İslâm’da iİnsanın Hayat Hakkı
İslâm dini, insana büyük önem vermiştir. Kur’an-ı Kerim’de, “Andolsun ki, biz insanoğullarını şerefli kıldık, onların karada ve denizde gezmesini sağladık, temiz şeylerle onları rızıklandırdık, yarattıklarımızın pek çoğundan üstün kıldık” (İsra, 70) buyrularak insanın şerefli olduğuna işaret edilmektedir. Yine Kur’an-ı Kerim’de insanın şeref ve üstünlüğüne işaretle şöyle buyrulmaktadır: “Rabbin meleklere: ‘Muhakkak ben yeryüzünde (benim emirlerimi tebliğ ve infaza memur) bir halife yaratacağım’ demişti” (Bakara 30).
İnsanı şerefli yaratan Allah-u Teâlâ, insanın şerefini korumak için de, “Hayat, din, akıl, mal ve neslin” korunmasını temel insan hakkı olarak görmüş ve teminat altına almıştır. İslâm’ın teminat altına aldığı bu beş temel hak, insanlık için olmazsa olmazdır.
İslâm dini, insanı yaratılanların içinde üstün gördükten sonra onun hayatını korumayı da ilke edinmiştir. Kur’an-ı Kerim’deki, “Kim bir kimseyi kısas gerekmeksizin veya yeryüzünde bozgunculuğa karşılık olmadan öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur” (Maide 32) ayeti, insanın hayat hakkını teminat altına almak ve insan hayatına önem vermenin açık bir ifadesidir. Ayetin devamında, “Kim de insanı ölümden kurtarırsa bütün insanları yaşatmış gibi olur” denmektedir. Peygamberimiz (s.a.v.), “Yedi helak edici günahtan uzak durunuz. Bunlar Allah’a şirk (ortak) koşmak, adam öldürmek, yetim malı yemek, savaştan kaçmak, iffetli mümin bir kadına zina iftirası atmak” buyurmuştur.
Haksız yere adam öldürmeyi yasaklayan dinimiz, kişisin kendisine zarar vermesini, ölümü temenni etmesini ve kendini öldürmesini de men etmiştir. Allah-u Teâlâ, Kur’an-ı Kerim’de, “… Kendinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah size karşı çok merhametlidir” (Nisa, 29) buyurmaktadır. Peygamberimiz (s.a.v) de, “Sizden kimse ölümü temenni etmesin…” buyurmuştur.
Cihat gibi meşakkatli bir ibadet de, “Yeryüzünü Allah-u Teâlâ’nın istediği ve razı olduğu bir şekilde, O’nun kanunlarıyla yöneterek yeryüzünde adaleti tesis etmek, böylece insana huzurlu ve yaşanılır bir dünya kurmak” için yapılır. Yoksa cihat, insanları öldürmek için değildir.
İslâm dini, insanı öldürmeyi değil de yaşatmayı öncelemiş, hayat hakkını kutsal görmüş, canını, malını, ırzını ve şerefini teminat altına almış; buna tasallutta bulunulmasını hoş karşılamamış; tasalluta yeltenenler içinse “kısas”ı emretmiştir. “Kısas” uygulanmasının farz olduğu Kur’an-ı Kerim’deki şu ayetle sabittir: “Ey iman edenler! (Haksızca) öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. Hür hür ile köle köle ile dişi dişi ile (kısas olunur)…” (Bakara, 178).
Kur’an-ı Kerim’de, “Ey akıl sahipleri, kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki suç işlemekten sakınırsınız” (Bakara, 179) ayetiyle “kısas”ın amacı çok açık tarif edilmiştir. Amaç, “Kısas”la insanı yaşatmaktır, zulümden ve tecavüzden korumaktır. Kimsenin kimseden üstün olmadığını, üstünlüğün ancak takvada olduğunu bildiren dinimiz, güçlünün güçsüze uygulayacağı her türlü baskı, yaralama ve öldürmeye karşı “kısas” gibi caydırıcı cezalarla zulümden arınmış ideal bir İslam toplumu meydana getirmeyi hedeflemiştir. Zulmün ortadan kalkıp adaletin hâkim olması özelde güçsüzlerin genelde ise tüm insanların faydasınadır.
İnsanın yaşam hakkının kutsal olduğu, korunması gerektiği hakkında Peygamber Efendimiz (s.a.v) Veda Hutbesi’nde, “Bugün, bu ay ve bu belde nasıl kutsal ve masun (korunmuş) ise, canlarınız, mallarınız ve ırzlarınız da öylesine masundur” (Buhari, İlim 37, Müslim, Hac 147) buyurmaktadır.