BEN KAZANDIM, HARCARIM !
Namazlarımı kılıyorum, Ramazanda da orucumu tuttum, zekatımı da verdim çok şükür, defalarca da hac ve umre yaptım… Tamam artık, sanıyorum ki ben cennetliğimdir. Para benim istediğim gibi harcarım! ömür benim dilediğim gibi yaşarım!
Cenabı Allah yarattığı tüm kullarının rızıklarını eksiksiz vermiş, bazı kullarına diğerlerinden daha fazla, bazılarına daha az nimet nasip etmiş ve hayat içerisinde sosyal bir denge kurmuştur. Her meslekte her görevde olanları diğerlerine bir şekilde ihtiyaçlı kılmıştır.
Doktoru, avukatı, mühendisi, ekmek yapana, kıyafet dikene, belediye işçisine ve diğerlerine ihtiyaçlı kıldığı gibi aynı şekilde fırıncının, bakkalın, temizlik görevlisinin de hastanede, mahkemelerde, mimarların -mühendislerin inşaa ettiği evlerde karşılıklı olarak birbirlerine ihtiyaçları vardır.
Bu yüzden yaşam içerisinde kimsenin kimseye bir üstünlüğü yoktur. Her birey kendilerine verilen toplumsal görevleri icra ederken, Cenabı Allah’ın verdiği nimetlere gereğince şükür etmeğe ve O’nun istediği gibi bir kul olmaya çalışmaktadır.
Aynı şekilde maddi olarak da sosyal hayat içerisinde kullarını birbirine ihtiyaçlı kılmıştır. Bir kulun rızkını diğerine bağlamıştır. Çalıştım kazandım, ben yaptım da oldu, ona değil bana nasip oldu, ben yardım etmesem o bişey yapamazdı, ben başardım şeklindeki düşünceler ne yazık ki yanlış düşüncelerdendir.
“Fakirleri kollayıp gözetiniz. Aranızdaki zayıflar sâyesinde Allah’dan yardım görüp ve rızıklandığınızdan şüpheniz olmasın.” (Ebû Dâvûd, Cihâd 70. Ayrıca bk. Tirmizî, Cihâd 24; Nesâî, Cihâd 43) diyen Fahri Alem Hz. Muhammed (a.s.v.), onlar sayesinde rızıklandığımızı kesinleştirmektedir.
Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Sizden biriniz kendisi için sevip arzu ettiği şeyi din kardeşi için de sevip arzu etmedikçe gerçek anlamda iman etmiş olmaz. ” (Buhârî, Îmân 7; Müslim, Îmân 71–72.) derken, Rasullullah (s.a.v.) sadece kendimizi değil tüm din kardeşlerimizi düşünmemiz gerektiğini apaçık belirtiyor.
Dilediğimiz gibi yiyip içiyoruz, dilediğimiz gibi geziyoruz ve “ELHAMDÜLİLLAH” deyince tamam oluyor mu ? peki ya kulluk sorumluluklarımız yok mu ? “Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimse komşusuna iyilik etsin. Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimse misafirine ikram etsin. Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimse ya faydalı söz söylesin veya sussun!” (Müslim, Îmân 77).
Sadece kendini ve kendi ailesini düşünmek İslam’ın bize kazandırmak istediğiyle uyuşuyor mu ? “ E yetmiyor, biz ancak geçiniyoruz” derken sahip olduğumuz gerekli gereksiz maddi eşyalarımızı ve onlar için ödediğimiz paralarımızı, girdiğimiz taksitleri v.s. hesaba katıyor muyuz ? “Sevdiğiniz şeylerden infak edinceye kadar asla iyiliğe eremezsiniz. Her ne infak ederseniz, şüphesiz Allah onu bilir. (Âli İmran 3/92)” ayeti kerimesi bu konuda çok uyarıcıdır.
“Ey Ebû Zer! Çorba pişirdiğin zaman suyunu çok koy ve komşularını gözet!” (Müslim, Birr 142.) derken Hz. Peygamber (a.s.v.), bir tas çorba ile de nimetleri paylaşabileceğimizi öğütlemiyor mu ?
Peygamberâne bir ömür sürmek isteyen bizler, hadisler ışığında O’nun sünnetlerini öğrenip hayatımıza geçirdikçe O’nun ahlâkıyla da ahlâklanacak ve Cenabı Allah’ a uzanan merdivenlerin basamaklarını teker teker çıkacağız İNŞALLAH.
Para, ömür, gördüğümüz göremediğimiz bu muhteşem nimetler bizim değil. Hepsinin bize lütfedilmesinin bir sebebi, bir hikmeti mevcud. BEN, BENİM kelimelerinden kurtulup, bu gerçeği en doğru şekilde anlayabilmeyi ve uygulayabilmeyi, O’nun rıza ve hoşnutluğunu kazanabileceğimiz kulluk yapabilmeyi Cenabı Mevla hepimize nasip eylesin.
Amin amin amin vel hamdülillahi Rabbil alemin.
Selam ve dua ile...
Başak Tijen Özbay