıza eriştirecek olan eğitim merdivenini; çok iyi düşünmeli, planlamalı ve kullanmalıyız. İster klasik ister modern isterse dijital eğitim modeli benimsenmiş olsun; Platon’un en net ifadelerle ortaya koyduğu şekliyle “Eğitim demek, vücutta ve ruhtaki güzelliği ve mükemmelliği son mertebesine kadar geliştirmek demektir.”

İnsan fıtratına uygun olarak Allah’ın (c.c.) belirlediği sınırların bozulması için tahminlerin üzerinde olumsuz çaba ve etkenler, modern çağda çocuklarımız ile ailelerimizin karşısına binbir türlü hâliyle çıkmaktadır. Kişi, hem kendisinin sahip olduğu hem de diğer insanların sahip olduğu dokunulmazlık hakkını hiçe saymaktadır. Mahremiyet ilkelerine değer vermemekte, ihlal edilmesini bir özgürlük olarak kabul etmektedir.

Günümüz dünyasında, özgürlük adı altında kurallar yok sayılmakta, insan bedeninin değeri kaybolmaktadır. Adap ve ahlaktan yoksun, dinî değerler ile kuralları dışlayan, hatta yok sayan ama kendi içinde çelişkili, açmazlar barındıran sözde özgürlük anlayışı gelişmektedir. Bu da insanı eşref-i mahlûkat vasfından uzaklaştırmaktadır. İnsanın değerini düşüren değil, yükselten bir anlayışın hâkim kılınarak yaşanması, en büyük özlemimiz hâline gelmiştir. Her türlü olumsuzluklar ile kötü örneklere rağmen bizler, gereği gibi yaşayarak örnek olmalıyız. Teknolojik gelişmeler sebebiyle telefon, bilgisayar, internet ve televizyon gibi unsurlar mahremiyet alanı ile mahremiyet duygusunun yok olmasının en büyük etkenleri hâline gelmiştir.

Eğitim ile dinî bilincin yerleştirilmesinin, bu yanlış ve sıkıntılı durumların giderilmesinde en etkili yöntem olacağı açıktır. Bu eğitimlerin, küçük yaştan itibaren her yaşta kendi dönemine uygun verilmesi gerekmektedir. İlgili eğitim kurumlarının yanında, Diyanet İşleri Başkanlığının bünyesinde Dijital Yayınlar Daire Başkanlığını bulundurması bu alanda atılan önemli adımlardandır.

Sonuç olarak Müslüman, kabul ettiği değerleri dikkate alarak mahrem alanın/sınırın varlığını bilmeli ve ona göre davranıp mahremiyeti korumaya özen göstermelidir.

Hüseyin Derin

RADYO  FANİDUNYA FM.
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

 


* BENZER KONULAR

Ozan Birgül - İlahiler 320 kbps Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 09:04:09 ÖÖ]


Dualarımız Neden Kabul Olmuyor Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:10:43 ÖÖ]


Birlikte Hizmet Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:59:59 ÖÖ]


Gizli Halleri Açık Hallerinden Daha Hayırlı Adamlara İhtiyacımız Var Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:40:31 ÖÖ]


Mücahitler Kazandığınızı Kaybetmeyiniz Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:32:32 ÖÖ]


İnsanlardan Övgü Beklemek Ateşle Oynamak Gibidir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:24:29 ÖÖ]


Zamanın Kıymetini Bilmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:17:13 ÖÖ]


Allah’ı Ne Kadar Seviyoruz Gönderen: anadolu
[Dün, 08:40:07 ÖS]


Böyle Sevdik Gönderen: anadolu
[Dün, 08:35:30 ÖS]


Dostluk Üzerine Gönderen: anadolu
[Dün, 08:27:16 ÖS]


Sevmek-Sevilmek Gönderen: anadolu
[Dün, 08:21:12 ÖS]


Sermayemiz takvamız olsun Gönderen: anadolu
[Dün, 08:14:00 ÖS]


Bize De Dua Yâ Rasulallah (S.A.V) Gönderen: anadolu
[Dün, 08:09:36 ÖS]


Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:07:00 ÖÖ]