Hayatın Farzı On İki
Hayatın Farzı On İki: Altısı Dışından Altısı İçinden
Hayat bir karışım gibidir. Yaşadığımız her hadise, tanıştığımız her insan, temas ettiğimiz her eşya, kokladığımız her çiçek, kısacası her şey bu karışımın içeriğindeki oranı değiştirir.
İman etmek, Rabbimizin emirleri doğrultusunda bu oranı değiştirmek demektir. Rabbimiz bu yüzden namazı her gün, her şartta, hem de beş vakit farz kılmıştır. Seferde, evde; hastalıkta, sağlıkta; ihtiyarlıkta, gençlikte namaz… İmkânların bolca lütfedildiğinde namaz… (Hac 22/41) Tehlike anında namaz… (Bakara 2/239) Düşmanın saldırma ihtimali olduğunda namaz (tek rekât, nöbetleşe ve silahlı kılınması şartıyla)… (Nisa 4/101) Bu şartlarda bile kılınması emrediliyorsa ‘namazı kazaya bırakma’nın, Allah’ın Kitabı’na ne kadar aykırı olduğu, insanı kazaya uğratacağı aşikârdır. Bu anlayışın, “İçki içeyim, sonra tevbe ederim.” düşüncesinden ne farkı vardır? Tabii ki namazını eda etmemişse tevbe kabilinden namazı kaza etmelidir. Ancak bunu iki, üç, beş… defa tekrarlamak, alışkanlık hâline getirmek tevbede samimi olunmadığının göstergesi değil midir?
Soluduğumuz hava gibi olmalı namaz. Onu terk etmenin, ölüm fermanımıza atılan imza olduğu bilinciyle yaşanmalı. Merhameti sınırsız olan Rabbim, ihmale uğramaya en müsait olan namaza karşı bizi uyarır: “Namazlara ve orta namaza devam edin. Allah’a saygı ve bağlılık içinde namaz kılın.” (Bakara 2/238)
Namaza devam etmek (Meâric 70/23), ondan lezzet almamış kişiye elbette güç gelir. Bu yüzden birçok ayette namaz, ‘sabır’la birlikte zikredilir: “Sabır ve namaz ile Allah’tan yardım isteyin. Şüphesiz o (sabır ve namaz), Allah’a saygıdan kalbi ürperenler dışında herkese zor ve ağır gelen bir görevdir.” (Bakara 2/45) Aslında “namaz”, insanın hayatı boyunca tevhid üzere kalabilmesi için sabırla yardım istemenin diğer adıdır.
Taharet: Kalkın! Yaktığınız Ateşi Söndürün!
Rabbimden gelen mesajı okumak için nasıl temiz olmak gerekiyorsa (Vâkıa 56/79) onunla hasbıhâl etmek için de temizlenmek şart. Unutulmamalıdır ki “Müşrikler necistir.” (Tevbe 9/28) Öyleyse önce kelime-i şehadet getirerek şirkten arınmalı.
Sonra mı?.. Sonra, namaz seni arındıracak. Günde beş defa, akan bu suda yıkanırsan kirden, pastan eser kalmaz sende. Ancak önce arınma niyetinde olduğunu temizlenerek göster. Bedenini, elbiseni, namaz kılacağın yeri pakla. En önemlisi ‘kalbi’ni unutma! Aslolan gönlün temizliğidir. Çünkü orası Rabbinin evidir. Tevbe et. Nedamet gözyaşıyla abdest alarak bâtınını da temizle.
Söndür yaktığın ateşi: “Ancak sağdakiler başka. Onlar cennetler içinde sorarlar, günahkârların durumunu: ‘Sizi şu yakıcı ateşe sokan nedir?’ diye. Onlar şöyle cevap verirler: Biz namaz kılanlardan değildik!” (Müddessir 74/39-43)
Setr-i Avret: Atlastan Minderler İçin…
Âdem ve Havva (as) gibi ayıp yerlerini ört; cennet yapraklarıyla, takva elbisesiyle. (Âraf 7/26)
Setr-i avret emrini, bedenin için yerine getirdiğin gibi nefsinin kötülüklerini, kardeşlerinin ayıplarını örtmek için de uygula.
İstenen, giyinmek değil, en güzel giysileri giyinmek. “Her secde edişinizde güzel elbiselerinizi giyin.” (Âraf 7/31) Dünyada bu korunma giysisini (takva elbisesini) giyen, ahirette ateşten örtü yerine (Âraf 7/41) atlastan minderlere yaslanır. (Rahman 55/54)
İstikbâl-i Kıble: Hayatımda Sadece Sen Varsın!
“Artık yüzünü Mescid-i Haram’a çevir. Siz de nerede olursanız olun, yüzlerinizi o tarafa çevirin.” (Bakara 2/144) Yani hayatınızın yüzü, tevhidin sembolü olan Mescid-i Haram’a dönük olsun. Kalbini her türlü mâsivâdan, şirk unsurundan temizle. Ne kadar kolay O’na ulaşmak! Hiçbir engel yok arada.
Unutma ki kıble imanî bir meseledir: “Sen kendilerine kitap verilenlere her türlü ayeti getirsen yine de onlar (inatlarından) sana uyup kıblene kesinlikle dönmezler. Sen de onların kıblesine dönecek değilsin. Onlar da birbirlerinin kıblesine dönmezler.” (Bakara 2/145)
İnsanlar için toplanma yeri kılınan Beyt’e dönerek kimliğine sahip çık. Nerede, hangi şartta olursan ol, yalnız olmadığını bil. Yüreğin hep orada atsın. Binlerce yıldır, milyarlarca müminin kalbi orada. Hisset! Tüm peygamberler (21/73) o cemaatin mensubu. Hz. İsmail (19/55), Hz. Musa (20/14), Hz. İsa (19/31), Hz. Lokman (31/17)… Doğru yolda ve ne kadar güçlü bir ordunun neferi olduğunu fark et. Kır Kâbe’ndeki putlarını elindeki tevhid baltasıyla. En büyüğünü bırak. Sonra da onun boynuna as baltayı. Gör bak, en büyükleri bile ne kadar aciz. Ve bir daha asla tevessül etme onlara. Ne büyüğüne, ne de küçüğüne. Haykır: Hayatımda sadece Sen varsın!
Haram mescide dön ve sen de hayatına şirki, savaşı, kavgayı haram kıl. Bulunduğun her yeri, harem belde yapmak için elinden gelen tüm gayreti göster. Sonsuzluğun sembolüne yönel… Ve sonsuz hayatı hatırla…
Vakit: Namaz Amel Defterimizdir
Namaz müminlere vakitli olarak farz kılınmıştır. Hayat yolunda ilerlerken, anayoldan ayrıldığında seni oraya bağlayan tali yoldur namaz. Gir o yola ve hayatının programını O’na bırak. Başka da çıkar yol olmadığını bil. Vaktinin kıymetini bil. Yoksa ‘Asr suresi’nde belirtildiği gibi hüsrana uğrayanlardan olursun.
Günde en az beş defa O’nun huzuruna çıkacak ve ahiretteki hesabının antrenmanını yapacaksın, “büyük gün” gelmeden. Unutmayasın ki kıyamet günü, sadece dünyada müezzinin davetine icabet edenler, Rabbinin huzuruna iltifatla davet olunur. Çünkü namaz pişmanlığın pratiğidir:
“Kim emrolunduğu gibi abdest alır ve emrolunduğu gibi namazları kılarsa, onun geçmişteki günahları bağışlanır.” (İbn Mâce, İkametu’s-Salâh, 1396.)
Dünyada iken verilen ara karnedir namaz. Namazlarına bakarak amel defterini tahmin edebilirsin. (Doğrusunu Rabbim bilir.) Ölçü: “huşu ve iştiyak”. İştiyakını, namaz vakti girer girmez kılarak gösterebilirsin.
Niyet: Durdurun Dünyayı İnecek Var!
Yaşama gayeni gözden geçir. Niçin bu yola çıkmıştın, nereye gidiyorsun? Sık sık niyetini hatırla:
“Bir önceki vakitten bu vakte kadar -ola ki- şeytan vesvese verdiyse… Ayağım kaydıysa… Tekrar tekrar dillendiriyorum. Kendim için, unutmamak için, bilincimi diri tutmak için: Niyet ettim Allahım, senin rızan için yaşamaya. Çünkü biliyorum ki ‘Ameller niyetlere göre.’ Amellerimin anlam kazanabilmesi, bu niyete bağlı. Ben Rabbime gidiyorum. Durdurun dünyayı inecek var!”
“De ki: Şüphesiz benim namazım, ibadetim, hayatım ve ölümüm hepsi âlemlerin Rabbi Allah içindir.” (En’am 6/162).
Tekbir: Ya Rabbi! Çobanı da Azalarını da Islah Eyle.
“O’nun rızası” için yaşamak istiyorsan, önce O’nun büyüklüğünü ilan et, hayatının her alanında. Kıyamdan rükûya, rükûdan secdeye… Bu hakikati sık sık zikret. Her başlangıç ve sonda… Hayatındaki her yol ayrımında, her köşe başında… Hiçbir şeyi O’ndan daha büyük kabul etme. Elinin tersiyle it. Sadece O’nun huzurunda el pençe divan dur. Hz. Musa gibi, Rabbinin huzurunda, kutsal vadidesin. Çıkar ayakkabılarını:
“Emrine amadeyim. Ne dersen kabulüm. Sağa sola kaymaz gözlerim, ardıma da hiç bakmaz. Azalarımın çobanı olan kalbimde yalnız sen. Ya Rabbi! Çobanı da azalarını da ıslah eyle. ”
Kıyam: Zulme, Şirke, Sömürüye Karşı
Kur’an-ı Kerim’de namaz, daha çok “ikâme etmek” fiiliyle kullanılır: Namazı diri tutmak, aslında kendimizi hayat sahibi kılmaktır. Onun bizi diriltmesi, doğrultması, onurlandırması, hayatımızı ikâme etmesi bizi beşerlikten çıkarıp insan etmesidir.
Din, sadece kalp temizliğinden ibaret değildir. Hz. Şuayb gibi hayatın değişsin namazla. Düşmanın bile fark etsin bunu. Çünkü tüm dünyaya karşı en etkili tebliğ aracındır o: “Dediler ki: Ey Şuayb! Babalarımızın taptıklarını (putları), yahut mallarımız hususunda dilediğimizi yapmayı terk etmemizi sana namazın mı emrediyor?” (Hud 11/87)
Namazının, Rabbimiz katında makbul olup olmadığına bakabilirsin: “(Rasûlüm!) Sana vahyedilen Kitab’ı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki, namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir.” (Ankebut 29/45)
Namaz bizi alıkoymuyorsa fahşâ ve münkerden… Nasibimize düşen sadece yorgunluk…
Kıyam, kelime-i şehadetin ilk bölümü “lâ ilâhe”yi temsil eder. O şirke, zulme ve sömürüye başkaldırıdır.
Kıraat: O’nunla Hasbihâl
“Ey iman edenler! Sarhoş iken ne söylediğinizi bilinceye kadar; cünüp iken de -yolcu olan müstesna- gusül edinceye kadar namaza yaklaşmayın.” (Nisa 4/43)
Namaz, sarhoşa ne söylediğini bilmediği için yasaklanmış. Kıraatte aslolan hançereden aşağıya yani kalbe olan tesiridir. Kalbe tesir etmiyorsa okunanlar, sarhoşluk hâlinin illeti, bu durum için de geçerli olacaktır.
Kıraat et. Hayatı, Kitab’ı, kendimizi, karşımızdakini, kurulu düzenleri, planları oku… Bilinçli ol! Uyanık ol!
O’nun huzurundasın. O’nunla sohbet için bir fırsat daha yakaladın. İyi değerlendir. Hayatının her alanında olduğu gibi kıraatte de orta yollu ol: “Namazında pek bağırma. Pek de gizleme. Bu ikisinin arasında bir yol tut.” (İsra 17/110)
Hayatının merkezine Kur’an’ı, Fatiha’yı al. Tane tane oku.(Furkan 25/32) Takip ettiğin ayak izleri o olsun.
Rükû: Hırsız Olmaktan Allah’a Sığınırım
Sadece Allah’ın huzurunda rükûya varır müminler. Aziz olana rükû etmekle izzet bulur; tüm esaret zincirlerini kırarak özgürlüğe kanat çırparlar. Rükû daha çok siyasî itaattir. Allah’a rağmen, hiçbir güce itaat etmeyeceğine dair verilen sözdür. Kul her rükûda bu sözü hatırlayarak imanını diri tutar. Böylece diğer insanlara tebliğde bulunur ve tağuta başkaldırır. Cemaatle sonuç alınacağı için olmalı ki Rabbimiz: “Rükû edenlerle birlikte rükû edin!” (Bakara 2/43) buyurur. Gücü elinde bulunduran tağutlar da tesiri sebebiyle namaz kılana tahammül gösteremezler: “Gördün mü şu men edeni, namaz kılarken bir kulu?” (Alak 96/9-10)
Dengeleri değiştiren bu hassas rüknü eda ederken titiz olmak gerekmez mi? Allah Rasûlü: “Hırsızlığın en kötüsü, namazını çalmaktır.” buyurur. Bunun üzerine: “Ya Resûlallah, kişi namazını nasıl çalar?” diye sorarlar. Şu cevabı verir: “Rükûsunu ve secdelerini tam yapmayarak (hakkını vermeyerek).” (Muvatta, Kasru’s-Salât, 72.)
Sücûd: Aslına Dön!
Secdeye… Aslına… Top
raktan geldin ve dönüşün ona. Acziyetini iliklerine kadar hisset. O’nun yüceliğini özümseyerek: “’Sübhâne rabbiye’l-a’lâ” de. Bir, üç, beş, yedi… Tutma kendini. Ne kadar söyleyebilirsen… Tekebbür etme şeytan gibi. Âdem ol. Tevbe et. Secde et, yakınlaş ( 96/19 ) ve adam ol!
Her şey O’nu tesbih ve O’na secde ediyor. Sen de katıl bu evrensel koroya. Sesin tek başına cılız kalmasın.
Onlar ki âdeta hep secde halindeler; kişilikleri, kimlikleri, karakterleri secde olmuş. Bu nur yüzlerine sirayet etmiş: “Onları rükûya varırken, secde ederken görürsün. Allah’tan lütuf ve rıza isterler. Yüzlerinde secdelerin izinden nişanları vardır.” (Fetih 48/29)
Şeytanın seni kandırmasına fırsat verme. Bir defa değil iki defa secde et. Biri topraktan geldiğini, diğeri toprağa gideceğini hatırlatsın.
Kâde-i Âhire: Elveda Dünya!
Edeple diz çök. Tahiyyatla miraca çık, Allah ile Peygamber’in sohbetlerine ‘Kelime-i Şehadet’ getirerek sen de iştirak et. Bütün güzelliklerin Allah’a has olduğunu zikret. Rasûl’e selam gönder. Takipçisi olduğunu yinele. Anne-baban ve tüm müminler için dua et.
Yolun sonuna yaklaşıyorsun. Birazdan sona erecek serüvenin. Hayatının da böyle sonu gelecek. Son nefeste imanlı olabilmek için yardım iste.
Çünkü elinin öne sürdüğünü göreceksin ötelerde: cennet meyvesi veya acı azab olarak.
Bir sonraki vakte kadar ayrı kalmanın hüznüyle selam ver… Namazdan ayrılmak için üşengeç bir hâl içinde bulun, münafıkların aksine: “Onlar (münafıklar) namaza kalktıkları zaman üşenerek kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar, Allah’ı da pek az hatıra getirirler.” (Nisa 4/142)
Namaz kıldıkça bedenin ve ruhun selamet bulacak, göreceksin. Bu güzelliği yakınlarınla özellikle de ailenle paylaş. Onların mahrum kalmalarına, ateşin yakıtı olmalarına seyirci kalma: “Ailene namazı emret; kendin de ona sabırla devam et.” (Taha 20/132)
Sonraki vaktin ezanını bekleme. Dur Rabbinin huzurunda: kuşluk, ebvabin, duha, teheccüd, şükür, tehiyyetü’l-mescid… Namaz kılmak için fırsat kolla. Güneş ve ay mı tutuldu, gece mi oldu, bir şeye mi sevindin, korktun mu… Hemen! Hemen!