* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Yaşlandım Öyleyse Yaşadım  (Okunma sayısı 161 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimiçi fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 7241
Yaşlandım Öyleyse Yaşadım
« : Aralık 11, 2023, 07:31:35 ÖÖ »


Yaşlandım Öyleyse Yaşadım

Yaşlılık zamanları nostalji zamanlarıdır. İnsanın en çok geçmişe baktığı, muhasebe yaptığı, bazen kendini suçladığı, pişmanlıklarını hatırladığı, mutlu anlarını özlediği geri dönüşlü zaman dilimidir. Nostalji, yaşananlara duyulan özlemden ziyade insanın yaşayamadıklarına duyduğu hayıflanmadır. Yaşayabilecekken yaşayamadıklarına duyduğu özlemdir. İnsan zihni özellikle de yaşlılık evresinde geri dönüşlere kapıldığı zaman hatıraların en iyisini seçer, kendine acı verenleri ayıklar. Zihin, bazen de geçmişi yeniden kurgular. Usta bir hikâyeci gibi yaşadıklarından yeni hatıralar çıkarır ve onların önünü, ardını doldurur. Bir müzik, tatlı bir esinti, uzaktan gelen bir ses, eski bir fotoğraf, özel bir mekân, kahvenin tadı, bir gülümseyiş gibi hafızaya kazınan bazı enstantanelerin hatırlanması geçmişe özlemi daha da artırır. İnsan yaşlanınca geçmişteki tatlı zamanları hatırlatan munis yüzlere ve aşina mekânlara daha sık uğramak, oralarda ikamet etmek, geçmişi bugüne getirmek ister.

Yaşlı insanları en iyi tanımlayan ifade ulu çınardır. Ulu çınarlar sabitkadem olmak ister, hayatlarına yeni insanların dâhil olmasını ya da alışkanlıklarının değişmesini pek arzulamazlar. Kendi gölgeleri onlara yeter. Eski bağlarını sıkı tutmaya çalışır, eski dostlarıyla daha çok bir araya gelmek isterler. Sohbetin tadı ve anlamı onlar için her şeyden daha değerlidir. Onların zihni bazen durgunlaşır, bazı noktalara sabitlenir.

Hatta onlar bazı kelimeleri arada hatırlayamazlar. Unutmanın kendisi değil ama bildiğini söyleyememiş olmak, dilinin ucuna geleni bir türlü diyememek, çok iyi bildiklerini hatırlayamamış olmak onlara keder verir. Yaşlılık, ruhun her şeyden incinmesi, kendi belleğine bile gücenmesidir. Yaşlanan birey, geçmişi daha net hatırlar çünkü eski birikimlerini depolayan kristalize zekâsı daha iyi işler. Akıcı zekâsı ise yeni durumlar karşısında giderek zayıflar.

Her hatırlayış yeniden yüzleşme ve idrak etmedir. İnsan bir şeyi düşündükçe ona dair fikirleri belirginleşir, onu her hatırlayışında odağı değişir, böylece farklı pencerelerden bakmayı öğrenir. Hayat yumağından anlamlı bir şey örmek hatıralarla mümkündür. Geçmiş, yaratıcılığı besleyen en zengin kaynaktır. İnsan yaş aldıkça geçmiş birikimin, karakterine olan etkisini daha net hisseder. Kimse nasıl bir yüze sahip olacağını bilerek gelmez dünyaya ama simasını/çehresini seçmek, onu bir nakış gibi işlemek kişinin kendi elindedir. Aliya İzzetbegoviç “Karakter, yüzün içinde yansıyan gayrettir.” der. Gayret, insan ruhunun mayasıdır. Bir insan hayat boyu nereye yönelmiş, hangi istikamet üzere gitmiş, hangi duraklarda durmuş, hangi eşiklerde beklemişse gayreti de hicreti de onadır.

Yaşlanınca ileriye doğru bakış azalır, geriye doğru bakış artar. Geçmiş biraz da bu yüzden geçmez, kişinin peşinden gelir. Yaşlanan insanın zamanı azalır, buna mukabil vakti genişler. Yol kısalır ama yoldan daha çok verim elde etmek için artık daha çok vakit vardır. Genç ve diri zamanlarında onu ayartan, bir yerlere çağıran, kendiyle kalmasına izin vermeyen işler artık yoktur. İleriye doğru zaman daralsa da durup düşünmek için vakit ferahlamıştır. Hafıza eskisi kadar parlak ve hızlı olmayabilir ama derinlemesine düşünmesi için önünde vakit engeli yoktur.

Ömrün Bilgelik Dönemi
 
Yaşlılık, sanayileşmeyle birlikte sorun olarak görülmeye başlanır, dijitalleşmeyle birlikte de bütün sorunların kaynağı olarak görülür. Dijital zamanlarda yaşlı bireylere yavaşlıkları, rahatsızlıkları, uyum sorunları sebebiyle iş, aile ve sosyal ortamlardan tecrit edilecek kimseler olarak bakılır. Oysa hayat birbirini gözetme, ötekine bakma, birbirinin hukukuna riayet dengesi üzerine kuruludur. Yaşlılık, ömrün bilgelik zamanı olduğu kadar en zor ve illetli zamanlarıdır. Her hastalık için mutlaka bir deva yaratıldığı ancak ihtiyarlığın devasının olmadığını hatırlatan hadis-i şerif, yaşlılık döneminin kaçınılmaz ve geri döndürülemez bir gerçek olduğunu beyan eder. (Hanbel, Müsned, C:3, s. 156.)

Dijitalleşen zihinler, sohbetin yerine iletişimi ikame eder. İletişimde anlatma, söyleşme, dertleşme veya mutluluğunu içtenlikle paylaşma yoktur.

İletişim insanı sayıya indirger, onu bir "muhatap olarak değil" kullanıcı” olarak görür. Nesnelere uygulanan kullan-at veya işe yarar/ yaramaz mantığı iletişim insanları için de geçerlidir. İletişim, uzun soluklu insan ilişkilerine izin vermez. İletişimde fedakârlık, feragat, kahır çekmek, alttan almak, tahammül etmek yoktur. Kısa yoldan kesmek ve icabına bakmak vardır. Her insanın yaşayacağı yaşlılık, başkasının başındayken baş edilmez bir hastalık gibi görülebilir fakat bir gün kendisi de yaşlanacak olan insan o gün geldiğinde başkalarından anlayış, şefkat, merhamet ve fedakârlık bekleyecektir.

Yaşlanacağını kabul etmek ve her anlamda sağlıklı bir yaşlılık geçirmek üzere kendini yetiştirmek, insanın kendisi için yapacağı en büyük iyiliktir.

Gençlik sabah çiyi gibi olduğundan bütün övgüler ve iltifatlar gençliğedir. Divan şairi Lebib şöyle der: “Yaşlılık zamanıdır, sükûn günleridir. Gönül çocuğu bundan sonra her yana akmaz.” Gençlik deli çağları, avarelik zamanıdır; yaşlılıksa insanın âciz düştüğü, ömür sermayesinin son evresidir.

Yaşlılık birdenbire gelmez, azar azar, yavaş yavaş gelir. Türkçede yaşamak ile yaşlanmak arasında yakın bir bağ vardır. Yaşayan yaşlanır, yaşlanan da yaşamıştır. Yani yaşlanan biri şunu söyler: Yaşlandım, öyleyse yaşadım. İşte tam yaşadım diyebilmek için insanın gençliğinde kendine sosyal, manevi ve fiziksel açıdan iyi bakması gerekir. Gençliğinde ruhunu olgunlaştıran, geleceği hesap ederek yaşayan kimseler, yaşlılıklarında daha az zorlanır.

Her Şey Zıddıyla Dengededir

Teknolojinin hayatımızı her yandan kuşatmasıyla gençlerin varlık alanı daha da arttı. Yaşlıların teknolojiyi doğru kullanmak için gençlere danışmak zorunda kalması yeni durumlar ortaya çıkardı. Gençler, teknolojinin verdiği konforu ve kendilerine açtığı alanı, bilgili olmakla eş değer görme zehabındalar. Büyüklere ihtiyaçları yok, rehber arayışında değiller. Yaşlılar onlar için tecrübelerine başvurulacak kaynak kişiler değil, yeni gelişmeleri takip edemeyen kimselerdir. Hâl böyle olunca gençlerle yaşlıların arası da giderek açılır. Oysa her şey zıddıyla dengededir.

Toplumun, ailenin ve bireyin ruh sağlığı, yaşlı ve gencin bir araya gelebilmesi, bir şeyler paylaşabilmesiyle dengelenir. Aile ilişkilerinin günden güne zayıflaması, geleneğin, bilgeliğin, yaşlılığın hayattan tecrit edilmesiyle ilgilidir. Bilenin bilmeyene anlatacağı zeminin yok olması, gençliğin bu konuda şuursuz olmasına, yaşlıların da suskunlaşmasına neden olur.

Dostluğun derinliği yaş ile değil, ruh iledir. Aralarında uçurum kadar yaş farkı olan ama ruhları birbirini çağıran dostluklar vardır, kalben ve ruhen denklik kurarlar. Küçük olan büyüğe yeniliklerden bahseder, büyük olan da küçüğe eskileri/geçmişleri aktarır. Toplumun manevi dinamiği ve sosyal ahengi, gençleri ve yaşlıları birbirine yakınlaştıran, bir arada tutan dengeyle mümkündür. Yaşlıları işe yaramaz görüp gençliği de kutsayan bir toplumun geleceği yoktur. Wilhelm Schemid’e göre gençlerin sarsak hayal gücüyle yaşlıların tecrübeye doymuş, temkinli hâlleri bağdaştırılabilseydi ve bu kaynaştırma, toplumun bütününe şamil olabilseydi modernlik daha farklı bir hâl alırdı. Modernlik genç ile yaşlının arasını açamaz, gençlik ve yaşlılığın bir araya gelerek kurduğu bağ modernliğe yön verirdi. Gençler hayatı bir bütün olarak idrak edebilmek için kendilerine melâli, kederi, acıyı, yaşlılık ve ölümü hatırlatan şeyleri de sevmelidir. Sevmeliler ki kalplerini korumaya alabilsinler, değersiz şeylerden uzaklaşıp hiçbir şeyin aynı dirilik ve güzellikte kalmayacağını anlayabilsinler. Hayat, yalnızca hız, haz ve enerjiden ibaret değil.

Yaşlılık Hayatın Olağan Akışıdır

Gençlikte edinilen iyi ve faydalı alışkanlıklar, hayatı güzelleştiren pratikler yaşlanınca insana göz aydınlığı olacaktır. Yaşlılar kırılgan ve alıngandır, incinmeye daha açıktırlar. Değersizlik hissine kapılan yaşlı kendini toplumdan çeker. Tıbbın depresyon dediği bu durum hiçbir şey yapmama, herhangi bir eylemi gerçekleştirme arzusu duymama, kendi varlığını anlamsız ve değersiz hissetme olarak yaşanır. Skomsvold Hızlandıkça Azalıyorum adlı romanında yaşlı insanın hiçbir şey yapmama isteğini şöyle anlatır: “Reçel kavanozunu açmayı bile denemiyorum, dört dilim ekmek yiyorum üstlerine hiçbir şey sürmeden. Zaten ne anlamı var ki ekmeklere bir şey sürmenin.” Yaşam pratikleri tam da böyle hâllerde insana can simidi olur. Kalbini kaplayan karanlık örtüyü çekme cesareti göstermek, yürümek, konuşmak, müzik dinlemek, bir çiçeğe sevgiyle, bir çocuğa ve bir yaşlıya merhametle bakmak, bir gençle konuşmak büyük bir teselli kaynağı olabilir. Hayatın iplikleri, insanın kendi gayretiyle dokunduğu kadar başkalarıyla kurduğu iletişim ve geliştirdiği pratiklerle de dokunur. İyi alışkanlıklarını koruyan, kalbini sükûnete alıştıran insanlar yaşlılığı bir hastalık olarak görmez, hayatın olağan akışı ve tabii bir hâli olarak görür, onu öylece kabul ederler.

Ruhu Beslemeyi İhmal Etmemek

Her genç, kendi döneminde zamanedir. Zamaneler artık yalnızca gençler değil, yaşlılar da zamane oldu. Ruhuyla kemal sahibi insanlara rastlamak zorlaştı. İnsanlık büyük bir propagandaya maruz bırakılıyor. Bu propagandaya kulak veren kimse yaşlanmak istemiyor. Yaşlılığı bizden uzak edecek, geciktirecek yollar, çareler arıyoruz. Eskiler yaşlılık için “sinn-i kemâl” derlermiş, yani olgunluk yaşı. Olgunluksa bir ruhu olduğunu idrak eden, kalbine eğilen insanların karakteridir. Yaşlılıkla mücadele gayriinsanidir. İnsan ne kadar yaşlanmayla mücadeleyi bırakırsa o kadar huzurlu ve mutlu olur. Yaşlılık, insana bedenden ibaret olmadığını anlatan zor bir hocadır. Kendi ruhunun bahçıvanı olan, yaşlanınca da kendi ruhunu rehabilite edecek yollar bulmaya yatkın olur. Ruhunu ihmal edene, kalbine eğilmeyene yaşlılık uzun sürecek bir kâbustur.

Kur’an’da yaşlılık “erzeli’l umur” terkibiyle anlatılır. (Nahl, 16/70; Hac 22/5) Acuz, kiber, şeyb gibi kelimeler de Kur’an’ın yaşlılıkla ilişkilendirdiği kelimelerdir. (Şuarâ, 26/171; Bakara, 2/266; Meryem, 19/4) “Erzeli’l umur” hayatın son evresidir ve adından da anlaşılacağı üzere insanın en zelil, en düşkün dönemidir. Kur’an’ın insana hitap ederken bu kadar açık sözlü olması, insanın hayat yolculuğunu anlamlı bir istikamet üzere sürdürmesi konusunda uyanık olmasını istemesindendir. Materyalist yaklaşımın tek dünya ısrarına ve inancına kapılıp giden insan, Kur’an’ın onu niye ikaz ettiğini anlayamaz. Çünkü maddeci yaklaşım, yaşlılığı bir tehdit, ölmenin bir başka biçimi olarak görür. Maddeci bakış, yaşlı insanın işe yarayamayan bir varlık olduğuna inanır. Erzeli’l umur ifadesi “kendime yeterim” diyen kapitalist anlayışı reddeder. Ömrün son demlerindeki düşkünlük hâlini, insanın bir zamanlar bilirken bilmez olmasını kendisine kulak verenlere hatırlatır.

Yaşlılık o son fotoğrafın ne olacağını, akıbetin nerede ve nasıl geleceğini fasılasız düşünme zamanıdır. Yaşlılıkta yalnızlık, insanın kendi içine düştüğü ve yalnızca kendini düşündüğü bir süreç değil yitirdiklerini, vedalaştıklarını, kendisinden önce ölen yakınlarını düşünüp kendine bunlardan bir pay çıkardığı bir dönemdir. “Tükendi nakd-i ömrüm” türküsü tam olarak bu muhasebeyi anlatır. Şüphesiz yaşayan gönüller, yaşlanan dimağlar, bilgeliği nesilden nesile nakleden büyüklerimiz olmasaydı böyle türküler, hangi deryadan akıp gelir, ruhumuzun en derinine dokunur ve bize hayatın anlamını hissettirirdi.

Hatice Ebrar Akbulut.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

 


* BENZER KONULAR

Allah’ı Ne Kadar Seviyoruz Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:40:07 ÖS]


Böyle Sevdik Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:35:30 ÖS]


Dostluk Üzerine Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:27:16 ÖS]


Sevmek-Sevilmek Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:21:12 ÖS]


Sermayemiz takvamız olsun Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:14:00 ÖS]


Bize De Dua Yâ Rasulallah (S.A.V) Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:09:36 ÖS]


Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:25:53 ÖS]


Gönül Allah (CC) 'ta Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:22:44 ÖS]


İmani olgunluğun sırrı - Teslimiyet Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:15:04 ÖS]


İnsanın Manevi Yapısı (Ruh, Kalb, Akıl ve Nefs) İle İlgili Meseleler Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:06:24 ÖS]


Esat Kabaklı - Sürgün - 320 KBPS Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 04:50:26 ÖS]