Hesabı Unutmayan İnsan
Kelime mânâsı îtibâriyle “Bağlamak, engel olmak, tutmak, diyet vermek, idrak, muhakeme kabiliyeti, kavrayış, zekâ, insanların tehlikeye düşmesine engel olan şey, düşünme, kavrama ve bilgi elde etme gücü” gibi birbirine yakın mânâlar içeren “akıl” kelimesinin, “idrak, muhâkeme kabiliyeti, düşünme, kavrama ve bilgi elde etme gücü ” mânâlarını ifâde eden anlamı öne çıkarak kavramlaşmıştır. Yani “akıl” denilince hep “eşyanın güzellik, çirkinlik, kemâliyet ve noksanlıkla ilgili sıfatını idrak eden özellik” anlaşılmaktadır. Bir bakıma bu özelliği dolaysıyla akıl, isim, ile müsemmâ arasında bağ kurmakta, muhâkeme yapmakta, sonunda bir takım sonuçlar elde etmektedir. “İnsan” denilen varlığı, diğer varlıklardan ayıran en belirleyici vasıf “ akıl ”dır. “Akıl” Yüce Allâh’ın (cc) insanoğluna bahşetmiş olduğu mânevî bir kuvvettir. Bu mânevî kuvvet onu, ilâhî hitâba muhâtap kılmıştır. Allâh’ın rızâsı ancak akıl sahibi olmakla elde edebilir. Onun içindir ki, dînî yönden mükellef olmanın şartı, aklı başında olmaktır; aklî dengesini kaybetmiş olanlara böyle bir sorumluluk yüklenmemiştir.
“Akıl” kelimesi Kur’ân-ı Kerîm’de isim olarak geçmemekle birlikte fiil olarak 49 âyette geçmektedir. Kullanıldığı mâna bağlamları incelendiğinde, genel olarak “düşünce, idrak etmek, tefekkür etmek, hakkı batıldan ayırmak”1 anlamıyla, “insanı helak edecek arzu ve isteklerinden alıkoymak”2 anlamlarında kullanıldığı anlaşılmaktadır. Kur’ân’da “akıl” kelimesinin hep “fiil” formunda kullanılışı, bizi şu sonuca götürmektedir: Kullanılmayan/çalıştırılmayan yani tefekkür etmeyen akıl bir anlam ifâde etmez. Onun için yüce Rabbimiz yaratılışımızda/fıtratımızda bahşetmiş olduğu akıl nimetini çalıştırmamızı istemektedir. Konuyla ilgili âyetlerden bazıları şöyledir:
“Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ardarda gelişinde selîm akıl sahipleri için gerçekten âyetler vardır.”3
“Onlara, “Allah neyi indirdiyse ona uyun” dendi mi, şöyle derler: Hayır, biz atalarımız neye uyduysa ona uyarız. İyi ama atalarınızın aklı bir şeye ermiyorsa ve doğru yolu bulmadılarsa ne olacak?”4
“Dünya hayatı yalnızca bir oyun ve bir oyalanmadan başkası değildir. Korkup-sakınmakta olanlar için âhiret yurdu gerçekten daha hayırlıdır. Yine de akıl erdirmeyecek misiniz?”5
“Şüphesiz Biz, aklınızı kullanırsınız diye size ayetleri açıkladık.”6
Sevgili Peygamberimiz (sav)’den nakledilen şu hadisler, aklın önemini ve akıllı insanın nasıl hareket edeceğini anlatması bakımından son derece veciz ve dikkat çekicidir: “Akılla rızıklandırılan kişi kurtuluşa ermiştir.”7
Sahâbeden Şeddâd bin Evs (ra)’den rivâyet edildiğine göre; Rasûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Akıllı – şuurlu adam nefsini hesaba çeken ve ölümden sonraki (hayat) için (iyi) amel işleyen kimsedir. Âciz adam da nefsini arzusuna uyduran Sonra da Allah’tan (mağfiret) temenni eden kimsedir.”8
Tirmizi, hadisi “Hasen” diyerek değerlendirdikten sonra şu açıklamada bulunur: “Hadiste geçen (دَانَ نَفْسَهُ) ifâdesi, “kıyamet günü hesaba çekilmeden önce nefsini dünyada hesaba çekmek” demektir. Ömer bin Hattab (ra) den şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekin ve büyük bir hesap günü için de kendinizi donatın. Çünkü kıyâmet gününde hesap, ancak dünyada iken kendini hesaba çekenler için hafif olacaktır.
Meymun bin Mehran’dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Kul, ortağına yemeği nereden, giyimi nereden? diye hesap sorduğu gibi, kendi nefsine de hesap sormadıkça takvâ sahibi olamaz.”9
“Bu hadîse göre akıllı, şuurlu ve ileri görüşlü adam o kimsedir ki, nefsini hesaba çeker, Allâh’a karşı kulluk görevini yapar, ölümü sık sık hatırlar ve ölüm sonrası için gerekli hazırlığı yapar. Âciz de o kimsedir ki nefsinin esiri olur, canı ne çekerse helâl haram demeden onu işler, Rabbine karşı kulluk görevini ihmal eder ve ölümden sonraki hayat için hiç bir hazırlıkta bulunmaz. Üstelik, Allah Gâfûr ve Rahîm’dir, keremi boldur. Bana ve benim amelime ihtiyaca yoktur, O, beni bağışlar gibi sözlerle bir takım temennilerde bulunur.”10
Tebe-i tâbiînin büyüklerinden olan fıkıh ve hadîs âlimi Süfyân bin Uyeyne (ra) (v. 198/813) akıllı insanı şöyle tarif eder: “Hayrı ve şerri bilen kimse akıllı değildir. Akıllı kimse, hayrı gördüğü zaman ona tabi olan, şerri bilip ondan uzak duran kimsedir.”11
Bütün bu bilgiler bize, Müslümanın dikkat etmesi gereken hususları hatırlatmaktadır. Bunları kısaca özetleyecek olursak:
MüslümanınAllâh’ın kendisine fıtratında bahşettiği akıl nimetinin kıymetini bilmesi ve bu emâneti yerli yerinde kullanması;
Aklını çalıştırması, bunun için de Allâh’ın tüm yaratıklarına ve verdiği nimetler karşı tefekkür içinde olması ve bunun gereği olarak şükrünü eda etmesi;
Aklını nefsinin emrinde değil, ilâhî hitaba kulak vererek hakikat yolunda kullanması; hayrı gördüğü zaman ona tabi olup, şerri görünce ondan uzak durması;
Âhirette hesaba çekilmeden önce, bu dünyada hesabını iyi yapması; hesabını veremeyeceği yanlışlıklara düşmemesi;
Varlık âlemi içinde akıl nimetine aship yegâne varlığın insan olduğu bilinciyle onun şükrün edâ konusunda yüce Rabbinin emirlerine karşı saygılı ve hassas olması.
“Nimetlendirildiği her şeyden tek tek hesaba çekileceğinin”12 bilincinde olması.
(Vallahu a’lemü bi’s-sevâb)
----------------------------------------------------------------------------------
Dipnotlar:
1 Bakara, 175.; Şuarâ, 28.; Ankebût, 43.
2 Yûnus, 100.; Hucurât, 4.
3 Âl-İ İmrân, 190.
4 Bakara, 170.
5 En’am, 32.
6 Hadid, 17.
7 Buharî, Tarihu’l– Kebir VII, 181; Aclunî, Keşfü’l– Hâfâ, I-78
8 Tirmizi, Sıfatu’l-Kıyame,25,ha.2459
9 Tirmizi, Sıfatu’l-Kıyame,25,ha.2459
10 Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi,: 10/541-542.
11 Beyhaki, Şuabu’l-İman,4/162,no.4664
12 Tekâsür, 8.
Prof. Dr. Ayşe Yücel.