Yumşak Huyluluk
Hilim, az kişide bulunan öyle üstün bir ahlaktır ki ona sahip olan saadetin tamamına ulaşmış olur. Hilim kişinin öfke ve kızgınlık anında fevri davranmayıp nefsine hâkim olması, hoşa gitmeyen durumlar karşısında sabır göstermesi, temkinle, teenniyle, akılla hareket etmesi, soğukkanlı ve yumuşak davranmasıdır. Şüphesiz Halim olan Cenab-ı Hak (c.c.), kullarının da yumuşak huylu olmasından ve işlerini sertlikle değil yumuşaklıkla yapmasından hoşlanır. (Müslim, Birr, 77.) Yüce Rabbimiz hilminin tecellisiyle, kullarının türlü türlü kötülüklerini, zulüm ve isyanlarını gördüğü hâlde hemen cezalandırmaz. Kullarının pişman olup tövbe etmesine fırsat verir ve samimi olarak hatalarını itiraf edip tövbe edenlerin de tövbesini kabul eder. O, kendisine sığınan kullarını asla geri çevirmez. Hak Teâlâ eğer insanları zulüm ve günahları sebebiyle hemen hesaba çekseydi yeryüzünde kımıldayan tek bir canlı dahi kalmazdı. (Nahl, 16/61.) Yüce Rabbimizin el-Halim isminden nasiplenen kimseler de kendilerine kaba ve sert davranılsa bile kaba ve sert karşılık vermezler. Onlar öfke anlarında öfkelerini yutan ve affeden kimselerdir. (Şura, 42/37.) Çünkü Rabbimizin affına mazhar olanlar da insanların cahilliklerini hoşgören ve affedebilen kullardır. (Şura, 42/43.) Onlar yeryüzünde vakar ve tevazu ile yürürler ve kendini bilmez cahiller onlara sataşacak olsa “selam” der ve geçerler. Onlar kötülüğe dahi iyilikle karşılık veren ve böylelikle adaveti uhuvvete dönüştüren kimselerdir. (Fussilet, 41/34.)
Hilmin karşıtı cehildir. Burada söz konusu olan cehil, ilim ve marifetin zıddı anlamındaki bilgisizlik değildir. Cahiliye döneminde hâkim olan zulüm, insanın böbürlenmesi, sınırsız bir şekilde kendisine güvenmesi, kendini müstağni görmesi, hiçbir otorite önünde eğilmemesi, keskin bir şeref duygusu, insanın kendisinden aşağılara karşı uyguladığı aldatıcı tekebbür hepsi cehl kavramının çevresinde toplanan huylardır. Hilim, Kur’an’ın başından sonuna hâkim olan ruhtur. İnsanlar arası ilişkilerde ihsan ve adaletle hareket etmek ve zulümden kaçınmak, şehvet ve ihtiraslarına gem vurmak, yersiz gurur ve kibirden sakınmak ise hilim ruhunun belirtileridir. (Toshihiko Izutsu, Kur’an’da Allah ve İnsan, çev. Süleyman Ateş, Ankara üniversitesi Basımevi Ankara 1975, s. 204.)
Kur’an-ı Kerim’de Yüce Rabbimiz (c.c.) kendisini Halim olarak tanıttığı gibi (Hac, 22/59.) Hz. Peygamber (s.a.s.) de hilim ahlakının numune-i imtisalidir. Allah’ın en sevdiği iki huyun hilim ve teenni (ihtiyatkârlık) olduğunu (Müslim, İman, 25-26.) buyuran Efendimiz (s.a.s.) hilmiyle cehalet karanlığındaki toplumu güzellikle ve yumuşaklıkla dönüştürmüştür. Onun bu mücadelesinde başarıya ulaşmasındaki en önemli vasfının hilim ve rıfk olduğunu Rabbimiz haber vermektedir. O, Allah’ın rahmeti sayesinde etrafındakilere yumuşak davranmıştır. Eğer kaba, katı yürekli olsaydı insanlar etrafından dağılıp giderdi. (Al-i İmran, 3/159.)
Sevgili Peygamberimiz küçük büyük ayrımı yapmadan herkese karşı nazik, kibar ve yumuşak davranırdı. O, merhameti, affediciliği ve müsamahası ile nice gönülleri İslam’ın aydınlığı ile tenvir etti. Onlardan biri de Yahudi âlimi olan Zeyd bin Sa’ne idi. Zeyd, hem Tevrat’ı çok iyi bilen bir âlim hem de mal mülk sahibi zengin bir kişiydi. Son peygambere ait özellikleri Tevrat’ta okuyan Zeyd, bunların Efendimiz’de bulunup bulunmadığını soruşturuyordu. Bir gün Resul-i Ekrem’in (s.a.s.) zor durumda olan bir Müslüman kabileye yardım göndermek istediğine ancak paranın tedarikinde sıkıntı çektiğine şahit oldu. Peygamber Efendimize belli bir süre sonra ödemek üzere borç para vermeyi teklif etti. Resul-i Ekrem, Zeyd’den borç alarak o kabileye gönderdi. Ancak o, daha borcun vadesi dolmadan gelip Efendimiz’in cübbesini çekiştirerek Abdülmuttalipoğulları’nın zaten borçlarını zamanında ödemediklerini söyledi ve borcunu ödemesini istedi. O sırada Efendimiz’in yanında Hz. Ömer ve Hz. Ebubekir efendilerimiz vardı. Hz. Ömer, Peygamberimize karşı bu kaba ve saygısız davranış karşısında çok öfkelendi ve eğer Efendimiz borçlu olmasa idi onun kellesini uçuracağını söyledi. Tüm bu gerilime rağmen Efendimiz sükûnetini hiç bozmadan tebessümle Hz. Ömer’e kendisinden daha farklı bir davranış beklediğini ve “Bana borcumu güzellikle ödememi, ona da alacağını güzellikle istemesini tavsiye etmeliydin.” buyurdu. Daha sonra Hz. Ömer’e, borcun vadesinin dolmasına üç gün kaldığını ama Zeyd’e borcunu ödemesini ve onu korkuttuğu için de biraz fazla vermesini söyledi. Hz. Ömer hemen Zeyd’e borcunu ziyadesiyle ödedi. Bunun üzerine Zeyd Hz. Ömer’e “Muhammed’in yüzüne bakar bakmaz peygamberlik alâmeti olarak bilinen ne varsa hepsini onda gördüm.” dedi. Ancak iki özelliğin onda bulunup bulunmadığını merak ettiği için o gün öyle davrandığını itiraf etti. Zeyd’in merak ettiği özellikler, kendisine kaba davrananları affedip affetmediği ve kendisine kaba davranılmaya devam edildiğinde hilim ve müsamaha gösterip göstermediği hususlarıydı. Ama bu denemeden sonra artık onun son peygamber olduğuna inanan Zeyd Müslüman olduğunu ve malının yarısını sadaka olarak bağışladığını ilan etti. (Taberani, V, 222-223; Hakim, III, 700/6547.)
İmam Gazali hilim ehlinde, öfkeyi yenme ve yumuşaklıkla muamele etme hâlinin zorlama olmadan bir meleke olarak ortaya çıktığını söyler. Bu, aklın kemale ermesi ve bedeni kontrol altına almasının alametidir. Bu ahlakla bezenen kişinin sahip olduğu faziletleri Hasan Basri, şu şekilde sıralamaktadır: “Müslüman dininde güçlü, kararlı ve yumuşak olan kişidir; imanı sağlam, bilgili ve halim, zeki ve merhametlidir; hem haklı hem bağışlayıcı, hem zengin hem tutumludur; hasta olduğunda tahammüllü, güçlü ve iyilikseverdir; arkadaşlığın ve dostluğun sıkıntılarına katlanır, zorluklara sabreder; öfkesine mağlup olmaz, gurur ve kibre kapılmaz, ihtiraslarına yenilmez; hırsı yüzünden küçülmez; basit hedeflerle yetinmez; mazluma yardım eder, zayıfa acır; cimrilik yapmaz, israf etmez; kendisine kötülük edeni bağışlar, cahili hoş görür; nefsi sıkıntıda olsa da herkes kendisinden faydalanır.” (Mustafa Çağrıcı, Hilim, TDV İslam Ansiklopedisi, c. 18, s.36.)