* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Hayatın farkında olmak  (Okunma sayısı 1429 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Hayatın farkında olmak
« : Kasım 30, 2014, 12:27:53 ÖÖ »
HAYATIN FARKINDA OLMAK

Hayat farkında olmaktır dünyanın. İslam farkın-da olmaktır hem dünyanın hem de yarının. Yarından kastım sadece er-tesi gün değil elbette. Ertesi günle-rin bitmediği günler.  Sizi siz yapan farkında olduklarınızdır. Kimi anne-liğin farkındadır, kimi babalığın. Ki-mi marangozluğunun sırlarını bil-diği için marangoz, kimi doktor-luğun. Kimi farkında olduğu için Müslüman, kimi olmadığı için değil.

İşte tam bu noktada başlıyor bizim duruşumuz. Dünyaya, ülke-mize, milletimize, sülalemize, aile-mize, eşimize, çocuğumuza, kom-şumuza gördüğümüz ve göremedi-ğimiz - ki bu da en az gördüklerimiz kadar önemlidir- her şeye karşı so-rumluluğumuz ya da sorumsuzlu-ğumuz işte tam burada yani, far-kında olmamızla başlıyor.

 Farkında olmazsak, haberimiz olmaz gerçeğine sığınır nice insan-lar. Bakar ama görmez. Duyar ama dinlemez. Ya da ne bileyim, bilir ama inanmak gelmez işine. Çünkü görmek de dinlemek de hatta en önemlisi iman, inanmak da sorum-luluk yükler. Kaçamazsınız o so-rumluluktan. Çünkü artık siz gör-müşsünüzdür. İyi, kötü, doğru, yan-lış her neyse gördüğünüz. Yolda yü-rümek eziyet verir size. Şöyle bir rahat dinlenemezsiniz bile. Çünkü dünya artık batmaya başlar size. Çünkü siz artık farkında olmaya başladınız demektir. Çünkü artık insan oldunuz demektir.

Modern dünya denilen mere-tin belki de insana yaptığı en büyük zulüm bu. Bizi insanlıktan çıkart-tıkları yol da bu belki. Farkında de-ğiliz hiçbir şeyin. Seksen sene önce dedemizi, üç gün önce ilerideki Müslümanı öldürenin yarın bizi de öldüreceğini fark edemiyoruz me-sela. İçimizdeki inanmayanları fark edemediğimiz gibi. Ya da üç gün sonrası bize yakın ama kıyametin uzak gelmesi gibi.

 Attığımız her adımın farkında olmak gerekiyor. Ama zordur bu-nun farkında olmak. Aynanın karşı-sına geçip sıkıysa söyleyin bu cüm-leyi. Ya ayna çatlar ya da gözleriniz rahmet dolar. Ağlamak, farkında olmaktır. Günahlarımızın farkında değiliz ki ağlayalım. Ağlayıp affe-dilelim. "Farkında" olmalı insan. Kendisinin, hayatın, olayların, gidi-şatın farkında olmalı.

 - Farkı fark etmeli, fark ettiğini de fark ettirmemeli bazen.

 - Bir damlacık sudan nasıl ya-ratıldığını fark etmeli.

- Anne karnına sığarken dün-yaya neden sığmadığını ve en so-nunda bir metre karelik yere nasıl sığmak zorunda kalacağını fark et-meli. Şu çok geniş görünen dünya-nın, ahirete nispetle anne karnı gibi olduğunu fark etmeli. Henüz be-bekken "Dünya benim!" dercesine avuçlarının sımsıkı kapalı olduğunu, ölürken de aynı avuçların "Her şeyi bırakıp gidiyorum işte!" dercesine apaçık kaldığını fark etmeli.

- Ve kefenin cebinin bulun-madığını fark etmeli.

- Baskın yeteneğini fark etmeli sonra.

- Azrail'in her an sürpriz ya-pabileceğini, nasıl yaşarsa öyle öle-ceğini fark etmeli insan ve ölmeden evvel ölebilmeli! Hayvanların yolda, kaldırımda, çöplükte ama kendisinin güzel hazırlanmış mü-kellef bir sofrada yemek yediğini fark etmeli.

- Eşref-i mahlûkat (yaratılmış-ların en güzeli) olduğunu fark et-meli ve ona göre yaşamalı. Gülün hemen dibindeki dikeni, dikenin hemen yanı başındaki gülü fark et-meli.

- Evinde 4 kedi 2 köpek besle-diği halde çocuk sahibi olmaktan korkmanın mantıksızlığını fark etmeli.

- Eşine "Seni çok seviyorum!" demenin mutluluk yolundaki müt-hiş gücünü fark etmeli.

- Dolabında asılı 25 gömleğinin sadece üçünü giydiğini ama arka sokaktaki komşusunun o beğenil-meyen gömleklere muhtaç oldu-ğunu fark etmeli. Zenginliğin ve be-reketin sofradayken önünde biri-ken ekmek kırıntılarını yemekte gizlendiğini fark etmeli.

- Annesinden doğarken ter-temiz teslim aldığı gırtlağını 60-70 yıl sonra sigara yüzünden Azrail'e soba borusu gibi teslim etmenin emanete ihanet sayılacağını fark etmeli.

- 63 yıllık ömründe hiç karnı doymayan bir Peygamber'in ina-nanları olarak aşırı beslenme yü-zünden sarkan göbeğini fark et-meli.

Tıpkı şu ayakkabıcı gibi bazen mutluluğu doyasıya yaşayabilmeli insan.

Ayakkabıcı, yeni getirdiği mal-ları vitrine yerleştirirken, sokaktaki bir çocuk onu izlemekteydi. Okul-lar kapanmak üzere olduğundan, spor ayakkabılara rağbet fazlaydı. Gerçi mallar lüks sayılmazdı ama, küçük bir dükkan için yeterliydi. Onların en güzelini ön tarafa ko-yunca, çocuk vitrine doğru biraz daha yaklaştı. Fakat bir koltuk değ-neği kullanmaktaydı. Hem de güçlükle.

 Adam ona bir kez daha göz attı. Üstündeki pantolonun sol kıs-mı, dizinin alt kısmından sonra boş-tu. Bu yüzden de sağa sola uçuşu-yordu. Çocuğun baktığı ayakkabı-lar, sanki onu kendinden geçirmişti. Bir müddet öyle durdu. Daldığı hülyadan çıkıp yola koyulduğunda, adam dükkandan dışarı fırlayıp:

- Küçükk!. diye seslendi. Ayak-kabı almayı düşündün mü? Bu se-neki modeller bir harika!

Çocuk, ona dönerek:

- Gerçekten çok güzeller! di-ye tebessüm etti. Ama benim bir bacağım doğuştan eksik.

- Bence önemli değil! diye, atıldı adam. Bu dünyada her şeyiyle tam insan yok ki! Kiminin eli eksik, kiminin de bacağı. Kiminin de aklı ya da imânı. Küçük çocuk, bir şey söylemiyordu. Adam ise konuşma-yı sürdürdü:

- Keşke imanımız eksik ola-cağına, ayaklarımız eksik olsa idi. Çocuğun kafası iyice karışmıştı. Bu sefer adama doğru yaklaşıp:

- Anlayamadım! Neden öyle olsun ki? dedi.

- Çok basit!. dedi, adam. Eğer imanımız yoksa, cennete gireme-yiz. Ama ayaklar yoksa, problem değil. Zaten orda tüm eksikler ta-mamlanacak. Hatta sakat insanlar, sağlamlara oranla, daha fazla müka-fat görecekler.

 Küçük çocuk, bir kez daha te-bessüm etti. O güne kadar çektiği acılar, hafiflemiş gibiydi. Adam, vitrine işaret ederek:

- Baktığın ayakkabı, sana yakı-şır!. dedi. Denemek ister misin? Çocuk, başını yanlara sallayıp:

- Üzerinde 30 lira yazıyor, de-di. Almam mümkün değil ki!

- İndirim sezonunu, senin için biraz öne alırım! dedi adam. Bu du-rumda 20 liraya düşer. Zaten sen bir tekini alacaksın, o da 10 lira eder.

Çocuk biraz düşünüp:

- Ayakkabının diğer teki işe ya-ramaz!. dedi. Onu kim alacak ki?

- Amma yaptın ha!. diye güldü adam. Onu da, sağ ayağı eksik olan bir çocuğa satarım. Küçük çocuğun aklı, bu sözlere yatmıştı. Adam, devam ederek: Üstelik de öğren-cisin değil mi? diye sordu.

- İkiye gidiyorum! diye atıldı çocuk. Üçe geçtim sayılır.

- Tamam işte!. dedi adam. 5 lira da öğrenci indirimi yapsak, geri kalır 5 lira. O da zaten pazarlık payı olur. Bu durumda ayakkabı se-nindir, sattım gitti! Ayakkabıcı, ço-cuğun şaşkın bakışları arasında dük-kana girdi. İçerdeki raflar, onun beğendiği modelin aynısıyla do-luydu. Ama adam, vitrinde olanı çı-karttı. Bir tabure alıp döndükten sonra, çocuğu oturtup yeni ayak-kabısını giydirdi. Ve çıkarttığı eskiyi göstererek:

- Benim satış işlemim bitti! dedi. Sen de bana, bunu satsan memnun olurum.

- Şaka mı yapıyorsunuz? diye kekeledi çocuk. Onun tabanı delinmek üzere. Eski bir ayakkabı, para eder mi?

- Sen çok câhil kalmışsın be ar-kadaş.. dedi, adam. Antika eşya-lardan haberin yok her halde. Bir antika ne kadar eski ise, o kadar pa-ra tutar. Bu yüzden ayakkabın, ben-ce en az 30- 40 lira eder.

 Küçük çocuk, art arda yaşadığı şokları, üzerinden atabilmiş değildi. Mutlaka bir rüyada olmalıydı. Hem de hayatındaki en güzel rüya. Ada-mın, heyecandan terleyen avuçları-na sıkıştırdığı kağıt paralara göz gezdirdikten sonra, 10 liralık bank-notu geri vererek:

- Bana göre 20 lira yeterli.. de-di. İndirim mevsimini başlattınız ya!.. Adam onu kıramayıp parayı al-dı. Ve bu arada yanağına bir öpücük kondurdu. Her nedense içi içine sığmıyordu. Eğer bütün mallarını bir günde satsa, böyle bir mutlulu-ğu bulamazdı.

Çocuk, yavaşça yerinden doğ-ruldu. Sanki koltuk değneğine ihti-yaç duymuyordu. Sımsıcak bir te-bessümle teşekkür edip:

- Babam haklıymış! dedi. Sakat olduğun için, üzülmene hiç gerek yok, demişti.

Abdullah İbnu Muğaffel (r.a.) anlatıyor: Bir adam gelerek "Ey Al-lah'ın Rasûlü! Ben seni seviyorum." dedi. Rasülullah: "Ne söylediğine dikkat et!" diye cevap verdi. Adam:  "Vallahi ben seni seviyorum!" deyip, bunu üç kere tekrar etti.

Rasûlullah (s.a.v.) bunun üzeri-ne adama: "Eğer beni seviyorsan, fakirlik için bir zırh hazırla. Çünkü beni sevene fakirlik, hedefine ko-şan selden daha sür'atli gelir."  (Tir-mizî, Zühd 36, (2351)

 Emine Bulut Karadağ.

 


* BENZER KONULAR

Allah’ı Ne Kadar Seviyoruz Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:40:07 ÖS]


Böyle Sevdik Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:35:30 ÖS]


Dostluk Üzerine Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:27:16 ÖS]


Sevmek-Sevilmek Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:21:12 ÖS]


Sermayemiz takvamız olsun Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:14:00 ÖS]


Bize De Dua Yâ Rasulallah (S.A.V) Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:09:36 ÖS]


Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:25:53 ÖS]


Gönül Allah (CC) 'ta Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:22:44 ÖS]


İmani olgunluğun sırrı - Teslimiyet Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:15:04 ÖS]


İnsanın Manevi Yapısı (Ruh, Kalb, Akıl ve Nefs) İle İlgili Meseleler Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:06:24 ÖS]


Esat Kabaklı - Sürgün - 320 KBPS Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 04:50:26 ÖS]