Geçim İlişkileri
Çoğu zaman söze şöyle başlarız ‘’evet bir problem yaşıyoruz ama suç bende mi, karşı tarafta mı? Anlatayım da siz karar verin’’ Oysaki hiç kendinizi yormayın ortada yaşanan ve yaşanmaya devam eden bir problem varsa suç sizdedir.
‘’Nasıl hemen karar veriyorsunuz? Peşin fikirlisiniz’’ dediğinizi duyar gibi oluyorum ama benim hükmüm peşin fikirlilikten gelmiyor Peygamber (sav) reçetesinden geliyor;
“Mümin başkalarıyla iyi geçinir, kendisiyle ile iyi geçinilir. İyi geçinmeyen ve kendisiyle iyi geçinilmeyen kimsede hayır yoktur.”
Biz dünyaya kim haklı kim haksız onu tespit etmeye gelmedik. Biz dünyaya geçinmeye geldik. Geçinemiyorsak, mutabakatı sağlayamamışsak kimin haklı olduğu önemli değil, biz ‘’kendisinde hayır olmayanlardan’’ olmuşuz demektir…
İnsanları geçimsizliğe, ihtilafa düşüren şeyleri bir düşünelim ya mal-menfaat, ya mevki-makam bölüşmesi, ya nefsi tatmin için intikam veya rövanş alma duygusudur. Bu da çoğu zaman kardeşler ve akrabalar arasında bazen de komşu, mesai arkadaşı, hem şehri gibi temas halinde olduğumuz insanlar arasında olur. Genelde de bu guruplarla problem yaşamayan kimse yoktur.
Elbette her huzursuzluğun özel bir dosyası, tarafları, haklı-haksız olanları olabilir ama biz bu kapıyı açarsak hem çok zaman kaybeder hem bitiremeyeceğimiz kadar dosyalarlar karşımıza çıkar. Öyleyse biz köklü ve kitle çözüm formüllerine bakalım, işte size problem hafriyatçısı iki motor:
“Kamil mü’min olmak istiyorsanız; size yapılmasını istediğiniz şeyi siz de başkasına yapın, size yapılmasını istemediğiniz şeyi siz de başkasına yapmayın” buyuruyor Efendimiz sallahu aleyhi vesselem.
Hem aile hem ülke hem dünyada ne kadar kaide, kural, yasa, anayasa varsa rafa kaldırın. Efendimiz (sav)in bu hadisini yürürlüğe koyun ve herkes buna uysun. Aileye de, ülkeye de, dünyaya da huzur gelir, barış gelir, tat gelir. Huzursuzluklar, geçimsizlikler, çatışmalar meydana gelmez. Dolayısıyla halletmek için enerji sarf etmek mecburiyetinde de kalmayız. Bunun tıptaki adına “Koruyucu Hekimlik” deniliyor. Hastalık meydana geldikten sonra tedavisine çalışma yerine hastalığın oluşmasını önlemek maksadıyla… Onun için kökten çözüm dedik.
İkinci geçimsizlik hafriyat motoru Mevlana’dan: Mallar sizin değil neyi bölüşemiyorsunuz, canlar sizin değil ne diye dövüşüyorsunuz”
Hakikaten kökten çözüm… Bırakalım gayr-ı Müslümlerin ne yapacağını da Müslümanlar olarak “Mal da Allah’ın, can da Allah’ın” şuuruna erebilsek, kavga olur mu ki halline uğraşalım, bölüşmede kavga olur mu ki metre ve terazi ile koşup çözmek için gayret sarf edelim… Mal da Allah’ın, can da Allah’ın. O zaman kavga da ne oluyor? Çekişme de kim oluyor? Kin, nefret, öç alma, intikam ve rövanş alma duygusu da kim oluyorlar ki bizi birbirimize düşürebilsin.
Mal da Allahın Can da Allahın inancına bir kişinin kendi inanması var, bir de ‘’bunu bana bir anlatsana’’ diyeni ikna etme görevi var o da çok basit, meseleyi anlatmayı da şu iki örnek kökten çözüyor:
1- Aylardan ramazan, günlerden bir gün sahurda kalktınız yemeğinizi yediniz orucunuza niyet ettiniz, oldu öğle, ikindi canınız bir lokma bir şey yemek veya bir yudum su içmek istedi hem de biraz şiddetlice, buzdolabınız yiyeceklerle dolu, musluğunuzdan da içilecek özellikte su harıl harıl akıyor, bir lokmasını yiyebilir, bir yudumunu içebilir misiniz?
Elbette hayır, hani mal sizindi, sahibinden yasaklama gelince bir lokması ile bir yudumuna gücümüz yetmiyorsa mal bizim değil, yasaklama yetkisine sahip olanındır.
2- Hac veya Umre için niyet edip ihrama girdiniz ‘’benim zannettiğiniz’’ vücudunuzdan bir kıl koparabilir misiniz, bir tırnak kesebilir misiniz, bir uzvunuza güzel koku sürebilir misiniz? Hani vücut (can) sizindi? Bir tek kılını koparmaya, bir tırnağını kesmeye gücümüz yetmiyorsa can da (vücutta) sizin değil, yasağı koyma yetkisine sahip olanındır…
Öyleyse bir daha düşünelim bizim olmayan şeyler için niye birbirimizi kırıyor, niye kalp incitiyor, niye hâkime veya hakeme gidip onları da rahatsız ediyoruz ki…
Bize yapılmasını istediğimiz şeyi biz de başkasına yapalım, bize ya pılmasını istemediğimiz şeyi biz de başkasına yapmayalım, malın da canın da bizim olmadığını kabul edelim.
Dünya cennetin şubesi olsun, insanlar güzel güzel geçinsin, fani dünya nimetlerini zehir etmekten kurtulup üç günlük dünyada huzurla yaşayalım…