VARLIĞI MERHAMETLE KUŞATMAK
Ebu Musa el-Eş’arî’den (r.a.) rivayet edildiğine göre Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurdu:
“…Allah’a yemin olsun ki merhamet etmedikçe cennete giremezsiniz. Sahabe-i Kiram: “Ey Allah’ın Rasulü hepimiz merhametliyiz.” dediler. Hz. Peygamber: “Kastettiğim merhamet, yakın çevrenize gösterdiğiniz değil; bütün varlıklara yönelik merhamettir.” buyurdular. (en-Nesâî, es-Sunenu’l-Kubrâ, V, 414; Hâkim, Müstedrek, IV, 185.)
Hz. Peygamber (s.a.s.) İslam toplumunun en önemli özelliklerinden birine bu hadisinde işaret etmektedir. Bu özellik ise İslam toplumlarının birer merhamet toplumu olmalarıdır. Cenab-ı Hak merhameti kendisine bir ilke olarak kabul ettiğini bizzat Kur’an-ı Kerim’de açıkça ifade etmiştir: “De ki:‘Şu göklerdekiler ve yerdekiler kimindir?’ ‘Allah’ındır.’ de. O, merhamet etmeyi kendine gerekli kıldı. Andolsun sizi mutlaka kıyamet gününe toplayacak. Bunda hiç şüphe yok. Kendilerini ziyana uğratanlar var ya, işte onlar inanmazlar.’” (En’am, 6/12.) Bu çerçevede Hz. Peygamber’in de bir rahmet elçisi olarak gönderildiği yine Kur’an tarafından ifade edilmiştir: “(Ey Muhammed!) Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiya, 21/107.) Böylece merhametin bu dünyadaki kilit rolü vurgulanmıştır.
Merhamet kelimesinin kökünde rikkat anlamı bulunmaktadır. Rikkat ise yumuşak kalplilik, ince gönüllü olmak anlamına gelmektedir. Yine bu kelime ile kadınların rahmi arasında bir ilişki bulunmaktadır. Merhametin anne rahminden kaynaklandığı ifade edilir. (Ebû Hilâl el-Askerî, el-Vucûh ve’n-Nezâir, s. 226.) Çünkü kâinatta rahmet ve merhametin temerküz ettiği yegâne varlık anadır. Akıllı akılsız tüm canlı türlerinde anne olanlar doğal olarak merhamet timsalidirler. İlahi irade annelikle merhameti ayrılmaz bir bütün olarak birbiri içine girdirmiştir. Hz. Peygamber bir hadislerinde “Allah Teala rahmetini yüz parçaya ayırdı. Doksan dokuzunu kendi yanında tuttu, bir parçasını ise yeryüzüne indirdi. İşte bu bir parça rahmet sebebiyle bütün canlılar birbirine merhamet ederler. Hatta kısrak (emzirirken) yavrusuna basıp da zarar verir korkusuyla ayağını kaldırır.” (Buhâri, Edeb, 19.) buyurarak hayvanlara bile merhametin Allah tarafından verildiğini ifade etmektedir.
Bu hadiste ise doğal olan bu merhametin ötesinde kazanılması gereken bir erdem olarak kendi dışımızda, bizimle hiçbir ilgisi olmayan kişi ve varlıklara yönelik bir merhamete vurgu yapılmaktadır. İnsanın kendisiyle arasında bir bağ olan kişilere, kendi çocuklarına, akraba ve arkadaşlarına karşı ince kalpli olması fıtratı bozulmamış bütün insanlarda var olan bir özelliktir. Bu durumun bir inanç sistemine bağlı olmakla çok bir ilgisi bulunmamaktadır. En azılı katiller bile kendi çocukları söz konusu olduğunda canlarını feda edecek derecede bir merhamet içinde olurlar. Ancak Hz. Peygamber bu hadisinde kişinin cennete ulaşmasına sebep olacak bir merhametten bahsetmektedir. Bu da doğuştan var olan değil, sonradan kazanılabilen bir özelliktir. Hakiki manada iman etmiş bir kişinin en temel özelliği kendisiyle doğrudan bir bağı olmayan varlıklara karşı da kalp inceliğine, yani merhamete sahip olmasıdır.
Bu çerçevede merhameti birkaç yönden ele alabiliriz:
1. Doğal olarak Allah tarafından bütün canlılara verilmiş olan merhamet. Kısrağın yavrusuna bu merhamet duygusu ile sahip çıktığı anlaşılmaktadır.
2. Tüm Müslümanlara yönelik bir merhamet. Allah Teala bu hususu Fetih suresinde şu şekilde ifade etmektedir: “Muhammed Allah’ın Rasulüdür. Onunla birlikte bulunan müminler ise kâfirlere karşı şiddetli, birbirlerine karşı merhametlidir…” (Fetih, 48/29.)
3. Tüm insanlığa yönelik bir merhamet duygusu. Bunun sebebi ise Allah’ın insanoğlunu mükerrem kılmasıdır. Bu husus İsra suresinde şu şekilde bildirilmektedir: “Biz insanı mükerrem kıldık.” (İsra, 17/70.)
4. Bütün canlılara yönelik bir merhamet. Hz. Peygamber bir kişinin susuz bir köpeğe su verdiği için Allah’ın affına mazhar olduğunu (Buhârî, Edeb, 27.); âbid bir kadının ise bir kediye eziyet ettiği için Allah’ın azabına duçar olacağını ifade ettiği görülmektedir. (Buhârî, Bed’ü’l-Halk 17, Şirb 9, Enbiya 50.)
5. Eşyaya karşı bir merhamet. Bu merhametin sebebi ise bütün kâinatın bize bir imtihan vesilesi olmasında yatmaktadır. Bizler bu dünyaya hiçbir şeye sahip olmayarak gönderildik. Burada elde ettiklerimiz bizden önceki nesillerden bize kalanlardır. Yani eşya, bizden önceki nesillerden tevarüs edip bizden sonrakilere miras olarak bırakacağımız birer emanettir. Emanete hıyanet etmemek ise ona merhamet nazarıyla bakmakla mümkün olacaktır. Bu itibarla hakiki mümin, sahip olduğu maddi varlıkları sadece kendisine ait birer meta olarak göremez, bunların hukukunun da olduğu şuuruyla hareket eder ve eşyaya da bu şekilde merhamet nazarıyla bakınca onu israf etmez, kötü amaçla kullanmaz, yaratılış gayesine uygun bir şekilde tasarrufta bulunur. Yaşadığı dünyayı kirletmek, kullanılamaz hâle getirmek, telafisi imkânsız veya çok zor zararlar vermek bu emanete hıyanetlik olacağı için tıpkı çocuğuna gösterdiği hassasiyeti, eşya ile olan münasebetinde de esas alır ve bu çerçevede bir hayat sürer.
Kâinatta var olan bütün şeyler insan için yaratılmış, insan ise Rabbine kulluk etsin diye var edilmiştir. O zaman mümin bir kul kendisi için yaratılan bu varlıkların Rabbi ile olan münasebetine katkıda bulunduğu oranda yaratılış gayesine hizmet etmiş olacağını düşünmeli ve cansız varlıkları bile hak yolunda değerlendirdiğinde onların hukukuna riayet etmiş olacağını bilmelidir.
Hadisten Öğrendiklerimiz.
1- Merhamet kâmil bir müminin ve bu müminlerden oluşan İslam toplumunun hayata bakışının temel ilkelerinden biridir.
2- Allah merhamet duygusunu bütün canlıların fıtratına yerleştirmiştir.
3- Dinde değeri olan merhamet duygusu ise iman sebebiyle kazanılan bir bakış açısıdır.
4- Bu bakış İslam toplumlarında bir merhamet ağı oluşturmalıdır.
5- Müminin iletişim içerisinde olduğu tüm varlıklara karşı ince bir kalp ve gönül hassasiyetiyle yaklaşması hem imanının gereği hem de ebedî kurtuluşta önemli bir dönüm noktası olacaktır.