* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Hayatın Anlamını Kavramak  (Okunma sayısı 132 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimiçi fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 7247
Hayatın Anlamını Kavramak
« : Mart 12, 2022, 09:52:26 ÖÖ »
Hayatın Anlamını Kavramak

Günümüz Batı uygarlığı, bilim ve teknoloji alanında büyük ilerlemeler kaydetmesine rağmen insani ve ahlaki değerler alanında bir düşüş yaşamaktadır. Bu dünya görüşünde insana biyolojik bir varlık olarak bakılmış, onun sadece maddi ihtiyaçlarıyla ilgilenilmiş, yapılan bütün düzenlemeler onun nefsani ve behimi arzularını kışkırtmak üzerine kurgulanmıştır. Kentlerin yapısı, büyük alışveriş merkezleri, sosyal hayatın görünen yüzü, yeme içme kültürü, reklam, kadına bakış, eğlence merkezleri, tüketim kültürü alanları gibi olgular hep insanın maddi yönüne hitap eden bir pozisyon kazanmıştır.

İnsanın dünyası, salt yaşadığı; üretip tükettiği fiziki alandan ibaret değildir. İnsanın manevi, metafizik bir dünyası da vardır. Zeytinyağının zeytine, gülsuyunun güle sindiği gibi insanda ruhanilik de beden formuyla iç içedir. İnsan, rûhullahtır. (Secde, 32/9.) Asıl ona değer katan da bu yanıdır. Bu bağlamda insanı, metafizikle ilişkili olan sanat, din, estetik gibi alanlardan ayrı düşünmek büyük bir eksikliktir.

Tarihî süreçte insanı salt bedenî bir forma indirgeyen zihniyetler, insana en büyük kötülüğü yapmışlardır. “Eğer insanın ve hayatın bu âlemde bir manası, anlamı yoksa yaşamanın ne anlamı vardır?” sorusu, onların aşına ve iç dünyalarına acılar ekmiştir. İnsan, kendisini sadece anlam dünyasıyla var kılabilir. Varoluşsal anlamda güvende hisseder. Bu açıdan hidayet, insanın kendisini güvende hissetmesi olayıdır. Kendisini varoluşsal anlamda güvende hisseden insan, çevresindeki varlıkların da kendilerini güvende hissetmesini telkin eder.

Yaşadığımız yüzyılda temeli seküler bir zihniyete dayanan modern uygarlık Mehmet Âkif’in ifadesiyle tek dişi kalmış bir canavara dönüşmüştür. Bunun en açık örneğini din-bilim ilişkilerinde görebiliriz. Modern seküler zihniyetler, bilimi, tekil bir dünyaya mahkûm etmişlerdir. Bu oltaya takılanlar, hayatı kendilerine zehretmekle kalmadılar, bütün bir insanlığı da fesat, kargaşa ve bozgunculuğa sürüklediler. Örneğin, mantıkçı pozitivistlerin elinde bilim, salt gözlem ve deney konusu olan şey olarak tanımlanmıştır. Bu tanıma göre ilahiyat, bir bilim değil hurafedir. Maddeci ve tekil bakış açısı, bir bilim ahlakına da sahip değildir. O, mütemadiyen kendi ayağına kurşun sıkmakla meşguldür. Hâlbuki bilim, verilerle hareket eder, doğrulayamadığını değil yanlışlığını ortaya koyduğu şeyleri inkâr eder. Bilime bir ideoloji olarak yaklaşanlar, bilimin yanlışlığını ortaya koyduğu şeyi değil doğrulayamadığı konuları reddettiler. Din ve bilimin yöntem farklılıklarını da dikkate almadılar. Bilim ve dinin ilgilendiği ortak konu “varlık”tır. Bilim varlığa “nasıl?” sorusunu sorar.

Örneğin, su nasıl meydana geldi? Anne karnında “cenin” nasıl oluştu? Isınan metaller nasıl genişler? İşte bilim bu sorulara deneye dayalı cevaplar üretir. Dolayısıyla bilim, varlığın nasıl oluştuğuyla ilgilenir, hayatın anlamıyla değil. Din ise varlığa, “Niçin?” sorusunu sorar. Varlığın başlangıç ve sonuyla ilgilenir. “Nereden gelip nereye gidiyorum, varoluştan amaç nedir? Ben niçin buradayım?” gibi varlığın anlamıyla ilgili sorular sorar. Mesela, insan niçin yaratıldı? Bitkiler, hayvanlar, su, ateş, toprak, hava, güneş, ay, yıldızlar niçin var edildi? Niçin, yaratılışta amaçlı bir düzen vardır? İşte bu ve benzeri sorulara cevap vermek “din”in anlam alanına girer. Din, bize hayatın anlamını öğretir.

Öte yandan, bilumum materyalist düşüncelerin genetiğinde ise “hayatın anlamsız oluşu” iddiası vardır. Bu iddianın yaygınlık kazanmasında; dine kayıtsızlık, aşırı sübjektivizm, ahlaki alanda aşınmışlık, bireyciliğin kutsanması, ölüm duygusundan kaçış, hazza dayalı öğretiler ve semavi dinlerin getirdiği değerlere karşı meydan okuma etkili olmuştur. Küreselleşmenin etkisiyle bu fikirler bir iletişim türü olan bilişim teknolojileri kanalıyla inanç hayatımıza taşınmıştır. İlhadi düşüncelerin kurgusu doğrultusunda yapılan film ve müzik gibi sanat dalları da bu alanda kullanılmıştır.

Benlikleri şişiren, şehvete çağıran ve onlara sorumluluk yüklemeyen hiççi fikirler gençlerimize daha cazip gelmektedir. Aslında çevresine ön yargı bağlarından kurtularak ibretle bakan herkes, yaşadığımız dünya hayatında böcekten çiçeğe, arıdan kelebeğe varıncaya kadar yaratılmış olan hiçbir varlığın anlamsız olmadığını idrak eder. Hayata anlam katan, Yüce Allah’a ve O’ndan gelen ilahi mesaja gönülden bağlılıktır. Bu bağlamda Allah, anlam demektir. Bir insanın zihin ve gönül dünyasında Allah ve ahiret inancı yoksa hayat onun için anlamını yitirmiş demektir. Varlıkta, hiçbir şey hikmetsiz ve abes olarak değil ilahi gerçeklik üzerine yaratılmıştır. (Duhan, 44/38-39.) Bir mümin için dünya hayatı, hangimizin daha güzel bir davranışta bulunacağının sınandığı bir yerdir. (Mülk, 67/2.)

Yaşadığımız modern zamanlarda her türlü ahlaki ilkeleri ve toplumsal kuralları bir bariyer olarak algılayan; çalışmayan, üretmeyen sadece eğlenceye ve cinsel yaşama odaklanan hedonist yaşam tarzları, felsefi bir anlayış olarak ölümden kaçış üzerine kuruludur. İnsan neden maddi hazza bu kadar müptela olur da insani değerleri hiçe sayar? Çünkü ölüm olgusu, onun hayatına yapıcı bir kuvvet olarak girememektedir. Zaten Batı uygarlığının temel kabullerinden biri de budur. Batı medeniyeti ölümün inkârı üzerine kuruludur. Eğer bu hayata ölüm ışık tutmuyorsa, bu hayatı aydınlatmıyorsa, bu hayat neyle aydınlatılır? Din ve ölüm gerçeği, tarih boyunca bütün insanlığı meşgul etmiş bir konudur. İşte bu açıdan “ölüm ötesi” hayatın kelam, psikoloji ve felsefe disiplinleri yönünden ele alınıp değerlendirilmesi, günümüzün çağdaş toplumları açısından da büyük önem taşımaktadır. Çünkü ölüm sonrası yaşam, ölüm kaygısı ve dindarlık düzeyleri arasındaki ilişki, egzistansiyalist bir değer ifade etmektedir. Bu sebeple Kur’an’da önce ölümün sonra da hayatın zikredilmesi anlamlıdır. (Mülk, 67/2.) Niçin önce hayat değil de ölüm zikredilmiştir?

Ölüm olgusunu içselleştiren bir birey, hayatını disipline eder, amaçlı yaşar. Ölüm, insan hayatına anlam katar, insanda sorumluluk duygusunu canlı tutmak suretiyle ahlaki gelişime büyük katkı sağlar. Dolayısıyla İslam kültüründe ölüm olgusuna sevgiliye kavuşma, ten kafesinden kurtuluş, mekân değiştirme, sırlanma, Hakk’a vuslat gibi anlamların verilmiş olması ölüm sendromunu yenmekle kalmamış, ölüm düşüncesinin insan psikolojisi üzerindeki yıkıcı etkisini de asgari düzeye indirmiştir. Ayrıca ölüm ötesi hayata inanma, ‘Allah’a rağmenliği’ besleyen duyguların etkisinde gelişen negatif dünyevileşmeyi aşmada insana yardımcı olur. Ebedîlik düşüncesinin buraya, şimdi’ye değil “öte”ye ait olduğunu insan bilincinde sürekli yaşatır. Bu inanç, insan yaşamını altüst edecek acı ve ıstırapları gönül huzuruna çevirir, insanı kendisiyle, çevresi ve toplumuyla barışık hâle getirir. Güçlü ahiret inancı, yüce hedeflere ulaşmayı arzu eden insana yaşama sevinci kazandırmakla kalmaz, hayatında karşılaşabileceği tüm olumsuzluklara karşı direnme gücü verir.

Netice olarak insanın varoluşsal güvenliği, aşkın olana tutunmakla sağlanır. Bu da ancak insanın “kendini aşma”sıyla gerçekleşebilir. Kendini aşma, kendi benliğinin üstünde anlamlara yönelebilmek, öteyi aramak demektir. Bu kişiler için hayat “zafer” değil, “sefer”dir. Zaferi önemseyen insanlar, maddi olanın peşinden koşarlar. Seferi önemseyen insanlarsa manevi olanın, oluş ve tekâmülün peşinden koşarlar. İnsanı insan kılan şey, yolda olduğunun bilincinde olması, hayatı bir bütünlük duygusuyla yaşaması, maddi olanı bütünüyle elinin tersiyle itmemesi ama asıl olanın ruhun arayışı olduğunu fark etmesidir. (Dr. Kemal Sayar’la “Hazcılık” Üzerine Bir Söyleşi, Ömer Baldık, Zafer Dergisi Ağustos 2006.) İşte böyle bir kimse hayatın anlamını kavramış ve ona göre yaşamına yön vermiş olur.

 


* BENZER KONULAR

Dualarımız Neden Kabul Olmuyor Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:10:43 ÖÖ]


Birlikte Hizmet Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:59:59 ÖÖ]


Gizli Halleri Açık Hallerinden Daha Hayırlı Adamlara İhtiyacımız Var Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:40:31 ÖÖ]


Mücahitler Kazandığınızı Kaybetmeyiniz Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:32:32 ÖÖ]


İnsanlardan Övgü Beklemek Ateşle Oynamak Gibidir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:24:29 ÖÖ]


Zamanın Kıymetini Bilmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:17:13 ÖÖ]


Allah’ı Ne Kadar Seviyoruz Gönderen: anadolu
[Dün, 08:40:07 ÖS]


Böyle Sevdik Gönderen: anadolu
[Dün, 08:35:30 ÖS]


Dostluk Üzerine Gönderen: anadolu
[Dün, 08:27:16 ÖS]


Sevmek-Sevilmek Gönderen: anadolu
[Dün, 08:21:12 ÖS]


Sermayemiz takvamız olsun Gönderen: anadolu
[Dün, 08:14:00 ÖS]


Bize De Dua Yâ Rasulallah (S.A.V) Gönderen: anadolu
[Dün, 08:09:36 ÖS]


Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Aralık 21, 2024, 06:02:09 ÖS]