* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Engelsiz Yaşam  (Okunma sayısı 202 defa)

0 Üye ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimiçi fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 7247
Engelsiz Yaşam
« : Haziran 06, 2022, 07:19:02 ÖÖ »
Engelsiz Yaşam

İnsan, gayesiyle değerlidir. Bir gayeye yönelmedikçe insanın düşünmesi, taşınması, hissetmesi, duygulanması ve her şeyden ötesi harekete geçmesi mümkün olmaz. Bedenin hareketi, yorulması ve dinlenmesiyle ruhun ihtiyaçları arasındaki bağ malumdur. Bedenin sıhhati, ruhun da sıhhatidir. Bununla birlikte ruhu hareket etmeyenin bedeni dilediği kadar sağlıklı olsun, o bedeni taşıyan insanın hayatında belli bir gayeden, yürüyüşten, bir varoluş mücadelesinden söz edemeyiz. “Ruhunuz yoksa atınız koşmaz.” der bir Moğol atasözü. Ruhu harekete geçmeyen, ruhunu özgür bırakmayan kendi yürüyüşünün önüne set çeker. Kendi engelini kendi elleriyle var eder.

İşe yarar bir şeyler yapmaya gücümüz yettiği hâlde o güçten ve edimden bizi alıkoyan her şey engelimizdir. Kendimizi gerçekleştirmek, hedeflerimize doğru yola koyulmak istediğimizde tıkandığımız yerde yürümeyi bırakıyorsak burada esas engel irademizdedir. İnsanın özgürlüğü, yolun her türlü engelden azade olmasında değil, yoldaki engelleri kendi istikametine, iyiliğine ve işine yarayacak şekilde aşabilme cesareti göstermesindedir. Bu dünyadan ızdırabı, hüznü, acıyı, kederi, olumsuz hâlleri ve kötü duyguları yok edemeyiz. Ancak aleyhimize olacak her zorluk ve engeli kendi lehimize çevirmek çoğu zaman bizim elimizdedir. Haricî nedenler bize engel teşkil edebilir ama onları engelimiz olmaktan çıkarabilir, kabiliyetimizin sınırlarını zorlayabiliriz.

Engel, somut olarak kendi bedenimizde yahut kendi dışımızda başka bir şeyde olabilir, farklı bir surette karşımıza çıkabilir. İnsanın en büyük engeli, zihin ve kalpte olanıdır. Fiziki engeller, insanı sınırlandırabilir, hareket alanını daraltabilir. Fakat insanın ufkunu sınırlayamaz, hayallerini gölgeleyemez, güzelliği çoğaltmasına mâni olamaz. Her nesnenin bir bitimi, her insanın bir hududu, kapasitesi vardır. Nehrin bentleri suyun taşkınlığını, akışını, seviyesini belirlediği gibi suya ani bir basınç ve direnç de verir. Nehir, kendini engelleyen setler sayesinde akacağı yönü bilir. Bunun gibi bazı engellerin olumlu yansımaları, katkıları da vardır. İnsanın bakış açısı ve içinde taşıdığı inanç, hayatındaki bütün engellerin boyutunu etkiler ve değiştirir. Bakış açısı ve inancının kuvvetine göre engel küçülür, zayıflar, kaynağı kurur ya da büyür, şiddetlenir ve geçit vermez hâle gelir. Beethoven, hayatının bir döneminden itibaren işitme duyusunu tamamen yitirir. Bestelemeye ve müziğini icra etmeye devam etmesiyle dünyanın en iyi işiten ve hisseden sanatçısı olur. Keza Cemil Meriç, görme yetisini tamamen yitirdiğinde de yazmaya devam eder. Düşünce dünyamızın fikir işçisi olarak tarihe geçer. Zamanla görme kaybı yaşayan, sonrasında da görme yetisini tamamen yitiren Luis Borges de hayata sıkıca tutunur ve başka bir hayatın var olduğuna inanarak güzel eylemden vazgeçmez. Bu hayat hikâyeleri, engelin akılda ve kalpte olmadığı, bakışı perdelemediği ve niyeti bozmadığı sürece insanın yazgısını, hayat mücadelesini eşsiz bir yere taşıyabileceğinin göstergesidir. Engel, insanın alametifarikası olabilir. Aynı engel, insanın başının belası, umutsuzluğu, karanlığı da olabilir.

Hz. Musa, meramını anlatmak ve konuşmasındaki güçlüğü kaldırmak için dilindeki ukde ve düğümün çözülmesini isteyerek engelin asli bir unsur olmadığını, arızi ve geçici olduğunu gösterir. Hz. Musa, bir âmânın, görme engeli olmayan birinden hakikati daha açık görebileceği gibi nutku tutulan, konuşmada sıkıntı çeken bir kimsenin de hakikati daha beliğ ve sarih söyleyebileceğini kendi şahsında anlatır. Liyakat, fiziken bütün nitelikleri taşımak değil, öz bilgisi bakımından o işe layık olmaktır.

İsmet Özel, insanın iki tür bilgiye, biçim ve öz bilgisine sahip olduğunu söyler. Biçim bilgimiz, sonradan edindiğimiz her şeydir. Diploma, dil öğrenmek, seyahat etmek, enstrüman çalabilmek gibi şeyler kendimize sonradan eklediğimiz şeylerdir. Dolayısıyla insan, biçim bilgisiyle kendisini tasarlayabilir. Sonuçta elde ettiği şey, kendilik bilgisidir. Öz bilgisi denilen şeyse insanın içinde taşıdığı anlam dünyasıdır. İnsan bu dünyanın penceresinden hayatı tanır, bilir ve yaşar. Kendindeki cevheri keşfeden insanların öz bilgisi yani anlam dünyası vardır. Öz bilgisiyle insan, kendini inşa edebilir. Neticede elde ettiği şey de kendini bilmektir. Kendini bilen, başkalarına ihtiyaç duymayacak kadar sadeleşir, başkalarının onayından kurtulur. Kendindeki inanca yaslanarak en umutsuz anlarda bile umuda tutunur, bütün engellerin üstesinden gelir. Bazen gelemediği de olur. İnsanı insan kılan, ruhunu ziyadeleştiren çabası ve gayretidir. Çabasına rağmen istediği, murat ettiği şey nasibi olmayabilir insanın ama kendisi için daha güzeli yürüdüğü yola muhakkak gizlenmiştir. İnsan onu aramakla mesuldür. “Her arayan bulamaz lakin bulanlar arayanlardır.” sözünü en çok da böyle anlamalı. Engeline yenilmeyen ve engelini bir bahane olarak görmeyenin yürüyüşü ve arayışı akamete uğramaz.

Kur’an’ı Kerim’de engel bahsi çok ilginç bir şekilde insanın bedeniyle/fizyolojisiyle karşımıza çıkmaz. Mecazi anlamda kullanıldığı gibi maneviyat, ruh ve kalp sıhhatinin bozulması bağlamında engelliliğe işaret edilir. İnsanın kendinden uzaklaşması, safi hâlini kaybetmesi, safiyetinin bozulması esas engel olarak imlenir. “Kalpleri vardır ama onlarla kavrayamazlar, gözleri vardır ama onlarla göremezler, kulakları vardır ama onlarla işitemezler.”(A’râf, 7/179) denilmesi, bir insanın fizyolojik açıdan sağlıklı uzuvlara sahip olmasının bir manası olmadığını söylemektedir. Göz bakıp geçemez, kalp öylece kalamaz, kulak dikkat kesilmeden yapamaz. Bu nedenle insan sık sık akletmeye davet edilir. İnsanın fırsat ve imkânı varken bir şey yapmaması, düşünmesi gereken yerde düşünmemesi, atılacak adımları atmaması kendisine engel olarak yeter.

Bir insanın bedeni dolayısıyla engelli olması, onu birtakım dışlamalara, iğneleyici bakışlara ve hoş olmayan sözlere maruz bırakabilir. İşte bu durumda da engelin tanımı değişir. Şöyle ki bedensel engeli olan kimse, kendisinin elinde olmayan bir durumdan ötürü öyleyken onu engelinden dolayı kınayan, dışlayan yahut küçümseyen kimse, elinde olduğu hâlde iyimser olabilecekken kötülüğü sebebiyle engelin bizatihi kendisi olur. Belki de görünürdeki engeller, görünür olmayan, insanın derinliklerine kök salıp varoluşunun köklerine değin uzanan bu gizli engellerden daha tehlikelidir.

Bir çocuk yürümeye henüz başladığında sayısız kez düşer. Bu düşüşlerde o kadar az yürüme denemesinde başarılı olur ki bir yandan da onu yürümeye teşvik eden bu başarısızlıklarıdır. İnsanın yürüyüşünü sekteye uğratan, sindiren ve dolayısıyla engelleyen hayatındaki düşüşleridir. Güzel şeyler her zaman olmaz, nadiren olur. İnsan az rastladığı güzellikler için çoğu kez başarısızlık engeliyle kaçınılmaz olarak karşılaşır. Güzelin hatrına düştüğü anlara değil de doğrulduğu, ahengi yakaladığı anlara odaklanırsa kendi önündeki engelleri de izale eder. Güzel şeylerin karşımıza apansız çıkacağını sanırız ama güzellikler bir anda olmaz. Olacağı ana kadar geri planda birtakım hadiseler gelişir. Niyet, istikamet ve tavrımıza göre hissemize bir güzellik düşer, bazen de umduğumuzdan daha güzeli, daha iyisi düşer. Engelinin kendisini durdurmasına izin vermeyip engeline rağmen kendisine bir rota çizebilen, güzele muhakkak rastlar. İnsan bir kez rastlayınca, bir kez tadını alınca güzelsiz yapamaz. Güzel, eylemsiz olamaz.

Engel, insandaki maneviyatın derinliğiyle de ilgilidir. Maneviyatı güçlü olan kimse, hâli ve vakti de iyi olan kimsedir. Maneviyat, ruhun bütünlüğüdür; insanın kendini bilmesidir. Maneviyatı olan, anlama eyleminin derdini içtenlikle çekendir. Bir derdi ve sancısı olanın, sahiden ağlayabilenin engel diye bir şeyi yoktur. Olan bitende engel aramak yerine derdini güdecek kaygısı, tasası, elemi vardır. Bu duygular da onun şahsiyetini örmesini, kendini olgunlaştırmasını sağlar. Hayat, olumlu bir gidişat ile güzelleşiyorsa olumsuz bir seyirle de insan tecrübeler kazanır. Mihenk noktası, yıkıcı hadiseleri engelden saymamak, umut verici durumların da rehavetine kapılmamaktır. Çünkü hakikat mefhumu ne tam şundadır ne de tam bunda, hayatın zıtlıkları içinde gizlidir. Ölüm nasıl ki hayatımızı yaşamamıza engel olmuyorsa hayat da ölümün varlığını ortadan kaldıramaz. Ne hayat ölüme barikat kurar ne de ölüm hayata set çeker. İnsan, cehaletinin yani engelinin kendisinden gitmesini istiyorsa kendini hakikatten uzaklaştıran şeyleri görmelidir. Cehalet kadar insanı engelleyen, körleştiren ve hissizleştiren bir durum yoktur. Cahilin maneviyatı olamaz. Cahil kimse, kendi engellerini görmekten yoksundur. Ayıp ve kusur ararcasına başkasının engeline odaklıdır. Onun hayatındaki neşeyi ve inancı soldurmak, sakatlamak ister. Öyleyse engel, insanın bedenî kusurlarını aşan bir tanıma ve içeriğe sahiptir.

Ümmü Mektûm, engellilerle ilgili kararların alınması, engelli insanların topluma kazandırılması ve engellilerin varlığının/sesinin duyulması konusunda simge bir sahabidir. Hz. Peygamber’in (s.a.s.) müşriklerin önde gelenlerine İslam’ı anlattığı bir sırada yanına gelerek Peygamber’e (s.a.s.) soru yöneltir. Hz. Peygamber (s.a.s.), belki müşriklerin önde gelenlerinden biri Müslüman olursa diğerlerine de ulaşmak daha kolay olur umuduyla Ümmü Mektûm ile ilgilenmez, ona karşı yüzünü düşürür. Bu hadiseden sonra Ümmü Mektûm’u (r. anhâ) ve dolayısıyla bütün engelli insanları koruyan, kuşatan ayetler gelir (Abese, 80/1-10). Ümmü Mektûm artık “Kendisinden dolayı Rabbimin beni azarladığı zat, merhaba.” diye hürmet edilen biri olur. Kuşkusuz bu hürmet, bütün engelli insanların nezdinde, şahsında bir hürmettir. Mektûm, Peygamber’in vekili olmakla birlikte müezzin ve imamlık da yapar, savaşlara da katılır. Bir insan doğuştan veya herhangi bir olay sebebiyle engelli olabilir. Ne ki engelli olmak iradi, zihnî ve ruhsal bir durumdur. Engel, kendi içindeki ummandan bihaber olmaktır. Neye gücünün yetip yetmeyeceğini bilmemek, kendi sınırlarını zorlayamamaktır. Kendine reva görülene teslim olmak ya da hiçbir şey yapmamaktır.

Hatice Ebrar Akbulut.

 


* BENZER KONULAR

Dualarımız Neden Kabul Olmuyor Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:10:43 ÖÖ]


Birlikte Hizmet Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:59:59 ÖÖ]


Gizli Halleri Açık Hallerinden Daha Hayırlı Adamlara İhtiyacımız Var Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:40:31 ÖÖ]


Mücahitler Kazandığınızı Kaybetmeyiniz Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:32:32 ÖÖ]


İnsanlardan Övgü Beklemek Ateşle Oynamak Gibidir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:24:29 ÖÖ]


Zamanın Kıymetini Bilmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:17:13 ÖÖ]


Allah’ı Ne Kadar Seviyoruz Gönderen: anadolu
[Dün, 08:40:07 ÖS]


Böyle Sevdik Gönderen: anadolu
[Dün, 08:35:30 ÖS]


Dostluk Üzerine Gönderen: anadolu
[Dün, 08:27:16 ÖS]


Sevmek-Sevilmek Gönderen: anadolu
[Dün, 08:21:12 ÖS]


Sermayemiz takvamız olsun Gönderen: anadolu
[Dün, 08:14:00 ÖS]


Bize De Dua Yâ Rasulallah (S.A.V) Gönderen: anadolu
[Dün, 08:09:36 ÖS]


Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Aralık 21, 2024, 06:02:09 ÖS]