YÜKSEK VASIFLIN İNSAN ÖZLEMİ
İnsanın ilimle, yüksek duygu ve düşüncelerle donatılması ve de bitmez tükenmez gayretlere soyunurken Allah rızasını esas alır bir kıvâma getirilmesi çok zor, ama çok önemli içtimâî bir görevdir.
Toplum bunu düşünebilir mi?
Belki toplum nâmına yetkili ve etkili noktalarda bulunanlar, saf ve samimî sivil toplum önderleri bunu düşünebilir, planlayıp proğramlayabilir. Olanla olması gereken arasındaki farkı görebilmek seviye ister. “Her kanat denizi aşamadığı” gibi, her zihin de ehem ve mühimi birbirinden ayıramaz.
Peygamberlerin insanlığa en büyük armağanı iyi yetiştirilmiş, meselelere aklı eren insanlar olmuştur. Ve iyi günler iyi insanlarla berâber gelmiştir.
İnsanların yetiştirilmesinde ilim irfan ve amel-i sâlih başta gelir. “Cennet’e uçmak için bilgiden kanatların olmalı” buyurulmuştur. Bütün mesele, sorumluluk şuuruna sâhip fertler yetiştirebilmektir.
Vazîfe imânın, vicdânın ve de aklın emrettiği şeydir. Vazifenin ifâsı Yüce Allah’ın emri, vicdanen rahatlamanın şartıdır. Vazîfesini yapmayan insan vicdânın suçlamalarından kurtulamayacaktır.
Amel-i sâlih işlemek, imânımıza uygun yaşamaktır. Amel-i sâlih’e ahlâk demek te mümkündür. “İmân yüreğimize kök salmış güzel kokulu bir gül fidanı ise, amel-i sâlih/ahlâk, organlarımıza sinmiş kokusudur.”
Peygamberlerin gönderiliş maksadı tevhid, adâlet ve hürriyetin gerçekleştirilmesi ve insanlık seviyesinin yükseltilmesidir. Peygamber Efendimiz, “ben ahlâkî yücelikleri tamamlamak üzere gönderildim” buyurmuşlardır. Peygamberler insana aklını ve irâdesini kullanmayı öğretmiş, Allah karşısında haddini, insanlar karşısında değerini bilme duygusunu kazandırmışlardır. Vahiy insanları çift dünyalı hale getirmiş ve vizyonlarını genişletmiştir.
Mes’ûliyet hissinin yokluğu ilmi de imânı da akâmete uğratacaktır. Gayreti bitenin kendi de bitecektir. Boş oturup boş laflar üretip duruyorsak toplumu çürütmekten, yerlere yük olmaktan başka bir işe yaramıyoruz demektir.
İnsan, değerini sürekli bir şeyler yapmak suretiyle ispatlayacaktır. İnsanlardan maddî-mânevî en ufak bir şey beklemeyecektir. Bu hâl, iman ile mümkündür. İmanın olmadığı yerde vicdan, vicdanın olmadığı yerde fedakârlık olmayacaktır. Neticede insan insanın problemi olup çıkacaktır.
Eserine odaklanmış, sükûnet içinde çalışıp duran, bundan mânevi büyük hazlar alan derin ruhlu insanlara ne kadar muhtacız.
Yer, gök, çiçek, böcek, canlı cansız tüm varlıklar harıl harıl çalışırken insanın atâleti olur şey değildir.
“Hız ve haz” dururken, insan neden hayrı çoğaltmaya çalışsın? Bunun mantığı nedir?
Bu sorunun tek bir cevabı vardır; o da iman ve Allah rızasıdır. Îmân ve Allah rızası her türlü fedâkârlığın ve bereketin verimli toprağı olarak karşımıza çıkıyor.
Durum böyle olunca, akıllı düşmanlarımız, bizi kafa ve kalbimizden vurmanın yolunu arayacaklardır. Dost kuvvetlerde, bu noktayı gözden hiç ırak tutmaksızın “verimli olma, olumlu davranma” gayretinde olacaklardır. Olunması gereken noktada olma, vazifesini titizlikle ifâ meziyetini elden bırakmayacaklardır.
Allah yolunda yürüyüşün son durağı yoktur. Hangi menzile ulaşırsan ulaş, ötede daha güzel menziller, daha güzel mertebeler mutlaka vardır. Bu yürüyüşte “ânın vâcibi”ni ifâ, öncelikli vazifemizdir. “Göz baktıkça yürek attıkça” bir hayırdan diğerine koşma sürecektir. Mertebeden mertebeye geçtikçe Yüce Allah ve Kelâmü’llah daha iyi anlaşılacak ehemler-mühimler ayan-beyân görülecektir. Öncüler önde yürüyecek, diğerleri onlara yetişmeye çalışacaktır. Böylece rızâ-yı Bârî maksatlı, “ucu cennete açılan insanlık yokuşunu” tırmanma serüveni sürüp gidecektir.
Hak ve hâkîkatın hizmetkârları, adâlet ve hürriyetin muhafızları gayretlerini sürekli tazeleyeceklerdir. Vahiyden beslenmeyenlerin, gayreti bitenlerin yerinde yeller eser. Dahası, salihlerin vurdum duymazlığı fâsıkların hâkimiyetini hazırlar. Fâsıkların dizayn ettiği dünyada İslam yüzde on nisbetinde, o da delik deşik yaşanır. Meydanı karanlığın adamlarına bırakmamak için ışığı çoğaltmak, hayrı artırmak gerekir. “Duran düşer ve düşen ezilir. Kurt kânununda düşeni yemek vardır. Dişsiz mi bir insan onu kardeşleri yer.”
Yeryüzünün güzelliğini, anaların duâsını, çocukların sevincini artırmanın yolu, vazife insanına dönüşmekten geçer. Arş-i Âlâ’nın çınlamalarını sürekli duyan bir vazife insanına.
Yükümüz ağır, yolumuz uzundur.
Önce Allah’a (c.c.), sonra nefesine güvenenlere selâm olsun.
İdris Arpat