STRATEJİ
Gâyesiz olamaz insan. Bâtılın bile bir amacı vardır.
Melun, “onların hepsini azdıracağım” diyor. Yolunu tâkib edenler de belli bir hedefe doğru yürüyor.
Yaratan Halik-ı Zü’l Celâl’in emirlerine karşı bir metot izliyor. Bunun için de plan ve proje yapıyor.
Hem de yüz senelik, iki yüz senelik. Bir muvahhid, “Tevhid” ehli olarak ruhlar âleminde programlanan ahde sadâkatimiz ölçülüyor her an. Hedefi, gâyesi belli olan yolun esaslarını, Kitâb-ı Kerîm’le belirleriz.
Yol İslâm, esas Kur’ân-ı Kerîm, imam Fahr-i Âlem (sav). Amaç kulluk olunca hedef ne olmalı? Îmânın kemâli, ibâdetin salâhı, ahlâkın ahlâk-ı cemîle olmasıdır. Îmân taklidden tahkîke geçerse, kul Allah Teâlâ’ya tâzim, mahlûkâta şefkat gösterir.
İbrâhîm (as) gibi vaktini tanzîm eder. Seherden güneş doğuncaya kadar tazarrû ve niyaz, yalvarış ve yakarış, ikindi namazından yatsı namazına kadar nefis muhasebesi; gece ve gündüz de, sorumluluklarını yerine getirir. İdâreci, Hz. Ömer (ra) gibi, “gündüz halkıma, gece de Rabbime karşı vazîfelerim var” der. Zamanı programlamak vakit isrâfını önler.
Dînimizin gereklerini yerine getirerek, hayâta anlam kazandırmalıdır. Âile fertlerinin, akraba ve komşunun, bütün bir milletin maddî ve mânevî görevlerini belirleyerek, kurumsal yapı oluşturulmalıdır. İnsan insanın kurdudur târifi cemiyetin altüst olması demektir. Bu yapı olgunlaşırsa, bin yıllık târihin altın sayfaları açılır önümüze. Cehâletle kahrolan milletlerin ilimle dirilişi sağlanmalı. Bir âlimin bin âbidden üstün olduğu gerçeği vurgulanmalı. İlimsiz velâyetin bile gerçekleşemeyeceği bilinmeli.
Sıddîk-ı Âzam gibi Hak Teâlâ’ya adanmalı. Fedâke ebi ve ümmi denmeli. Bütün servetini koyduğu keseyi eline, başını da ayağının altına koymalı.
Cennet mukâbili satışa kendini sunmalı. Ucuza gitmemek için Cemâl-i Bârî’ye adanmalı. Son haddine kadar gayreti İlâhî bir görev bilmeli. Melekler ordusunu çalışıp çabaladıktan sonra beklemeli. Belleri kırılıncaya kadar sabrın netîcesinde dostluğun tadına varmalı. İki gözünü kaybedince Yusuf’un gömleği gelmeli. ”Mete nasrullâh” zafer ne zaman deyince, ateşlere atılan “ashâb-ı uhdud” misâl verilmeli. Kul sıkışmayınca Hızır yetişmez.
Olayların seyrine göre günlük, haftalık, aylık, yıllık planlar yapmalı. İki ray demirinin biri Kur’ân-ı Kerîm, biri de Sünnet-i Seniyye olmalı. Vücud, rayların üstüne konan vagon gibi lokomotife takılmalı. Önünde Nebîler, sıddîklar, şehidler ve Sâlihler olmalı. Suya batana değil, sâhil-i selâmette olana sarılmalı. Kılavuzu karga olmamalı.
İnançsızlık belâsından, îmân ve takvâ ile kurtulmalı. İnanç bir güçtür. İki yüz elli kiloluk mermiyi namluya, tankı yalnız başına tepenin başına koydurur. Çünkü o, Hayberin kapısını tek başına kaldıran Allah Aslanına, elinde dokuz kılıç parçalanan seyfullâha gönül bağlamıştır. Dünyâyı kendisine dar gören pâdişah ve atını denize süren mücâhidlere imrenmiştir. Çözüm, azmindedir bunların. Bedenlerini nefse değil rûha tâbi kılan murâbıt, cihad erleridir.