SÜNNETE UYGUN YAŞAMAK
Güzel dinimiz İslâm’ın sahibi Yüce Allah’tır. Şeriatimizin şârii yani hukukumuzun vâzıı Yüce Allah’tır; kanun koyucu O’dur. Rabbimiz Allah (c.c.), kitabımız Kur’ân-ı Kerîm, peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.), yolumuz İslâm’dır. Biz, bu yolda Allah’ımızın emri ve peygamberimizin sünneti doğrultusunda yaşayacağız. Hz. Peygamber efendimiz, hayatı boyunca yüce Allah’ın emirlerini yerine getirmek ve yasaklarından kaçınmak suretiyle bize örnek oldu. O, canlı bir Kur’ân-ı Kerîm’dir. Bizim önümüzde imam ve örnektir. Onun sünneti yani yaşantısı bizim için yol haritasıdır.
Sünnet, Hz. Peygamber’in inanç, ibâdet, tebliğ, eğitim, ahlâk, hukuk, siyaset ve ekonomi gibi alanlarda yani hayatın her alanında kişisel ve toplumsal hayatı yönlendirici Kur’ân merkezli fiilleri, emirleri ve onaylarıdır. Her peygamber gibi Hz. Muhammed (s.a.v.) de Allah’ın emri gereği kendisine itaat olunması için gönderilmiştir. Bu sebeple biz, O’nun, Kur’ân’ı açıklayıcı nitelikli fiilleri, emirleri, yasakları ve onaylarına göre yaşamakla mükellefiz. O’nun sünnetine uymak olarak ifade edebileceğimiz bu yükümlülüğümüze aykırılık fitne sebebi ve azap nedenidir. Yüce Allah, Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyurur: “...Peygamberin emrine aykırı davrananlar, başlarına bir belâ gelmesinden veya kendilerine çok elemli bir azap isabet etmesinden sakınsınlar.” (en-Nûr sûresi, 24/63)
Rabbimizin emri gereği Peygamberimizin sünnetini izleyebilmek için sünneti, işaret olunduğu üzere Kur’ân tarafından yönlendirildiğimiz örneklendirilmiş inançlar bütünü ve hayat tarzı olarak anlamamız gerekmektedir. Böyle algılanmadığı takdirde sünnetin dönemimizde olduğu gibi giyim-kuşam, şekil-şemâil, oturma-kalkma, yeme-içme ve belli günlerde oruç tutup ve kurban kesmek gibi belirli görevlere inhisar ettirileceği açıktır. Önemine binaen sevgili eşi Hz. Âişe (r. anhâ) annemizin anlatımı ile özetlersek Peygamberimiz’in sünneti, Kur’ân’ın uygulamasından ibarettir.
Kur’ân, bir ferdin kişisel hayatının yanı sıra ahlâkî, siyâsî ve ekonomik yönleriyle toplumsal hayatı da içine alan emir ve yasakların manzûmesidir. Sünneti iyice anlayabilmemiz için Kur’ân’ın genişçe bir fihristine veya bir hadîs kaynağının ana bölüm başlıklarına bakmamız yeterlidir. Mesela Kur’ân’dan sonra birinci kaynak olarak kullandığımız Buhârî’nin es-Sahih isimli kitabı namazdan oruca, nikâhtan boşanmaya, ticârî işlemlerden şirketleşmeye, yargıdan yönetim ilkelerine, yemek-içmekten giyinme ve görgü kurallarından ceza yasalarına kadar doksan yedi kitabı (konuyu) ihtiva etmektedir. İşte bu durum sünnetin hayatı bütünüyle kucaklayıcılığını göstermektedir. Buradan hareketle sünneti şöylece de tarif edebiliriz: “Sünnet, Hz. Peygamber’in inanç, ibâdet, tebliğ, eğitim, ahlâk, hukuk, siyaset ve ekonomi gibi alanlarda kişisel ve toplumsal hayatı yönlendirici Kur’ân merkezli işleri, emirleri ve onaylarıdır.” Bu tarifin ışığında şunları da söyleyebiliriz:
Sünnet, Allah’a inanılmasını, emirleri ve yasaklarına uyularak yalnızca O’na ibâdet edilmesini emreder. O’nun koyduğu kanunlarla çatışan kişilere, ilkelere ve kurumlara meşrûiyet tanınarak O’na ortak koşulmasını yasaklar. Sünnet, insanların örneğin can, mal, din ve ifade özgürlüğü gibi haklar ve hürriyetlerini korumalarını, bu uğurda gerekirse ölüme atılarak şehid olmalarını ister. En büyük cihâdın zâlim yönetimlere karşı hakkı haykırmak ve savaşmak olduğunu bildirir. Sünnet, toplumsal hayatın adâlet, liyakatlileri görevlendirme ve danışma-seçim kurallarına göre yapılandırılmasını öngörür. Sünnet, bütün sözlerin, davranışların, işlerin ve de kılık-kıyafetlerin güzelleştirilmesini, güzellik (estetik) ölçüleri olarak da Kur’ânî emirlerin, ilmî verilerin ve insanlığın ortak kabulleri olan (ma’rûf) değerlerin kullanılmasını öğütler. Sünnet, Kur’ânî doğruların ve ilmî gerçeklerin belirlediği alanlar dışında yabancı topluluklara benzer olmaktan ve onları kültürel, siyasî ve hukukî sahalarda müminler üzerine egemen kılmaktan şiddetle kaçınılmasını ilkeleştirir.
Sünnet, bütün nimetlerin Allah’ın ikramı olduğunu bildirir. Büyüklük duygularına kapılmaksızın sade ve mütevazı yaşanmasını, vermeyenlere vererek, gelmeyenlere giderek ve hata edenleri bağışlayarak erdemli bir hayat sürülmesini tavsiye eder. Sünnet, dünya hayatını âhiret amacıyla yaşamaya yöneltir, güzel ameller ve duâlarla Cennet’e ermeyi ve Cehennem’den korunmayı gayeleştirir. Sünnet Kur’ân’ın açıklaması ve uygulamasıdır. Bunun içindir ki, Peygamber’e itaat Allah’a itaat olmuştur: “Kim Peygamber Muhammed’e itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur. Yüz çevirenlere gelince; biz seni onlara bekçilik yapman için göndermedik.” (en-Nisâ sûresi, 4/80)
Hz. Peygamber’in sünnetini, Kur’ân-ı Kerim çizgisinde hayatı İslamlaştırma programı olarak göremeyenlerin onu kılık-kıyafet ölçülerine, giyim-kuşam şekline ve nâfile ibâdetler dizisine indirgemeleri kaçınılmazdır. Bu tür bir anlayış ise Hz. Peygamber’i hayattan dışlamaktır. Hâlbuki O, hayatın içinde olan bir peygamberdir. Hayatı hem zâhid, hem âbid, hem de mücâhid olarak yaşamıştır. Kimsenin beceremediğini becermiş ve bütün yönleriyle ümmetine örnek olmuştur. Yüce Allah onu bu yaşantısı ile bize örnek göstermiş ve şöyle buyurmuştur: “Andolsun ki, Rasûlullah, sizin için, Allah’a ve âhiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için güzel bir örnektir.” (el-Ahzâb sûresi, 33/21)
Sünnet, Hz. Peygamber’in Kur’ân’ı anlama ve yaşama tarzıdır. O’nun siyâseti, cihâdı, devlet idâresi, ibâdetleri, çevresindeki insanlarla olan münâsebetleri, namazlarını cemaatle birlikte mescidde kılması, tebliğ ve irşad faaliyetleri, ehl-i beyti ile olan ülfeti, yetimlere olan ilgisi, on senelik Medine hayatında yirmi yedi kere ordusu ile gazâya çıkması, çevredeki devlet ve kabile başkanlarını İslâm’a dâvet etmesi sünnettir. Gece namazları ve nâfile ibâdetleri, vefat etmeden önce elinde var olan üç-beş dirhem parayı sadaka olarak dağıtması, giyim-kuşamı, ağız ve diş temizliğine dikkat etmesi, elbise ve beden temizliğine özen göstermesi sünnettir. Öğrencileri (suffa ashâbı) ile olan münâsebetleri, misâfirlerine olan ikrâmı, canlılara ve çevreye olan şefkatli yaklaşımı, dostlarına karşı kalbinde beslediği muhabbeti, düşmanlarına karşı olan izzeti, verdiği sözde durması, düşmanları ile savaşırken bile adaletten ayrılmaması sünnettir. Allah yolunda çektiği sıkıntılar, kendisine yapılan kötü muâmelelere karşı gösterdiği sabır, yüce Allah’ın emirlerini eksiksiz yerine getirip yasaklarından kaçınması sünnettir.
Sünnet kavramını hadisçiler ayrı, fıkıhçılar ayrı, usulcüler de ayrı tarif ederler. Biz o tariflerin derinine ve aralarındaki farka girmeden bir hayat tarzı olarak sünneti ele alıyor ve diyoruz ki, her Müslüman Hz. Peygamber efendimiz gibi yaşamalıdır. En azından O’nun gibi yaşamaya çalışmalıdır. Yeryüzünde bulunan ve yüz üstü düşen şu kadar Müslümanın ayağa kalkması işte buna bağlıdır. Gelin hep beraber sünnete imtisâl ederek hem biz ayağa kalkalım hem de ümmeti ayağa kaldıralım. Yoksa gittikçe yüz üstü düşecek ve tamamen yok olacağız.